Twitter Facebook Linkedin Youtube

‘’ULUSLARARASI İKTİSAT: TEORİ, POLİTİKA VE UYGULAMA’’ KİTAP ÖZETİ

Halil Seyidoğlu’nun kaleme aldığı ‘’Uluslararası iktisat: Teori, politika ve uygulama’’ kitabı konusu itibari ile aşağı yukarı iki yüz yıllık geçmişe sahip olmakla birlikte uluslararası ticaret teorisi ve uluslararası finans politikası alanlarında insana çok farklı perspektiflerden bakabilmeyi sağlayan çok önemli bir başyapıt. Kitap birden fazla ana bölüm ve eklerden oluşmaktadır. Dış ticarete konu olan malların ihracatı ve ithalatı, ülkeler arasındaki hizmet akımları, faktör hareketleri, makro ekonomik politikalar, dış dengenin sağlanması, uluslararası para ve döviz piyasası sorunları, ödemeler bilançosu işlemleri gibi birden fazla konu hükümetlerin izledikleri uluslararası iktisadın kapsamı dahilindedir. Genel olarak kitlesel bir şekilde hükümetlerin iktisat politikaları incelenmektedir.

Eski çağlarda ipek ve baharat yolları aracılığı ile Avrupa ve Çin arasında yürütülen dış ticaret örneği en eski ticaret biçimi olan mal akımlarına en güzel örnektir. 1980’li yıllarda ortaya çıkan dünya küreselleşmesi ile dünyanın tek bir pazara dönüşmesi ve ülkeler arasındaki haberleşme, teknoloji, ulaştırma gibi alanlarda politika gereği karşılıklı olarak düşüşe geçmesi mal akımlarını da hızlandırmıştır. Bunun yanı sıra günümüzde bilgi işlem ve ulaşım teknolojilerinde meydana gelen gelişme ile ülkeler arasındaki mesafeler kısıldığından uluslararası hizmet ticaretinin de muazzam derecede artmasına yol açmıştır. Seyidoğlu’nun değindiği diğer bir konu ise ülkeler arasındaki emek, sermaye ve teknoloji akımlarının kapsadığı faktör hareketleridir. Finansal küreselleşme ile son 30 yılda çok uluslu şirketlerin ana merkezinin dışında üretimde bulunması için başka ülkelerle dolaysız yabancı sermaye yatırımları uluslararası sermaye akımlarının birinci türünü oluştururken sermaye akımlarının ikincil türünü de yabancı sermaye piyasalarından hisse senedi ve tahvil gibi menkul kıymet değerlerinin satın alınması oluşturmaktadır.

Uluslararası iktisadın bir bilim olarak gelişmesindeki asıl önemli nokta dış ticaret analizidir ve bu analizler Uluslararası Ticaret Teorisi ve Uluslararası Ticaret Politikası olarak ayrılmaktadır. Teoriye göz gezdirilecek olursa ekonomik ilişkiler içindeki mal akımları incelenmiş olup ihracat, ithalat, üretim ve tüketim gibi konular ele alınmaktadır. Adam Smith, John Stuart Mill, Alfred Marshall, Eli Heckscher, David Ricardo gibi isimler uluslararası iktisat alanında en başta gelen isimlerdir. Kaynakların eşit bir biçimde dağılmaması sonucunda ülkelerin karşılıklı olan bağımlılığı uluslararası ticaret ilişkilerine yol açarak zorunlu kılmaktadır.

Sanayi Devriminin 18.yy. dan önce de birden fazla iktisadi akımlar bulunmaktaydı. Bununla beraber klasik iktisadın kurucusu olan Adam Smith 1776’da yayınlamış olduğu ‘Ulusların Zenginliği’ adlı eseri ile iktisat bilimi başlamıştır. 16.yy. ve 18.yy. arasında ekonomik ve siyasal gücün temelini oluşturan Merkantilist felsefe Avrupa da çıkmıştır ve bu felsefenin temel amacı hazinenin altın ve gümüş stokunu arttırmaktır. Bununla beraber ülkelerin politikası daha çok ihraç etmek ve daha az ithal mal almaktır. İspanya, Portekiz, Hollanda gibi ülkelerde bu akım yoğun olarak görülmüştür. Bu ülkeler tüm dünyada büyük bir şekilde kolonileştirme hareketi oluşturmuşlardır. Üstelik bu dönemlerde Orta Çağ’a egemen olan feodalitelerine karşın ulus devlerinin kurulmaya başlandığı dönemlerdi. Dolayısıyla güçlü bir ordunun kurulması koloni kurma çabasına giren Avrupa ülkeleri için zorunlu kılmıştır.

Sanayi devriminden sonra üretilen mallara pazar bulunması gündeme gelmiştir ve Merkantilizm’ in koruyucu olan politikaları klasik iktisatçıların kendilerini eleştirmesine yol açmıştır ve 18.yy. da Merkantilist görüşler geçerli olmamakla birlikte yerini klasikçi düşünceye bırakmıştır. 1776 yılında Adam Simith’ in yayınlamış olduğu ‘Ulusların Zenginliği’ kitabı ile klasik anlayış başlamıştır. Klasik iktisatçılarla beraber birden fazla görüş benimsenmiştir. Klasikçilere göre devlet uluslararası iktisat politikalarına müdahale etmemeli, tüm dengesizlikleri önleyen görünmez bir el oluşu ve buna bağlı olarak ücret ve fiyatların esnekliği, tüm iktisadi birimlerin kendi çıkarlarına göre hareket etmesi temel görüşler dahilindedir.

Bununla beraber kitapta mutlak üstünlükler teorisi, karşılaştırmalı üstünlükler teorisi olmak üzere iki teoriden bahsedilmektedir. Mutlak Üstünlükler Teorisine göre bir ülke eğer diğer ülkeye göre bir malı daha düşük maliyet ile üretiyorsa o malların üretiminde gelişmeli ve ihraç ederek pahalı bir şekilde sattığı malları ithal etmelidir. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine göre bir ülke hangi malda daha üstünse sadece o malda gelişmeli ve bu malları ihraç ederek pahalıya ürettiklerini diğer ülkelerden ithal etmelidir. Öte yandan Ricardocu Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi eksiklikleri de önemli bir rol oynamaktadır. Buna bağlı olarak Emek-Değer Teorisine dayanması, ülkeler arasındaki iş gücü verimliliğinin net bir biçimde açıklanamaması, arz teorisi olması, statik bir model olması gibi eksiklikler kitapta değinilmiştir. Bu durumda bir kavram daha çıkar ki o da fırsat maliyetidir. Bu kavramda da bir malın üretimini arttırmak için bir malın üretiminden vazgeçilen miktarı gösterir. Bu nedenle fırsat maliyetleri ile ülkeler arasındaki karşılaştırmalı üstünlüklerinin durumunu öğrenmek için üretim maliyetleri ele alınmaktadır. Artan fırsat maliyetlerinde bir malın üretimini arttırmak için diğer maldan her defasında daha fazla olmasıdır. Azalan fırsat maliyetlerinde de durum tersi şekilde çalışır. Her ülke kendisi açısından en avantajlı gördüğü sektörlere üretimini yönlendirmiş olacaktır. Kapalı ve açık ekonomide de durum farklı gözlemlenir. Kapalı ekonomide bir toplumda mevcut kaynaklar ile yapılan üretimden daha fazla tüketim yapılmazken açık üretimde dış dünyayla ihracat ve ithalat işlemlerinde bulunulur.

Kitapta geçen diğer bir önemli kısım leontief paradoksudur ve bu paradoksta Heckscher-Ohlin teorisinin gerçek yaşamdaki geçerliliği konu alınır. Bu model iktisatçılar tarafından çok beğeniler bir teoridir ve bu teoride dış ticaretin ekonomik olarak kalkınmaya, faktör akımlarına ve gelir dağılımına etkileri açıklamada başarılıdır, ülkelerin faktör zenginliklerin bulunması kolaydır. Bunların sonucunda Leontief’in ABD için yapmış olduğu hatalı varsayımlarından dolayı 1960’lı yıllardan sonra yeni teoremler çıkmıştır. Bunlar nitelikli iş gücü teorisi, teknoloji açığı teorisi, ürün dönemleri teorisi, tercihlerdeki benzerlik teorisi, ölçek ekonomileri teorisi ve monopolcü rekabet teorisidir. Günümüz ekonomilerine bakacak olursa sanayi üretiminin temel özelliği farklılaştırılmış malların üretilmekte olmasıdır. Bu durum dış ticaret ve ekonomi büyüme analizleri açısından bariz bir önem teşkil etmiştir. Eğer bir ülkede ekonomik büyüme artarsa ülkenin refah seviyesi de bu bağlamda iyileştirici sonuçlara sahip olur.

Dış ticaret politikası, hükümetin belirli izlediği politikaları ve müdahaleleri ifade eder. İhracat ve ithalatı sınırlandırmak, özendirmek veya düzenlemek adı altında yürütüldüğü işlemlerdir. Hükümet dolaylı ve dolaysız olarak müdahalede bulunabilir. İthalat kotaları ve kambiyo denetimi gibi politikalar doğrudan müdahale içinde yer alır, hükümetlerin işsizliği önlemek gibi yurt içi amaçlarla uyguladığı politikalar ise dolaylı müdahale adı altında vurgulanmıştır. Öte yandan dış ödemeler dengesinin giderilmesi, ekonomik kalkınma, iç ekonomik istikrarın sağlanması, hazineye gelir sağlamak, dış rekabetten korumak gibi çeşitli amaçları vardır.

Seyidoğlu, bu tür konulara açıklık getirirken yeni korumacılık akımından da bahsetmiştir. 1973’li yıllarda yaşanan ‘’petrol krizi ve stagflasyon şoku’’ karşısında dünya dış ticareti serbestleşmeye başlamıştır ve 1991 yılında SSCB’nin dağılma göstermesi sebebiyle serbest piyasa sistemi çok daha güçlenmiştir. Bundan dolayı dış ticaret gümrük tariflerini arttırmak, ithalata kota koymak gibi önlemler ile azaltılma şansı ortadan kalkmıştır. Bu durumdandır ki son yıllarda tüm ülkeler ithalatı sınırlandırma konusunda çabaya girmiştir. Bundan dolayı yeni korumacılık yöntemlerine gidilmiştir. Gönüllü ihracat kısımları bunlardan biridir. Emek yoğun bir sanayiye sahip olup az gelişmiş ülke arasında varılan anlaşmadır. Sağlık, Güvenlik ve çevre standartlarına bakılacak olursa hemen her ülke insanların sağlık ve güvenliğini korumak konusunda kanunen de idari yönerge ve kurallar vardır. Görünmez engeller adı verilen bu uygulamalar, 1970’li yıllarda ve sonrasında yaygın hale gelmiştir. Bu tür uygulamaz bazen inandırıcı gelmiş olsa bile bazen gizli bir dış ticareti olarak kullanılır. Örneğin, 1980’li yıllarda Arjantin’de yapılmış olan sığır eti ithalatını şarbon hastalığı gerekçesi ile yasaklamıştır. Fakat şarbon hastalığının koyunlarda hiç gözlemlenmediği fark edilmişti. Üstelik günümüzde böyle bir hastalık olmamasına rağmen ABD’nin yasağın uygulanmasına devam edilmesi aslında ABD’nin et üreticilerini korumak için böyle bir karar aldığını göstermektedir. Her ülkede hükümetlerin satın alacakları mal ve hizmetlere yönelik yasa ve yönetmelikler vardır. Örneğin Amerikan Savunma Bakanlığı’nın ordunun et ihtiyacı için yaptığı ihalede öncelik olarak Amerikan et üreticilerinde olması bir tür uygulamadır. Bugün dahi 1933 yılında ABD’de çıkarılmış olan ‘’Amerikan malı kullan yasası ‘’ yürürlüktedir. Bu yasaya göre kamu kuruluşları pahalı olsa dahi öncelik olarak Amerikan mallarına vermek durumundadır.

2.Dünya Savaşı sonrasında dünya ticaretini daha serbest bir hale getirme durumu artarak devam etmiştir ve 1980’li yıllarda küreselleşme sürecini çok destek verilmiştir. Böylelikle dünya ekonomisi tek Pazar haline gelmiştir. Dünya ticaretini serbestleştirme çabalarına küreselleşme denir. Sosyal, ekonomik ve kültürel bir anlama sahiptir. Ticari küreselleşme eylemleri 1947 yılında kurulmuş olan GATT’ın gümrük tarife kotalarını kaldırarak uluslararası ticarette daha serbest olması ile başlamıştır. Finansal küreselleşme süreci ise 1973 yılında yaşanmış olan Petrol Krizi sonrasında Bretton Woods Sisteminin çökmesi ile kurların dalgalanmasına bırakılması ile başlamıştır. Şimdilerde dünyanın çoğu yerinde kısa ve uzun süreli bir sermaye akımında engelin kalmadığı belirtilmiştir. Tüm ülkeler ayrıca birbirleriyle yarış halindedir çünkü yabancı sermayenin ülkeye girmesiyle beraber yatırımlar, istihdam ve milli gelir artış gösterir ve ülkelerin refahı artar, hükümetler politikalarında başarılı olurlar.

Diğer yandan 1929 yılında yaşanmış olan Büyük Buhran sonrasında çoğu ülkeler merkantilist olan düşünceyi benimseyerek, ithalatı yasaklayarak kısıtlama eğilimine gitmiştir. Böylelikle ülkeler gümrük tarifeleri, döviz kontrolleri ve ithalat yasakları gibi uygulamalar yaygın bir şey haline gelmiştir. Bu tür koruyucu politikalar, az gelişmiş ülkelerin kalkınmasını ve gelişmiş olan ülkelerin büyümesi yolunda engel koymuştur. Bundan dolayı da 1944 yılında ABD’nin liderliğiyle konferansta dünya ticaretinin serbestleştirilmesi için uluslararası örgütün kurulması öne sürülmüştür. İkinci dünya savaşı sonrasında çoğu hükümetler 30 Ekim 1947 de dünya ticaretini daha serbest yapmak için ‘’ Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Antlaşması ‘’imzalanmış. WTO örgütü içeriğine bakılacak olursa geçici olarak kurulmuş bir örgüttür ve kuralları itibariyle sadece sanayi mallarını kapsar, eğer ülkeler arasında anlaşmazlıklar olursa hızlı çalışan çözüm mekanizmalarına sahiptir.

‘’Uluslararası iktisat ‘’ daima hızlı değişimlerin içinde olan ve yeniliklere açık bir alandır. 1970’li ve 1980’li yıllara bakılacak olursa hem Türkiye ekonomisinde hem de Dünya ekonomisinde büyük değişiklikler olduğu fark edilir. Dış koruyuculuğunun oldukça yaygınlaşması, para sisteminde birtakım problemler ve sanayileşme ile ilgili sorunlar uluslararası iktisattın başlıca sorunları içinde yer almaktadır. Seyidoğlu, tüm uluslararası iktisattın konusu içinde her türlü kavrama oldukça titiz yaklaşmış ve dünya politikası ile özümseterek harmanlamıştır.

BÜŞRA TURHAN – SASAM Stajyeri

KAYNAKÇA

  • Seyidoğlu, H. (2020). Uluslararası iktisat: teori, politika ve uygulama. İstanbul.

Sahipkıran Akademi Hakkında

Sahipkıran AKADEMİ; üniversite öğrencilerine çalışmalarını yayınlayabilecekleri bir platform sağlamak ve öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine katkı sağlamak üzere, Merkezimiz çatısı altında yeni oluşturulmuş bir yapıdır. “Türkiye’nin geleceğinin mimarları, Sahipkıran’da buluşuyor!” sloganı ile gayretli ve üretken üniversitelileri, çalışmalarını bu platformda paylaşmaya ve SASAM’ın etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Sahipkıran AKADEMİ üyeliği, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üye olan öğrenciler, istedikleri zaman üyelikten çıkabilmektedirler. Üye olmak veya üyelikten çıkmak için bilgi@sahipkiran.org adresine, talebinize ilişkin e-posta göndermeniz yeterlidir. Talebiniz, en geç 3 iş günü içinde sonuçlandırılacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: