Merkezimizce 2024 yılında düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 9’uncusu, Mil-Maarif-Sen Genel Başkanı Mustafa DAĞAŞAN’ın sunumuyla “Eğitimin Köklü Sorunları ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Sayın DAĞAŞAN’a ve Mil-Maarif Sen Yönetim kuruluna teşekkürlerimizi iletiyor, söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadeleri için aşağıda sunuyoruz.
SÖYLEŞİDEN NOTLAR:
İstatistiklere göre, sınıf başına ortalama 22 öğrenci düşmekte. Ama fırsat ve imkân eşitliği olmadığı için, bazı sınıflarda öğrenci sayısı 45’e çıkarken, bazılarında ortalamanın altına düşüyor. Okulların devasa büyüklükte yapılması, bazı durumlarda binaların mimarilerinin uygun olmaması ve öğrenci sayısının fazla olması, sınıflarda öğretim yapılabilirken eğitim yapılmasına mani oluyor. Fiziki imkânlar, gittikçe yetersiz hale geliyor. 10 yıl kadar önce vergi indirimleri yoluyla, şirketlerin ve iş insanlarının okul yapmaları teşvik edilmiş ve okul sayısı oldukça artmıştı. Günümüzde de benzer bir teşvike ihtiyaç var.
Kız öğrencilerin okullaşma oranı, ortalamanın üzerine çıktı. “Haydi Kızlar Okula” gibi kampanyalarla, kız öğrencilerin düşük okullaşma sorunu çözüldü.
Her ile bir üniversite, her ilçeye bir meslek yüksekokulu mantığıyla, 2003’te 153.000 olan üniversite öğrencisi sayısı, günümüzde 7 milyona ulaştı. Bu da hem eğitimin kalitesini düşürdü, hem de işsizliğin ötelenerek birikmesine ve gizli işsizliğe neden oldu. 2005’te 47 olan Eğitim Fakültesi, günümüzde 93’e yükseldi. Bunun neticesinde 1 milyon eğitim fakültesi mezunu atama bekler hale geldi. Bunlara halen öğrenimine devam eden 400 bin Eğitim Fakültesi öğrencisini de eklersek, atama bekleyen öğretmen sayısının 1,4 milyon kişiye ulaşacağını söyleyebiliriz. Bunun sonucunda polislerin %70’inin Eğitim Fakültesi mezunu olduğu ve mezunların hatırı sayılır bir bölümünün 3 harfli marketlerde çalışmak zorunda kaldığı bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Dışarıda karşılaştığınız her 80 kişiden biri öğretmen oldu. Artan mezun sayısı nedeniyle, öğretmenler değersizleşti.
Milli Eğitim Bakanımızın son dönemde yaptığı; “Artık öğretmen ihtiyacımız yok” açıklaması sonrası, atama bekleyen öğretmenler; “Bizim hayallerimizle oynandı” siteminde bulunuyor.” MEB, bundan sonra sadece emekli olan öğretmen kadar atama yapılacağını açıkladı. Yılda ortalama 10 bin öğretmen emekli oluyor. Her yıl bu kadar atama yapılırsa, atama bekleyen öğretmen sorunu daha da büyüyecek demektir.
Eğitim Fakülteleri, Milli Eğitim Bakanlığı ile koordine olmadan ve ondan bağımsız öğretmen yetiştirdi. Bu nedenle planlama sorunu oluştu.
Milli Eğitim Bakanı, öğretmenleri yeterli görmediğini ifade etti. Ama öğretmenleri yetiştiren üniversitelerden, Milli Eğitim Bakanlığı sorumlu.
Çok sık müfredat değişiyor. Öğretmenler, sık değişen müfredata yetişemiyor.
İlköğretimde 750 bin, ortaöğretimde 480 bin olmak üzere toplamda 1 milyon 230 bin öğrenci taşımalı eğitim kapsamında. Kapatılan köy okullarının tekrar açılması gerektiğini düşüyoruz.
Her müfredatta kitaplar yeniden basılıyor ve bugünün rakamlarıyla yıllık 5 milyar TL harcanıyor. Bedava olan, değersiz oluyor. Cüz’i de olsa kitaplar için velilerden ücret alınması iyi olur. Dönem sonunda öğrencilerin iade ettikleri kitaplar, geri dönüşüm için hurda fiyatına satılmaktadır. Bu sene kilosu 4 TL idi.
2005 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik döneminde en kapsamlı müfredat değişikliği yapıldı. Bu değişikliğin ezberciliği kaldıracağı, sorgulama ve düşünmeye sevk edeceği açıklandı. Sonraki bakanlar Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer ve Nabi Avcı da benzer açıklamalarla müfredatı değiştirdiler. 2017 yılında İsmet Yılmaz döneminde yine çok kapsamlı bir müfredat değişikliği yapıldı. Müfredata değerler eğitimi girdi. “Dersin konusu” yerine, “kazanım” ifadesi kullanılmaya başlanıldı.
Müfredat değişsin de, neden? Nasıl bir insan yetiştireceğimizi belirlemeden, içerik belirleyemeyiz. Nihai hedefimiz belirli değil. Program geliştirmenin 3 ayağı vardır: 1- İhtiyaç analizi, 2-İçerikler, 3-Pilot uygulama.
Sadeleştirme vurgulu Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredat değişikliği, 2 Kasım 2023 tarihinde duyuruldu. 26 Nisan’da yeni müfredat taslağı askıya çıktı. 10 Mayıs’a kadar 14 gün görüş ve öneri süresi verildi. Bu kısa sürede 68.284 öneri sunuldu. 2 hafta sonra 27 Mayıs 2024’te yeni müfredatın Bakan tarafından onaylandığı duyuruldu. Bu kısa süre içinde 68 bin önerinin incelenmesi mümkün değildi. Bu 68 bin öneri, kamuoyu ile paylaşılmadı.
Müfredat değişikliğinde ifade edilen niyet (vatanını milletini seven, kendisiyle ve toplumla barışık, düşünüp sorgulayan birey yetiştirmek) ve vizyon güzeldi ama içerik yok.
Müfredatın %35 oranında sadeleştirildiği açıklandı. Eğitimde sarmal yöntemi dışlanarak, konu tekrarlarının kaldırıldığı duyuruldu. 2005 ve 2017’deki müfredat değişikliklerinin de temel noktası, sadeleştirmeydi. Sadeleştirildiği ifade edilen müfredat, değiştirilmeden önce 1300 sayfa iken, sadeleştirildikten sonra 3500 sayfaya çıktı. Müfredatta köklü değişim yok. Değerler eğitimi daha çok vurgulanıyor. Müfredatta: 87 kavramsal süreç, 403 alan becerisi, 189 sosyal beceri, 21 eğilim, 170 okuryazarlık becerisi ve 403 değer yer alıyor. Çağın gerekliliklerine ilişkin ciddi değişiklikler yok, bunun yerine soyut kavramlar var.
3500 sayfalık sadeleştirilmiş müfredatın felsefesini anlamak için öğretmenler özel bir özet çalışması yaptılar ve ortaya 1000 sayfalık bir özet çıktı.
Önemli sorunlardan biri de Milli Eğitim Bakanlığının sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ile yaptığı protokoller. STK’lar ile imzalanan 2709 protokol var. Değerler eğitimi, STK’lara bırakıldı. İlk, orta ve lise düzeyinde her okul yaklaşık 900 protokolün muhatabı olarak STK’ların talepleri karşısında ciddi bir yükle karşı karşıya. Eğitim konuları, STK’lara devredilmemeli. Bu nedenle, okullar proje çöplüğüne ve STK’ların arka bahçesine dönüştü.
Bilginin yenilenme hızının 21 kat arttığı günümüzde, müfredat esnek olmalı ve her yıl güncellenmeli. Müfredat değişikliği, her yıl yapılabilecek şekilde sistematik hale getirilmeli. Ayrıca müfredat, her bölge için aynı olmamalı. Bölgesel farklılıkları yansıtacak şekilde değişiklikler içermeli. Örneğin Ege’de tütün tarımı üzerine bilgiler içerirken, Yozgat’ta farklı bir konuyu içermeli. Böylece bölgesel anlamda meslek liselerinin alt yapısı oluşturulmalı.
Merkezi bütçenin yaklaşık %10’u Milli Eğitim Bakanlığına ayrılmakta. Bu oranın %73’ü, personel maaşlarına ayrılıyor. Yatırım harcamaları, MEB bütçesinin %9’unu oluşturuyor. Öğrenciler açısından fırsat eşitliği sağlanabilmesi için eğitimden tasarruf yapılmamalı ve gerekli bütçe ayrılmalı.
SÖYLEŞİDEN KARELER