Twitter Facebook Linkedin Youtube

GENÇLİK VE SORUMLULUKLARIMIZ!…

İnsanoğlu, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Toplum halde yaşayan insanlar arasında huzur ve mutluluğun sağlanabilmesi, bireylerin hak ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmesiyle mümkündür.

Sorumluluklarımız, yaratanımıza karşı kulluk sorumluluğu ile başlar sırasıyla bireyin kendisine, ailesine,  içinde yaşadığı topluma, tüm insanlığa, iş yerine ve çevresine vs. şeklinde sıralanır.

Nitekim Kur’an-ı Kerimde: Kıyame Suresi, 36. Ayeti Kerimede Mealen; “İnsanoğlu, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? ” Buyrulmakla; insanın sorumluluk sahibi bir varlık olduğuna dikkat çekilir.

Bu bağlamda; “vahyin boyasıyla boyanmış” Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’da can bulan, kendisine gözleri kamaştırırcasına güzellik bahşedildiği halde kibre sürüklenmeden, nefsine uymadan, edep ve hayâ örnekliğini teşkil eden Hz. Yusuf’da “yaşam ruhu haline gelen” , yabancı dilleri öğrenen Zeyd Bin Sabit’te; “çöllerde vaha” olan, Osman Gazi’de Osmanlı İmparatorluğunun  “nüvelerini oluşturan”, Fatih Sultan Mehmet’te “imkânsız denileni başararak, gemileri karadan yürüten”, Genç Osman’a “Bağdat’ın kaplılarını açtıran”, İbn-i Sina’yı, “Modern tıbbın babası yapan”, Aziziye (Erzurum) savunmasında adını tarihe altın harflerle yazdıran Erzurum’da “Nene Hatun”,  Mevlana Celalettin-i Rumi’nin “Atlas bir kumaş” dediği, Cahit Sıtkı Tarancı’nın; “Gençlik böyledir işte, gelir, gider” şeklinde ifade ettiği ve kimine göre de “Dikenli yolda yürürken ayağına batan dikenleri hissetmeden, hedefe doğru yürüyen” şeklinde ifade edilen gençlik;  şu evrelerden oluşur. “Bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik.” Bu dört evreden oluşan gençlik dönemi, bireyin kişilik ve kimliğinin şekillenmesinde de büyük önem taşır.

İnsan hayatının en dinamik ve en hareketli dönemi olan gençlik çağını, İslam âlimleri ve sosyal bilimciler 12 ila 18 yaş aralığına tekabül ettiği yönünde görüş belirtirken, BM dünyası da 15-24 yaş aralığının gençlik çağı olduğunu ifade ederler.

Bu dönemin davranış kalıpları, daha çok dış görünüşe fazlaca önem verme, davranış problemleri yaşama, hayalci olma, çekingenlik sergileme, ölçüsüz mahcubiyet duyma, tedirginlik/huzursuzluk sergileme, sosyal ortamlara uyum sağlayamama, duygusal davranış sergileme, istismar edilebilme şeklinde kendini gösterir.

Biyolojik ve fizyolojik anlamda ergenlik demek olan bulûğ, kişinin çocukluk döneminden çıkıp, yetişkinlik çağına girmesi bakımından insan hayatının dönüm noktalarındandır. Ergenlik döneminde hızlı fiziksel, bilinçsel ve psikolojik değişim ve dönüşümler görülür. Bu süreç aynı zamanda hayat boyu gerekli olacak dini, sosyal, mesleki bilgi birikimi ve davranış formlarının kazanıldığı, ruhi/manevi ve fizyolojik gelgitlerin yaşandığı, hayatın zikzaklı ve fırtınalı dönemidir. Bu dönemde bireyin gelecekteki yaşamının safhalarını etkileyecek olmasıyla da ayrı bir önem taşır.

Genç kuşaklar, bu dönemlerinde istenilen kıvamda eğitim/öğretinden geçirilmez, mesleki formasyon kazandırılmaz, ahlaki/insani erdemleri kişiliklerine yansıttırılmazsa, ileriki yıllarda telafisi güç durumlarla karşılaşabilirler. Bu nedenle psikologların, sosyologların, eğitimcilerin, bilge şahsiyetlerin sıklıkla gençlik dönemleriyle ilgili ailelere, eğitim kurum ve kuruluşlarına ve toplumun tüm kesimlerine yönelik teorik-pratik uyarılarda bulundukları bilinmektedir.

Hem milletimizin, hem de başka milletlerin geleceğini tayin eden gençlik olgusu, en bütüncül ifadesiyle tüm insanlık âleminin de bekasını tanımlayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedeniyle de; konuyla ilgili ne kadar araştırma yapılırsa yapılsın, ne kadar eser yazılırsa yazılsın önemi küçümsenemeyecek derecede de büyüktür. Budan dolayıdır ki; gençlik konusu enine boyuna incelenmesi ve ciddi şekilde önemsenmesi gereken bir konudur.

Dünyadaki gençlik sorunlarını gerçekçi bir bakışla ele almak, günümüzde ve gelecekte karşılaşılacak sorunların aşılmasına, çözümüne katkı sağlamasına da yardımcı olacaktır.

Genç nüfusa sahip ülkeler, önemli kazanıma sahip olmakla birlikte, bu potansiyeli iyi eğitimden geçirmek, verimli ve etkin şekilde değerlendirmekte, bir o kadar öneme sahiptir.

Ancak şu gerçeğin altını çizmek de gerekir ki; bugün gençlerimizin çok iyi yetiştirildiğini ve enerji dolu gençlik dönemlerini verimli, kapsamlı ve kalıcı faaliyetlerle değerlendirdiklerini, sorumluluk bilinci aşılandığını söylemek de çok zor.

Öncelikle; kişilik ve kimliklerinin oturmasında başta aile olarak anne/babaya önemli görevler düşmektedir. Eğitimlerinde, sağlıklarında ve hayatlarının diğer dönemlerinde sağlıklı ve sahih bilgilerle zamanında rehberlik edilmesi, özellikle günümüzde son derece önem arz etmektedir. Bilişim teknoloji çağının gerekli olan bilimsel eğitimleri verilirken, zararları ve ideolojik akımların, sermaye baronlarının tuzaklarından da korunmalılar. Kişilik ve kimlikleri oturmayan, parçalanmış, sorumsuz ailelerde sorumluluk bilinciyle yetiştirilemeyen gençliğin sorumluluk alması, haklarını bilmesi ve bu tuzaklardan korunmaları da mümkün değildir.

Öyle ki; materyalist ve kapitalist sermaye baronlarının, dünyada ki yaklaşık 45 ülkenin GSMH’ dan daha çok ekonomik gücüne sahip olmaları, bir kaç trilyon USD tutarındaki ekonomik güçleriyle satın aldıkları terör guruplarıyla günümüzde vekâlet savaşları yaptırarak ülkeleri teslim alırlarken, bir sonraki hedeflerinin ise aileleri parçalamak ve o ülkenin genç ve dinamik nesillerini ele geçirmek olduğunu, o ülkeleri bu şekliyle de teslim alma gayreti içerisinde oldukları gerçeğini de akıldan çıkarılmamalıdır.

Ülkelerin bitmez tükenmez enerjisine sahip olan aileyi ve genç nesli yok etmek istemiyorsak, İslam’ın içerisindeki insani, ahlaki, milli ve manevi değerlerle yetiştirmek, merhametin, sevginin ve sabrın yanı sıra,  teknolojinin faydaları ve bilimin sahih bilgisiyle de bezendirmemiz gerekir.

Dünyada yaşayan bütün insanlığın geleceğini olumsuz yönde etkileyebilecek nüfuza sahip gençliği ihmal etmek, o toplumları yok etmekle eş değerdedir.

Barışçıl ve ilerici bir ortamın oluşturulması için faydalı ilkeler ve değerler ortaya koyan İslam Dini, erdemliliği teşvik etmiş, ahlaksızlıktan, insanlık dışı yaşamdan kaçınmak için de insanı toplumun tüm kesimlerine karşı ortak sorumluluğa davet etmiştir.

Hz. Muhammed Mustafa’da, kıyamet gününde arşın gölgesinde barınacaklar arasında, “Rabbine ibadet ederek yetişen gençleri” de sayarak, gençken dini yaşamanın önemine işaret etmiş, bir başka hadisinde de, “İnsanoğlu Kıyamet gününde; gençliğini nerede ve nasıl harcadığından sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.” buyurarak, gençlik enerjisinin başta Allah’a kulluk ve insanlığa hizmet uğrunda değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

Dünyada genç nüfusun 3/1’nin 2050 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı (İ.İ.T)  Ülkelerinde yaşıyor olacağı dikkate alındığında, bu büyük potansiyeli iyi değerlendirmek, zararlı akımların tuzağına düşmelerine engellemek, asli görevlerimiz arasında yer almalıdır.

Hülasa;  daha iyi bir yaşam için Müslüman gençliğinin potansiyelini bütünleştirmekle, kolektif akıl birlikteliği sağlamakla sermaye baronlarından, zararlı akımların söylem ve eylemlerinden uzak tutmak suretiyle, geçmişin köhnemiş kalıplarını kırmalarına, dünyayı daha yaşanabilir bir geleceğe taşımalarına, küresel değişimin ve yeniliğin öncüleri ve ön saflarında yer almalarına ve hatta İslam Coğrafyalarında oluk oluk akan Müslüman kanının dinmesine de engel olacaklardır.

Hamit KURT

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: