(1.Bölüm için buraya, 2. Bölüm için buraya, 3. Bölüm için buraya tıklayınız)
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ve Değişen Sinema Akımları
Türk toplumsal gerçekçiliğinin ortaya çıkışının, Adnan Menderes hükümetinin 27 Mayıs devrimiyle sona erdirilmesiyle başladığı söylenebilir. Türk Sinemasında yaşanan bu değişim, 10 Ekim 1950 seçimleri, 12 Mart 1971 ara rejimi ve 14 Ekim 1973 seçimleri gibi çeşitli siyasal ve toplumsal hadiselerle devam etmiş, sonrasında farklı akımlara doğru değişim göstermiştir. Daha önce de belirtildiği gibi; Demokrat Parti Hükümetinin almış olduğu yanlış kararlar sonucunda darbe, bir kurtuluş olarak görülmüş ve hazırlanan yeni anayasa ile birlikte, daha önce konuşulmamış ve konuşulmaya cesaret dahi edilememiş konuları sinemaya, üniversitelere, mahalle kahvelerine taşımıştır. İlerici bir anayasa olarak nitelenebilek 1961 Anayasası da, farklı fikirlerin ortaya çıkışında en önemli yere sahiptir.
1960’lı yıllar, dünyada sola yönelişin hız kazandığı yıllardır. 1960 darbesi, Türkiye’de solun önünü açmasına rağmen, düzenin oturmaya başlamasından sonra sol, yine güç kaybetmiştir. İşte bu ortam ve şartlarda “Toplumsal Gerçekçilik”, var olan gerçekliği devrimci bir bakışla yansıtmak amacında ortaya çıkmıştır. Ancak 1960 yılında ortaya çıkan bu akım, yalnızca devrimci fikirlerle değil, daha ziyadesiyle hümanist söylemlerle toplumda yayılmaya başlar. Toplumsal gerçekçilik, Türkiye’nin modernleşme evresinde girdiği bunalımın farkına varması ve bu bağlamda hayallerden sıyrılarak gerçekle yüz yüze gelmesini sağlamaya yönelik bir akımdır. Bu bağlamda çekilen filmlerde; anlatım daha sade, dramatik yapı daha durgun ve konular toplumsal hayatla iç içe olan unsurlardan seçilmiştir.
Sinemada “toplumsal gerçekçilik” dediğimiz akım, Yeşilçam’ın geleneksel anlatım biçimlerinden farklı bir dille, gerçek yaşama dayalı, yalın bir anlatıma sahip toplumsal sorunlara değinen yerli filmlerdir. Bu filmler; işçi hareketlerine, sosyal adalete, eşitliğe, özgürlüğe, kısacası insan ve insanla alakalı her konuya değinmektedir. Demokrat Parti iktidarının baskıcı politikasından sonra, insanların kendi aralarında konuştukları konular, birden sinemaya ve toplumun her kesimine farklı yayın organlarıyla yayılmıştır. 1960 darbesini izleyen yıllarda sinema dergileri, kulüpler ve festivaller, o güne kadar yaşanmamış bir canlılığa kavuşmuştur. Bu yıllar, aynı zamanda sinema dergilerinde ve çeşitli toplantılarda sinema yazarları ve film üretenler arasında ateşli tartışmaların yaşandığı yıllardır.
27 Mayıs öncesi uygulanan dışa bağımlılık ve popülist politikalar, ülkeyi olumsuz etkilerken, ihtilalle birlikte daha önceden yasak kabul edilen konular ve yaşanan sorunlar, “toplumsal gerçekçilik akımı” ile sinemada sade bir dille kelimelere dökülmüştür. Bu durumun Türk Sinemasına yeni bir enerji getirdiği aşikârdır…
Türk Sineması’nda Toplumsal Gerçekçilik (1960-1965 Dönemi)
Türkiye’nin 1960-1970’li yıllar arasında geçirmiş olduğu değişimler, yeni bir kültürün ve bununla birlikte yeni değerlerin oluşmasında etkili olmuştur. Çünkü dönem boyunca kendini hissettiren Toplumsal Gerçekçilik, zamanın bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkar. Toplumda yaşanılan sanayileşme, kentleşme, tüketim politikası, işçi ve burjuva sınıfları arasındaki çizginin belirginlik kazanması ve bu anlamda ortaya çıkan bunalım, akımın Türk toplumunda hissedilmesini sağlamıştır. Bununla birlikte ortaya çıkan diğer bir olgu ise, işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı, beraberinde kanunların kendilerine tanıdığı sendikalaşma ve grev hakkı gibi unsurların içinde bulunarak yeni bir değişimin öncüsü olmuştur. Toplumsal yapıda meydana gelen bu değişimler, roman, film, dergi ve gazeteyle birlikte birçok alanda ifade bulmuştur. Buna rağmen, 1960’lı yıllardaki toplumsal gerçekçilik akımı, toplumsal boyutlarda ortak bir ifade bulamaz. Ancak dönem içerisindeki pek çok yönetmen, yine de toplumsal gerçekçiliği işlemiştir. 1960’ların ilk yarısında pek çok gerçekçi film çekilmiş fakat ikinci yarısına gelindiğinde siyasi iktidarla birlikte değişen şartlar; bir kere daha yönetmenleri toplumsal gerçekçi filmlerden uzaklaşmasına neden olmuştur.
Toplumsal gerçekçi filmlerin çoğu, dönemin ideolojik yapısına paralel olarak kent filmi niteliğindedir ve darbenin sosyal etkilerini en yoğun olarak hisseden şehir insanlarının ortak hikâyelerini anlatır. Bu filmlerde; burjuvazi ve onun değer yargıları, mülkiyet duygusu, kâr hırsına olumsuz bir anlam atfedilerek değinilir. Zengin-fakir ayrımının keskin olduğu bu filmlerde, sınıf atlama mücadeleleri haksızdır ve bu mücadeleler, şiddetle eleştirilir. Ayrıca, Toplumsal Gerçekçi filmlerde eleştirel bakış açılarının yanında ortaya çıkan yeni sınıfları da sinemada açık şekilde görebiliriz. İncelenen filmlerde; belirgin hale gelen ve sistem tarafından hiçe sayılan işçi hakları ele alınmaktadır. Emeğin hiçe sayılması ve bir değer görmemesi, eleştirilmiştir. İyi ile kötü ayrımının kesin ayrılıklara sahip olduğu bu dönemde; devlet ve kolluk güçleri, genelde adaletten, güçsüzden ve zayıftan yanadır.
1960-1965 yılları arasında, toplumsal gerçekçiliği en yoğun hali ile görebiliriz. Metin Erksan’ın mayıs değişimini haber veren nesnel ve toplumsal incelemesi olan 1960 yapımı Gecelerin Ötesi filmi, dönemin açılışını yaptı denebilir. Metin Erksan’ın aynı akımdaki farklı filmleri ise, Yılanların Öcü (1962), Acı Hayat (1963) ve Susuz Yaz (1964) olarak gösterilebilir. Erksan’ın ardından toplumsal gerçekçi filmler, sinemada hızla yerlerini almışlardır. Bunlardan en önemlileri, Halit Refik’in 1961 yapımı Yasak Aşk, Şehirdeki Yabancı (1963), Gurbet Kuşları (1964), Ertem Göreç’in Karanlıkta Uyananlar (1965) ve Duygu Sağıroğlu’nun yönettiği Bitmeyen Yol (1965) adlı filmleridir. Bu yönetmenlerle birlikte Ömer Lütfü Akad’ın Hudutların Kanunu (1966), Ana (1967) ve Vesikalı Yârim (1968) gibi filmleri, gerçekçi öğeler taşıyan örneklerden yalnızca bazılarıdır.
Netice itibariyle, Türk Sinemasının Toplumsal Gerçekçilikle geç tanıştığı düşünülmektedir. Bunun nedeni de, 1960 öncesinde pek çok düşüncenin uygulanmasına, gösterilmesine ve yayılmasına mani olan sansür ve bunun gibi pek çok yasal dayanak ile sinemacıların ve sinema seyircisinin önüne geçilmiş olmasıdır.
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.