Twitter Facebook Linkedin Youtube

“TÜRKİYE’DE HAYVANCILIK POLİTİKALARI VE ET FİYATLARINDAKİ DALGALANMALAR” KONULU SÖYLEŞİMİZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 38.si, TAREKS Genel Müdürü Gıda Mühendisi Bekir YILDIZ’ın katılımıyla, “Türkiye’de Hayvancılık Politikaları ve Et Fiyatlarındaki Dalgalanmalar” konulu bir söyleşi şeklinde gerçekleşti..

Sayın YILDIZ’a bilgilendirici sunumu için teşekkür ediyor, söyleşiden notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz.

SÖYLEŞİDEN NOTLAR:

Kasaplık sığırı yetiştiriciliğinde iki aşama bulunmaktadır. Birinci aşamada yetiştiricilik aşaması olup genellikle küçük aile işletmelerince gerçekleştirilmektedir. Bu aşamada genellikle buzağı, yetiştirici tarafından doğumdan sütten kesime kadar veya biraz daha uzun bir dönem boyunca beslenir. Bu aşamada faaliyet gösteren işletmeciler, genellikle kaba yem ve tahıl üretebilecekleri ekilebilir araziye veya bazen de bir miktar meraya sahiptir ve düşük maliyetli hayvansal üretim yaparlar.

İkinci aşama ise besicilik aşaması olup ilk halkaya göre daha büyük ölçekli işletmelerce yapılır. Besicilik ayağında şirketlerin aile işletmelerine göre daha etkin olduğunu söyleyebiliriz. Besi işletmeleri, “besi materyali” dediğimiz genç danaları kesime hazır “kasaplık” vasfını kazanıncaya (besisini tamamlayıncaya) kadar besler ve kesime sevk eder. İkinci aşamada şirketlerin daha etkin olmasının nedeni, hızlı sirkülasyon yapabilme imkanı ve yetiştiriciliğe nispetle daha kolay bir bakım-besleme pratiği gerektirmesidir.

Diğer taraftan; Bakanlığımızın istatistiklerine göre, Türkiye’de büyükbaş hayvan yetiştirilen işletmelerin yaklaşık %80’inde 10 baştan daha az hayvan bulunmaktadır.

buyukbas_hayvancilik_sayilariGenel itibariyle yetiştiricilik tarafındaki işletme ölçeği karlı bir yetiştiricilik yapmaya müsaade etmemektedir. Son yıllarda hayvancılık sektörüne aktarılan desteklerden, küçük ölçekli aile işletmelerinden çok, büyük ölçekli şirket tipi işletmeler istifade etmiştir. Halbuki küçük ölçekli hayvansal üretim yapan aile işletmeleri zayıfladıkça sayısı ve kapasitesi giderek hızla artan besi işletmelerinin “canlı besi materyali” talebinin karşılanması güçleşmekte ve talep baskısı nedeniyle besicilerin kasaplık hayvan (dolayısıyla karkas et) üretim maliyetleri hızla yükselmektedir.

Hayvansal üretim yapan işletmelerin %80’ine yakınını teşkil eden küçük aile işletmelerinin ölçek büyütmek için gerekli finansmanı temin edemedikleri ve giderek üretimden çekildikleri görülmektedir. Büyük işletmelerin önemli bir kısmının ise, sübvansiyonlu hayvancılık kredilerinin ve hibe desteklerinin cazibesine kapılarak yatırım kararı aldıkları, sektörü karlı görerek işi bilmeden sektöre giren bu müteşebbislerin hem kendilerine hem de sektöre zarar verdikleri görülmektedir. Bugün itibariyle sektöre finansman sağlayan Bankalar önlerine gelen projeleri daha çok kredinin teminatlandırılabilme imkanları bakımından değerlendirmektedir. Bu da kaynakların heba edilmesine zemin hazırlamaktadır. Sektörel deneyimi olmayan yatırımcıların derli-toplu bir fizibilite çalışması yapmadan sektöre girmesini engellemek ve kamu kaynaklarının israf edilmesinin önüne geçmek için, finansman talep eden tarımsal projeleri değerlendirecek yetkin mekanizmalar oluşturulması yararlı olabilir.

Hayvancılık altyapımız (barınaklar) hala sorunludur. Sektörün büyük bir kısmını oluşturan küçük aile işletmelerinin barınak şartları, özellikle finansman sıkıntıları nedeniyle iyileştirilememekte, bu ise işletmelerde ekonomik kayıpların ortaya çıkmasını tetiklemektedir.

Devam eden hayvan hastalıkları, hayvancılık işletmelerimize yüksek maliyet ödetmektedir. Hastalıklarla etkin mücadele, yetişmiş teknik personelin sahada olmasını gerektirmektedir. Ancak karmaşık destekleme sistemleri nedeniyle Bakanlığımız personeli, sistemin getirdiği iş yükü ile ilgilenirken vakit bulup yeterince sahaya inememektedir. Bu sorunun farkında olan Bakanlığımız, isabetli bir teşhisle TARGEL projesini yürürlüğe koymuştu ancak uygulamada yaşanan bazı sıkıntılar nedeniyle doğru tespitlerle yola çıkılan bu proje beklenen sonuçları üretemedi. Yeni dönemde Bakanlığımız bünyesindeki ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin sahada daha etkin rol alması için Bakanlığımızın birtakım çalışmalar başlattığını biliyoruz. TARGEL deneyimi ışığında, yeni bir heyecanla bu işe ciddiyetle sarılmaya ihtiyaç var.

Diğer bir konu; son yıllarda sektöre aktarılan tarımsal krediler, belirli bölgelerde yoğunlaştı. Örneğin 2010-2014 arasında dağıtılan tarımsal kredilerden iller bazında yararlanma sırasına bakıldığında; mera hayvancılığına en müsait olan illerimizden Kars 39, Ardahan ise 56. olmuştur. Büyük ve küçükbaş hayvan popülasyonumuz giderek yer değiştirmekte, mera ile hayvan arasındaki mesafe giderek artmaktadır.

kredilerturkiyede_buyukbas_hayvan_sayisi turkiyede_kucukkbas_hayvan_sayisiHayvanların giderek entansif şartlarda beslenmesi nedeniyle karma yem sektörümüz ithal girdiye bağımlı bir şekilde hızla büyümüş ve küspe, kepek gibi yem hammaddelerinin ithalatında 2005’ten 2014’e çok ciddi oranda artış gerçekleşmiştir. Karma yem üretimimizdeki yüksek oranlı ithalat bağımlılığı, hayvancılıkta üretim maliyetlerimizi önemli ölçüde döviz kurlarına endeksleyen kırılgan bir yapının ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Sektörümüzün en önemli sorunlarından biri de işletmelerde karşılaşılan ve büyük ekonomik kayıplara yol açan yüksek oranlı hayvan ölümleridir. Buzağı ölümlerine Brusella hastalığı nedeniyle yavru atma (düşük) vakaları da eklendiğinde kayıpların çok ciddi oranlara ulaştığı bilinmektedir (Brusella, enfekte hayvanlardan sağılan sütün tüketimi ile insanlara da bulaşabilen ve halk sağlığını da tehdit eden çok ciddi bir hastalıktır).

Yüksek oranlı buzağı kayıpları nedeniyle hayvancılık işletmelerimiz, dışarıya damızlık hayvan satmak bir yana, kimi zaman kendi sürülerini bile yenilemekte zorlanmaktadırlar. Bu durumda da besi materyali üretimi piyasanın ihtiyacını karşılayamamakta, 1500-2000 TL’yi geçmeyecek bir maliyetle temin edilebilmesi gereken 250-300 kilogramlık besi danası fiyatları 5.000 TL’lere kadar çıkarabilmekte, neticede de artan üretim maliyetleri yüksek et fiyatı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde tüketilen kırmızı etin %60’ını domuz eti teşkil etmektedir. Bir batında birden fazla yavru veren besi süresi sığıra göre daha kısa olan domuz ülkemiz için bir alternatif değildir. Bugün itibariyle ülkemizde tüketilen kırmızı etin % 85’i büyükbaş hayvan etidir. Küçükbaş hayvan eti tüketimimiz yetersizdir. Koyun ve keçi gibi hayvanlardan elde edilen etin tüketimini özendirecek çalışmalara ihtiyaç vardır. Koyun eti tüketiminin artırılması için son yıllarda Et ve Süt Kurumunun askeri birliklere yönelik kayda değer ancak yeterli olmayan çalışmalar yapıyor. Konuyu daha çok önemsememiz ve ikame ürün olarak koyun ve keçi etinden daha çok istifade etmenin yollarını aramamız gerekiyor.

Bütün bunlara ek olarak, hayvancılıkla iştigal eden toplum kesimlerinin statüsünü yükseltmeyi de bir hedef olarak ortaya koymamız gerekiyor. Bugün bir yandan gençlerimiz köyde hayvancılıkla uğraşmak yerine şehirde asgari ücretle çalışmayı tercih ederken, diğer taraftan “dağdaki çobanın oyunu” tartışmaya açılıyorsa, sektörün sorunlarının sadece “karlılık” ekseninde tartışmanın yeterli olmayacağını not etmemiz gerekiyor.

Sonuç itibariyle; şunu söylemek yanlış olmasa gerek: Artan et fiyatları üzerinden ülkemiz gündemini sık sık meşgul eden hayvancılığın sorunlarına yönelik çözüm önerisi, küçük aile işletmelerinin bilgiye ve finansmana erişimini kolaylaştırmayı vadetmiyor, bu sektörde çalışanların statüsüne hiç değinmiyorsa kalıcı bir çözüme uzağız demektir.

Bu düşüncelerle; önümüzdeki dönemin kırsalda yaşayan ve hayatını tarımla idame ettirme çabasındaki çilekeş insanlarımızın sıkıntılarının azaldığı, şehirdeki tüketici yığınların da daha uygun şartlarda gıda temin edebildiği günler getirmesini temenni ediyorum.

SÖYLEŞİDEN KARELER:

20160216_185743 20160216_190433 20160216_190450 20160216_190602

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: