Bizim bulunduğumuz coğrafi konum yani Anadolu, tarihte hep büyük tehditlere maruz kalmış ve bu tehditleri boyun eğmeden bertaraf etmiştir. Bugün de bu tehditlerin hiçbir azalma göstermeden artarak devam ettiğini gözlemlediğimiz bir atmosferdeyiz.
Zor zamanlar, güçlü şahsiyetler inşa eder. Lakin kendi kişisel gelişiminin yanında, nitelik olarak fedakarlık, empati ve alçak gönüllülük gibi erdemlerden mahrum olan ve devlete olan borç ve sorumluluklarını bilmeyen, hatta bir makama geldiğinde rütbe ve payesinin arttığını zanneden ancak sorumluluklarından ve mesuliyetinden bihaber bireylerin “zor zamanların güçlü şahsiyetleri” olması beklenemez.
Ancak malumatının ötesinde hikmeti bulunan, egolarından uzak, empati ve karar verme yetileri sağlıklı çalışan, inat duygularının idrak filtrelerini tıkamadığı “Güçlü Şahsiyetler” ile büyük tehditlere mukabele edilebilir. Zor ve çetin şartlara ve tehditlere boyun eğmeyen mekanizmalarla ve bunun bilincinde ve idrakinde kadrolarla tehditler aşılabilir.
Kamuda idareci noktasında ve temsil makamında oturan kişiler, çekirdek hükmündedir. Meyvede bir bozukluk varsa bu, temsil makamındaki çekirdekte olan şahsına münhasır bozukluktan kaynaklanmaktadır. Kadim Türk Devlet geleneğinin hiçbir döneminde beceriksizlerin terakkisine müsaade edilmediği gibi, hak edene mücazat ya da hak edene mükâfat olmadığı görülmemiştir.
Kamuda kurumların kurum kimliğini ve kültürünü bozan ve şahsi egoları, becerisizlikleri, hatta şahsi menfaatleri ve yetersizlikleri ile kendi personelinin devlete olan aidiyetinin yıpranıp yara almasına neden olan bu kişilerin verdiği zarar, tahrip noktasında akıl almaz seviyelere ulaşmakta ve tamiri zor bozulmalara sebebiyet vermektedir.
İmam-ı Gazali ve İbn-i Rüşd, aynı dönemlerde yaşamamış olmalarına rağmen her ikisi de kendi dönemlerinde önemli görevlerde bulunmaktaydılar. İmam Gazali’nin resmiyetten öte hasbi olması, onun Selçuklu Devletine büyük katkılar sunmasına ve sağlam temeller üzerine bir toplum inşa edilip icra edilebilir yenilikçi bir anlayışla eğitimden ahlaka ve devlet işleyişine kadar birçok başlıkta yeniliklere vesile olmasını sağlamıştır. Tarihte hasbiler, resmileri her zaman geçmiştir. Bugün ekmek ve su kadar devletin içerisindeki hasbileri bulmaya ihtiyacımız vardır.
Uzmanlık alanlarının dışında farklı görevlerde yer işgal eden kişileri kendi mecralarında yeterliliği kadar değerlendirmek, kişileri de imtihan etmemek adına büyük bir adım olacaktır. Masumiyetleri mahrumiyetlerinden olan, mahrumiyetleri ortadan kalkınca masumiyetleri de sıkıntıya düşen şahsiyetlerin tekamülünü beklemek büyük devlet olma geleneğini yüz yıllarca sürdürmüş ve uygulamış kadim Türk Devlet anlayışımızda yoktur. Büyük Türkiye hedefi olan devletimizin değerli mensupları ve hizmet eden kamu çalışanlarının düşünce dünyalarının da bu kişilerin şahsi yetersizliklerinin devlete mal edilmesi sonrasında bunun oluşturduğu inanç kırılması, Büyük Türkiye hedefinin önünde bulunan en büyük ve kanayan yara halini almaktadır.
Büyük hedefleri tahayyül edebilen, aldığı kararları bir murakabe ve bir muhasebeden geçirebilen, empati ve lider vasıfları taşıyan, alanında adeta insan madenciliği noktasında cevher niteliğindeki insanları keşfeden ve devlete kazandıran, aksiyon alma becerisi yüksek ve alanında uzmanlaşmış isimlere ihtiyaç vardır. Anadolu bu manada çorak bir arazi değildir!
İlk önce devletten haklarını araştırıp öğrenenler değil, devlete karşı borçlarını ve mesuliyetlerini hissedenlerin sahne alacağı Büyük Türkiye’nin, dünya sahnesindeki layık olduğu zirvede yerini alması için bu milli ruhu taşıyan, söylemleri ve eylemleri arasında uçurumlar olmayan gerçek lokomotiflere yer verilip hayırlı değişimler olması ve gerçekleşmesi, Türk Devletine ivme kazandıracağı gibi kurumsal kültürün ve kurum içi işleyişin dokusuna verilecek ya da verilen telafisi çok zor olan tahribatın önüne geçecektir.
.
Murat AKTAŞ