Twitter Facebook Linkedin Youtube

DERİN PKK (KİTAP ÖZETİ)

Burak TAVALIOĞLU

Burak TAVALIOĞLU

PKK’nın Türkiye’ye saldırmak veya Türkiye’yi bölmek üzere kurulmuş bir örgüt olmadığı, Güneydoğu bölgemizdeki aşiretlerle ve feodal düzenle savaşmak için kurulduğu, ancak sonraki yıllarda yaşanan değişimin örgütü bugünkü konumuna getirdiği ifade edilen kitapta, istihbaratçı Mahir Kaynak ve Yazar Ömer Lütfi Mete PKK’yı analiz ediyorlar. İki bölümden oluşan kitapta özetle aşağıdaki hususlara değiniliyor:

BİRİNCİ BÖLÜM – Prof. Dr. Mahir Kaynak

Yazar bu bölümde PKK’nın sadece eli silahlı bir örgüt olmadığını, örgütü değerlendirirken sadece silahlı eylemin göz önünde bulundurulmasının Türkiye’yi yanlış politikalara iteceğini anlatıyor. PKK’yı Amerika ve Avrupa’nın Ortadoğu’da güç yarışında kullandıkları bir örgüt olarak nitelendiriyor. Terörle mücadelenin iki kanadı olduğunu; birincisinin silahlı mücadele, ikincisinin ise siyasal mücadele olduğunu belirtiyor. Örgüte karşı mücadelede olayları iyi analiz etmenin mücadelenin en büyük parçası olduğunu ifade ediyor.

Terörle mücadeleyi iki şekilde değerlendirmek gerekir. Birincisi; teröristi bulup etkisiz hale getirmek, ikincisi ise ekonomik, kültürel ve siyasi hamleler yapmayı gerektirir. Terör eylemlerinden yola çıkarak olayları çözümlemek, bizi son derece yanlış yerlere sürükleyecektir. Mesela ABD, Irak’a demokrasi getirmek istediğini söyledi ama bu söylemin üzerinden hareket edip politika üretmek bizi hataya sürükleyecektir. Çünkü ABD’nin Irak’a demokrasi getirmesi için herhangi bir neden yoktur, sadece bu işten çıkarı vardır. Mesela uzun yıllardır ABD, Suudi Arabistan ile uyumlu bir politika içindedir ancak Suudi Arabistan’da da demokrasi yoktur, aksine krallık vardır. Öyleyse Amerika’nın Irak’a sözde demokrasi getirmesinin altında farklı beklentiler yatmaktadır.

ABD, PKK ile mücadele etmez, çünkü mücadele etmesi durumunda PKK’nın tabanını Avrupa’ya kaptırır. Bu da ABD’nin bölgedeki gücünü azaltır. Öcalan’ın Suriye’den alınıp Türkiye’ye verilmesi de ABD’nin örgütteki gücünü arttırmış, Avrupa’ya karşı örgütte bir üstünlük kurmasını beraberinde getirmiştir. Kısacası; sadece PKK gibi bir örgütten bahsetmek söz konusu olamaz; “ABD’nin kontrol ettiği PKK” ve “Avrupa’nın kontrol ettiği PKK” demek daha yerinde bir ifade olur.

Aslında yaşadığımız hadise PKK ve TSK’nin çatışması değil, bölgede Türk ve Kürt vatandaşlarımız arasına kan sokup bir arada yaşamamasını sağlamaktır. Yani bir halkı bölmenin en kolay yolu, araya kan sokmaktır. Geçmişe baktığımızda Balkanlar’da öyle oldu, oradaki bölünme, Sırplarla Boşnaklar arasında kanlı çatışmalar sonucunda oldu. Şu anda aynı durum, Irak’ta Sünnilerle Şiiler arasında oluyor. Bundan sonra bir daha bu iki halkın bir arada yaşaması mümkün değildir.

Bugün hem ABD hem de Türkiye, Mesut Barzani’ye alternatif olabilecek bir ismi istiyor. Bu ismin Türkiye’den çıkması, ABD’yi bölgede güçlü tutacaktır. ABD, Türkiye’yi bölgede kendine en cazip müttefik olarak görüyor ve bu sebeple ABD için Türk halkındaki bölünme işine gelmeyecektir. Böyle bir durum, daha çok Avrupa’ya yarayacaktır. ABD şuan Barzani’nin tasfiye edilerek yerine Türkiye’den bir Kürt lideri ikame etmek istiyor. DTP’nin mecliste olmasının en büyük sebebi budur. ABD, Türkiye ile Kuzey Irak’ın bütünleşmesini istiyor. Bizim için KKTC nasıl asli bir uzantımızsa, aynı şekilde Kuzey Irak da bizim asli uzantımızdır. Kuzey Irak’ta kurulacak Kürt devleti, KKTC örneğinde olduğu gibi Türkiye’ye bağlanacak. Türkiye ve ABD, böyle bir proje üzerinde çalışıyorlar. Bu proje, ABD’nin İran harekâtından önce gerçekleşebilir. Tabi bizim o coğrafyada yaşayan insanları özümsememiz gerekiyor aksi halde bize yeni problemler çıkaracaktır.

“Musul, Kerkük bizim toprağımız, Misak-ı Milli hudutlarımız içindedir, İngilizler o toprakları bize vermeliydiler” deniliyor. Aslında bu algı kısmen yanlıştır. Bize vermeleri durumunda İngilizler’in bizi bölmesi daha kolay olurdu, çünkü biz orayı sadece bir toprak parçası olarak göremeyiz o toprak parçasında yaşayan insanlar var. Aslında biz bunları da kabul edecektik ve bu bize bölgede başka problemler çıkarabilirdi.

Siyaset öyle güçlüdür ki; aynı soydan ve dinden olanı düşman, ayrı soydan ve dinden olanı dost yapabilir. Osmanlının en sadık denilen milleti olan ve millet-i sadıka saydığı Ermeniler, şuan bizim amansız bir düşmanımız olmuştur.

Türkiye’nin terör ile mücadelede yapması gereken şey, hedef tespitini çok iyi yapmaktır. Sadece bir alana yoğunlaşmak, netice alamamasına sebep olur. Mesela SSCB, dünyadaki dengelerin kendi aleyhine geliştiğini gördü ve herkes bu durumun ideoloji ve sistemden kaynaklandığını söylerken, onlar problemin çözümümü ekonomi yönetimini değiştirmekte gördüler ve ekonomik yönetimi değiştirmek için arayışa girdiler. Ekonomik sistemi değiştirerek siyasi anlamda da başarı elde ettiler. Rusya değişime girerken kimse bunun nasıl gerçekleştiğini anlayamamıştı çünkü parola şu olmalıdır: “Değişirim ama karşı tarafın istediği gibi değil, değişim benim için fırsattır. Sen kazandığını sanırsın ama benim yendiğimi bile anlayamazsın.” Rusya bunu yaptı. Herkes “yıkıldı, dağıldı” derken o eskisinden daha güçlü bir konuma geldi.

İKİNCİ BÖLÜM – Ömer Lütfi Mete

“‘Terörle herhangi bir şey elde edilemez, siyasi hedeflere varılamaz’ gibi çok yaygın bir beylik yargı vardır ki, bu ancak kafasını kuma gömen aptallar için anlam ifade edebilir.’’ Ömer Lütfi Mete

Bilindiği üzere İsrail devleti, terör faaliyetleri ile kurulmuş devlettir. Bu durumu devletin kurucuları bile itiraf etmiştir. Ben Gurion; “Araplardan topaklarını çalmamız için şiddet eylemlerini kullanmaktan başka bir yolumuz yoktur” demişti. Ve yine bilindiği üzere gençliğinde Filistin topraklarında terör olaylarına katılan, siyasi faaliyetler yapan Moşe Dayan bir teröristtir ve ileriki yıllarda sırasıyla askeri lider ve devlet adamı olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en tepesinden en aşağısına kadar olan devlet erkanının ‘Bölücü Örgüt’ ifadeleri, PKK’nın siyasi amacını resmen kabul etmiş olduklarını gösteriyor. PKK’ya gerilla denmesini meşru görmeyip bir taraftan da ‘bölücü örgüt’ ifadesini kullanmak, örgütün siyasi manada zeminini hazırlamış olur. Örgüte karşı yapılmış olan büyük zafiyetlerden biri de, ülkeye bu kadar maddi ve manevi kayıpları yaşatan PKK’nın arkasındaki güce karşı kendi oyunumuzu oynayamamamızdır.

Bölgede gizli servislerin cirit atmasına maalesef ama maalesef seyirci kalınması, PKK’nın büyümesine sebep olmuştur. Genellikle diplomat, gazeteci, bilim adamı ve sivil toplum kuruluşu mensubu gibi kendilerini tanıtarak bölgede türlü faaliyetlere katılan gizli servis elemanları, PKK’nın bugünkü konuma gelmesini sağlamışlardır.

Tarihe baktığımızda 19.yüzyılın ortalarında Osmanlı ile İngiltere ve Fransa, Rus yayılmacılığı konusunda ittifak edip Ruslar’ın sıcak denizlere inmesini engellemeye çalışmışlardır. Rusya bunun üzerine Erzurum ve İran’daki Umriye kentine birer konsolos tayin ederek Kürt milliyetçiliğinin temellerini atmıştır. Hedef; bir kitleyi ayrıştırıp Osmanlı’dan o bölgeyi koparmak ve o bölgeden sıcak denizlere inmekti. Şimdi de ABD ve İsrail, Türkiye’ye karşı ‘Kürt kartını’ kullanan en etkili güçlerdir. PKK’nın doğuşunu bu koşullarda değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Şunu bilmek gerekir; bir örgütün çeyrek asır varlığını devam ettirebilmesi, tek başına mümkün değildir. İşin bir de basın boyutu var. Mesela şöyle bir haber hiç görülmemiştir; ‘Şuradan şu silahlar, şu yollarla terör örgütüne verildi’ veya ‘şu eylemde şu ülkenin ajanları teröristlerle birlikte hareket etti’. İşte medyası böyle olan terör mağduru bir ülkenin terörle mücadelesi ne derece sonuç verebilir ki?

Türkiye’yi yönetenlerin en büyük dalaletlerinden biri de ‘Kürt devleti kurulmasını savaş sebebi sayarız!’ gibi ifadeler kullanmaktır. Türkiye olarak ‘Bir Kürt devleti kurulursa, Kürtlerin bile zararına olabilir’… gibi ifadeler kullanabilirsin. Maalesef bu dalalet yüzünden şimdi ne yapacağımızı kestiremiyoruz. Türkiye, bölgedeki Amerika ve İsrail’in oyununu önceden okumayı becerebilmiş olsa, tasarlanan Kürt devleti vakasını kendi tasarısı haline dönüştürülebilir.

.

Özeti Hazırlayan: Burak TAVALIOĞLU

SASAM Stajyeri – Uludağ Üniversitesi İktisat Bölümü 3.sınıf öğrencisi

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Sahipkıran AKADEMİ kategorisinde yayınlanan diğer yazılar için tıklayınız.

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: