Twitter Facebook Linkedin Youtube

TÜRKİYE, BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN’I DESTEKLİYOR MU? BU KONUDAKİ POLİTİKASI NE OLMALI?

Süleyman ERDEM

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), 25 Eylül 2017 tarihinde Kürdistan Bölgesi ve Kürdistan idaresi dışında kalan tartışmalı bölgelerde referandum yapılacağını duyurdu.[1] 7 Haziran’da yapılan bu duyuru, Türk basınında ve siyasetinde neredeyse görmezden gelindi. Derin bir suskunluk var adeta. (Zorunluluk icabı olduğu anlaşılan bazı açıklamalar ile basında çıkan tek tük haberlere değineceğiz ilerleyen bölümlerde)

 

Bu suskunluğun birkaç nedeni olabilir;

1- Katar krizi, gündeme bir anda bomba gibi düştüğü için herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken bu gelişmeye yeteri kadar ilgi gösterememiş olabilir.

2- IKBY, daha önce de birkaç kez bağımsızlık meselesini gündeme getirip sonrasında bir şey çıkmadığı için bu defaki de ciddiye alınmamış olabilir. (Zaman zaman gündeme getirilen bağımsızlık hususu, en son 2014’te gündeme gelmişti (bkz. “Kürtlere Devlet mi Kuruluyor?”). SETA’nın yayınladığı Temmuz 2014 tarihli bültene göre; “IKBY Başkanı Mesud Barzani, 1 Temmuz 2014’te BBC’ye verdiği röportajda, ilk kez dünya kamuoyuna Kürdistan bölgesi için bağımsızlık düşüncesinde olduklarını ve bunu artık gizlemelerine gerek olmadığını açıkça ifade etmişti. Bu açıklamaya en sert tepki, İran’dan gelmişti. İran, bağımsız Kürdistan’ın kurulmasının bölgede yeni bir kanser uru olacağını belirterek buna karşı çıkmıştı. İsrail başbakanı ise Kürtlerin siyasal bağımsızlığı hak ettiklerini, bundan dolayı bağımsızlık özlemlerinin desteklenmesi gerektiğini belirterek arka çıkmıştı. Türkiye ise (aynen bugün olduğu gibi) bu konuda büyük ölçüde sessiz kalarak nötr bir tutum takınmıştı. Bu konuda sadece AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik konuşmuş ve Financial Times gazetesine verdiği röportajda ‘Irak bölünürse Kürtlerin de kendi geleceklerine karar verme hakkı vardır’ demişti.“)[2]

3- Türkiye, tıpkı 2014’te gündeme geldiğinde takındığı tutum gibi, IKBY’nin bağımsızlık talebine sessiz kalarak gerçekte destek veriyor olabilir.

Gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla bu üç ihtimalden en ağır basanı, maalesef üçüncüsüdür! Bağımsızlık referandumuna Türkiye’nin sessiz kalması ve engel olmaya yönelik bir yaptırım veya tehditte bulunmaması, ancak bununla birlikte referandum kararına açıktan destek ver(e)memesi, Türk kamuoyunun bu konudaki hassasiyetinden kaynaklanıyor olabilir.

Zira Irak Türkmeneli, Kerkük ve Musul konularında Türk kamuoyunda mevcut hassasiyet ile Kuzey Irak’ta kurulacak bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye’yi olumsuz etkileyeceği yönündeki haklı algılar, yetkililerin bağımsız bir Kürt devleti için kamuoyuna rağmen açıktan destek vermesine engel teşkil ediyor. Bağımsızlık referandumu konusunda Türkiye’deki sessizliğin, kamuoyundaki bu hassasiyetlerden kaynaklanıyor olma ihtimali, bu nedenle de oldukça yüksek.

Mart ayında Barzani’nin Türkiye ziyaretinde İstanbul Atatürk Havalimanı ile Ankara Esenboğa Havalimanı’nda ilk kez Kürdistan Bayrağının göndere çekilmesi ve sonrasında kamuoyundan gelen tepkiler, aslında yukarıdaki ifadelerimizi özetler mahiyette. Politika belirleyicilere yakınlığıyla bilinen bazı yüzlerin bu konuda Kürt medyasına verdiği demeçler, aslında yetkili makamlardakilerin bağımsız bir Kürdistan konusundaki görüşlerine dair ipuçları veriyor. TGRT medyasının önde gelen yüzlerinden Fuat Uğur’un aşağıdaki demeci, bu konuda iyi bir örnek teşkil ediyor.

Rand Corporation’ın ABD Savunma Bakanlığının fonlarından destek alarak hazırladığı Kasım 2016 tarihli “Bağımsız Bir Kürdistan’ın Bölgesel Sonuçları” isimli rapora göre; en son 2005 yılında, Kürt güçleri Kerkük’ü ele geçirmeye çalıştığında IKBY’yi uyaran ve şehirdeki Türkmen nüfusu korumak için karşılık verileceği tehdidinde bulunan Türkiye, bu tarihten sonra IKBY ile ilişkilerini geliştirdi ve Türkmenlerin çıkarlarını savunmayı önemli ölçüde azalttı.[3]

Yine rapora göre;

Kürt peşmergeler Haziran 2014’te IŞİD ile mücadele bahanesiyle Kerkük’ü işgal ettiğinde, Türk yetkililer tepki göstermediler. Türkiye, IŞİD ile mücadelede IKBY’ye askeri yardım sağladığında, Türkmen liderler de kendi güçlerinin Türkmenleri IŞİD’ten veya Kürt güçlerin saldırılarından koruyamayacağı konusunda çekincelerini dile getirdiler ve Türkiye’nin kendilerine de askeri yardım yapmasını talep ettiler. Ama bu talep, Türkiye tarafından kabul görmedi.

Türkmenler IŞİD’ten kaçtıklarında ise Türkiye Irak içinde (Dohuk ve Sincar’da) mülteci kampları kurdu ve bu kamplarda insani yardım sağladı. Ancak yıllar öncesinde Türkmenleri korumak için Irak’ı işgal etme tehdidinde bulunan Ankara, Türkmenlerin Türkiye’ye iltica etmelerine müsaade etmedi. Bunun yerine IŞİD tarafından yurtlarından olan Türkmenlerin, yıllardır şikâyet ettikleri IKBY tarafından korunmasını tercih etti. IKBY ile işbirliği yaparak Irak Kürdistan’ında nüfuz sahibi olan Türkiye, artık çıkarlarını korumak için Türkmenlerle ilgili daha önce iddia ettiği hassasiyetlerini bahane etmeye ihtiyaç duymadı. Aslında Türkiye, IKBY’nin Kerkük’ü işgaline razı olarak ve IKBY’nin Türkmen mültecileri korumasına yardımcı olarak IKBY’nin hem statüsü tartışmalı Kerkük üzerinde, hem de Kürdistan bölgesindeki Türkmen nüfus üzerindeki egemenlik iddialarını güçlendirdi.[3]

Rapor, Kuzey Irak yönetiminin bağımsızlığı için üç farklı senaryoyu ve bu senaryolara Irak, Türkiye ve İran’ın olası tepkilerini inceliyor ve bir yol haritası hazırlıyor. Rapora göre bağımsız bir Kürt devleti için senaryolar şöyle:

1. Senaryo: Tek taraflı, ani bağımsızlık ilanı (şu an gerçekleşen senaryo)

2. Senaryo: İç savaşla dağılan Irak, bağımsızlık ilanı

3. Senaryo: Irak’ta adım adım uzaklaşma, kurumsallaşma ve bağımsızlık ilanı

Raporda, açık bir şekilde üçüncü senaryoyu savunuluyor. Bu senaryoda Erbil yönetimi, “petrol ve tartışmalı bölgeler dâhil (Kerkük kastediliyor) saha kontrolünü adım adım kurumsallaştıracak, petrol üretimine devam edecek. Bağdat’la süren tartışmalara rağmen petrolüne uluslararası alıcılar bulacak ve Bağdat’la gelir paylaşımı için bir yöntemle uzlaşacak. (Geçiş döneminde Türkiye’den yardım ve kredi alarak s.93)”

Yine rapora göre; “Türkiye’den siyasi desteğin, ekonomik bağlantıların, ticari yatırımın yavaş yavaş ve istikrarlı bir şekilde artması IKBY’nin Irak’ta özerk bölgeden tam bağımsız ve egemen bir devlete yumuşak bir geçiş yapmasını sağlayacak. Türkiye’nin kararlı bir şekilde IKBY’nin yanında yer alması ise, başka ülkelerin de yeni devleti diplomatik olarak tanımasını sağlayacak.”(93)

Rapora göre “Türkiye, IKBY’nin bağımsızlık çabalarını artırmasını sadece kenardan izlemiyor, tersine IKBY’ni bu talepleri siyasi ve ekonomik açıdan daha da güçlü dile getirmeye teşvik ediyor.”(s.63) Somut adımlar da atılıyor:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Mart 2009 ilk defa bir Türk devlet temsilcisi Erbil yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile Bağdat’ta resmi görüşme gerçekleştiriyor. Rapor görüşmeyi “Kürt egemenliğinin sembolik tanınması” olarak yorumluyor, (s.78) Ekim 2009’da Dışişleri Bakam Ahmet Davutoğlu’nun Erbil’e resmi ziyaretiyle doğrudan ilişkiler başlıyor.

Yine rapora göre; “Türkiye zaman zaman IKBY hükümetine memur maaşlarını ödemede destek oldu, krediler verdi ve Kürt petrolünü kısmen iç tüketim için satın aldı, kısmen de dış alıcılar bulunana değin depoladı.”(s.79) “Bağımsız bir Kürdistan’ın gerçekçi olması için gereken ekonomik büyümeyi de Türkiye’nin desteği sağladı.”(s. 83) Türk şirketlerinin “Kürt ekonomisinin” özellikle petrol, gaz, inşaat ve bankacılık sektörlerindeki faaliyetleri büyük destek oluşturdu ve karşılıklı ticaret hacmini artırdı. Anlaşması imzalanan yeni boru hatlan ise “Erbil’in petrol ve gazım Bağdat’a uğramadan dünya pazarına satmasını sağlayacak.” (s.86)[4]

Türkiye bağımsız Kürdistan’ı destekliyor mu?

Peki, diğer tüm işaretlerle birlikte Rand Corporation’ın raporundan da anlaşıldığı kadarıyla, daha önce Irak’ın toprak bütünlüğünü kırmızıçizgisi olarak ilan eden Türkiye, neden bir süredir Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürdistan’ı destekleyen politikalar izliyor?

Öncelikle şu hususu belirtmekte fayda var; son dönemde Türkiye’nin genel itibariyle bağımsız bir Kürdistan’ı destekler mahiyetteki politikaların aksine, devletin bu konuda Kırmızı Kitaplara giren olumsuz görüşünün değişip değişmediği henüz net değil. Bunu, IKBY’nin 25 Eylül’de bağımsızlık yapılacağına yönelik duyurusundan sonraki bazı gelişmelerden çıkarabiliriz.

Örneğin 10 Haziran’da, FETÖ’nün ‘bağımsız Kürdistan’ için destek kampanyası başlattığı yönünde bir haber düştü medyaya. FETÖ’nün desteklediği her şeyin ülkemiz için kötü olduğu algısının zirve yaptığı bir dönemde, medyada böyle bir haber yer aldığında ve bu tarz bir haber, devletin haber ajansı tarafından duyurulduğunda, akla; “devlet veya devlet içinde bazı güçler gelişmelere tepki mi gösteriyor?” sorusu geliyor.

Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’nın 9 Haziran’da konuya ilişkin yaptığı açıklamada; “bağımsızlık referandumunun vahim bir hata teşkil edeceğini düşündükleri ve Irak’ın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin muhafaza edilmesinin Türkiye’nin Irak politikasının temel ilkelerinden biri olduğu” ifade edilmekte.[5]

Konuya ilişkin sorulan soruya yanıt veren Başbakan Binali Yıldırım da; “Bizim görüşümüz çok açık ve nettir. Irak’ın toprak bütünlüğünü istiyoruz. Yeni bir sorun alanı oluşturulmasını doğru bulmuyoruz ve bu kararın sorumsuzca verilmiş bir karar olduğunu düşünüyoruz.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Her ne kadar hem Sayın Başbakanın, hem de Dışişleri Bakanlığının açıklamalarında IKBY’nin referandum oldu-bittisine karşı bir yaptırım tehdidi bulunmasa ve Irak Türkmeneli ile Türkmen nüfusun menfaatlerine hiç değinilmese de, bir gün sonra (10 Haziran’da) Yenişafak Gazetesinin sürmanşetten verdiği “Kapıyı Kapatalım” başlıklı haberde yer alan şu ifadeler, devletin veya devlet içinde bazı güçlerin bu oldu-bittiye razı olmayacağını işaret etmekte;[6]

Irak Kürt yönetimi Türkiye’nin uyarılarını dinlemediği takdirde bir dizi eylemi içeren plan masada: Habur bir süreliğine kapatılacak, Kerkük petrolünün satışı sınırlanacak, bundan böyle Bağdat ‘tek ve yegane muhatap’ kabul edilecek…

ABD güdümündeki sözde bağımsız Kürdistan projesine kesin darbe ise sınırötesi operasyonla vurulacak. PKK’nın Suriye-Irak bağlantısının kesilmesi ve Sincar’daki işgale son verilmesi için Türk Silahlı Kuvvetlerince bir süredir planlanan Dicle Kalkanı Harekâtı’nda hazırlıkların hızlandığı iddia ediliyor. Sözkonusu harekâtla birlikte hem sınırda Zaho-Duhok arasındaki kontrolsüz bölge PKK’dan temizlenecek hem Sincar terörden arındırılacak hem de Musul batısındaki Tel Afer’de tehdit altındaki Türkmenler için güvenlik kalkanı oluşturulacak. Operasyon sonrası Bağdat merkezi yönetimiyle diyalogun daha da artırılması ve Ankara’nın, diplomatik angajmanını Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma adına yeniden dizayn etmesi bekleniyor.

Ancak Yenişafak’ın bu haberinde zikredilen yaptırımlar, Erbil merkezli uydudan yayın yapan K24 televizyon kanalının web sitesinde, bir devlet politikası yerine “bir temenni” olarak yansıtıldı ve haber şu şekilde verildi;[7]

Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi dün birinci sayfadan sürmanşetten, içerde de tam sayfa olarak yayınladığı haberde bu yönde iddialarda bulundu.

Yeni Şafak’ın “Kapıyı kapatalım” başlığıyla verdiği, daha çok temennisini aktardığı haberde kaynak verilmeden, hükümet içindeki bazı isimlerin Habur sınır kapısının kapatılmasını istediği öne sürüldü.

Türkiye’de bağımsız bir Kürt devletini savunanların gerekçeleri neler?

Kimisi açıkça, kimisi ise biraz utangaç bir şekilde bağımsız bir Kürt devletini savunanlar, şu iddiaları ileri sürüyorlar;

İddia-1: Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulduğu takdirde, ayakta kalabilmek için Türkiye’ye hem siyaseten, hem de ekonomik anlamda şimdikinden daha fazla bağımlı olacak. Bu iddiaya göre bağımsız Kürt devletinden ekonomik olarak karlı çıkacak Türkiye, ayrıca (Rand Corporation’ın yukarıda değinilen raporunda zikredildiği şekliyle) bağımsız Kürt devleti ile ortaklık yaparak “PKK’nın Kuzey Irak’ı güvenli liman olarak kullanma kabiliyetini zayıflatabilecek, PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’nin Suriye-Türkiye sınırında özerk bir Kürt bölgesi oluşturmasını engelleyebilecek ve Irak Kürtlerinin Doğu Anadolu’daki Kürtler arasında ayrılıkçılığı teşvik etme riskini azaltabilecek”[8]

İddia-2: Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Türkiye ile birleşmek istiyor. Bağımsızlık, bu birleşme için bir hazırlık niteliğinde. Hatay’ın Türkiye’ye katılmasında olduğu gibi önce bağımsız olup sonra Türkiye’ye katılma kararı alacak! (Bu iddiayı gündeme getiren bazılarının daha da ileri gidip, Gürcistan ve bazı Balkan ülkelerinin de Türkiye ile birleşmeye hazır olduklarına ve uygun zemin kolladıklarına ilişkin (en hafif tabiriyle) “aşırı iyimser!” iddialarda bulunduklarını işittim.)

Bu iddiaları savunanlar, üç hususun şimdiki gibi kalacağını ve hiç değişmeyeceğini varsayıyorlar;

1-) Türkiye’ye yakın olduğuna dair bir izlenim veren Barzani ailesinin hep iktidarda kalacağı varsayımı,

2-) Barzani’nin değişen güç dengelerine göre pozisyon değiştirmeyeceği ve hep Türkiye’ye yakın politikalar izleyeceği varsayımı,

3-) Bağımsız Kürt devleti dışında bölge haritasının aynı kalacağı varsayımı.

Şimdi biri “iyimser”, diğeri “aşırı iyimser” bu iki iddiaya ve altlarında yatan varsayımlara ilişkin tespitlerimizi sıralayalım;

  • Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin ayakta kalabilmesi için ekonomik olarak kendine yetebilmesi gerekir. Bu nedenle de petrol ve zengin petrol yatakları olan Türkmen kenti Kerkük, bağımsızlık için olmazsa olmazlardandır. (Bunun yanında Musul’un petrol bölgeleri de olası bir Kürt devleti sınırlarına katılmaya çalışılmaktadır.)

  • Kerkük petrollerinin pazarlanabilmesi için ya Avrupa’ya uzanan bir boru hattına, ya da şimdi olduğu gibi bir limana (Ceyhan Limanı gibi) ve limana kadar bir boru hattına (Kerkük-Ceyhan Boru Hattı gibi) ihtiyaç bulunmaktadır.
  • Suriye’nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan PKK/PYD koridorunun amaçlarından biri, Musul ve Kerkük petrollerinin Türkiye’ye ihtiyaç kalmadan Akdeniz’e iletilebilecek bir hat oluşturulmasıdır. (Bknz. sahipkiran.org/2015/06/24/suriyede-son-durum)
  • Suriye’nin kuzeyinde bir koridor oluşturması için açıkça PYD’ye destek veren ABD ve Rusya ile sessiz sedasız destek veren İsrail, oldukça yaklaştıkları bu amaçlarına ulaştıkları takdirde, bağımsız bir Kürt devletinin başında Barzani dahi olsa, oluşacak bu yeni güç dengelerinden sonra petrolü ve diğer ticari faaliyetleri Türkiye yerine bu koridor üzerinden Batı pazarlarına yönlendirmeyi tercih edecektir.
  • Sykes-Picot Anlaşmasını güncelleyerek bölge sınırlarını yeniden dizayn etmeye çalışan güçler de, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına destek vermekte, hatta bunun için çalışmaktadırlar. 1. Körfez Savaşı sonrası 36. Paralelin kuzeyinin uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve 2. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın fiilen üçe bölünmesi, hep bu hedefe giden yolun taşlarının döşenmesidir.
  • Eğer Türkiye, bölge haritasını değiştirmek için çalışan bu ülkelerin ekmeğine yağ sürecek şekilde sınırların değişmesine katkı sunarsa, sonuçta bırakın ekonomik kazancı, büyük ekonomik kayıplara uğrayacaktır.
  • Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulması durumunda, (emperyalist devletlerin mevcut planları göz önüne alındığında) Türkiye’nin kaybı sadece ekonomik olmayacak, daha yüksek oranda bölünme tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır. Zira uzun zamandır gündemde olan Büyük Ortadoğu Projesine göre hedef; Irak, Türkiye, Suriye ve İran’da yer alan Kürt bölgelerinin birleştirilmesiyle oluşturulacak Özgür Kürdistan devletidir. Yıllardır süren PKK’nın terör eylemleri ve yoğun propaganda yöntemleri ile bölge halkının Türk devletine karşı doldurulması, bu nihai hedefe yönelik hazırlıklardır. Planın bir parçası hayata geçirildiğinde, diğer parçalar için de süre kısalacaktır.
  • Zaten Kuzey Irak’tan yayın yapan Kürt medyası ve HDP’liler başta olmak üzere Türkiye’deki bazı odaklar; Güney, Kuzey, Doğu ve Batı Kürdistan tabirlerini zihinlere yerleştirmek için çaba sarf etmektedirler. Onlara göre Güney Kürdistan olan Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir devlet kurulduğu takdirde, bunun doğal sonucu olarak diğer parçaların da birleştirilmesi gündeme gelecek ve uluslararası kamuoyunda propaganda için elleri daha güçlü olacaktır.

  • İran’ın tam da yukarıda zikrettiğimiz nedenlerle; “Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürdistan’dan sonra İran Kürtlerini tutmak mümkün olmaz” gerekçesiyle, bağımsız bir Kürt devletine karşı çıktığı bilinmektedir.[9]
  • İsrail, 2014’teki süreçte olduğu gibi, bugün de bağımsız bir Kürt devletini desteklemektedir. (aslında ABD ile birlikte BOP’un planlayıcılarından olan İsrail, Büyük ya da planda yer aldığı şekliye Özgür Kürdistan’ın kurulması için çabalamakta, dolayısıyla da bu hedefe giden tüm adımları desteklemekte ve teşvik etmektedir)

  • Suriye’nin kuzeyinde PYD/PKK koridorunu destekleyen Rusya’nın, Irak’ın kuzeyinde de bağımsız Kürt devletini desteklediği görülmektedir. Putin’in IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani ile St. Petersburg’daki görüşmesi öncesinde resmen açıklanan Rus petrol şirketi Rosneft-IKBY işbirliği anlaşması, bu desteğin ekonomik gerekçelerine bir örnek teşkil etmektedir.[10]

  • İran’ın tehlikeyi görerek karşı çıktığı, bizim de son 10 yıla kadar karşı çıkıp kırmızıçizgimiz olarak belirlediğimiz bir duruma bugün şartlar daha da aleyhimize gelişmekteyken (en azından gerekli tepkiyi göstermeyip pasif kalarak) destek vermemiz, hiç de anlaşılır bir politika değildir. Bir yandan Suriye’nin kuzeyinde bir PKK/PYD koridoru oluşturulmaması için ABD başta olmak üzere pek çok güçle mücadele ederken, diğer yanda aynı projenin başka bir parçasına destek veriyor olmak, oldukça ilginç bir durumdur.
  • Bağımsız bir Kürt devletine destek verenler, Barzani’nin yeni devletin başkanı olacağına inanıyorlar ve Türkiye’ye sırt dönmeyeceği konusunda Barzani’ye sonuna kadar güveniyorlar ise büyük hata yapıyorlar demektir. Barzani, öncelikle kendinin ve aşiretinin, sonrasında ise tüm uluslararası ilişkilerde olduğu gibi bölgesinin/ülkesinin çıkarlarını ön planda bulunduran pragmatik bir aktördür. Bugüne kadarki performansı, birilerinin umduğunun aksine, Türkiye açısından çok da güvenilir olmadığını zaten göstermektedir (bknz. “Barzani’nin İkili Oyunları”).
  • Diğer bir husus ise, Kuzey Irak’taki güç dengelerinin Barzani açısından hiç de iç açıcı olmadığı ve Barzani iktidarının bıçak sırtında olduğu gerçeğidir (detaylı bilgi için bknz. “Kuzey Irak’ta Güç Dengeleri“). Mesud Barzani, 2005 yılında parlamento tarafından, 2009’da ise halk oyuyla IKBY Başkanı seçilmişti. Barzani’nin 2013 yılında görev süresi doldu. Ancak IKBY Parlamentosu, Barzani’nin görev süresini 20 Ağustos 2015’e kadar uzatmış, 2015’te seçimler yenilenmeyince Parlamento, yoğun tartışmalardan sonra Barzani’nin görev süresinin 2 yıl daha uzatılmasına karar vermişti.[11] Tüm bu uzatmalardan sonra 20 Ağustos 2017’da süresi dolan Barzani, seçimleri yine zamanında yap(a)mamakta. Seçimlerin 25 Eylül’de yapılacağı ilan edilen bağımsızlık referandumu sonrasında, 6 Kasım’da yapılacağı duyuruldu. Ama hem referandum hem de seçimlerin görüşülüp karara bağlandığı toplantıya, 111 sandalyeli Parlamentoda 24 vekili olan Değişim Hareketi (Goran) ile 6 vekili olan Kürdistan İslami Topluluk (Komel) partileri katılmadı.[12]
  • Bölgeyi yeniden dizayn etmek ve haritaları yeniden çizmek isteyen güçler, Büyük/Özgür Kürdistan hedeflerine ulaştıkları takdirde, böyle bir devlette Barzani ve Barzani anlayışı yerine PKK/PYD anlayışında laik ve İslam’a mesafeli bir yönetimi tercih edeceklerdir.[13] Zira onların en büyük dertleri, İslam iledir. HÜDA-PAR Genel Sekreteri Mehmet Yavuz, SASAM’da gerçekleşen “Açılım Süreci ve Güneydoğu’da Yaşanan Son Gelişmeler” konulu söyleşide, bu durumu şöyle ifade etmişti: “Batılı güçler, PKK’ya ve legal uzantısına destek veriyor. Çünkü tıpkı Lozan’da halkının dinini ve kültürel yapısını değiştirmeyi taahhüt eden Türklere destek verdikleri gibi, şimdi de Kürt halkının dinini ve kültürel yapısını değiştirmeyi taahhüt eden Marksist PKK’ya destek veriyorlar.[14] Bu nedenle Barzani’nin Kürt siyasetindeki mevcut etkisinin sürekli olacağını varsaymak, büyük bir hata olacaktır.
  • Barzani’nin Türkiye ile birleşmek istediği ve bağımsızlığın bu birleşme için bir adım olduğunu iddia edenlere ise, en hafifinden “Siz ne içiyorsunuz Allah aşkına?” diye sormak geliyor içimden. Hadi, Suriye’deki son gelişmelere kadar ABD ve İsrail’in planlarını okuyamadınız diyelim, geldiğimiz nokta da hala mı okuyamıyorsunuz? Ya da okuyorsunuz da niyetiniz mi başka? Böyle bir birleşme gerçekleşse bile, bu durumun sadece şartlar elverişli olana kadar devam edip sonradan Türkiye’den büyük bir parça ile ayrılmayla karşılaşacağımız kesin değil mi?
  • ABD ve İsrail’in planlarını iyi okuyan Almanya’dan, bağımsızlık referandumuna Türkiye’ye nispetle daha eleştirel ve ağır bir açıklama geldi. Alman Hükümet Sözcüsü Martin Schaefer, Berlin’de düzenlenen olağan basın toplantısında bir soru üzerine yaptığı açıklamada, IKBY’nin tek yanlı referanduma gitme kararını eleştirdi. Irak’ın birliğine zarar verecek adımların, ne uluslararası toplumun ne de Almanya’nın çıkarına olacağını vurgulayan Schaefer, “Her kim bu bölgede, diğerlerinin rızası olmadan sınırları değiştirme, hatta yeni bir devlet kurma gibi bir oyunun içine girerse gerçekten ateşle oynamış olur.” ifadelerini kullandı.[15]

Tüm bu tabloya rağmen, Türkiye’de yukarıda değinilen bir takım çevreler, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne büyük bir tehdit oluşturacak bağımsız bir Kürt devletini gayet normal ve hatta tercih edilir göstermeye çabalamakta.

Umarız devlet büyüklerimiz, tabloyu doğru okurlar ve iş işten geçmeden gerekli tedbirleri alırlar. Yoksa tıpkı Suriye’de olduğu gibi gidişatı sonradan okumak, geri döndürülemez hatalar zincirini de beraber getirebilir ve büyük problemlerle karşı karşıya kalabiliriz.

 

Süleyman ERDEMsuleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

________________________________

Dipnotlar:

[1] “Kürdistan 25 Eylül’de referanduma gidiyor!”,  http://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/070620173

[2] Baykal, Zana, ,”Irak Kürdistan Bölgesinin Bağımsızlık İsteği”, SETA Perspektif, Sayı 57, Temmuz 2014, http://www.ortadogu.sakarya.edu.tr/sites/ortadogu.sakarya.edu.tr/file/2b0641d6c2354aa0b14a37cf2087cf35-irak_kurdistan_bolgesinin_bagimsizlik_istegi.pdf

[3]Regional Implications of an Independent Kurdistan, Rand Cooperation, ss.82-83, http://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/research_reports/RR1400/RR1452/RAND_RR1452.pdf

[4] http://odatv.com/akp-kurdistani-taniyacak-1003171200.html

[5]http://www.mfa.gov.tr/no_181_-ikby_de-25-eylul-2017-tarihinde-bagimsizlik-konusunda-bir-referandum-duzenlenmesi-yonundeki-karar-hk_.tr.mfa

[6] “Kapıyı Kapatalım”, http://www.yenisafak.com/dunya/kapiyi-kapatalim-2711897

[7] “Türkiye’den Kürdistan’a ambargo” iddiası”, http://www.kurdistan24.net/tr/news/5f4de4c3-1c3d-43b8-b21b-1012eacbf19f

[8] “Regional Implications of an Independent Kurdistan”, Rand Cooperation, ss.59-60.

[9] “Kuzey Irak’ta Güç Dengeleri”, https://sahipkiran.org/2015/08/15/kuzey-irakta-guc-dengeleri/

[10] “Irak Kürt Bölgesi, petrol anlaşması yaparak bir tür Rus sigortasına sahip oldu”, https://www.youtube.com/watch?v=c8iA5wk-JVw

[11] “Kuzey Irak’ta “başkanlık krizi” çözüldü”, http://www.ntv.com.tr/dunya/kuzey-irakta-baskanlik-krizi-cozuldu,3qYFvperb0KBsfSVa2UtHg

[12] “Kürdistan 25 Eylül’de referanduma gidiyor!”, http://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/070620173

[13] Erdem, Süleyman, “Başika Kampı ve Musul Operasyonu Tartışmalarının Arka Planı”, https://sahipkiran.org/2016/10/08/musul-operasyonu/

[14] “AÇILIM SÜRECİ VE GÜNEYDOĞU’DAKİ SON GELİŞMELER” KONULU SÖYLEŞİMİZ GERÇEKLEŞTİ”, https://sahipkiran.org/2015/01/14/mehmet-yavuz/

[15] Alman hükümetinden IKBY’e eleştiri, http://aa.com.tr/tr/dunya/alman-hukumetinden-ikbye-elestiri/838322



Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: