Twitter Facebook Linkedin Youtube

COVİD-19 GÖLGESİNDE TÜRKİYE’NİN ULUSAL GÜVENLİK İSTİHBARATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-1

Umut Berhan ŞEN

‘’Anlaşılması gereken konu; politikayla amaç arasındaki ilişki nedeniyle, aktif politikacının bir durum muhakemesi yaparken, subjektif etkiler altında kalabileceğidir. Bir istihbarat değerlendiricisi, kendisine ait birçok sorunu bulunan deneyimli bir politikacınınkinden çok daha keskin ve açık bir gözle durumları değerlendirebilecektir. Bunu kavrayan bir politikacı, düşlerden uzak, doğru kararlara ulaşabilecektir.’’ Reinhard GEHLEN

Giriş

    ‘İstihbarat’ kavramı, sıradan  insanlar için ‘gizli örgütlerin, biraz gizemli, hukuk sınırlarını aşan, keyfilik kokusu veren, yaptıkları hakkında hesap vermeyen istihbarat ajanlarının faaliyetlerini’ çağrıştırır. Halbuki istihbarat, avcı-toplayıcı yaşam biçiminden, yerleşik düzene; sanayi toplumundan bilgi toplumu aşamasına  bütün gelişme evrelerinde korunmanın türevi, güvenin gereği olmuştur. Her zaman var olmanın ve varlıklı olmanın “hayati önemdeki” etkinliğidir. İstihbarat, siyasi örgütlenmelerin bir numaralı sorunu olduğu gibi, iş dünyasının da vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. İnsanın olduğu yerde “istihbarat ihtiyacı” olacaktır realitesine göre varılan sonuç, “istihbaratı önemsemeyen birey, kuruluş ve kurumların uzun soluklu gelecek’’ inşa edemeyeceğidir.

Kuşkusuz, anlayış ve algılama seviyelerindeki değişikliklerin meydana getirdiği her türlü tanımlamada eksik kalan konular, istihbarat için de geçerlidir. Fakat literatürde tam olarak tanımlanamasa da üzerinde fikir birliği sağlanan birçok tanımı bulunan bu göreceli kavram, uluslararası çevrenin değişim hızına uygun olarak etkileşimli bir biçimde dönüşmektedir. Geleneksel olduğu kadar gelişen özelliklere de sahip olan ve bünyesinde istenen amaca uygun geniş bir anlam kazandırabilen İSTİHBARAT olgusu, yeni nitelikler kazanmaktadır. Geçmiş ile gelecek arasında bağ kurabilme potansiyeline sahip olan istihbarat biliminin, sistematik bir bütünlük içinde incelenmesi ve analizi de bu anlamda her geçen gün önem kazanmaktadır.

 

Çin’li general ve büyük stratejist Sun Tzu’dan bu yana “ön-bilgi, erken uyarı ya da başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesi”  terimleriyle  açıklanan yönetişim ilkeleri, insanlığın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Sun Tzu’ nun “Savaş Sanatı” adlı hacmi küçük, değeri büyük eseri hala bugün çoğu insanın başucunda bulundurduğu bir eserdir. Sun Tzu, hayatın bir rekabet alanı olduğu gerçeğinden hareket ederek, erken uyarı, ön-bilgi ya da  başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesinin gerekliliğini şu şekilde ifade etmektedir:

“Büyük bir askeri harekat, ulusun omuzunda ağır bir yüktür, bir günlük zafer için yıllarca savaşılır. Bu yüzden, muhbirlere ödül vermekten kaçınmanın sonucu düşman saflarından haberdar olmamak gerçek bir komutana, devlet adamına, muzaffer bir öndere yakışmaz ve  insanlıktan uzaktır. Yani, zeki bir hükümetin ve akıllı bir komutanın rakiplerini yenip, olağanüstü başarılar kazanmasının nedeni ön bilgisidir. İstihbarat, hayaletler ya da ruhlar aracılığıyla, kıyaslama ya da hesaplama yollarıyla elde edilemez. Ancak düşmanın durumundan haberdar olan insanlar aracılığıyla elde edilir.”

İstihbarat faaliyetlerinde doğru bilgilere erişme, korku ve kaygılarımızı azaltmanın gerek şartıdır. Somut ve sağlıklı bilgiler elimizdeyse, alternatif çözümler üretebilir ve korkularımız ve kaygılarımızdan kurtuluruz. Bu bağlamda, istihbaratın asıl amacı, güven ortamını oluşturmak ve sürdürmektir. Elbette ki korku ve kaygı var olduğu müddetçe, istihbarat, devletlerin ve uluslararası kuruluşların, vazgeçilmezi olmaya devam edecektir.

Ülkemizin ulusal güvenlik istihbaratı üzerine yapılan tartışmaların başında, Türkiye’nin ne ölçüde bağımsız bir devlet olarak hareket ettiği ya da ne ölçüde güçlü olduğu sorusu gelmektedir. Bu sorunun cevaplanabilmesi için dünyadaki güçlü gizli servislerin arenasında büyük güçlerin oynadıkları roller ve bundaki değişimleri takip etmemizi sağlayacak bir kavramsal çerçevenin ortaya konması gerekmektedir. Türkiye, hem henüz yeni sayılan covid-19 tehdidiyle, hem de çok yönlü ve çok fonksiyonlu iç ve dış terör tehditleriyle mücadele eden bir ülke olarak, bu tür teorik çalışmaları yapmak ve bu sayede oluşturulabilecek güç konfigürasyonuna ve konfigürasyon yönetimine katkı sağlayabilmek, ülkemizdeki resmi uzmanlar, akademisyenler ve stratejistler için bir görev ve misyon haline gelmiştir.

Ocak ayı başından beri dünya, karşı karşıya kaldığı bu büyük tehlikenin sarsıntılarını ve dehşetini yaşarken, aynı zamanda var olan diğer politik ve ekonomik krizler, ulusal ve bölgesel güvenlik sorunlar da tüm hızıyla devam ediyor. Kuşkusuz, Covıd-19 virüsü dünyamızın küresel ölçekte karşılaştığı en büyük tehditler arasına girmiştir. Covıd-19 bir küresel tehdit olduğu kadar, tüm ulus devletler için de, çok yönlü bir ulusal tehdit halini almıştır.

Covıd-19’un yaydığı ölümcül virüs, genetik bilimini ve tıbbı ilgilendiriyor olarak değerlendirilse de, bu virüsün sosyolojik, siyasi, ekonomik, sosyal güvenlik, milli güvenlik ve tarihsel boyutları bulunmaktadır.

Çin’nin ilk corona vakasını ne kadar gizlediği ve izole etme konusunda epey zaman kaybettiği bir gerçektir. Ayrıca, COVID-19’un, korona virüs grubundan bir virüsün doğal mutasyona uğrayarak insana bulaştığı iddia edilmektedir. Bir diğer kuvvetli iddia, COVID-19’un laboratuvarda üretildiği, kontrolden çıkmasıyla salgına neden olduğudur. Wuhan kentindeki Huanan Deniz Ürünleri Pazarı’ndan alışveriş yapanların enfekte olduğu, virüsün yarasa çorbası tüketenlerden veya bir yılan türünden yayıldığıyla ilgili çeşitli araştırma ve makalelelr de yayınlanmaktadır. Kuşkusuz bu çalışmaların tamamı zekâ istihbaratının ilgi alanı ve aynı zamanda da Covıd-19 ile ilgili açık istihbarat kaynaklarıdır.

COVID-19’un Yarattığı Güvenlik Riskleri

  1. yüzyılın başlamasıyla, dünya siyaseti küresel ölçekli ortaya çıkan derin krizlere sahne olmuştur. 11 Eylül ile birlikte küresel sistem bir güvenlik kriziyle yüzleşme zorunda kalmış ve daha sonrasında ise IŞİD’in ortaya çıkıp yayılmasıyla da küresel ölçekli güvenlik krizi derinleşerek uluslararası terörizm ulusal ve uluslararası güvenlik için bir numaralı tehdit olarak tanımlanmıştır. Covid-19 salgını mevcut haliyle ve yayılma potansiyeli nedeniyle mevcut güvenlik krizinin büyümesine neden olabilir. Zira ölüm oranlarının giderek artması, salgının yayılmaya devam etmesi, uluslararası kaynak ve tedarik zincirinin parçalanmasıyla birlikte devletler salgınla kendi başlarına mücadele etmek zorunda kalabilirler. ABD ve Çin gibi büyük güçlerin, kendilerini izole edici uygulamalara dönmeleri beraberinde salgından daha ağır hasar alan ülkelerin yalnız kalmasına sebep olabilir. Zayıf ülkelerin daha fazla zayıflaması onları hızlı bir şekilde çökmüş devletlere dönüştürebilir. Dolayısıyla bu tür bir senaryonun gerçekleşmesi halinde ise radikal sağ aşırıcı gruplar ve terör örgütleri ortaya çıkan boşluğu doldurmak için harekete geçebilir ve böylece güvenlik devletin otoritesinden çıkarak devlet dışı silahlı grupların eline geçebilir. Sonuç olarak, bu süreç, zayıf ve kırılgan devletleri, oluşan panik ile birlikte iç çatışmaya sürükleyebilir. Ayrıca uluslararası aktör ve kuruluşların süreci yönetme konusunda yaşadıkları büyük sıkıntılar beraberinde küresel güvenlik sorunlarına yönelik önleyici ve ortak pratiklerin zayıflamasını getirebileceği için uluslararası güvenlik sorunlarının derinleşmesini ve devletlerarası çatışma riskini de gündeme getirebilir.

Sağlık Bakanımız Sn. Fahrettin Koca’nın geçtiğimiz gün dile getirmiş olduğu, ”Yoğun bakıma ve solunum cihazına ihtiyaç duyan hasta sayısı azaldı. Yeni vaka sayısında, sokağa çıkma kısıtına ara verilen günlerden kaynaklanan, beklenen sınırlar içinde bir artış oldu. Virüs bulduğu her fırsatı kullanıyor. Tedbirlere mutlaka uymalıyız.” ifadeleri, Covid-19 sürecinin halen ne kadar riskli ve tehlikeli olduğunun açıkça ilan edilmesidir. Dolayısıyla, 11 Mayıs 2020 pazartesi günü itibariyle, kontrollü bir sosyal hayata dönülmesi tasarısı, ülkemiz ve milletimiz için çok büyük hayati riskleri de beraberinde getirmektedir. Elbette devletimiz, sosyal ve ekonomik hayatın canlanması ve son iki aydır yaşanan ekonomik zararı ve hasarları gidermek için bu yeni süreci başlatmayı uygun görmüştür. Ancak, Covid-19 salgını artık sadece bir pandemi salgın değil, bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Covid-19 üzerinden toplumu ve sokakları provoke etmek isteyen terör örgütleri ve onların sahadaki elemanları, 11 Mayıs 2020 pazartesi günü itibariyle gelişecek olan bu yeni süreci ters istikamete uğratmak için faaliyet yürüteceklerdir. Bu noktada yapılması gereken, rehavete kapılmadan, salgının pik noktasına ulaşmasını sabırla bekleyip, en erken Ağustos ayına kadar normalleşme sürecini başlatmayı ertelememiz olacaktır. 11 Mayıs 2020 tarihi, iyi niyetli düşünülmüştür. Fakat yanlış bir zamanlamaya dayalıdır.

Türkiye Futbol Federasyonunun, liglerin 12 Haziran’da başlatacağını ilan etmesi de son derece hatalı ve yanlış bir tutumdur. Bu konuda, en sağlıklı yaklaşımı, Covid-19 hastalığını geçiren ve tedavi olan Sn. Fatih Terim göstermiştir. Terim’in tecrübe ve sağduyusuna kulak verilmesi gereklidir. Dolayısıyla, liglerin başlamasını önümüzdeki sonbahara ertelemek, sağlıklı ve rasyonel bir karar olacaktır. Aksi halde, müsabaka veya antrenmanlar sırasında yere düşen, bayılan ve çok ciddi semptomlar gösteren sporculara tanık olabiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, olağanüstü bir dönem yaşamaktadır. Dolayısıyla, olağanüstü kararların ve uygulamaların hayata geçirilmesi de zorunlu hale gelmiştir. Covid-19 salgını artık ülkemiz için çok yönlü bir güvenlik sorunudur. Bu nedenle, bu güvenlik sorununun çözümü için ulusal güvenlik istihbaratının ve toplum düzeninin yeniden konfigüre edilmesi gerekmektedir.

Sn. Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde belirttiği gibi, artık devlet yurttaş ilişkilerinin köklü biçimde değişim geçireceği günlerdeyiz. Sosyal devlet olgusunun tüm güç ve unsurlarıyla pratiğe geçirilme vakti gelmiştir. Yurttaşların can güvenliği açısından gerekirse uzun süreli sokağa çıkma yasakları gündeme getirilebilir ve yurttaşların temel yaşamsal ihtiyaçları güvenlik kuvvetlerimiz tarafından sağlanabilir. Zira bunu başaracak donanım, altyapı ve disiplin fazlasıyla mevcuttur. Artık söz konusu olan, bir ulusun sağlığını koruma ve var olma savaşıdır. Rehavete kapıldığımız ve salgını küçümsediğimizi her an salgının büyüme, yayılma ve kitlesel ölümlere yol açma tehditleriyle karşı karşıya kalacağız.

Bir diğer önemli tehdit, terör örgütlerinin, intihar bombacısı misali, virüsü taşıyan örgüt militanlarını taşıyıcı olarak, toplum içine salma ihtimalidir. Terör örgütleri, kitlesel ölümlere ve toplumsal infiale yol açmak için bu tür bir saldırı başlatabilir. Bu ihtimal, bir zeka istihbaratı analizi olarak, daima göz önünde bulundurulmalıdır. Nihayetinde, Türkiye’nin ulusal güvenliğinden sorumlu istihbarat kurumları, yukarıda sıraladığımız tüm ihtimalleri göz önünde bulundurmak durumundadır. Kuşkusuz, Türk istihbaratının varoluş amacı, ülkemizi ani bir sürpriz tehdit karşısında hazırlıksız ve tedbirsiz bırakmamaktır.

İstihbarat Stratejisinde Yeni Yaklaşımlar

Başarılı bir iç ve dış güvenlik organizasyonu için, kaliteli ve güçlü bir istihbaratın gerektiği yaşadığımız çağın en büyük realitesidir. Yani, iyi istihbarat faaliyeti her zaman için iyi bir dış politikaya yol açmazken, kötü istihbarat pek çok kez, yanlış ve hatalı dış politika üretimine sebep olur. Dolayısıyla, 21. yüzyılda ülkemizin kurgulaması gereken ulusal güvenlik istihbaratı için öncelikle şu soruları sormamız gerekiyor:

1-Güçlü bir istihbarat servisinin esasları nelerdir?

2-Nasıl bir istihbarat yapılanması başarılı bir dış politika için gerekli olan istihbaratı üretebilir?

Bu soruları cevaplamak için, 21. yüzyılın sosyolojik, ekonomik, jeopolitik, biyolojik ve astropolitik gerçeklerini kavramamız gerekmektedir.

  1. yüzyılda ulusal güvenlik istihbaratı üzerine değerlendirmede bulunmadan önce, bir güvenlik bilimi olan istihbaratın tanımını yapmak istiyorum: İstihbarat, çok çeşitli kumanda kademelerinde toplanan ve analiz edilen karmaşık bir faaliyetler bütünüdür. İstihbarat bilgileri, devletin en üst icra makamı olan hükümetlere sunulmak üzere toplanmış ve çözümlenmiş takip-izleme-gözetim ve taktik içerikli işlenmiş bilgilerden oluşur. Her türlü kaynaktan elde edilen ham bilgi ilişkisiz gibi görünen parçalardan oluşan, çelişkili, güvenilmez, yanıltıcı veya yanlış olabilir. İstihbarat ise birleştirilmiş, değerlendirilmiş, çözümlenmiş, yorumlanmış ve ayıklanmış nitelikte bir bilgidir. Bu noktada istihbarat çarkı devreye girer. İstihbarat çarkı 4 unsurdan oluşur:

1- İstihbarat ihtiyaçlarının tespiti ve yönlendirilmesi

2-Haberlerin toplanması

3-Haberlerin işlenmesi (değerlendirilmesi, analiz ve etüt edilmesi)

4-İstihbaratın yayımı ve kullanılması

Bu çarkın sağlıklı ve sorunsuz işlemesi sayesinde tamamlanmış bir istihbarat faaliyeti, istihbarat çarkının sonuç ürünüdür ve devletin icra makamına sunulmaya da hazır olmuş demektir.

Her devlet için, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenine, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine ve ulusal gücünü oluşturan bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve olası tehditler hakkında bilgi toplamak ve istihbarat oluşturmak için vazgeçilmez bir gereksinimdir. İstihbarat devlet için, düşman veya düşman olması olası kişi, kurum-kuruluş, devletler ve diğer organizasyonlar hakkında açık veya kapalı kaynaklardan bilgi toplayıp, çözümleme ve değerlendirmelere göre somut bir sonuca ulaşılması anlamına gelmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Milli İstihbarat Teşkilatı faaliyet raporu kamuoyuna açıklandı. Beş başlığın dikkat çektiği raporda MİT’in sürekli yeni taktikler geliştiren ve oyun değiştirici veri üreten bir teşkilat olma hedefini koruduğu vurgulanıyor. Türkiye’nin çok boyutlu tehditlerle karşı karşıya kaldığının altının çizildiği raporda “Birden fazla cephede en hızlı, en az maliyetle ve en az hasarla milli çıkarlarımızı savunma prensibi çerçevesinde hareket eden ve tehdide göre yapısını hızla değiştirebilecek esnekliğe sahip olan teşkilatımız, 2019 yılı içerisinde teknik donanım geliştirilmesi, yeni kabiliyetler kazanılması, nitelikli kadro temini ve fiziki şartların iyileştirilmesi alanlarında attığı adımlarla MİT’in emsallerinin bir adım ötesine taşımaya matuh gayretlerini devam ettirmiştir” ifadeleri artık değişen dünyanın yeni güvenlik anlayışının MİT tarafından çok iyi etüt edildiğini ortaya koymaktadır.

Dünyadaki tüm ülkeler, sahip oldukları güçle ve jeostratejik konumla doğru orantılı olarak, ulusal güvenlik stratejilerini planlarlar. Bu planın en temel argümanı ise kuşkusuz istihbarat teşkilatlarıdır. Bir güvenlik bilimi olan istihbaratın ana konusu daima zeka çalışmalar olagelmiştir.

Dünya büyük bir değişimin eşiğine gelmiş durumdadır. Bu değişimin temel dinamiklerini ise, Yapay zeka ve uzay çalışmaları, Endüstri 5.0 devrimi, bölgesel çatışma ve savaşlar sonucu gerçekleşen göçler, radikalleşme ve şiddet içeren etnik çatışmalar, yeni terör tehditleri, etkinliği gittikçe artan özel askeri şirketler, yeni savaş ve istihbarat uygulamaları(örneğin, hibrit savaş ve hibrit istihbarat gibi pek çok yeni saha ve alan) oluşturmaktadır.

Bilginin en büyük güç olduğu çağımızda, yeni küresel sistem; siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik ve siber araçların aynı anda kullanılabildiği, farklı nitelik ve niceliğe sahip tehditlerin etkileşimle hareket edebildiği bir yapılanmaya dönüşmüştür. Tehditlerin sınıflandırılmasının zorlaştığı, küresel ve bölgesel dinamiklerin çok hızlı değişim gösterdiği bu dönemde ülkemiz de jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle çok boyutlu ve çeşitli tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır.

İstihbarat, rasyonel açıdan elde edilen bilgilerin, ne kadarının yararlı ne kadarının sağlam kaynaktan olduğunu belirlemek amacıyla işleme konulmasıdır. Bugün, istihbarat toplama ve analizi, birçok istihbarat servis analistinin soğuk savaş devrinde geliştirdiği yetenek ve içgüdüsel yaklaşımlardan tamamen farklı bir bakış açısı, uzmanlık ve analiz gerektirmektedir.

Soğuk Savaş döneminde, ABD’nin veya Türkiye’nin en önemli ulusal istihbarat tahminleri SSCB’nin ordu güçlerinin yıllık artış oran ve mevcutlarıydı. Bugün SSCB var olmasa da, Rusya Federasyonu kıtasal bir kara gücü olarak Avrasya’nın büyük gücüdür. Dolayısıyla, soğuk savaş sonrası dünyada ve Türkiye’de istihbarata yönelik talep artmış ve enformatik bilgileri ele geçirmek ve analiz etmek daha da zorlaşmıştır. 2020 yılındaki sosyal, siyasi, ekonomik ve biyolojik koşullar nedeniyle istihbarat çalışmaları, yabancı bir hükümetin veya siyasi partinin yıkılması, yabancı devlet adamları veya hedeflerinin zaafa uğratılması, kişi veya ajanların kaçırılması veya bertaraf edilmesinden ayrı olarak, son derece farklı bir küresel ortamın doğuşuyla beraber, bir ülkenin düşmanlarından daha fazla avantaj sağlamasını veya en azından ayakta kalmasını sağlayan bilginin toplanmasıdır. Türkiye, Covid-19 tehdidi konusunda  ne yazık ki, gerekli zeka istihbaratı, taktik istihbarat ve önleyici-türevsel istihbarat konusunda gerekli erken reaksiyonu gösteremediğinden, şu anda dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi büyük bir ulusal güvenlik tehdidiyle karşı karşıyadır.

Türevsel İstihbarat

Artık çok değişkenli, çok fonksiyonlu ve bileşenli, çok olasılıklı, çok fazla varsayım ve risk algoritmaları içeren yeni bir dünya düzenine (ya da düzensizlik-kaos düzenine) doğru ilerliyoruz. Dolayısıyla, ulus devletlerin varlığını koruması açısından önleyici reaksiyon gösteren ve gerekli kontrespiyonaj çalışmalarını süratle konfigüre eden, risk analizlerini ve olasılıkları maksimum düzeyde algılayan ve karşılık veren yeni bir istihbarat stratejisi yaklaşımına ihtiyaç duyulmaktadır.

Türevsel istihbarat grafiği

 (D: Devlet, f(i):istihbarat, Or: Ordu)

Türevsel istihbarat yaklaşımını oluştururken vurgulamak istediğimiz temel hipotez şudur; istihbarat servisleri, sadece güvenlik amaçlı çalışan kurumlar değildir. Koordinasyon-hedef-önleyici yaklaşım-zamanlama denklemi iyi kurulmuş istihbarat-ordu eşgüdümü sayesinde, iç ve dış güvenlik politikalarında karar verici makamların ihtiyaç duyduğu alanlardaki bilgiler, türevsel bir eşgüdüm ve konfigürasyonla çalışan milli istihbarat teşkilatı ve askeri istihbarat tarafından en net şekilde verilebilecektir. Dünyanın şu anda yaşadığı Covid-19 salgını göstermektedir ki; ulusal çıkarlar mutlak değildir. Uluslararası ortamın dinamiklerine ve politika tercihlerine göre değişebilir. Günümüz Türkiye’si için, oluşmakta olan yenidünya düzeninde acil olan; yeni bir istihbarat stratejisi ve bu stratejiyle uyumlu bir kurumsal yapılanmadır. Dolayısıyla, ABD ve İngiltere’deki merkezi ve bütünleşik ulusal istihbarat direktörlüğü (ABD’de DNI: Director of National Intelligence, İngiltere’de ise SIS: Secret Intellegence Service o.ü.) organizayonları ve ‘İstihbarat Reformu ve Terörizmin Önlenmesi Yasası’ örneği etüt edilmeli, gerekli analizler ve çıkarımlar doğrultusunda mukayese edilerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘İç ve Dış Güvenlik Esasları’ ve ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ne göre yeni bir ‘milli istihbarat direktörlüğü’ sistemi oluşturulmalıdır. Milli İstihbarat Direktörlüğü, ülkemizdeki tüm istihbarat kuruluşlarının stratejik ve yönetimsel liderliğini, genel güç konfigürasyonunu ve aynı zamanda oluşturulması gereken Milli İstihbarat Programı’nın yöneticiliği ile gözlemciliğini yapmakla yükümlü olmalıdır. Söz konusu öneri ve yaklaşımları, dünyadaki istihbarat yapılanmalarını etüt ve analiz ederek oluşturmaya çalıştım.

Tıbbi İstihbarat

Covid-19’un dünyaya kavrattığı temel gerçeklerin başında tıbbi istihbarat kavramı gelmektedir. Tıbbi istihbarat konusunda, kurumsal bazda çalışma yapan az sayıda ülke bulunmaktadır. ABD bu konudaki çalışmalarını 2. Dünya Savavşı başlarında kurduğu, ‘The National Center for Medical Intelligence’ (Ulusal Sağlık İstihbarat Merkezi) ile başlatmıştır. ABD sınırları içerisinde Amerikan devleti personelinin ve halkını, yani kamu sağlığını korumak amaçlı çalışan bu merkez, ABD askeri ve sivil toplumların sağlığını etkileyebilecek olumsuz küresel sağlık olaylarını kontrol etmek, yönlendirmek ve kullanmak için kurulmuştur. Ulusal Sağlık İstihbarat Merkezi (The National Center for Medical Intelligence-NCMI) ABD Savunma İstihbarat Ajansına (Defence Intelligence Agency -DIA) bağlı bir merkezdir. 1950’den, 2000’lere kadar, CIA, LSD ve diğer kimyasalların insanlar üzerinde denenmesi konusunda Amerikan Ordusu’yla eşgüdüm ve koordinasyon içinde çalışmıştır. Tıbbi istihbarat konusunda ABD’deki bir diğer kurum ise, SOD(ABD Ordusu Biyolojik Araştırmalar Merkezi Özel Operasyonlar Dairesi) dairesidir. SOD’un temel görevi CIA için biyolojik araştırmalar yapmaktır. Bugünkü koşulların zorunlu kılması nedeniyle de, Türkiye’de benzer bir merkez TSK bünyesinde kurulabilir ve MİT ile eşgüdümlü bir çalışma yürütebilir.

NCMI’nın görevleri şunlardır:

1-Kimyasal ve mikrobiyal kirlenme, endüstriyel atıklar, kimyasal ve radyasyon kazaları ve çevresel terörizm ve savaş dahil kuvveti sağlık veya etkinliğini düşürebilir çevresel riskleri değerlendirmek. Çevre güvenliği ve ulusal politika yabancı çevre sağlığı sorunları ve eğilimlerin etkisini değerlendirmek.

2-ABD dışında ülkelerdeki askeri üslerde görev yapan askeri personelin kuvvetlerin görev verimliliğini düşürebilecek, uzun vadeli sağlık sorunlarına yol yol açabilecek bulaşıcı hastalıkların belirlenmesi, değerlendirilmesi risklerinin raporlanması.

3-ABD ülke geneli savunması kapsamında kasten doğal olarak oluşan hastalık salgınları karşısında yabancı hastalık salgınlarının etkilerine yönelik operasyonel ulusal güvenlik politikasının oluşturulması.

4-Askeri Tıp kapsamında temel ve uygulamalı biyomedikal ve biyoteknolojik gelişmelerin değerlendirilmesi ve yabancı sivil ve askeri ilaç sanayi yeteneklerinin incelenmesi.

5-Nükleer, biyolojik ve kimyasal savaşa karşı savunma amaçlı ülke dışı bilimsel ve teknolojik tıbbi gelişmelerin takip edilmesi.

6-Tıbbi bakım ve tüm tıbbi tedavi, eğitim, ilaç, araştırma ve üretim tesislerinin entegre veri tabanı güncellenmesi.

NCMI bu kapsamlı tıbbi istihbarat misyonuyla ABD’deki ve dünyadaki tek kuruluştur. Dolayısıyla, Pentagon, Beyaz Saray personeli, CIA başta olmak üzere tüm ABD istihbarat kurumlarını, politika operasyonel ve taktik komutanları, koruyucu hekimlik personelini ve sağlık planlamacılarını ve araştırmacıları içeren bir eşgüdüm ve koordinasyon içerisinde çalışma yürütmektedir.

Hibrit İstihbarat

Hibrit savaşın bir yansıması olarak; hibrit istihbarat son yıllarda öne çıkan önemli bir kavramdır.

Hibrit istihbarat tanım: Küresel güç mücadelelerinde ortaya çıkan yeni tehditler, yeni teknolojiler ve üstü kapalı metotlar, silahlı çatışma tanımının dışında da faaliyet gösteren yeni aktörlerin kullandıkları yöntemler ile ayaklanma ve geleneksel savaşın tüm uygulamalarının görüldüğü karmaşık istihbarat faaliyetler bütününe ‘hibrit istihbarat’ denilmektedir.

Yaşadığımız yüzyılda küresel ve bölgesel gelişmeleri izlemek ve onlar arasında bir bağlantı kurmak giderek zorlaşmaktadır. Teknoloji ve iletişim alanlarındaki devrimlerin de katkısıyla, küresel ve yerelin birbirlerini etkileme kapasitesi önemli oranda artmıştır. Dünya siyasal sistemi de günümüzde öngörülemeyecek ölçüde hızlı bir değişim ve dönüşüm geçirmekte; geçmişin paradigmaları olgu ve olayları açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Tıpkı, 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’da camide ibadet eden 51 Müslümanın katledildiği meşum saldırıda olduğu gibi.

Katliamı gerçekleştiren terörist Brenton Tarrant, katliamda kullandığı silahların üzerine bazı isimler yazmıştı. Bunlar içerisinde bence en dikkat çekeni ve kilit olanı, 1389’daki Kosova Savaşından hemen sonra Murat Hüdavendigar’ı hançerleyerek şehit eden ve Sırplar’ın yüzyıllardır “ulusal kahraman” olarak gördükleri Miloş Obiliç. Malumunuz; Sultan 1. Murad, Osmanlı’nın bir beylikten imparatorluğa geçişinde rol oynayan ve Rumeli’yi ve Balkan coğrafyasını büyük ölçüde Türk vatanı haline getiren büyük bir Türk hakanıdır. Bu bağlamda, katliamı yapan teröristin, tarihsel olarak tüm anekdotları iyi etüt eden bir örgüt ya da servisle temasta veya angaje olduğu açıkça ortadadır.  Dolayısıyla, bu angajmanın nasıl kurulduğu çözülürse, Türk-İslam coğrafyasını bekleyen, olası risk ve tehditlerin de belirlenebileceği ve önlenebileceği düşünülebilir. Yaşanılan bu vahşi terör eylemi açısından, hibrit savaş tanımını açarsak; iki ayrı taarruz yöntemli, yani bir melez-karma stratejik savaş olan; faşist ırkçı reaksiyon ve İslamofobi terörünün yansıması olarak da tanımlayabiliriz.

Artık, yeni küresel düzende, yaşanılan her terör olayı, farklı coğrafyalara sıçrayabiliyor. İşte bu hibrit savaş yönteminin en temel özelliğidir. Yeni Zelanda’dan tüm İslam coğrafyasına ve Müslümanlara yönelik yeni bir İslamofobik terör reaksiyonu sıçrayabilir. Korkarım, bu reaksiyonu Balkanlar’da görebiliriz. Zira teröristin silahında yazılı olanlar, bu reaksiyonun artık kaynama noktasına geldiğini ve her an Balkan coğrafyasına ve dünyanın her yerindeki Müslüman nüfusa yönelebileceğini de ortaya koyuyor. Yani, şunu net olarak belirtmek istiyorum; Yeni Zelanda cami katliamı hibrit savaş yönteminin kaynama noktasıydı. Sırada ne var? İşte Türkiye ve onun çevresinde kenetlenmeye çalışan Türk-İslam coğrafyası oluşabilecek bu yeni reaksiyonu önceden tespit etmek ve önlemler almak zorundadır. Eğer hibrit savaş, Türk ve İslam dünyası olarak, bizim evimize kadar girdiyse, biz de hibrit savaşın içinde yer alan ‘hibrit istihbaratı’ yönteminin gereği olarak, harekete geçmek durumundayız. Ülkemizdeki ve hatta dost Türk-İslam coğrafyası ülkelerindeki ilgili güvenlik kurumları, çağımızın önemli bir jeo-stratejik mücadele unsuru olan HİBRİT SAVAŞ ve HİBRİT İSTİHBARATI konusunda gerekli güncellemeleri süratle yürürlüğe sokmak ve kurumsal adımları atmak zorundadır. Hiç kuşkusuz, Türk devlet geleneği ve birikimi, yaşanılan her türlü saldırı ve risk algoritmasına karşı tedbir ve imkan yaratma kabiliyetine sahiptir. Unutmamalıyız, artık hibrit savaş gerçeğinin bir gereği olarak,  dünyanın her yerinde yaşanabilecek bir kriz veya saldırı, dünyanın herhangi bir bölgesine sıçrayabilir ve birçok risk ve tehlikeyi de beraberinde getirebilir.

Elbette ki, hibrit savaş istihbaratı, terörle mücadelenin değişimi ve dönüşümü kapsamında incelenmesi gereken bir konudur. Dolayısıyla bu istihbarat yöntemi, millî güç unsurlarının tamamını, mücadelenin içerisine alan sürekli ve sınırsız bir istihbarat faaliyetini zorunlu kılmaktadır.  21. yüzyılda gizli servisler arasındaki istihbarat savaşlarının karakterindeki bu anlamlı değişimi doğru okumanın yolunun, öncelikle, onun doğasını anlamaktan geçtiğini de bilmek gerekmektedir. Bu amaçla, Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde bir ‘ibrit savaş istihbarat dairesinin’ kurulması, bir realite haline gelmiştir.

 

Sosyolojik İstihbarat

  1. yüzyılın yeni istihbarat stratejileri, büyük ölçüde toplum yapısıyla ilgilenir. Bu değişim, yeni bir istihbarat dalının doğmasına neden olmuştur; Sosyolojik istihbarat.

Sosyolojik istihbaratta, toplum mühendisliği en önemli taktik unsurdur. Toplum mühendisliği ise iki alt unsurdan oluşur;

1-Objektif (kendiliğinden gelişen unsur)

2-Subjektif (bilinçli) unsur

Objektif unsur, istihbarat adına çalışan toplum mühendislerinin bilinçli ve düzenleyici iradesinden bağımsız olarak meydana gelen sosyal hareketleri ifade eder. Subjektif bilinçli unsurda; sosyal hareketlerin, istihbaratlar adına şekillendirilmesi ve istihbaratların ürettiği toplumsal algıların toplumdaki bireylerin düşüncelerinde yansıması söz konusudur. Dolayısıyla, istihbarat stratejileri, toplumsal hareketlerin kontrol edilmesi ve etki altına alınması açısından, objektif unsurlar üzerine herhangi bir değişikliğe yol açmazken, subjektif unsurlarda ise, tam tersine, stratejinin uygulama alanı geniş ve çeşitlidir. Zira, istihbarat örgütlerinin stratejileri, toplumsal hareketleri hızlandırabilir veya yavaşlatabilir. Nihayetinde, istihbarat stratejisinin, sahadaki üstünlüğüne veya başarısızlığına bağlı olarak, hareketler en dolambaçlı yollara yöneltilebilir ya da daha zorlu ve sancılı süreçlere yol açılabilir. Unutmamak gerek, istihbarat insan yaşamının zorunlu bir parçasıdır.

Ekonomik İstihbarat

Tanım: Ekonominin genel kapasitesini, zayıf ve güçlü yanlarını tespit etmeye yönelik ve genellikle ekonominin çok uzun süreyle silahlı kuvvetleri destekleyebilme derecesinin tespitine yönelik yapılan istihbarattır. Ekonomik istihbarat yapılması görece kolay olan bir istihbarat türüdür. Zira, ekonomik verilerin çok büyük kısmı, açık kaynaklardan toplanmaktadır.

Yöntemi ve metodolojisi gayet basit olan bu istihbarat türüne bir örnek teşkil etmesi açısından, aşağıdaki grafik üzerinden bir ekonomik zeka istihbaratı yapalım:

 

-Grafikte ortalama %3 civarındaki düşük büyüme hızı bize küresel iktisadi sistemin yapısal krizine işaret ediyor. Üzerinde ise en derini 2008 yılında yaşanan çöküşler izleniyor. Grafiğin 2019-2020 yıllarını gösteren kısmına geldiğimizde, yeşil olan IMF’nin bu yıllara ait önceden yapılmış tahminini, kırmızı olan ise yeni koronavirüs salgınının kışkırttığı çöküşün başlangıç aşamasını gösteriyor. Covid-19 neticesinde, yeni küresel krizin öncekilerden daha derin ve sancılı sürebileceği öngörülebilir.

-Dünya borsalarının günlük kayıpları 2008 kriziyle ancak karşılaştırılabiliyor. Dolayısıyla piyasada kaybolan paranın 1 trilyon doları geçtiği söyleniyor. Japonya ve Almanya gibi ülkelerin büyüme hızlarının çok azaldığı ve teknik olarak durgunluğa gireceği öngörülebilir.

-Dünya toplam büyüme oranına en fazla oransal katkıyı yaparak mevcut küresel düzenin ömrünü uzatan ülkenin Çin olduğunu ama bu yeteneğini bu çöküşle birlikte kaybetmeye başlayacağı öngörülebilir.

 

   Dünya’da İstihbarat ve Jeopolitik Zihniyet

Günümüzde başta ABD olmak üzere batı ülkeleri ve dolayısıyla Türkiye, soğuk savaşın başlarında karşılaştığına benzer şekilde, yeni düşmanlarını hedefleyen planlar geliştirmek için gerekli istihbarat eksiğini duymaktadır. Mesela, Pentagon, 1950’lerde ve 1960’larda tıpkı SSCB’de olduğu gibi, 1990’da Irak’ın nükleer silah sistemleriyle ilgili stratejik istihbarat açıklarıyla karşılaşmıştır. Bugün aynı ihtiyacı Afrika ve Asya kıtasında duymaktadır. Kuşkusuz, dünyanın en büyük, etkili ve güçlü istihbarat yapılanmasına sahip olan ABD bile, politika, askeri teknolojiler ve dijital organizasyon alanlarındaki küresel rakipleri hakkında bazı temel bilgi eksiklikleri içindedir. Dolayısıyla, 21. yüzyılda dünya dengelerini yöneten büyük güçlerin olduğu kadar, gelişmekte olan bölgesel aktörlerin güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının da yapısal açıdan ve organizasyon açısından bazı eksiklikler içerisinde olması olağan bir durumdur.

Yeni İstihbarat İhtiyaçlarının Karşılanması

Günümüz dünyasındaki istihbarat yaklaşımı çerçevesinde özellikle ABD’de ulusal güvenlik istihbaratı, sahip olduğu tüm teknik olanakları ve konfigüratif kapasitesiyle gücünün doruğuna ulaşmıştır. ABD istihbaratının taşıdığı temel nitelikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

-CIA, kendisinden daha büyük bir ulusal yapı olan NSA’nın bir parçasıdır.

-CIA, ulusal ve küresel strateji belirlenmesi, dokümantasyon ve veri analizi bakımından RAND Corporatıon kuruluşu tarafından düzenli olarak asiste edilmektedir.

-Resmi bir istihbaratçı eğitim sürecine sahiptir.

-Resmi ve resmi olmayan kurumsal kültür değerlerine sahiptir.

-Muazzam bir bilgi ağına ve dijital teknoloji sistemine sahiptir.

-Sistem mühendisliği eğitimi dünyadaki en mükemmel versiyonuyla CIA ve CIA’nin de bağlı bulunduğu NSA bünyesindeki tüm kurumların personel adaylarına sunulmaktadır.

-NSA kurumlarının tamamı, 11 Eylül sonrası ABD’yi bir felaketle ve sürprizlerle karşı karşıya bırakmamak adına yeniden yapılandırılmıştır. Covid19 konusunda 1981’den beri hazırlık ve analiz süreci yürüten bir NSA’den bahsediyoruz.

Yukarıdaki bu temel nitelikler, dünya ülkeleri açısından yeni istihbarat ihtiyaçlarının tespiti konusunda şu rasyonaliteyi doğrulamaktadır:

  İstihbarat sadece belli sayıdaki üst düzey politika yapımcısı siyasi aktörler için ‘değerlendirme ve analizler’ biçimine sokulmuş casusluk kaynağı olarak değil, toplumun tamamına yönelik bir bilgi sistemine somut bir katkı olarak görülmelidir.

Bugün, Türk istihbaratının, dünya ve Türkiye 21. yüzyılın ikinci çeyreğine yaklaşırken, ülke güvenliğinin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayıp karşılamadığı konusu aşağıdaki soruların cevaplanmasına bağlıdır:

1- İstihbarat teşkilatı uygun ve yeterli kaynaklara sahip midir?

2-Teşkilatın istihbarat toplama ve değerlendirme kaynakları yeni ulusal hedeflere, yeni sorun ve dinamiklere uygun mudur?

3-Teşkilatın kurumsal yapısı istihbarat kullanıcılarının ihtiyaç ve önceliklerini karşılamaya yeterli midir?

4- Teşkilat, 11 Eylül 2001 sonrası hızla değişen ve son yirmi yılda da sürekli konsept değiştiren ‘Yeni Dünya Düzeni’nin değişen oyuncularını ve konularını kavramak için gerekli entelektüel bilgiye sahip midir?

5-Teşkilat, hibrit savaş, sosyolojik savaş ve biyolojik savaşın istihbarat yapılanmaları ve ihtiyaçları konusunda gerekli ön hazırlık, teçhizat ve zeka istihbaratı analizlerine sahip midir?

  1. yüzyıl şartlarında istihbarat yönetim stratejisi için şu hususlar düşünülmelidir:

1-Görev ve öncelikler,

2-İstihbarat toplama vasıtalarının kullanımı, karışımı ve toplamada görev dağılımı da dahil olmak üzere genel vizyon,

3-Düşman ve dost unsurların birbirlerini ve operasyon sahasını nasıl gördükleri,

4-Düşman unsurların, toplama faaliyetlerine karşı espiyonaj tepkileri (önleme, aldatma, çeşitli reaksiyonlar)

5-İstihbarat verisi toplama çalışmalarının amaçları,

6-ISR konfigürasyonu, kombinasyonlar, istihbarat toplama görev dağılımı için mikro ve makro stratejiler (ISR: Sinyal ve elektronik istihbaratta, yürütümü alınan dijital işlemci tarafından tetiklenen, işletim sistemi veya aygıt sürücüsünün bir geri çağırma alt programıdır. İşlemciler, temelde işlemcinin üretilmiş olması ve işlemcinin görevini tamamlama hızına dair çok sayıda fonksiyona sahiptir)

7-Ortam oluşturma (data, sensör, kavrayış ve nüfuz etme çalışmaları)

8-Kaynaklar,

9-Sınırlılıklar,

10-Varsayım ve risk algoritmasını kontrol etmek için kontrol edilen bir ‘kırmızı rakibi’ kullanmak,

11-Özel talimatlar,

İstihbarat toplama planının temel unsurları ise şunlardır;

1-HUMINT (İnsan zekası, sinyal zekası, görüntü zekası, ölçüm ve imza zekası gibi daha teknik zeka toplama disiplinlerinin aksine, kişiler arası temas yoluyla toplanan zekadır. NATO, HUMINT’i “insan kaynakları tarafından toplanan ve sağlanan bilgilerden türetilen bir zeka kategorisi” olarak tanımlamaktadır. İlk baslarda sadece cia tarafından kullanılan bu terim bugün yaygınlaşarak, elde edilen istihbaratın dinleme cihazları ya da diğer elektronik surveillance metotları ile değil de, insan bilgisi kaynak olarak alınarak edildiğini belirten bir terim olmuştur.)

2-Teknik sensörler

3-Sıra dışı muhbirler,  izleyiciler, subjektif hareket edenler, ticari amaçlı perdeleme şirketleri,

4-Data şebekeleri,

5-Açık kaynaklar

6-Tüm istihbarat toplama ve analiz kabiliyetlerini geliştirmek için ‘big data’ yolları

Türk İstihbaratı İçin Yeni Bir Ünite Önerisi: KAP (Konfigürasyon-Araştırma-Projelendirme)

Dünya üzerindeki güç mücadelesindeki en temel unsurlar, gücün yönetimi ve bu konuda yapılan güncel araştırmaların projelendirilmesidir. Bu amaçla, Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde, Konfigürasyon-Araştırma-Projelendirme (KAP) birimi kurulması gerekmektedir. Bu birim, 21. yüzyıl şartlarında, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik İstihbaratı ihtiyacını belirleyerek, gerekli yeniden yapılandırma çalışmalarının ve gereken teknik donanımların konfigüre edilmesini sağlayacaktır.

 

İstihbarat Teşkilatının Grand Stratejisi

Türkiye’de istihbarat teşkilatının ‘Grand’ stratejisinin en önemli görevi, ulusal güvenlik istihbaratının sağlıklı bir biçimde sağlanması ve milli güvenlik siyaset belgesinde formüle edilen milli hedeflere ulaşmak için, Türkiye’ye karşı yürütülen Kontr-Espiyonaj (karşı istihbarat) faaliyetlerini sürdüren yabancı gizli servislere karşı önleyici-türevsel bir istihbarat yaklaşımıyla karşı koyabilmektir. Stratejinin planı, önleyici istihbarat yaklaşımının, en kısa zamanda en mükemmel sonucu vereceği doğrultuda organize edilmesidir. Bugünkü bölgesel, küresel ve sosyo-ekonomik koşullarda, Milli İstihbarat Teşkilatı, Türk toplumunu huzur, barış ve güven içinde bir arada tutmanın vazgeçilmez bir aracı haline gelmiştir. Bu görev ve misyonunu en güçlü ve istikrarlı şekilde devam ettirmek için yeni bir Post-İstihbarat stratejisine ihtiyaç duyulmaktadır. Post modern dünya sosyal düzeninin mutasyon yaşadığı bu yeni evrede, Türkiye milli istihbarat stratejisinin ana hatları, Türk ve dünya tarihindeki bazı kırılma noktalarına, askeri strateji ile bir analoji yapılarak pratik ve somut biçimde belirlenebilir.

Sonuç olarak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti günümüz Türkiye ve dünya jeopolitiğinde güncellenen ve belirlenen versiyonuyla,  Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ‘İç ve Dış Güvenlik Esasları ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ne göre yeni bir milli istihbarat direktörlüğü sistemi oluşturabilir. Önermiş olduğum, Milli İstihbarat Direktörlüğü Sistemi, ülkemizdeki tüm istihbarat kuruluşlarının stratejik ve yönetimsel liderliğini, genel güç konfigürasyonunu ve aynı zamanda oluşturulması gereken Milli İstihbarat Programı’nın yöneticiliği ile gözlemciliğini yapma misyonunu yürütebilir. Zira Covid-19 salgını göstermiştir ki, çok yakında su yüzüne çıkacak olan yenidünya dengelerinde sürprizler ve ezber bozan gelişmeler her zamankinden daha fazla olacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: