Twitter Facebook Linkedin Youtube

3. DÜNYA SAVAŞI TEHLİKESİ: ORTADOĞU CEPHESİ VE ÜLKELERİNİN ASKERİ DURUMU

Darbeler, suikastlar, pandemiler, sıcak çatışmaların yaşandığı bölgeler, Arap baharı gibi kitlesel eylemler, Suriye ve Ukrayna gibi yerlerde devam eden savaş, Avrupa Birliğinin durumu, Amerika gibi bir ülkede dahi giderek yükselen iç savaş tehlikesi ve daha fazlası. Son yıllarda çok ilginç dönemlerden geçiyoruz, normalde her 50 yılda bir olur denilen dünya savaşı çok şükür ki henüz çıkmadı, ama durum da pek sakin sayılmaz. Sanki bir şeyler giderek kaynama noktasına yaklaşıyor ama altını kısabilen kimse yok ya da kimse kısmak istemiyor.

Geldiğimiz noktada Avrupa 80 yıldan sonra bir kez daha alarmların çaldığı sığınakların kullanıldığı, füzelerin ölüm kustuğu günlerden geçiyor. Hâlbuki 2. Dünya savaşı sonrası kurdukları düzene o kadar güveniyorlardı ki, bu kıtaya bir daha savaşın uğramayacağına kesin gözüyle bakıyorlardı. Onların planına göre Avrupa sadece refah, barış ve birliktelik kıtası olacaktı.

Bugün geldiğimiz noktada küresel ekonomik sistem S.O.S. veriyor, dünya nüfusu hızla artıyor. Petrol artık ikinci planda, nadir toprak elementlerinin çıkarıldığı ülkeler öncelikli hedef. 1. Dünya savaşında kömür yatakları için dökülen kan, günümüzde lityum madenlerini ele geçirmek için akıyor. Herkes geleceğin petrolü olarak tanımlanan lityuma sahip olmak istiyor. Batarya ve lityum denilince akla hemen elektrikli arabalar geliyor ama bu, sadece buz dağının görünen kısmı. Bu teknoloji, askeriyeden sanayiye çok farklı kritik alanlarda kullanılıyor ve uzun yıllarda da kullanılmaya devam edecek gibi duruyor.

Şuan yaşadığımız sürece ileride tarihçiler ne isim verecek, çok merak ediyoruz. Belki post modern 3. Dünya savaşı ismini verecekler. Kestirmek zor ancak bildiğimiz bir şey var; bu savaş kanlı geçecek. Sanki dünyanın dört bir yanına sıçrayacak savaşlar göreceğiz gibi duruyor. Herkesin ortak noktada buluştuğu gerçekse, bu yeni savaşın ne birinciye, ne de ikinciye benzemeyeceği. 21. yüzyıl dünyasında ülkelerin askeri kapasiteleri ve teknolojik imkân ve altyapılarını göz önünde bulundurduğumuzda, bugün yaşanabilecek olan 3. Dünya savaşı, önceki savaşlara rahmet okutacak seviyededir ve deyim yerindeyse ortalık kan gölüne döner.

Bu bölümde Ortadoğu ve Doğu Akdeniz güç dengelerine göz atarak olası 3. Dünya savaşı senaryosunun nasıl olabileceği konusuna değineceğiz. Bu bölgede akla ilk gelen ülkeler belli; İRAN ve İSRAİL. Dışarıdan bakınca aralarında on yıllardır görünmeyen bir savaş var. Kimilerine göre ise bu iki ülke arasında birbirlerine alan açan ve ikisi de karlı çıkan bir arka kapı stratejisine sahip. Hangisi doğru bilinmez, biz eldeki görünen verilerden ilerleyelim.

İsrail’in en son istediği şey, İran’ın nükleer silaha sahip olmasıdır. Bu nedenle İsrail, sivil amaçlar için bile olsa İran’ın nükleer programına yoğun muhalefet gösteriyor. İsrail’in kapalı kapılar ardında İran’a askeri operasyon yapılması için Amerika’yı ikna etmeye çalıştığı bir sır değil. Özellikle Amerika’da başkanlık koltuğunda Barack Obama otururken, Tel Aviv’in bu konuda epey ilerlediği, ancak bir şekilde bu işin nihayete ermediği konuşulur. Tabi tek olay bu değil. Bugün konuştuğumuz meseleler, asıl geçmiştekilerin birer kopyası. Örneğin, 1981’deki nükleer tesis saldırısı… İsrail, Irak’ın nükleer programından rahatsızlık duyuyordu ve Irak’ta bulunan nükleer tesisi 1981’de vurdu. Bu saldırıda İsrail’in Gazze soykırımında da kullandığı 2000 librelik MK- 80 bombaları görev aldı. Suudi Arabistan hava sahasını kullanan İsrail savaş uçakları, tesisi vurduğunda 10 Irak askeri ile bir Fransız teknisyen hayatını kaybetti. İsrail, bu bombardımanın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen nefsi müdafaa olarak görmeye devam ediyor. Irak’ın inşa etmek istediği reaktörü bombalayan İsrail, İran’ın nükleer tesislerine hava saldırısı yapılmasını istiyordu. Barack Obama, bir şekilde bu isteğin ötelenmesini sağladı. O başkan iken, İran’a istediği büyüklükte bir operasyon yapamadı, hiç kimseden izin almayan ve dünyanın tepkisinden çekinmeyen İsrail’in neden bu operasyonu kendi başına düzenlemediği merak konusudur. Kısa bir yanıt verip devam edelim; İran’ın nükleer tesisleri İsrail’e epey uzak. Suudi Arabistan, Ürdün, Irak ve Kuveyt gibi ülkelerin hava sahasının ihlal edilmesi gerekiyor. Böyle bir ihlal, bu ülkelere İsrail uçaklarını düşürmek için yasal dayanak veriyor. Bu menzile ulaşabilmek için havada çok defa yakıt ikmali yapılması şart, yakıt ikmal uçaklarının vurulması durumunda ise havadaki tüm unsurlar riske girer. Çünkü böyle bir senaryoda hepsinin kendine en yakın havalimanına inmesi gerekiyor, haliyle uçakların ve personelin güvenliği pek mümkün olmuyor. Böyle bir operasyon, İsrail için çok riskli olarak kodlanıyor. Bu gerçeklik, belki de İsrail’i İran’ı bombalamadan alıkoyuyor, kesin çözüm gelmediği için de bu iki ülkenin gölge savaşı yıllardır devam ediyor.

Bölgedeki Irak ve Suriye’nin mevcut durumunu da göz ardı edemeyiz, iki ülkede işgal, iç savaş ve sonrasında yaşanan merkezi hükümet boşluğu var. Bu bölgede eğer bir boşluk oluşursa, mutlaka birileri orayı doldurur. Küresel güçler de Irak ve Suriye’deki boşluğu kendi çıkarları için dizayn etmekte gecikmedi. Gelinen noktada Ortadoğu’da sadece ordulardan ve hükümetlerden söz etmek mümkün değil. Devlet dışı aktörler, burada kilit konumda. Lübnan, Suriye ve Irak’ta bu yapılar karşımıza sıkça çıkıyor. İsrail, belki de kendi yarattığı canavarlarla yüzleşmek zorunda. İran, bu otorite boşluklarını fırsat bilerek Irak ve Suriye’ye çok sayıda vekil güç yerleştirdi. Devrim muhafızları, çok sayıda Şii milisi eğitti ve onlara silah sağladı. Suriye iç savaşı boyunca Lübnan Hizbullah’ına Suriye üzerinden silah aktı. Bu silahların çoğunu, uzun menzilli hassas mühimmatlar oluşturuyor. Hizbullah çok sayıda askerini Suriye’ de eğitti, şuan geldiğimiz noktada Hizbullah ve İsrail savaşı, adım adım yaklaşıyor. Hizbullah, İsrail’in kuzeyine karşı bir yıpratma savaşı uyguluyor, İsrail hava kuvvetleri Lübnan’daki hedefleri bombalıyor, Hizbullah’ın kilit isimlerine suikastlar düzenleniyor. ABD Başkanı Joe Biden’ın ne pahasına olursa olsun İsrail’i koruyacağız açıklamasını unutmamalıyız. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Amerika ve İsrail’in İran’ın nükleer programı hakkında görüşmeler yaptığı yönünde duyumlar, kısa bir süre önce basına düştü. Anlayacağınız Ortadoğu’da sular, her zaman olduğu gibi yine çok bulanık. Daha iyi avlanmak için suyu bulandıranlar olduğunu unutmadan buradaki güç dengelerini incelemeye başlayalım.

İsrail ile başlıyoruz; İsrail ordusu denilince akla hava kuvvetleri geliyor. Genelkurmay başkanları çok uzun yıllardır hava kuvvetleri komutanlarından seçiliyor. Envanterlerinde 86 tane F-15 savaş uçağı var ve bu uçakların 24’ü İsrail için özel olarak üretildi ve bu seri en gelişmiş saldırı uçaklarından biri olarak kabul ediliyor.

İsrail hava kuvvetleri 224 adet F-16 savaş uçağına sahip, bu uçakların 102 adedi İsrail için üretilen ve son derece gelişmiş aviyoniklere sahip olan SUFA varyantı. İsrail aynı zamanda 39 adet F-35 savaş uçağı satın aldı. 36 tane yeni F-35 için sipariş verdiler. Savaş zamanında hafif silahlar takabilecekleri 30 adet M-346 – LAWİ eğitim hafif taarruz uçakları var. Tüm bunları alt alta topladığınızda 379 savaş uçağı yapıyor. İsrail hava kuvvetleri elindeki 14 tanker uçakla uzun menzillerde operasyon yapabilme kapasitesine sahip. Bu tablonun yanında çok farklı elektronik harp kabiliyetleri olan uçar unsurlar olduğunu da hatırlatmakta yarar var. Şimdi gelin Ortadoğu’daki diğer ülkelerin hava güçlerine bakalım.

LÜBNAN’ın kayıtlara göre 9 adet turbo-prob motorlu uçağı var. Ancak bu uçakların uçup uçamadıkları bilinmiyor. Bu uçaklardan 6 tanesi A29–TUCANO, yalnızca küçük silah sistemleri taşıyabiliyor.

İsrail’ in bir başka komşusu olan Suriye’deki durum da pek parlak değil, geçen zaman içinde iç savaş nedeniyle cephanelikleri boşaldı. Askeri araçlar ve eldeki sistemler yıprandı, yerine yenisi de koyulamadı. Bu durum hava kuvvetleri için de geçerli. Suriye hava kuvvetlerinin aktif kaç savaş uçağı olduğunu bilmiyoruz, iç savaş boyunca ellerindeki MİG–29 savaş uçaklarını birkaç kez uçurduklarına şahit olmuştuk bu nedenle MİG–29 savaş uçaklarının Şam’ı korumak amacıyla bekletildiğini düşünüyoruz. Ellerinde 29 adet MİG–29 olduğu yazıyor, bu uçakların hepsinin faal olduğunu varsaysak bile İsrail’e kafa tutabilecek bir güç olmadığı açık.

Sıradaki durağımız ÜRDÜN. Şeria nehrinin doğusundaki ülkenin yönü uzun zamandır batıya dönük. Hava kuvvetlerinde 59 uçaktan oluşan dev bir F-16 filoları var ve uzun yıllardır bu uçakları uçuruyorlar. Kısa bir süre önce F-16 uçağının son modeli olan BLOCK–70’lerden 12 adet sipariş verdiler. Ellerindeki imkânlar oldukça kısıtlı, ancak İngiltere’nin buradaki etkinliğini göz ardı etmemek gerek.

Şimdi bizim de komşumuz olan ve Ankara ile son dönemlerde özellikle muhtemel operasyonlar konusunda ciddi mesafe kat eden IRAK’a geçiyoruz. Amerika başta olmak üzere, koalisyon güçlerince işgal edildikten sonra ekipmanları tamamen yenilendi, Irak hava kuvvetleri yakın geçmişte 32 adet F-16 savaş uçağı teslim aldı, bu uçakların çok da kabiliyetli olmadığını ekleyelim. Envanterde ayrıca 19 adet SU–25 savaş uçağı var. Çekya’dan 10 tane L -159 eğitim uçağı satın aldılar ve bu uçaklar savaş durumunda hafif silahlarla donatılabilir. Kâğıt üzerinde Bağdat yönetiminin 61 uçağı olduğu yazsa da, soru işaretiyle bakmak şart. Bu uçakların harbe hazırlık oranının çok düşük olduğu yazılıyor.

Gelelim KUVEYT’e… Ortadoğu’nun bu etliye sütlüye karışmayan ülkesinde 32 adet F-18 savaş uçağı var. Kuveyt eskiyen uçaklarının yerini F–18’lerin en yeni modelleri ile doldurmak istiyor. “E” modeli olarak bilinen uçaklardan 32 adet sipariş ettiler. Açık kaynaklara göre ellerinde 192 adet uçak var.

Ortadoğu denilince akla ilk gelen ülkelerden biri de hiç şüphesiz MISIR. Daha önce savaşa girmiş ülkelerden biri olarak Mısır hava kuvvetlerinde 218 adet F–16 savaş uçağı görev yapıyor. Bu sayıya Fransa’dan alınan 24 adet Raffael uçaklarını da eklemeliyiz. Mısır eski bir MRAJ kullanıcısı ve ellerinde 100’e yakın MRAJ var. Bunları aktif olarak kullanıyorlar. Ayrıca Fransız–Alman ortaklığı ile üretilen eğitim ve hafif taarruz uçağı olan 40 adet ALFA jetlerini de bu listeye eklemek gerekiyor. Son olarak Rusya’dan 43 adet MIG–29 savaş uçaklarını da eklemeliyiz. Kahire’nin elinde 382 muharip uçak var, Mısır, bu açıdan sayı olarak İsrail’e denk olsa bile, F–35 Savaş uçağından mahrum. Ayrıca MRAJ serisi uçakların 81 adedi eski MRAJ–5 uçakları. F–35’in önemli bir kuvvet çarpanı olduğundan bahsetmiştik. İsrail hava kuvvetleri 6 gün savaşlarında uçak yönünden dezavantajlıydı. İsrail hava kuvvetleri sürpriz bir saldırıyla Arap komşuları daha uçaklarını kaldıramadan uçaklarını yerde bombaladı. Şimdi bu ellerindeki F–35’ler ile yine yapabilir, çünkü bu uçakların sahip oldukları teknoloji, sürpriz etkisini arttırıyor.

Küçük bir parantez açalım; Türk hava kuvvetleri ortak üreticisi olduğu F–35 uçaklarının alabilseydi İsrail Ortadoğu’nun F–35’e sahip tek gücü olmayacaktı, elimizde 240’ın üzerinde F–16 var. F–4’lerimiz hala uçuyordu ve bunların yanına F–35’ler gelecekti, bu Ortadoğu için çok büyük bir güç demekti. Kulislerde de buna vurgu yapılıyor, S–400 meselesinin bahane olduğu aslında İsrail’ in Türkiye’ ye F–35 verilmemesi için çok ciddi faaliyetlerde bulunduğu söyleniyor. Hava kuvvetleri için Ortadoğu’nun genel fotoğrafı böyle, İsrail hava kuvvetlerinin böyle bir üstünlüğü varken onlara karşı savaşmak kolay değil, bölge ülkeleri de bunun farkında balistik füze üretebilmek ya da bir şekilde satın alabilmek için bunca zahmet çekmelerinin sebebi bu. 1. Körfez Savaşı’nda Saddam yönetimi bir ay boyunca İsrail’ e balistik füze fırlattı ve füzeler kısmen başarılı oldu, İsrail bu saldırılardan sonra entegre bir hava sistemi şemsiyesi oluşturdu. Bugün isimlerini sıklıkla duyduğumuz; ERROR, DAVUDUN SAPANI VE DEMİR KUBBE gibi hava savunma sistemleri o günlerde yaşanan sıkıntıların ardından hayata geçirildi. Günümüzde İran ve yanlısı güçler balistik füze, kamikaze insansız hava araçları, seyir füzeleri ve roketlerden oluşan büyük bir cephaneliğe sahip. Bu sistemlerin başarılı olabilmesi için savunma yapacak tarafın satür edilmesi yani doygunluğa ulaştırılması lazımdır. İran’ın İsrail’e nisan 2001 de yaptığı saldırı bu açıdan bize önemli bilgiler sağlamıştır. O gece kaç balistik füzenin ateşlendiği ve isabet ettiği konusunda çelişkili bilgiler olsa da, balistik füzelerin bir kısmı İsrail hava üslerini vurmuştur, İsrail ve onu destekleyen batılı güçlerin onca çabasına rağmen İsrail’ in hasar alması kritik çünkü bu bilgi başka bir şey söylüyor, eğer yeterli sayıda insansız hava aracı kamikaze İHA ve balistik füzeyi koordineli bir şekilde ateşleyebilirseniz, İsrail unsurlarını kendi evlerinde de vurabilirsiniz.

Balistik füze

Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi için İsrail ve İran’ın doğrudan savaşa girmesi gerekiyor, savaş iki ülkenin birbirlerine balistik füze fırlattığı bir evreye geçebilir mi bilemeyiz. İsrail’ in elinde uzun menzilli JERİCO Balistik füzeleri var, ancak işin içinde İsrail varken Amerika’yı göz ardı etmemek gerek. Amerika’nın Ortadoğu’nun pek çok ülkesinde hava üsleri var, bu üslerin bir kısmı lojistik amaçlı kullanılıyor bir kısmında da avcı ve bombardıman uçakları bulunuyor. Olası bir savaş durumunda bu üslerin konuşlu olduğu ülkeler, izin vermiyoruz deme hakkına sahip diyebilirler mi? Bu sorunun cevabı şimdilik bilinmiyor. Ayrıca o ülkedeki unsurlarını kullanmasa dahi Amerika uçak gemileriyle bölgeye kuvvet aktarabilir. Şah döneminde dünyada adından söz ettiren İran hava kuvvetleri, devrimden sonra çok zayıfladı mevcut hükümetler hava kuvvetlerine yatırım yapmadı, pilotlar Amerika’da eğitim aldığı için ajan sayıldı. Balistik füzeler uçaklardan daha kritik bir konuma yükseldi, günümüzde İran hava kuvvetleri 20 ila 40 F–14 savaş uçağını uçurmaya çalışıyor. İran göklerini koruyan bir diğer uçak ise MIG – 29. 30 a yakın uçak envanterde bulunuyor, bu uçakların uzun süre bakım görmediği biliniyor İran ile Rusya arasında son dönemde yaşanan yakınlaşma sonucunda uçaklara yedek parça temin edildiğini düşünüyoruz. İran’ın ana taarruz uçağı F–4 FANTOM uçakları, yaklaşık 60 adet uçak hala uçurulmaya devam ediyor. İran’ yakın zamanda uçakların radarları ve silah sistemlerini Çin’ in yardımıyla modernize etti.

Bu sayede uçaklar ÇİN yapımı C–802 gibi uzun menzilli gemi savar füzeleri atabilecek hale geldi, bu kadar geniş bir alanı bu kadar az uçakla korumak mümkün değil. Anladığımız kadarıyla İran bu nokta da kendi hava savunma sistemlerine güveniyor, küçük ama önemli bir detaydan daha bahsedelim; Şah döneminde İran’ın Amerika’dan çok sayıda F–14 savaş uçağı aldığını biliyoruz. Günümüzde bu uçak sadece İran tarafından kullanılıyor. Amerika ise elindeki tüm F–14’leri emekli etse de gelecek dönemde İran’ a karşı bir operasyon olabilir düşüncesiyle birkaç uçağı pilotlarına eğitim vermek maksadıyla sakladı, İran ve Amerika arasında bir savaş olacak mı bekleyip göreceğiz. İsrail, Lübnan, Suriye ve Irak ise olası 3. Dünya savaşında hem vekil, hem de devletlerin harp alanı olacak. Suriye ordusu Golan tepelerini İsrail işgalinden kurtarmak istiyor, bu bölge aynı zamanda Hizbullah’ın oyun sahası, Irak devlet destekli bir oluşum olan Haşdi Şabi içerisindeki Şii grupların da İsrail ile savaşmak istediğini biliyoruz. Haşdi Şabi ya da gönüllü halk güçleri için bir parantez açalım. Kamikaze İHA’ları ve seyir füzelerini kullanan bu grup, Haziran 2024’de Ürdün’de bulunan ABD askeri üssüne saldırmıştı. Bu saldırıda 3Amerikan askeri ölmüş 47 asker ise yaralanmıştı. Sadece bunlar da değil, İran yanlısı vekil güçler ile ABD yanlısı YGP’nin karşı karşıya gelmesi de son derece güçlü ihtimallerden biri. Sayıları binleri bulan Iraklı milislerin YPG kontrolündeki bölgeden geçmeleri bekleniyor. Amerika her ne kadar Suriye’den çekilme planları yapıyor gibi görünse de sahadaki görüntü bunu pek de doğrulamıyor. Suriye’deki hava üssüne C – 17 kargo uçaklarının biri iniyor ötekisi kalkıyor. Haseke de buluna hava üssünden askeri yardım malzemesi dolu tırlar çıkıyor. Bu konvoylarda Amerika’nın Suriye’ ye gönderdiği AVENGER KAİDEYE MONTELİ STİNGER hava savunma sistemleri de var. Bu platformların Şii milislerin Kamikaze İHA saldırılarına karşı kullanılması içten bile değil. Şimdi biraz da vekil güçlerin militan sayısından bahsedelim. YPG’nin insan gücünün 78.000 olduğu iddia edilirken HAŞDİ ŞABİ’nin 60.000 ila 280.000 aralığında olduğu tahmin ediliyor. HİZBULLAH’ın mevcudunun ise 100.000 in üzerinde olduğu hâkim. Bu mevcudun yarısının tam zamanlı HİZBULLAH üyesi olduğu dile getiriliyor. Geri kalanları ise Hizbullah tarafından silahlı eğitim almış ihtiyat birlikleri oluşturuyor, bunlar yalnızca büyük olaylarda çatışmaya katılıyor. Hizbullah Suriye iç savaşına aktif şekilde katıldı. Özellikle tam zamanlı üyeler rotasyonlarla cepheye gönderildi. Hizbullah vekil bir güçten çok orta büyüklükte bir orduyu andırıyor. Hazır ordulardan bahsetmişken İsrail ile Suriye’yi rakamlar üzerinden anlatmaya devam edelim. İsrail ordusu şu an tamamen Gazze ile meşgul, İsrail silahlı kuvvetlerinin barış zamanındaki personel sayısı yedekleri de eklersek 500.000 i bulmuş durumda, Suriye ordusu için net ifadeler kurabilmek pek mümkün değil. Sonuçta 10 yılı aşan bir iç savaş var, bu nedenle mevcutlarını ya da askeri ekipmanlarının durumlarını bilmek zor. Açık kaynaklarda 100. 000 askerinin olduğu yazıyor, bu yazıyı 3. Dünya savaşı çıkarsa Ortadoğu da nasıl bir fotoğraf görürüz sorusuna cevap aralamak için hazırladık. Havadan ve karadan bahsettik, son olarak denizlere de bir göz atıp içeriğimizi tamamlayalım.

İsrail, Lübnan ve Suriye’nin Akdeniz’e kıyısı var, ama şimdilik sadece İsrail’in doğu Akdeniz’de korumak zorunda olduğu doğalgaz yatakları var. Leviathan ve Tamar gaz sahaları Levanten havzasında bulunuyor. Buraya kurulan platformlar İsrail’in oldukça kuzeyinde, Hizbullah buradaki yataklarda Lübnan’ında pay hakkı olduğunu iddia ediyor Tamar petrol platformu hayfa kentinin 80 kilometre açığında Lübnan sahillerine ise 90 km uzaklıkta. Hizbullah yayınladığı videolarda Leviathan ve Tamar platformlarını hedef olarak göstermekten çekinmiyor.

Hizbullah’ın elinde İran yapısı gemi savar füzeler balistik füzeler ve kamikaze İHA’lar bulunuyor. Bu silahların hepsi İsrail’in petrol ve doğalgaz platformlarını vurabilecek kapasitede, elbette İsrail bu kadar kritik varlıklarını korumasız bırakmıyor, İsrail donanmasının envanterinde 4 adet Sa’ar 6 sınıfı korvet bulunuyor, bu gemilerin her biri demir kubbe sisteminin deniz versiyonu olan C–DOME sistemine sahip, 40 adet füze atabiliyor bunun yanı sıra daha uzun menzilli 32 adet BARAK -8 hava savunma füzelerini de taşıyor ancak bir sorun var; bu gemilerin petrol platformlarını korumak için denize açılması onları hedef haline getirebilir. Hizbullah, 2. Lübnan savaşı sırasında karadan ateşlediği bir anti gemi füzesiyle Sa’ar 5 sınıfı İsrail korvetini vurmuştu, bu saldırıda İran’ın lisans altında ürettiği Çin menşei füzeler kullanılmıştı, Hizbullah’ın Suriye üzerinden P–800 YAKHOUNT anti gemi füzelerini satın aldığı iddia edildi, bu iddia şu ana kadar kanıtlanmadı. Füze ses hızının iki katına çıkabiliyor, bu nedenle pek çok modern sistemin defans yapabilmek için çok kısa süresi kalıyor. Yakhount füzelerinin varlığı şüpheli, ancak Hizbullah’ın elinde olduğunu bildiğimiz bir başka füze daha var Çin menşei C–802 füzesinin İran kopyaları… Bu silahların varlığı, İsrail donanmasının Lübnan’a sokulmasını büyük oranda engeller, haliyle olası bir savaş durumunda İsrail gemilerinin Lübnan’da etkili bir deniz blokajı oluşturamayacağı aşikar. İsrail donanması 7 korvet ve 8 hücumbottan müteşekkil. Su üstü platformlarının yanı sıra 5 adet Alman yapısı gelişmiş denizaltı İsrail donanmasının önemli varlıklarından. Denizlerin sessiz katilleri olan denizaltılar her donanma için tehdit oluştursa da Hizbullah için tehdit oluşturmuyor, savaşın neredeyse on birinci ayına yaklaştığımız şu günlerde Hizbullah kuzey İsrail’i aralıklarla vurmaya devam ediyor kısa menzilli roketlerle yerleşim yerlerine ve askeri üslere saldırıyor. İsrail’ in keşif, özlem ve radar ekipmanlarını metodik bir şekilde imha ediyor. Bu savaş kısa bir süre sonra tüm bölgeyi ateşe atıp ve yıllarca bitmeyecek olan bir savaşa kapı açabilir. Gördüğünüz üzere Ortadoğu çok uzun yıllardır savaşın, suikastların, sabotajların, darbelerin ve nice olayların merkezi gibi duruyor. Bölge halkı da maalesef bu duruma alışık, 3. Dünya savaşı başladı mı, başlayacak mı, yoksa ufukta böyle bir risk yok mu bilemeyiz, ancak eğer bir yerlerde fitil ateşlenirse bu durum Ortadoğu’da bambaşka sonuçlara sebep olabilir.

Ertuğrul DEMİREL

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: