Ülkemizde son zamanlarda özellikle gençlerin dinden uzaklaştığı yönünde iddialar var. Hatta öyle ki; dindar ailelerden gelen, imam hatip okullarında okuyan, din kültürü öğretmeni olanlar arasında bile dini inançlarını sorgulayan ya da terk edenlerin göz ardı edilemeyecek oranda olduğu görünüyor.[1] Bu gençlerin bir kısmı kendini deist, ateist, agnostik, panteist gibi sıfatlarla tanımlarken hiç de azımsanmayacak bir kısmı ise Gök Tanrıcı veya Şamanist olduğunu ifade ediyor. İfade edemeyenleri de göz önüne alırsak bu konunun ciddiyetle ele alınması gerektiği ortadadır. Baştan belirtmek gerekir ki bu yazıyı yazarken amacım dini alanda devam eden bir tartışmanın parçası olmak veya yeni bir tartışma başlatmak değildir. Dini konularda hüküm vermek hiç değildir. Toplumu ciddi anlamda tehdit eden bir sosyal soruna işaret etmektir.
İlk bakışta abartılmış bir iddia gibi görünse de toplumsal hayatın sağlıklı bir şekilde devamı için bu konunun üzerine kamu kurumları ve sivil toplumun titizlikle eğilmesi gerekmektedir.[2] Çünkü Avrupa ülkelerinde somut olarak görüleceği üzere geleneksel inanç sistematiğinden ani kopuşlar, toplumsal buhranı tetiklemekte, intihar vakalarında ve suç oranlarında kayda değer artışa neden olmaktadır.
Bir çok Avrupa ülkesi ziyaretimde gözlemleme imkanı bulduğum ancak Arnavutluk’ta yakından müşahede ettiğim bir hususu belirtmek isterim. Arnavutluk asırlarca Osmanlı idaresi altında kalmış ve Avrupa coğrafyasında Kosova ve Bosna ile birlikte İslam ülkesi vasfını kazanmış bir ülke idi. Bir dönem halkının tamamına yakını Müslüman iken, Enver Hoca isimli diktatörün de etkisiyle bugün Müslümanların toplam nüfusa oranı yüzde elliler seviyesine gerilemiştir. Endülüs gibi bir dönem İslam toprağı olan bir ülkenin, bu vasfından uzaklaştığını görmek üzüntü vericidir. Öte yandan İslam olma özelliğinin Türklük bilincini korumadaki olumlu etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Finler, Macarlar ve hatta Bulgarlar gibi kavimlerin bugün Türklük ailesinden uzaklaşmalarında İslam olmamalarının etkisi bilim adamları tarafından çalışılmaktadır.
Türklüğün kültür ve tarih mirasına katkıları olmuş önemli insanlar toptancı bakış açısıyla ve günlük tartışmaların gölgesinde ele alınamaz. Mesela Sultan Abdülhamid, Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa gibi isimlerin hepsi de önemli ve değerlidir. Sultan 2. Abdülhamid Osmanlıyı çok zor bir dönemde on yıllarca ayakta tutmuş bir diplomasi ve siyaset dehasıdır. Atsız’ın isabetli tabiriyle Gök Sultandır, Ulu Hakandır. Elbette ki her insan gibi hataları olmuştur, eleştirilebilir. Türk Milletinin büyük bir değeridir. Sultan Hamid de bizimdir, Enver Paşa da, Mustafa Kemal Atatürk de. Tarihe damgasını vurmuş büyük değerlerimizin kendi dönemsel şartları içindeki rekabet ve çatışmaları hiçbirine kıymetinden bir şey kaybettirmez, bizi de bu şahsiyetler arasında bir tercihe zorlamaz. Aksi takdirde birini överken diğerini yerme hatasına düşeriz.
Konuyu fazla dağıtmadan bizi bu yazıyı yazmaya sevk eden hususa gelecek olursak; özellikle gençler arasında İslam’dan uzaklaşanların önemli bir kısmının Türkçü olduğunu iddia eden grupların tesiriyle bu yola girmeleri irdelenmelidir. Türkçülük (geçtiğimiz yüzyıldaki fikir babaları Ziya Gökalp ve Nihal Atsız’ göre) Türk’e duyulan sevgidir.[3] Yani sevgi üzerine kurulu bir düşünce sistemidir, hareket noktası milletini sevmenin tabiiyetidir. Milleti oluşturan unsurlarla barışık olmayı gerektirir. [4] Hele ki Türk milleti gibi 300 milyonluk büyük bir nüfusun çok büyük oranda ve asırlardır mensubu olduğu İslam dinine düşmanca tutum ve davranışlar sergileme sonucunu asla doğurmaz.
Kişisel olarak herkes inancında hürdür ancak Türklük ya da Türkçülük adına İslam düşmanlığı yapıp genç dimağlarla oynamaya, insanların inanç değerlerini zedelemeye kimsenin hakkı yoktur. Bu konudaki kara propagandaların çoğunluğu sosyal medya üzerinden sahte hesaplarla yayılmaktadır. İsimsiz ve imzasız saçmalıklar ortaya atılmaktadır. Bu hesaplardan kimilerinin aşağılık fetö örgütü iltisaklı olduğu, bilişim alanında çalışan birimlerin tespitleriyle ortaya konuldu. Bununla beraber hala hangi karanlık mihraktan talimat alarak hareket ettiği ortaya çıkmayan ve ne yazık ki profesyonel ekipler tarafından desteklendiği için çok sayıda takipçi ve etki alanına ulaşan hesaplar varlığını devam ettirmektedir. Belli merkezlerden kurgulanarak piyasaya sürülen Facebook grupları, WhatsApp grupları ve bilumum uygulama üzerinden gençlerin vatan ve millet sevgisi duyguları istismar edilmekte ve dinden çıkmaya teşvik edilmektedirler.
Öte yandan birbiri peşi sıra Türkçü olduğu iddiasıyla dernekler kurulmakta, dergiler çıkarılmakta ve ne ilginçtir ki bunlar yine birbiri ardına kapanmaktadır. İçlerinde samimiyetle faaliyet gösterenler muhakkak ki vardır ama birçoğu karanlıkta kalan yönleriyle soru işareti oluşturmakta ve hangi istihbarat servisinin operasyonu olduğuna dair kuşkular dağılmamaktadır.
Bilindiği gibi Hüseyin Nihal Atsız, Türkçülük fikriyatının köşe taşlarındandır. Ömrü boyunca çizgisinde kırıklık olmadan, Türkçülük ve Turancılık yolunda çaba sarf etmiştir. Eşsiz üslubuyla büyük bir edebiyatçı, ciddi bir tarihçi, fikir hayatımıza ve bir döneme damgasını vurmuş mümtaz bir şahsiyettir. Türkçülüğün 20. yüzyıldaki önemli bir teorisyeni ve aksiyon sahasına taşıyan ismidir. Hayatı boyunca türlü baskı, zulüm, sürgün, ihanet, hapislik, yokluk, zorluk görse de Türklüğün yılmaz savunucusu olmuştur. Atsız başka grupların baskısıyla, kışkırtmasıyla görüş beyan etmez. Samimi görüş ve düşüncelerini korkusuzca yazan namuslu ve mert bir insandır.
Atsız’ın İslamiyet’le ilgili görüşleri, Onun eserlerini okumuş kişiler tarafından malumdur. Bu görüşleri ve Atsız’ın Müslüman olup olmadığı gibi faydasız bir tartışma bu yazının konusu değildir. Bu görüşlere rağmen Atsız İslamiyet’le kavga etmenin, Türklüğe ve Türkçülüğe fayda sağlamayacağını görmüştür ve “Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler’in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler’in dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’tan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur.” diyerek İslam düşmanlığı yaparak Türkçü olunmayacağını ortaya koymuştur. Hüseyin Nihal Atsız gibi bedel ödemiş, nesillere etki etmiş bir fikir ve aksiyon adamı bu çizgideyken, Gak Tanrı inancına ya da Şamanizm’e dair hiçbir bilgisi olmayan bazı cahillerin İslamiyet’e muarız saldırıları akıl ve mantıkla izah edilemez.
İslamiyet Türklerin tarih boyunca girip çıktıkları türlü dinlerden her hangi bir din değildir. Yüzyıllardır mensup oldukları, uğrunda bitmeyen Haçlı seferlerine göğüs gerdikleri ve oluk oluk kan döktükleri, içeriden ve dışarıdan saldırılara karşı koydukları dindir. Büyük Türk imparatorluklarının hareket noktası olmuştur. Türk Cihan Hâkimiyeti ülküsünün ayrılmaz parçasıdır. Kızıl Elma yolunda, Nizam-ı Âlem ülküsü ve İlayı Kelimetullah (Allah’ın adını yayma) davası yol gösterici olmuştur. Bu dinle savaşmaya kalkmak ve böyle bir imkânı başkalarına terk etmek yerine bu dinin değerlerini ideallerin bir parçası olarak değerlendirme gayreti daha akılcı da olacaktır. Türkleri birleştirmek isteyenlerin, Müslüman Türkleri birleştirmeden bu aşamaya ulaşamayacağı göz ardı edilmemelidir.
Sakalar, Kunlar gibi tarihin çok eski ve karanlıkta kalmış dönemlerine gitmek bu tezleri çürütmez. İslami mesaj Göktürk döneminde gelmiş, o çağlardan itibaren Türklerin teması başlamış ve Türk toplulukları kitleler halinde bu dinin mensubu olmuştur. Yukarıda belirtildiği üzere 300 milyona ulaşan ve devasa bir coğrafyada varlık gösteren Türk Budununun büyük çoğunluğu İslam dininin mensubudur.
Saha, Hakas, Çuvaş, Tuvalı, Altaylı ve Gagauz Türkleri başımızın tacıdır. Türk Dünyasının ayrılmaz parçasıdır. Dinlerinde özgürdürler. Tercihleri saygıdeğerdir, bizim tartışma alanımıza girmez. Sayıları yüzbinlerle ifade edilebilecek bu topluluklar korunmalıdır. Onların farklılıkları bizim büyük ve sağlam birliğimize gölge düşürmez. Elbette bu topluluklara inanç dayatılmasının önünde durulmalıdır. İnancımıza beklediğimiz saygıyı onlardan esirgemeyiz.
Kuşkusuz ki Atsız bir yalvaç ya da din adamı değildir. Kaldı ki yalvaçların bile her söylediği ve yaptığı doğru değildir. Literatürde sehiv ve zelle olarak tanımlanan hatalar yapmışlardır. Bir insan olarak Atsız’ın da görüş ve düşüncelerinin bir tekâmül çizgisi olmuştur. Atsız’ın çıkardığı dergilere yetişememiş ama bütün makalelerini okumuş bir kadro olarak ilk gençlik yıllarında çıkarmaya başladığımız ve 29 sayı devam eden Dolunay Dergisi Serdengeçti, Galip Erdem, Cemil Meriç, Erol Güngör gibi Atsız’dan da ilham alarak yayın hayatına devam etmiştir.
Kısacası kimseye dini anlayış dayatmayın denilirken, aynı kişiler tarafından İslam karşıtı dayatmalar yapılmasına seyirci kalınması beklenemez. Bu kişilerin Atsız’ın ismini istismar etmeleri kabul edilemez. Herkes inancında hürdür ama inançlara saygı beklemek de en doğal haktır. Herkesin dini kendine ilkesi bu konuda düsturumuzdur ancak bilinmelidir ki İslamiyet’le kavga etmek faydasızdır. Ne Türklüğe, ne Türk Dünyasına katkı sağlamaz, aksine zarar verir.
Mesut Emre KARAKÖSE
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
_________________________________________________________
Dipnotlar
[1] https://t24.com.tr/haber/turkiyede-muhafazakar-genclik-dinden-uzaklasiyor-mu,610494
[2] https://tr.euronews.com/2019/03/19/turkiye-de-deizm-neden-yukseliste-ateizm-deizm-agnostizm-panteizm-ne-demek
[3] Nihal ATSIZ, Türkçülük, Orkun Dergisi, 10.sayı, 1 Ekim 1943
[4] Ziya Gökalp; Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak