Üniversite amfilerinde, kütüphane koridorlarında ve özellikle sosyal medyada, geleneksel aile değerleriyle büyümüş ama artık farklı bir ideolojik çizgi arayışında olan gençlerle daha sık karşılaşıyoruz. Bir dönem muhafazakâr kimliğin doğal parçası olarak görülen söylemler, semboller yerini yeni, aslında mazisi ve geçmişi çok eskiye dayanan bir ideolojiye bırakıyor. “Türkçülük” ve “Turancılık”
Son yıllarda Türkiye’de özellikle 18-30 yaş arası muhafazakâr gençlerin ideolojik yönelimlerinde dikkat çekici bir değişim gözlemlenmekte. Geleneksel olarak sağ eğilimli olan bu genç nesil, çoğunlukla AK Parti’ye sempatiyle yaklaşan ailelerde büyümüş ve kendileri de siyasi eğilim olarak sağ cenaha yakın bir noktada konumlanmışlardır. Ancak içinde bulundukları sosyal, kültürel ve siyasal ortamın, onları tarihin yolculuğuna çıkararak, Türkçülük ve Turancılık ideolojisini benliklerinde tekrar yeşertmelerine vesile olduğunu görmekteyiz.
Bu gençlerin yaşadığı büyükşehirlerde –özellikle üniversite hayatını sürdürdükleri seküler bölgelerde– sol görüşlü toplulukların baskın olması, muhafazakâr kimliklerini açıkça ifade etmelerini zorlaştırmaktadır. Kimliklerini bastırmak zorunda kalan bu gençler hem kendilerini özgürce ifade edebilecekleri hem de sosyopolitik olarak meşruiyet kazanabilecekleri bir kimlik arayışına yönelmişlerdir. İşte bu noktada Türkçülük ve Turancılık devreye girmektedir.
Türkçülük ve Turancılık: Yeni Neslin Sığınabileceği Bir İdeolojik Liman
Türkçülük ve onun daha geniş ideolojik yelpazesi olan Turancılık, muhafazakâr gençler için bir tür “çıkış yolu” ve aynı zamanda milli benliklerine dönmelerini sağlamaktadır. Bu ideolojiler, hem sağ değerleri yansıttığı için muhafazakâr altyapıyla çelişmez, hem de dini değerlerle doğrudan çatışmaz. Aksine, İslam’ın “vatan sevgisi imandandır” anlayışıyla örtüşen bir zemin sunar.
Burada dikkat çekici olan, bu ideolojik yönelimin sadece bir siyasi pozisyon alış değil; aynı zamanda estetik ve kültürel bir dönüşüm olmasıdır. Türk tarihiyle ilgili kitaplar artık raflarda daha çok yer bulmakta, Türk kültürü, edebiyatı ve bir çok alanda Türkçülüğün sembolleri ve referansları görünür hâle gelmiştir. Alp Er Tunga’dan, Ziya Gökalp’e, Nihal Atsız’dan Göktürk harfli dövmelere kadar birçok unsur, genç kuşağın kimlik inşasında yerini aldığını görmekteyiz.
Aynı zamanda Atatürk’ün de Türk milliyetçiliğini temel alan bir lider oluşu, bu ideolojiyi sol kesimde de meşrulaştırmaktadır. Böylece Türkçülük, muhafazakâr gençler için bir tür “denge kimliği” hâline gelmekte yani ne radikal sağ ne de klasik solcu hem manevi değerlere saygılı hem Atatürkçü bir çizgi.
Yeni Nesil Kimlik: Ne Sadece Sağcı Ne Sadece Geleneksel
Bu gençler, klasik sağcı-dindar kimliğin artık kendilerini tam olarak yansıtmadığını düşünmektedir. Çünkü bir yandan hem hükümete yönelik eleştirilerle mesafelenmiş, diğer yandan sol görüşlü çevrelerle olan etkileşimlerinde dışlanmış ya da kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla hem içsel bir tatmin hem sosyal kabul görecek bir kimlik arayışına girmişlerdir.
Bu yönelim sadece siyasal değil, gündelik yaşamda da karşılık buluyor. Popüler kültürün içinde tarihî anlatılara artan ilgi, milli kimliğe dair güçlü bir arayışın sinyallerini veriyor. Gençler bir yandan modern dünyayla bağ kurarken, diğer yandan bu topraklara ait olduklarını hatırlatacak köklü referanslara yöneliyor. Bu yeni kimlik; hem geçmişle bağ kurmaya çalışan hem de geleceğe dair net bir duruş arayan bir karakter taşıyor.
Toplumsal Yansımalar: Dijital Milliyetçiliğin Yükselişi
Bu değişimin en görünür olduğu alanlardan biri sosyal medya. Twitter ve TikTok gibi platformlarda Orta Asya mitolojisine, Göktürk tarihine, Oğuz Kağan anlatılarına dair içeriklerin paylaşımların arttığını sıkça görmekteyiz. “Ne Mutlu Türküm Diyene” ifadesi yeniden yorumlanıyor; milliyetçilik yalnızca politik bir tavır değil, aynı zamanda estetik bir tercihe dönüşüyor. Gençlerin profil fotoğraflarında bozkurt sembolleri, Türk bayrakları, Türk motifleri paylaşımlarında ise Bilge Kağan alıntıları yer alıyor.
Sadece bireysel düzeyde değil; bazı gençlik organizasyonları, öğrenci kulüpleri ya da YouTube kanalları bu yönelimi sistemli biçimde işliyor. Bu durum, gençliğin kendi ideolojik sahasını artık daha çok dijitalde ve kendi diliyle kurduğunu gösteriyor.
Siyasi Partilere Açık Bir Not: Sessiz Kuşağın Sesini Duyun
Bu sessiz ama kararlı dönüşüm, siyasi partiler için de bir uyarı sinyali olmalıdır. Geleneksel sağ partilerin sadece muhafazakâr-dindar söylemlerle gençleri ikna etmeleri artık zor. Çünkü bu yeni kuşak sadece değerlerine saygı duyan değil; aynı zamanda kendisini hem modern hem milli hissedebileceği bir siyasi söylem arıyor.
Sol ve sosyal demokrat partiler açısından da durum farklı değil. Bu gençlerin tamamı geçmişin kutuplaşmış kalıplarıyla düşünmüyor. Onlara ulaşmak için sadece sınıfsal ya da kültürel meseleler değil, “kimlik ve aidiyet” duygusu da merkeze alınmalıdır.
Siyaset kurumları bu gençliği “nostaljik bir idealizme kapılmış kesim” olarak küçümsemek yerine, toplumsal aidiyet inşasında rol oynayacak potansiyel bir özne olarak görmelidir.
Sonuç: Yeni Bir Kimlik Dalgası mı?
Şimdi sorulması gereken soru şu: Bu eğilim geçici bir heves mi, yoksa Türkiye’nin genç nesli yeni bir kimlik dalgasının eşiğinde mi?
Bu soruya kesin bir yanıt vermek için henüz erken olabilir. Ancak şu kesin: Gençlik artık sadece miras aldığı kimliği taşımıyor; onu yeniden tarif etmek istiyor. Bu tarifte tarih, maneviyat, millet bilinci ve bireysel özgürlük gibi kavramlar birlikte var oluyor.
Siyasetçiler, akademisyenler, sivil toplum ve medya; bu yeni kimlik oluşumunu anlamaya çalışmalı. Çünkü bu gençler bir gün yalnızca sosyal medyada değil, sandıkta, sokakta ve sahnede de konuşacak. O gün geldiğinde onları tanımak için geç kalmamak gerek.
.
Tolga ÇİFÇİ
Yazarla ilgili içerikler için tıklayınız