Twitter Facebook Linkedin Youtube

BAŞİKA KAMPI VE MUSUL OPERASYONU TARTIŞMALARININ ARKA PLANI

Süleyman ERDEM

Süleyman ERDEM

Musul’u IŞİD’ten kurtarmaya yönelik uluslararası koalisyonun desteğiyle gerçekleşecek operasyona Türkiye’nin katılımı meselesi, uluslararası bir sorun haline dönüştürülmek isteniyor. Çünkü kadim bir Türkmen kenti olan ve zengin petrol yataklarıyla tüm güçlerin iştahını kabartan Musul’un geleceğinin belirlenmesinde, Türkiye’nin söz sahibi olması istenilmiyor. Türkiye’nin Musul’un geleceğinde söz sahibi olmasının, Orta Doğu’ya yönelik aşağıda değinilecek emperyal planları sekteye uğratmasından korkuluyor.

Türkiye, Irak Merkezi Yönetiminin ve onun arkasındaki ABD’nin tüm engelleme çalışmalarına rağmen, Musul Operasyonunda yer almalı ve Musul’un geleceği konusunda söz sahibi konuma gelmelidir. Ancak Türkiye’nin Musul Operasyonuna katılımı, masada kendine söz hakkı verecek asgari düzeyde olmalıdır. Zira IŞİD’in Musul’da savunma açısından önemli hazırlıklar yaptığı ve Musul Operasyonunun çok çetin geçeceği bilinmektedir. Bu durumda karadan askeri birlikler göndermek yerine, Başika’da eğitim verilen yerel unsurların karadan müdahalesi ve Türkiye’nin hava desteği ile operasyona katılması, daha uygun olabilir.

İran’a yakınlığı herkesçe bilinen Irak Merkezi Hükümetinin, Türkiye’nin Başika’daki varlığı ve Musul Operasyonuna katılım kararı ile ilgili söz söyleme hakkı yoktur. Çünkü Irak Hükümeti, tarihsel olarak bir Türkmen kenti olan Musul’daki soydaşlarımız ile Kürt ve Arap vatandaşlarımızın akrabalarını koruyamadığı ve onları tek kurşun atmadan IŞİD’in insafına bıraktığı için, Türkiye kendisi inisiyatif almak zorunda kalmıştır. Irak Hükümeti’nin koruyamadığı Musul’da, Irak Hükümetinin emanetindeki Başkonsolosluk personelimiz de IŞİD’e esir düşmüş ve kurtarılmalarında Irak Hükümetinin hiçbir dahli olmamıştır. Türkiye, Başkonsolosluk personelimizin kurtarılmasına yönelik operasyonu tek başına gerçekleştirmiştir.

Bu haliyle Irak, kendi sınırlarına hakim olan egemen bir devlet statüsünü çoktan kaybetmiş durumdadır ve İbadi Hükümetinin Başika’daki Türk askeri varlığının ırak’ın egemenliğine aykırı olduğuna dair iddiası, geçerli bir iddia olmaktan uzaktır.

Keşke Merkezi Hükümetin kontrolündeki Irak ordusu, tek kurşun dahi atmadan Musul’u IŞİD’e terk etmesiydi ve içerisinde Türkmenlerin ağırlıklı olduğu Musul halkını IŞİD’in insafına bırakmasaydı da bugün Musul’a uluslararası koalisyon müdahalesi söz konusu olmasaydı.

Yine keşke Merkezi Hükümet, ülke sınırları içinde güvenliği sağlayabilse ve Türkiye’ye tehdit oluşturan PKK ve IŞİD gibi unsurları sınırlarında barındırmasaydı da, Türkiye’nin de Irak’ta asker bulundurmasına ve buraya kaynak ayırmasına gerek kalmasaydı.

İbadi Hükümeti, Türkiye’yi tehdit eden PKK ve IŞİD gibi terör unsurlarının Irak topraklarındaki varlığını engelleyemezken; Türkiye’nin kendine, soydaşlarına ve vatandaşlarının akrabalarına yönelik tehditleri bertaraf etmek için mecburen Irak’ta askeri varlık bulundurmasına karşı çıkamaz. Çıkarsa da, bu tavrı Türkiye tarafından dikkate alınmaz.

Musul’a İlişkin Emperyal Planlar

Aslında Musul operasyonuna Türkiye’nin katılması, operasyon sonrası Musul’un geleceği açısından Merkezi Yönetimin menfaatinedir. Çünkü uluslararası güçler, IŞİD’ten kurtarıldıktan sonra muhtemelen Musul’u Kürt unsurların nüfuz ve hakimiyetine bırakacaklar ve Irak Hükümeti, Musul üzerindeki nüfuz ve hakimiyetini kaybedecektir.

Ortadoğu’daki gelişmeler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında bölgede Akdeniz’e uzanan bir Kürt Devletinin kurulmasına yönelik hazırlıklar yapıldığını göstermektedir. Eğer bu planlar gerçekleştirilebilirse; Musul, zengin petrol yataklarıyla oluşturulmaya çalışılan Kürt Devletinin can damarını oluşturacak ve Musul petrolleri, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak koridor kanalıyla Akdeniz üzerinden Batı’ya aktarılacaktır. Uluslararası güçlerin bu niyetleri ortadayken, Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan Türkiye’nin Musul operasyonunda yer almasına engel olmaya çalışmak, Irak’ın milli menfaatleriyle çelişmektedir. Bu durumda da, İbadi Hükümetinin kimin menfaatine yönelik politikalar oluşturduğu sorusu akıllara gelmektedir.

Halihazırda Türkiye’nin Musul Operasyonuna katılmasını isteyen tek güç, Barzani Yönetimidir. ABD, Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığına ve Musul Operasyonuna katılımına yönelik olumsuz açıklamalar yaparken ve IŞİD’ten kurtarılmasının ardından Musul’un Kürt Yönetimine bırakılacağına yönelik beklentiler ortadayken; Barzani Yönetiminin bu beklentilere engel olmaya çalışacak Türkiye’ye destek vermesi, anlaşılması güç gibi gözükmektedir. Bu durumda şöyle bir çıkarım yapılabilir; ABD, 4 ülkede (Irak, Suriye, İran ve Türkiye) bulunan Kürt bölgelerinin birleştirilmesi ile oluşturulması planlanan Kürt Devletinde, PKK gibi seküler ve İslam’a mesafeli bir yönetim olsun istemektedir. Kürt Devletine yönelik parçaların yavaş yavaş birleştirildiği bir ortamda Barzani Yönetimi, ABD’nin bölgeye ilişkin planlarında kendilerine yer olmadığını görerek, Türkiye’ye destek veriyor olabilir. ABD’nin Musul Operasyonunda Türkiye’yi istememesinin esas nedeni de, Türkiye’nin operasyon sonrasında Musul’un Kürt Yönetimi nüfuz alanına bırakılacak olmasını kabul etmeyecek ve Irak’ın toprak bütünlüğünü savunacak olmasından kaynaklanmaktadır.

ABD ve Rusya gibi bölge üzerinde menfaatleri çarpışan iki büyük güç arasında son günlerde yaşandığı söylenen anlaşmazlık, Türkiye’nin Irak’ta elini rahatlatabilir. Rusya ile ilişkilerini normale döndürdükten sonra Türkiye, iki güç arasındaki denge politikaları açısından rahatlamış bulunmaktadır ve milli menfaatleri doğrultusunda eli daha güçlü hale gelmiştir. Ancak bu durumun iyi yönetilmesi ve iki gücün birbirleriyle mücadelesinin merkezi haline gelinmemesi için çaba gösterilmesi gerekmektedir. İki gücün Türkiye üzerinden çarpışması durumu, Türkiye için en kötü senaryo olur.

.

Süleyman ERDEMsuleyman@sahipkiran.org

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorumlar (1)

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: