(Bu makale, Türkiyat Mecmuası’nın c.27/1, 2017 sayısının 101-120’nci sayfalarında yayınlanmıştır.)
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak yaptıktan sonra Almanya’nın da teşvikiyle, Dünya Müslümanlarının desteğini sağlamak için Cihat-ı Ekber ilan etti. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Müslüman topluluklara bu fetvalar gönderildi. Bu fetvaların gönderildiği yerlerden biri de Afrika kıtasındaki İslam topraklarından olan Sudan’dı. Cihat fetvasının yanı sıra Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Reşad, Osmanlı orduları Başkomutanı Enver Paşa ve Osmanlı Şeyhülislamı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi de Müslümanları Cihat-ı Ekber’e katılmaya davet eden mektuplar gönderdiler. Bu mektuplarda Halifenin, Emirü’l Mü’minin (Müslümanların lideri) olarak düşmana karşı cihat ilan ettiği ve Müslümanların bu çağrıya uyması gerektiği belirtildi.
Bu makalenin konusu olan mektup, Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi tarafından gönderilen cihat mektuplarından biridir. Genel olarak mektupta, cihat fetvasının içeriği tekrar edilmekle beraber sıklıkla Sudan Müslümanlarına hitap edilmektedir. Mektup soru-cevap tarzında ve karşılıklı konuşma yapılıyormuş gibi kaleme alınmıştır. Mektupta, Fransa, İngiltere ve Rusya gibi düşman devletlere karşı Müslümanların neler yapması gerektiği bildirilmiştir. Özellikle de Fransızlara karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğine yer verilmiştir. Buradan da mektubun, Fransa sömürgesinde yaşayan Müslümanlara yönelik olarak hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Şeyhülislam mektubu Arapça yazmıştır. Bu çalışmada mektup Türkçeye çevrilerek incelendi. Mektubun amacı, yazılış tarzı ve hedef kitlesi analiz edilmeye çalışıldı. Mektubun yanı sıra Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Müslümanlara yönelik izlediği politikalar ve cihat politikası ele alındı. Ayrıca, “Almanya’nın cihat politikasından beklentisi neydi, Osmanlı Devleti’nin Sudan’da savaş sırasında yürüttüğü faaliyetler nelerdi, Osmanlı Devleti’nin cihat çağrısına Sudan’daki Müslümanlar nasıl cevap verdi, Osmanlı Devleti’nin Cihat-ı Ekber ilanı, Sudanlı Müslümanların işgalci güçlere karşı tavrında bir değişiklik oluşturdu mu?” gibi sorulara, bu çalışmada cevap bulmaya çalışıldı.
Cihat
Cihat, nefisle mücadele, İslâm’ı tebliğ ve düşmanla savaşma anlamında kullanılan bir kavramdır. Arapçada, güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak, manasındaki cehd kökünden türeyen cihat; İslâmî literatürde, dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten men etmek, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek şeklindeki genel ve kapsamlı anlamı yanında fıkıh terimi olarak daha çok Müslüman olmayanlarla savaş, tasavvufta ise nefs-i emmâreyi yenme çabası için kullanılmıştır. Cihat, Kur’ân-ı Kerîm’de isim olarak dört, bundan türeyen fiil şeklinde yirmi dört yerde geçmektedir. Cihat eden kişi anlamındaki “mücâhid” kavramı ise iki ayette zikredilmektedir. Bu ayetlerin bir kısmında, mesela, Tevbe Suresi’nin 9/41, 44, 81, 86 ayetlerinde, cihat kelimesinden doğrudan savaşın kastedildiği anlaşılmaktadır. Ayetlerin bir kısmında ise Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yaşama çabası anlamındadır. Cihatla ilgili birçok hadis de mevcuttur.[1]
Hadislere göre cihat; hayatın gayesi olarak Allah’a kulluk etmek, Allah ve Resulü’nün koyduğu ölçülerin fert ve toplum hayatına uygulanmasına çalışmaktan İslâm’ı diğer insanlara tebliğe, İslâm ülkesini ve Müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunma ve bu konuda gerektiğinde savaşmaya kadar kapsamlı bir anlam taşımaktadır. Cihat; kalp, dil, el ve silâh gibi beşerî aksiyonun ortaya konulduğu her vasıta ile yapılabilmektedir. Müslüman fıkıh âlimleri (hukukçular), cihatla ilgili âyet ve hadislerden yola çıkarak cihadı bu en geniş anlamıyla ele alıp yorumlamışlardır. Cihadı; nefse, şeytana, fâsıklara ve inanmayanlara karşı olmak üzere kısımlara ayırmışlardır. Ancak, genel olarak cihadın gayrimüslimlerle savaş anlamındaki özel mânası ön plana çıkarılarak, Allah yolunda can, mal, dil ve diğer vasıtalarla savaşta elden gelen güç ve gayreti sarf etmek şeklinde tarif edilmiştir. Normal şartlarda cihadın farz-ı kifâye (Müslümanların bir kısmının katılması ile diğerlerinin üzerinden zorunluluğun kalkması), umumi seferberliği (neffr-i am) gerektiren bir tehlike ve saldırı halinde ise farz-ı ayın (bütün Müslümanların katılması zorunlu) olduğu konusunda Müslüman fıkıh âlimleri görüş birliği içindedirler.[2]
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Cihat Politikası
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na girdikten sonra, İslam devlet geleneğinde çok önemli bir yeri olan ve savaşın İslam hukukuna göre meşru olduğunu gösteren Cihad-ı Eber’i ilan etti. Cihat ilanı hem savaşın meşru olduğunu göstermesi açısından hem de Müslümanların desteğinin alınması açısından önemliydi. Osmanlı Devleti ile ittifak yapmış olan Almanya da cihat ilanını teşvik etti. Hilafet’in İslam dünyasındaki manevi etkisinden istifade etmek amaçlandı. Böylece Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Müslümanların yanı sıra İngiltere, Fransa ve Rusya gibi düşman devletlerin idaresi altında yaşayan Müslümanların da dinî duygularına hitap ederek Müslümanlar arasında yardımlaşmanın sağlanması amaçlandı. Cihat ilanı ile beraber, sömürgeci devletlere karşı Müslümanların ayaklanması ve İtilaf Devletleri’ne karşı Dünya Müslümanlarının halifenin liderliğinde Osmanlı ve Almanya’nın yanında yer alması hedeflendi.[3]
Sultan II. Abdülhamit Han (1876-1909) da iktidarı döneminde, emperyalist devletlere karşı Pan- İslamist politikaları potansiyel bir silah olarak gündeme getirmişti. Sultan II. Abdülhamit’in politikalarında Müslümanlar arasındaki kültürel bağların devam ettirilmesi ve yardımlaşma duygusunun geliştirilmesi hedefleniyordu. Sultan II. Abdülhamit’in politikaları sonucu Hindistan’daki ve Afrika’daki camilerde okunan hutbelerde sultanın adı zikrediliyordu. Dünya Müslümanları Osmanlı topraklarında yapılan hayır işlerine ve büyük projelere de yardımlar gönderiyorlardı. Pan-islamist politikalar sonucu Osmanlı toprakları dışında yaşayan Müslümanlar, Osmanlı Devleti’nin durumuyla yakından ilgilenmeye başladılar. Bu durum ise emperyalist güçlerin Osmanlı Devleti’ne karşı daha saldırgan politikalar izlemesini engelledi. Birinci Dünya Savaşı’nda yapılmak istenen ise Sultan II. Abdülhamit’in politikasından farklıydı. Almanya ve Osmanlı ittifak ederek, İtilaf Devletleri’nin işgali altında yaşayan Müslüman toplumlarda davranışsal değişimleri amaçladılar. Müslümanların kendilerini yöneten İtilaf Devletleri’ne karşı silahlı mücadeleye başlamasını amaçladılar. [4]
Almanya, Halife’nin manevi otoritesini kullanarak cihat fermanı ile farklı milletlere mensup Müslümanları, Osmanlı Devleti ve Almanya lehine ayaklandırarak Hindistan’dan, Arap Yarımadasına; Habeşistan’dan Türkistan’a kadar olan bölgede, İtilaf Devletleri’ne karşı harekete geçirmeyi hedefliyordu. Almanya İmparatoru, Alman orduları başkomutanı, Alman generaller, Cihad-ı Ekber’in ilanının İtilaf Devletleri aleyhine büyük sıkıntılar doğuracağını ümit ediyorlardı.[5]
Alman yöneticiler, daha önceden yapılan cihat çağrısının, Cezayir’de, Sudan’da, Libya’da sömürgeci güçlere karşı etkili olduğunu, sömürgeci güçlerin yerel direniş güçleri karşısında silah olarak sahip oldukları üstünlüklere rağmen çok kayıp verdiklerini görmüşlerdi. 1896 yılında Sudan’da İngilizlere karşı cihat ilan eden Mehdi Hareketi 19. yüzyılda yabancı işgaline karşı oluşturulan en etkili ve başarılı yerel direniş harekâtıydı. Almanlar, Osmanlı Devleti’nin desteğiyle, İngilizlere karşı Mısır ve Hindistan’da, Cezayir, Sudan ve Libya örneğinde olduğu gibi direniş hareketleri örgütlemek istiyorlardı. Libya ve Cezayir’de işe yarayan cihat, neden Mısır ve Hindistan’da kullanılmasın diye düşünüyorlardı. Almanlar yaptıkları Afrika seyahatlerinde bir ideoloji olarak İslam’ın yerel direnişleri örgütlemedeki rolünü görmüşlerdi. Almanlara göre cihat, Müslümanları birleştirerek sömürgeci güçlere karşı direnişe geçirebilecekti. [6] Alman İmparatoru cihat propagandasını desteklemek için beş milyon mark vereceği sözünü verdi; ancak Almanların desteği çok düşük seviyelerde kaldı. Almanlar Avrupa’daki savaşa odaklandı ve Birinci Dünya Savaşı’nda küresel bir vizyon geliştiremedi. [7]
11 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı Meşihat makamınca bütün Müslümanlara hitaben bir cihat fetvası hazırlandı. Hazırlanan bu fetva 3 gün sonra 14 Kasım 1914 tarihinde Fatih Camii avlusunda Fetva Emini Ali Haydar Efendi tarafından halka okundu. Soru-cevap şeklinde hazırlanan bu fetvada beş soru sorulmuştu. Cevapları ise Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Efendi vermişti. Fetva metni, eski Şeyhülislam, Fetva Emini ve ulemadan 29 kişi tarafından da imzalandı ve 23 Kasım 1914 tarihinde Padişah iradesiyle yayınlandı. Şeyhülislam, bir beyannameyle yeryüzündeki bütün Müslümanlara farz olan cihadın herhangi bir Hıristiyan devlete değil, yalnız “Hilafet-i İslâmiye’ye hücum ve düşmanlıklarını izhar ve ispat edenlere karşı” olduğunu açıkladı. Cihad-ı Ekber Fetvası ilk defa Arapça olarak yayımlandı.[8] Fetvada cihada dayanak olarak Tevbe suresinin 41. ayeti gösterildi.[9]
Cihat fetvasında, İslam dini ve İslam ülkeleri aleyhine ortaya çıkan düşman hücumuna karşı, Müslümanların can ve malları ile cihada başvurmalarının yerine getirilmesi gereken bir emir (farz-ı ayn) olduğu vurgulanıyordu. Cihada karşı gelen Müslümanların günahkâr olacaklarının ihtar edildiği fetvada; İngiltere, Fransa, Rusya, Sırbistan, Karadağ ve müttefiklerinin hâkimiyet ve esaretleri altında bulunan Müslümanları bu devletlere karşı ayaklandırmak, bu devletlerin Müslüman tebaalarından toplayacakları askerleri, Osmanlı Devleti ve müttefikleri Almanya ve Avusturya-Macaristan’a karşı harp etmekten vazgeçirmek hedeflenmişti.[10]
Türkçe, Arapça, Farsça, Urduca ve Tatar Türkçesi ile yazılmış olan beyanname ve fetva metinleri her birinden biner adet bütün Şehbenderliklere (Konsolos) gönderildi. Mağribi lisanı[11] ile yazılmış olanlar Roma Sefareti aracılığı ile Madrid’de görevli Tahir Bey’e gönderildi. Urduca yazılanlar memur olarak Afganistan’a gönderilen Ubeydullah Efendi’ye verilmek üzere Musul Valisi’ne gönderildi. Kuzey Türkçesi ile yazılanların ise Kazan ve çevresine dağıtılması için Alman Sefaretiyle işbirliği yapılacaktı. Cihat fetvalarının, Almanlar tarafından uçaklarla Fransa ordusundaki Hindistanlı, Tunuslu ve Cezayirli askerlerin bulundukları bölgelere dağıtılması da planlanmaktaydı.[12]
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Sudan’daki Faaliyetleri
Savaş yıllarında Sudan ve Trablusgarp, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı yerler olmasının yanında, coğrafi olarak Mısır’a yakın olduğundan Osmanlı Devleti ve Almanya için ayrı bir öneme sahipti. Sudan ve Trablusgarp, her iki ülke için de Mısır’a yapılacak operasyonlar açısından önemli hedeflerdi. Mısır’da İngiltere’nin çok sıkı kontrolü olduğundan Mısır’a yakın olan bu bölgede müttefikler edinmek Osmanlı ve Almanya için çok gerekliydi.[13]
1914 yılı Ağustos ayından itibaren Almanya ve Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri’nin Afrika ve Asya’daki sömürgelerine propaganda malzemesi, ajan ve para göndermeye başladılar. Almanya’nın sömürgesinde olan Doğu Afrika toprakları hem Pan-İslam, hem de Pan-Afrika fikirlerinin merkezi haline geldi.[14]Almanlar, 1914 yılı ekim ayında Sudan propaganda ofisi kurdular. Somali’den Darfur’dan bazı hacı kafileleri ile propaganda yapmaları için anlaştılar. Ayrıca, Sudan taburunun eski bir subayı olan Bedevi Hadendovah kabilesinden bir kişiyle de propaganda faaliyetlerinde bulunması için anlaştılar.[15] Cihat ilanı Afrika kıtasında yayılınca Afrika kıtasındaki Müslümanlar, cihadın anlamına sömürge karşıtlığını da ilave ederek cihadın anlamına sömürge karşıtı bir ton eklediler.[16]
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Bey’in emrindeki bazı subaylar Mısır, Habeşistan ve Sudan’a gönderildi. Bu subaylar, Mısır’da Nil üzerindeki su depolarını, baraj ve mahzenleri havaya uçuracaklardı. Nil’in Habeşistan ve Sudan içindeki mecralarını değiştirmeğe çalışacaklardı. Bu subayların görevlerinden biri de Cihâd-ı Ekber’e bölge Müslümanlarının katılmalarını sağlamaktı. Ancak, İngiliz istihbarat servisi, bu gizli emirleri ele geçirerek, karşı örgütlerle bu fedailerin bir kısmını yakaladı. Sudan’da yürütülen propaganda çalışmalarında Türk ve Alman ajan ve propaganda heyetlerinin yanı sıra Yunan uyruklu tüccarlardan da faydalanıldı. [17]
Cihat çağrısı hızlı bir şekilde tüm Afrika’ya yayıldı. Ancak, cihat çağrısına en istekli destek Sudan Müslümanlarından geldi. Sudan’da İngiliz sömürge yönetimi 1906 yılında Mehdi isyanını kanlı bir şekilde bastırmıştı ve Sudanlı Müslümanların hafızalarında İngilizlerin yaptığı zulümler hala canlıydı.[18]
Sudan’da Osmanlı Devleti lehine yürütülen propaganda faaliyetlerine Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa da destek veriyordu. Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında Birinci Dünya Savaşı’na girince İngiltere, Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır Hıdivliğini fiilen sona erdirdi. Abbas Hilmi Paşa da İngilizlere karşı Mısır ve Sudan’daki Müslümanları cihada katılmaya davet etti. Sudan’daki İngiliz sömürge yönetimi 1915 yılı Nisan ayında Sudan’da “Mısır Hıdivi II. Abbas Hilmi Paşa’nın Ağzından Genelge” başlıklı tarihsiz kitapçıkların dolaştığını tespit etti. Bu genelgelerde Mısır ve Sudan halkı cihada davet ediliyordu. Bu kitapçıkta; Sudan halkına çağrılar yapılıyordu ve İngilizlerin Müslümanların kökünü kazımak ve İslam inancını tamamen yok etmek için, her türlü dalavereye başvurdukları bildiriliyordu. Murgan Hayrullah adlı Sudanlı bir subayın da bu kitapçıkların dağıtılması görevini üstlendiğini Sudan’daki İngiliz sömürge yönetimi tespit etmişti.[19] Abbas Hilmi Paşa, genelgenin devamında ise Müslümanların lideri olan Sultanın cihadı emrettiğini, İngilizlerin kutsal toprakları koruduklarını iddia ettiklerini ancak, kutsal toprakların üzerine bombalar attıklarını bildiriyordu. Kitapçığın birçok kopyası, Sudan Limanı’ndaki İngiliz sömürge yönetimi görevlileri tarafından pamuk balyasının içerisinde bulunmuştu. Kitapçıklar, Sudanlı şeyhlere verilmek üzere gönderilmişti. İngilizler, kitapçıklara el koyarak hedeflenen kişilere ulaşmasını engellediler.[20]
Birinci Kanal harekâtı sırasında, Senûsîlerin Mısır’daki saldırıları devam ederken, Sudan’da Yunus Molla komutasındaki birlikler, İngiliz askerî noktalarına saldırılar düzenleyerek büyük oranda erzak ve mühimmat ele geçirdiler. Sudan’daki gelişmeler üzerine İngilizler, Kızıldeniz yoluyla bölgeye asker sevk etmeye başladılar. İngiliz ordusunda görevli bir kısım Müslüman Hintli askerler, isyan ederek Sudan içlerine kaçtılar. [21]
Senusi ailesinden Seyyid İdris El Senusi de Sudan’da Osmanlı Devleti yararına propaganda faaliyeti yürütüyordu. Enver Paşa, Senusilerin lideri olan Seyit Ahmet Senusi’nin yeğeni olan İdris El Senusi’nin, Sudan’ın batı bölgesi Darfur’un sultanı olan Ali Dinar’ı cihada katılması için ikna etmesini istiyordu. Çünkü Sudan’da Ali Dinar’ın emirleri rağbet görüyordu.[22]
Ali Dinar 1898 yılında Darfur sultanı oldu. Sultan olduktan sonra, arazi sorununu çözmeye ve anarşi nedeniyle harap olan ülkesini tekrar imar etmeye çalıştı.[23] Osmanlı Devleti ile de ilişkileri geliştirmeye çalıştı. Darfûr Sultanı Ali Dinar’ın, 1909 yılında Hicaz’a gönderdiği Elçi Muhammed eş-Şeyh Sîmâvî Efendi Hicaz Valisi’ne müracaat ederek Sultan Ali Dinar’ın Padişah’a bağlılığını bildirdi. Elçi ayrıca, Darfûr Sultanlığı’nın Osmanlı Devleti idaresi altında olduğunu göstermek için kendilerine bir Osmanlı bayrağı verilmesini de talep etti.[24]
Başkomutan Vekili Enver Paşa, 3 Şubat 1915 tarihinde Ali Dinar’a bir mektup yazdı. Mektupta; Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti ve İslâm’a yaptıkları saldırılar anlatılmaktaydı. İslâm’a karşı yapılan bu saldırılar karşısında Müslümanların Halifesi olan Osmanlı Sultanı’nın cihat ilân ettiği bildirilerek her Müslüman için cihadın farz olduğu ve Müslümanların Halife’nin yanında yer alması gerektiği vurgulanıyordu. Mektupta, cihat haberinin Ali Dinar’a, Cafer Bey’e ve Şeyh Senusi’ye Nuri Bey vasıtası ile gönderildiği bilgisi yer almaktaydı. Darfur Sultanı Ali Dinar, mektubu aldıktan sonra Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldığını ve cihat emrine uyduğunu bildirdi.[25] 22 Nisan 1915’te Ali Dinar tam bağımsızlığını ilan ederek Hortum’daki İngiliz sömürge yönetimine vergi vermeyi reddetti. Ardından da İngilizlere ve müttefiki Fransızlara karşı cihat ilan ederek Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı.[26]
Sudan’daki İngiliz sömürge yönetimi, Ali Dinar’ın Senusilerle birleşmesinden korkuyorlardı. İki kuvvetin birleşmesi sonucu ortaya çıkacak bir kuvvetle baş etmek için kuvvetli bir ordu ve güçlü bir sahil organizasyonu gerekecekti. Buna fırsat vermemek için sömürge güçleri harekete geçti.[27]
İngiltere’nin Sudan sömürge yönetimi 1916 yılında, Mısır sömürge kuvvetlerinin ve 3 adet İngiliz savaş uçağının da destek verdiği bir orduyla Ali Dinar’ın ülkesine saldırdı.[28] İngilizlerin üstün silah gücü dolayısıyla savaşı kaybeden Sultan Ali Dinar 6 Kasım 1916 tarihinde yapılan Cebel-i Cuba muharebesinde şehit oldu.[29] İngilizler, Darfur Sultanlığı’nı 1916’da ortadan kaldırarak Sudan’ın tamamını işgal ettiler.[30] Sultan Ali Dinar’ın şehit olmasından sonra da Sudanlı Müslümanlar, 1917 yılı sonuna kadar Munkula ve Nuba dağları gibi yerlerde sömürgeci güçlere karşı ayaklanmalar çıkararak İngiliz sömürge yönetimiyle mücadeleye devam ettiler.[31]
Sömürge güçleri, Fas, Tunus, Trablusgarp, Somali ve Sudan’daki Müslümanların her türlü faaliyetiyle ilgili haberleri sansüre tabi tuttuğundan Osmanlı Devleti dahi bölgedeki Müslümanların cihat çağrısı üzerine yaptıkları faaliyetlerden haberdar olamıyordu.[32]
Birinci Dünya Savaşı sırasında Sudan’da Darfur Sultanı Ali Dinar’dan başka, haberdar olunan iki cihat direnişi daha ortaya çıkmıştı. Bunlar; Güney Kurdufan’daki Nuba şeflerinden biri olan Faki Ali ile Sudan’da Mehdîlerin liderlerinden biri olan Faki İn Gedir’in başlattığı cihat direnişleriydi. Bu iki lider yanlarındaki 30-40 kişilik küçük gruplarla Sudan’daki İngiliz sömürge yönetimine karşı cihat ilan ettiler. Ancak sömürge yönetimi bu iki ayaklanmayı da kısa sürede bastırdı.[33] Osmanlı Padişahı, İttihat ve Terakki liderlerinin yanı sıra Şeyhülislam gibi dini liderler de Sudan’a mektuplar göndererek bölgedeki Müslümanları cihada davet ediyorlardı. Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi de Sudan Müslümanlarına cihada davet mektubu göndermişti.
Şeyhülislam’ın Sudan’a Gönderdiği Mektup
Mektubu, Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi[34] yazdı. Mektup Arapça olarak Fetva suretinde yazılmıştı. Mektup soru –cevap tarzında ve karşılıklı konuşma yapılıyormuş gibi kaleme alınmıştı. Mektupta Müslümanların kimlere karşı ve niçin savaşması gerektiğini, ayetlere, ulema kararlarına ve İstanbul’da savaşın başlamasından hemen sonra yayınlanan Cihad-ı Ekber Fetvası’na da göndermeler yaparak izah etmektedir. Mektubun 1915 yılı Nisan ayında yazıldığı anlaşılmaktadır. Mektupta, ulema ve Şeyhülislam’ın toplanarak cihat fetvasını hazırladığı bildirilerek, daha önce hazırlanan Cihad-ı Ekber Fetvası’nda gündeme getirilip cevap verilen sorular yine sorulmuş ve cevabı verilmiştir. Mektupta aynı soruların birkaç kez sorularak vurgulandığı görülmektedir. Aralarındaki bazı bağlayıcı cümleler vasıtasıyla aynı fetva soruları bir kaç sayfada tekrar edilmiştir. Mektupta Şeyhülislam sık sık sözlerini ulemaya onaylatmaktadır. Böylece mektubu Şeyhülislam yazmış olsa da ulemanın cihat hususunda fikir birliğinde olduğu vurgulanmaktadır. Cevap verilen sorular mektubun farklı paragrafında tekrar sorulmakta ve tekrar cevaplanmaktadır. Bu yöntemle, Müslümanlara yapılan çağrılar tekrarlanarak vurgulanmaktadır. Mektupta sık sık Sudan Müslümanlarına hitap edilmektedir. Şeyhülislam Sudanlı Müslümanları, Osmanlı Devleti yanında cihada davet etmektedir. Mektupta bunun gerekçelerini de açıklamaktadır.
Giriş bölümünde, mektubun 6 ay önce İstanbul’da yazıldığı, Müslümanlar ile kâfirler[35] arasındaki savaş nedeniyle kaleme alındığı, Şeyhülislam’ın Doğu ulemalarını İstanbul’a çağırarak durum hakkında ve ne yapılması gerektiği hakkında bir toplantı yaptığı bilgisi yer almaktadır. Mustafa Hayri Efendi, Doğu ulemasıyla yaptığı bu toplantıda onlara toplantıyı bütün Müslümanlar için yaptıklarını ifade etmekte ve bu fitne zamanında İslam’a yardım edip edemeyeceklerini sormaktadır. Ulemanın “İslam’a yardım etmeliyiz.” cevabı üzerine ise Şeyhülislam; İngiliz ve Fransızların İslam dinine saldırmak için geldiklerini ve Müslümanların kadınlarını, çocuklarını, mallarını kısacası her şeylerini alacaklarını söyledikten sonra, Allah’ın, düşmana karşı Emirü’l Mü’minin’e yani Halife’ye cihat emri verdiğini belirtmiştir. Ulemaya; “Böyle bir durumda biz savaşacak mıyız yoksa savaşmayacak mıyız; silah alacak mıyız yoksa almayacak mıyız; onları engelleyecek miyiz yoksa engellemeyecek miyiz; bu cihatta Emirü’l-Mü’minin’e yardım edecek miyiz, yoksa etmeyecek miyiz?” gibi sorular sormuştur. Ulema da kendisine “evet” diyerek olumlu cevap vermiştir. Bu toplantı sonunda hazırlanan fetva kâğıdını Şeyhülislam’ın alarak mescitte Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed’in hırkası üzerine koyduğu bildirilmektedir.
Mektubun bundan sonraki kısmı ise ulema ile Şeyhülislam arasında soru cevap şeklinde geçen konuşmaları içermektedir. Mektubun bazı bölümlerinde Şeyhülislam ulemaya sorular sorarken bazı bölümlerinde de Müslüman Cemaatlere ve Sudan Müslümanlarına hitaben konuşmalar yapmaktadır. Mektubun bazı bölümleri ise, Şeyhülislam, ulema, Müslüman Cemaatler ve Sudan Müslümanlarıyla karşılıklı konuşma yapılıyormuşçasına yazılmıştır.
Mektupta Şeyhülislam, Rusların, Fransızların ve İngilizlerin Müslümanlara saldırdıklarını ve Müslümanları katlettiklerini söyledikten sonra şu soruları sormaktadır; “Bu kâfirler Müslümanları katletmeye devam edecekler mi, yoksa biz onları engelleyecek miyiz?”
-Ulema da şu cevabı vermektedir; “Evet, onları engellemek için savaşacağız; çünkü bu daha sevaptır. Allah da peygamber de böyle emretmiştir.”
-Şeyhülislam; “Saldırmak için harp silahları ve oklar alacak mıyız, almayacak mıyız? Kâfirler bize saldırmak için arabalara ve gemilere bindiler. Onlar bize saldırmadan önce biz onlara saldıracak mıyız, yoksa saldırmayacak mıyız?”
-Ulema; “Evet, saldıracağız.”
Şeyhülislam; “Savaş çıktıktan sonra Fransız, İngiliz ve Ruslar Müslümanları katledecekler. Müslümanların mallarını, evlerini ve çocuklarını gasp edecekler. Bu kâfirlerin yaptıkları caiz mi, suç değil mi?”
-Ulema; “Suç, büyük bir suç!”
Şeyhülislam: “Fransız, İngiliz ve Rus ülkesinde kalan Müslümanlar; bu savaşta Müslümanlara destek vermezlerse ve cihada çıkmazlarsa bu Allah’ı kızdırmayacak mı?”
-Ulema; “Bu savaşta cihada çıkmak vaciptir. Mecburlar.”
Bu karşılıklı konuşma tarzında yazılanlardan sonra mektup, Şeyhülislam’ın Müslümanlara genel olarak yaptığı çağrılarla devam etmektedir. Bu hitabında, Fransa, İngiltere ve Rusya’daki Müslümanları uyararak, kâfirlerden bir şey almamalarını ve onlara destek vermemelerini istemektedir. Fransa, İngiltere ve Rusya’daki Müslümanlardan İslam dinine sahip çıkmalarını ve Emirü’l Mü’minin’e (Halife’ye) destek vermelerini isteyerek Emirü’l Mü’minin’e destek vermenin İslam’ı desteklemek olduğunu belirtmektedir.
Şeyhülislam, Müslüman cemaatlere çağrıda bulunarak Fransız, İngiliz ve Rus düşmanlara ne yemek ne su ne de hayvanlarını, hiçbir şeylerini vermemeleri hususunda uyararak Fransız, İngiliz ve Ruslara destek verenleri Allah’ın cezalandıracağını bildirmektedir.
Mektubun devamında tekrar ulemaya hitaben “Ben size cihadı emrettim; çünkü Allah böyle istiyor.” dedikten sonra, Müslümanlara yardım edenleri, onları destekleyenleri engellemeyin uyarısında bulunmaktadır. Bu cümleden de Şeyhülislam’ın Osmanlı Devleti’nin savaş sırasında müttefiki olan ülkeleri kastettiği anlaşılmaktadır. Şeyhülislam, mektubun (kâğıdın) her kimin eline geçerse, cihada çıkması için başkalarına da ulaştırmasını istemektedir.
Mektubun bir bölümünde de özel olarak Fransa’da yaşayan Müslüman cemaatlere hitap ederek, onlardan, Fransa yanında savaşa katılmamalarını ve Fransızlara destek vermemelerini isteyerek, onları İslam dini için savaşmaya, Müslümanlara destek vermeye çağırmakta ve kâfirlere destek verenlerin Allah’ın azabına uğrayacaklarını, Allah’ın gazabından korkanların Fransızlara destek vermemesini istemektedir. Fransa Müslümanlarından canlarıyla ve mallarıyla beraber Fransa’dan kaçıp Osmanlı Devleti’ne katılmasını istemekte ve ancak böyle davranırlarsa canlarını, dinlerini ve dünyalarını koruyabileceklerini bildirmektedir.
Mektubun devamında ulemaya hitap ederek; İngiltere, Fransa ve Rusya gibi ülkelerde kalan Müslümanların kâfirlerce katledileceklerini, kadın, çocuk ve mallarının gasp edileceğini bildirdikten sonra cihada katılmayana Allah’ın ceza vereceğini, cihada katılmayanların Allah’a hesap vereceklerini, zamanın cihat zamanı olduğunu ve Allah’ın cihadı ve kâfirlere saldırmayı emrettiğini bildirmektedir.
Mektupta, âlimlere de hitap ederek; her kim Müslüman ailesinde ise onun Müslüman olduğunu ve Müslümanların onlara yardım etmesi gerektiğini belirttikten sonra tekrar Müslümanlara, Fransız, İngiliz ve Ruslara yaşamaları için yiyecek ve destek vermemelerini emrederek, destek veren kişinin Allah’a karşı savaşmış olacağını bildirmekteydi.
İslam ulemasını da uyararak, onlardan Allah’ın sevabını almak istiyorlarsa gece gündüz uyumadan, Müslümanlara dualarıyla bu fitnede (Savaşta) destek vermelerini istemekteydi.
Şeyhülislam, mektubun (kâğıdın) kimin eline geçerse başka kişilere de vermesini, hatta İngiliz ve Fransızlara da mektubun ulaştırılmasını istemekteydi. Bu uyarıyı, mektubun değişik paragraflarında sık sık yapmaktaydı. Fransa’da kalan Müslümanlara mektupta özel olarak yaptığı hitapta; bu kâğıt kendilerine ulaştığı takdirde, suçlu olsalar dahi Osmanlı Devleti tarafına geçmelerini isteyerek, onlardan canlarını ve mallarını Fransızlardan kaçırmalarını istemekteydi.
Mektubu Sudan Cemaati’ne göndereceğini, böylece herkesin, Müslümanlarla kâfirler arasında ne olduğunu anlayacağını, bu mektupla kendisinin Sudanlıları uyarmak istediğini bildirmektedir. Sudan Cemaati’ne mektupta hitaben: “Kim Allah ve Resulünden korkuyorsa kâfirlere destek vermez.” diyerek de Sudanlıları ikaz etmekteydi.
Şeyhülislam şu cümlelerle mektubunu sonlandırmaktaydı: “Kim bizim milletimize destek verdiyse Emirü’l Mü’minin’i desteklemiştir. Kim Emirü’l Mü’min’i desteklemişse İslam’ı desteklemiştir. Bu Emirü’l Mü’minin emridir ki; Fransız, İngiliz ve Rus’a ülkenizden bir şey vermeyin. Çünkü onlar Allah’ın düşmanıdır. Müslüman’ın düşmanıdır. Müslüman cemaatler, bu zamanda İngiliz, Fransız ve Ruslara itaat etmeyin; çünkü bu zaman cihat zamanıdır. Ve Sudan Müslüman cemaati unutmayın, ben bu kâğıdı (mektubu) sizi cihada davet etmek için gönderdim. Bu kadar Selamla”
Sonuç
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na girdikten sonra, maddi ve manevi tüm imkânlarını seferber ederek gerek Osmanlı topraklarında, gerekse farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanları da savaşa katmak için veya en azından onların düşman ülkelere yardım etmesini önlemek için cihat ilan etti. Cihat ilan etmek; İslam devletlerinin geleneksel olarak başvurdukları bir yöntemdi. Cihat ilanıyla hem savaşın İslam hukuku açısından meşru olduğu Müslümanlara gösterildi hem de Müslümanların dini duygularına da hitap edilerek onların desteği alınmaya çalışıldı. Bu amaçlar doğrultusunda devrin Osmanlı Şeyhülislam’ı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi başkanlığında İstanbul’da toplanan ulema oy birliği ile savaşın gayesini ve gerekçelerini ortaya koyan bir cihat fetvası hazırladı. Ardından da bu fetva halka okunarak Cihad-ı Ekber’i ilan ettiler.
Cihat fetvası farlı dillerde çoğaltılarak Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda halka dağıtıldı. Bu fetvaların yanı sıra Osmanlı Devleti’nin üst düzey yöneticileri olarak Padişah Sultan Mehmet Reşad, Ordu Komutanı Enver Paşa ve Şeyhülislam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi, Dünya’nın değişik yerlerindeki Müslüman toplumlara mektuplar yazarak onları Osmanlı Devleti yanında, İtilaf Devletleri’ne karşı cihada davet ettiler. Şeyhülislam da Sudan Müslümanlarına savaş sırasında gönderdiği mektupta bir dini lider olarak Sudan Müslümanlarını Allah yolunda savaşmak için cihada davet etti. Şeyhülislam mektupta, savaşın gerekçelerini ve niçin Osmanlı Devleti yanında savaşa katılmaları gerektiğini izah etmekteydi. Osmanlı Devleti’yle savaşan İngiliz, Fransız ve Ruslara karşı neler yapmaları gerektiği ve onlara nasıl davranılması gerektiği hususunda sık sık Müslümanları uyarmaktaydı. Mektupta Emirü’l Mü’minin olarak Halife’nin Müslümanların lideri olduğu ve Emirü’l Mü’minin’e itaat etmenin önemi ve gerekliliği de vurgulanarak tekrarlanmaktaydı.
Diğer İslam toplumlarında olduğu gibi Sudan Müslümanları da genel olarak bu davete sempatiyle baktılar. Sömürge altında yaşayan Müslüman topluluklar, Osmanlı Devleti’nin cihat ilanını, sömürgecilerden kurtuluş için bir çare olarak gördüler.
Osmanlı Devleti ve müttefiki Almanya cihat fetvasını silahlarla, cephanelerle, mühimmatlarla ve parasal olarak yeterince destekleyemedi. Sömürge yönetimine karşı ayaklanan Müslüman toplumlara ve liderlere verilmek istenen silah ve mühimmat desteği zamanında ulaştırılamadı. İtilaf Devletleri de yaptıkları kara propagandalarla ve asılsız iddialarla Müslümanların kafalarını karıştırdılar. Bu durum da Cihad-ı Ekber ilanından beklenen sonucun alınmasını engelledi.
Dr. Mustafa ÇABUK – cabukm@yahoo.com
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
_______________________________________________
Ek.1. Şeyhülislam’ın Sudan’a Gönderdiği Mektubun Türkçesi
“Bu belge 6 ay önce İstanbul’da yazıldı. Bu belge (kâğıt) Müslümanlar ve kâfirler arasındaki fitne (savaş) için yazıldı. Bu kâğıtta; Şeyhülislam, Doğu Ulemalarını, bu zamanda ne olduğunu sormak için İstanbul’da bir toplantıya çağırdı.
Şeyhülislam; kâfirler, Rus, Fransız ve İngilizler Müslümanlara saldırıyorlar, onları katlediyorlar. Müslümanların kadınlarını, çocuklarını ve mallarını gasp ediyorlar. Ya bu kâfirler buna devam edecek, ya da biz onları engelleyecek miyiz? diye sordu.
-Ulema: Hayır onları engellemek için savaşacağız. Çünkü bu daha sevaptır ve Allah ve peygamber de böyle emretmiştir.
Şeyhülislam: Saldırmak için harp silahları ve oklar alacak mıyız, almayacak mıyız? Kâfirler bize saldırmak için arabalara ve gemilere bindiler. Onlar bize saldırmadan önce biz saldıracağız. Ya da saldırmayacağız.
-Ulema; evet, saldıracağız.
Şeyhülislam: Savaş çıktıktan sonra Fransız, İngiliz ve Ruslar Müslümanları katledecekler. Mallarını, evlerini ve çocuklarını gasp edecekler. Bu kâfirlerin yaptıkları caiz mi, suç değil mi?
-Ulema; suç, büyük bir suç!
Şeyhülislam: Fransız, İngiliz ve Rus ülkesinde kalan Müslümanlar; bu savaşta Müslümanlara destek vermezlerse ve cihada çıkmazlarsa bu Allah’ı kızdıracak değil mi?
-Ulema: Bu savaşta cihada çıkmak vaciptir. Mecburlar.
Müslüman Cemaatler! Fransa, İngiltere ve Rusya’da kalanlar, kâfirlerden bir şey almayın. Kâfirlere destek vermeyin. Dinimize destek verin. Kim bize destek veriyorsa Emiril Müminine destek veriyor. Kim Emiril Müminine destek veriyorsa İslam’a destek veriyor.
Müslüman Cemaatler! Kimse Fransız, İngiliz ve Rus’a bir şeyini vermesin. Ne yemek, ne su ne de hayvanlarınızı verin. Kim bunlara destek verirse Allah’ım onlara ceza verecek.
Sudan Cemaati! Kim Allah ve Resulünden korkuyorsa kâfirlere destek vermez.
Şeyhülislam Ulemaya şöyle dedi: “Ben size cihadı emrettim; çünkü Allah böyle istiyor.”
Şeyhülislam: Bize bu zamanda kim destek veriyorsa engellemeyin. Kim olursa olsun bu kâğıdı aldıysa cihada çıkması için başka kişilere vermeli.
Müslüman cemaatler! Siz Kullar! Fransa’da yaşayanlar, Fransa yanında savaş etmeyin. Onlara destek vermeyin. Din’ül İslam yanında savaş edin ve İslam’a destek verin. Kim kâfirlere dertsek verirse Allah’ın azabına uğrayacak.
Fransa Müslümanları! Kimin suçu varsa ve Allah’tan azaptan korkuyorsa, Fransızlara destek vermeyin. Fransa’dan kaçın bize gelin bize katılın. Siz ve mallarınız bize katılsın. Çünkü bizim yanımızda dininizi ve dünyanızı koruyabilirsiniz.
Bu mektup (kâğıt) Hayri Bin Emir Şeyhülislamdan 6 ay önce İstanbul’da Müslümanlarla kâfirler arasındaki Cihat zamanında yazıldı. Bu kâğıt fitne (savaş ) nedeniyle yazıldı.
Şeyhülislam Hayri Bin Emir, Doğu Ulemasıyla toplantı yaptı. Toplantıda onlara sordu: “Allahın kulları, bu fitne biliyor musunuz niçin? –Ulema, hayır dedi. Şeyhülislam; ben bu toplantıyı bütün Müslümanlar için yaptım. İslam’a yardım etmeli miyiz, Yoksa etmemeli miyiz?”
-Ulema; “Hayır, etmeliyiz.” dedi.
Şeyhülislam: İngiltere ve Fransızlar geldiler dini İslam’a saldırmak için. Bunlar Müslümanların mallarını, kadınlarını, çocuklarını her şeylerini alacaklar. Allah; Emirül Müminine cihat emri verdi. Bu halde biz savaşacak mıyız, yoksa savaşmayacak mıyız? Silah alacak mıyız, yoksa almayacak mıyız? Onları engelleyecek miyiz, yoksa engellemeyecek miyiz?
Bu cihatta Emirül Müminine yardım edecek miyiz, yoksa etmeyecek miyiz?
Ulema; “evet” dediler.
Şeyhülislam; ulema efendilerim, her kim kâfir İngiltere, Fransa ve Rusya ülkelerinde kalıyorsa, kâfirler bu kalan Müslümanları katledecekler, mallarını, kadınları ve çocuklarını gasp edecekler. Kim cihada gitmezse bunun için Allah ona ceza verecek. O cihada katılmayanlar Allah’a hesap verecekler.
Şeyhülislam; Âlimler, her kim Müslüman ailesinde ise o Müslüman’dır. İslam onlara yardım etmelidir. Ulemalar, bu zaman cihat zamanıdır. Allah cihadı emretti ve Allah’ım kâfirlere saldırmayı emretti.
Sonra Şeyhülislam kâğıdı aldı Mescitte peygamberimizin elbisesi (kıyafetleri) üstüne koydu.
Şeyhülislam: Müslüman Cemaatler! Bu mektubu Sudan Cemaatine göndereceğim. Çünkü herkes, bizimle kâfirler arasında ne oluyor anlayacak. Bu mektubu onları uyarmak için göndereceğim.
Şeyhülislam; her kişiye emredeceğim. Fransız, İngiliz ve Ruslara yaşamaları için yiyecek ve destek vermeyin. Ve kim destek verirse Allah’ın karşısında savaşmış olacak.
Şeyhülislam: Ulema Cemaatleri! Kim Allah’ın sevabını almak istiyorsa uyumasın! Yatmasın! Bize dualarınızla bu fitnede destek verin. Kim bu kâğıdı aldıysa başka kişilere de versin. Hatta İngiliz ve Fransızlara da bu kâğıt ulaşsın.
Fransa’da kalan Müslümanlar! Bu kâğıt size ulaşırsa, hatta siz suçlu olsanız bile bizim yanımıza gelin. Canlarınızı ve mallarınızı Fransızlardan kaçırın.
Şeyhülislam: Kim bizim milletimize (Müslümanlara) destek verdi. Emirül Müminini desteklemiştir. Kim Emirül Mümini destekledi İslam’ı desteklemiştir.
Bu Emirül Müminin emridir ki, Fransız, İngiliz ve Rus’a ülkenizden bir şey vermeyin. Çünkü onlar Allah’ın düşmanıdır. Müslüman’ın düşmanıdır.
Şeyhülislam: Müslüman Cemaatler! Bu zamanda kâfirlere itaat etmeyin. Çünkü bu zaman cihat zamanıdır. Ve Sudan cemaati unutmayın ben bu mektubu (kâğıdı) sizi cihada davet etmek için gönderdim.
Bu kadar Selamla
____________________________
DİPNOTLAR:
[1] Ahmet Özel, “Cihat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 7, İstanbul, 1993, s. 527
[2] Özel, a.g.m., s. 528
[3] M. Metin Hülagü, “ Pan-İslamist Faaliyetler(1914-1918)”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. 2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 556
[4] Tilman Lüdke, Jihad made in Germany: Ottoman and German Propaganda and
Intelligence Operations in the First World War, Lit-Verlag, Münster, 2005, s. 12
[5] Hülagü, a.g.m., s. 556
[6] Lüdke, a.g.e., s.33-35
[7] Michael Pesek, “Jihad Made in Germany.German Propaganda in East Afrika during to First World War, 1914-18″,s.8, (www.academia.edu/3677712/Jihad_made_in_Germany._German_propaganda_in_East_Africa_during_the_First_World_War_1914-18; erişim tarihi: 18/04/2017)
[8] Ali Satan, “Hilafet ve Cihad Çağrısı”, Derin Tarih Özel, S. 1, İstanbul, Kasım 2014, s. 35
[9] Tevbe suresi 41. Ayet: “تَعْلَمُونَ كُنتُمْ إِن لَّكُمْ خَيْرٌ ذَلِكُمْ اللّهِ سَبِيلِ فِي وَأَنفُسِكُمْ بِأَمْوَالِكُمْ وَجَاهِدُواْ وَثِقَالاً خِفَافًا انْفِرُواْ
İnfirû hıfâfen ve sikâlen ve câhidû bi emvâlikum ve enfusikum fî sebîlillâh, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn”.
[10] F. Rezzan Ünalp, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’ya Yönelik Faaliyetleri, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 2010, s. 43
[11] Kuzey Afrika kıyısında Mısır’ın batısında kalan ülkelerin topluca adı: Libya, Cezayir, Tunus, Fas.
[12] Rıdvan Ayaydın,“Cihad-ı Ekber ve Sahadaki Etkileri”, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, Kitabevi, İstanbul, 2015, s. 70
[13] Lüdke, a.g.e., s. 155-156
[14] Hülagü, a.g.e., s. 560
[15]Lüdke, a.g.e., s.156
[16] Pesek, a.g.m.,s. 4
[17]Ünalp, a.g.t., s.73-74
[18] Pesek,a.g.m., s.10
[19] M.M. Rahman, The İslamic Policies of Sudan Government 1899-1924, (Durham University, Modern Near and Middle Eastern History, Master Thesis), Durham, Agustos 1967, s.173
[20] Rahman, a.g.t., s. 174
[21] Nevzat Artuç, İttihat ve Terakki’nin İttihad-ı İslâm Siyaseti Çerçevesinde İttihatçı-Senûsî İlişkileri (1908-1918), Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2013, s. 146-147
[22]Lüdke, a.g.e., s. 167-168
[23] John Slight, “British Perceptions And Responses To Sultan Ali Dinar Of Darfur, 1915–16”, The Journal of Imperial and Commonwealth History, C. 38, S. 2, June 2010, s.238-239
[24] Ahmet Kavas, “Osmanlı-Darfûr Münasebetleri,”İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.16, İstanbul, 2007, s.118
[25] Tarig Mohammed Nour, “Birinci Dünya Savaşı’nda Emperyalizme karşı Türklerin Yanında yer alan Darfur Hâkimi Ali Dinar (1898-1916)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S. 61, C. XXI, Ankara, Mart 2005, s. 380
[26] Ünalp, a.g.t., s.75
[27] Ü. Gülsüm Polat, Osmanlı Devleti ve İngiltere Ekseninde I. Dünya Savaşı Yıllarında Mısır, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2015, s.223
[28] Rahman, a.g.t., s. 175
[29] Nejdet Karaköse, “Birinci Dünya Savaşı’nda Trablusgarp Cephesi Ve Afrika Grupları Komutanı Nuri Paşa (Killigil)”, Tarihin Peşinde-Uluslararası Tarih Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 6, 2011, s. 266
[30] Nour, a.g.m., s. 382
[31] Ünalp, a.g.t., s.77
[32] Ahmet Kavas, “Fransa’nın Kuzey ve Batı Afrika’da Uyguladığı İslam Siyaseti: Sultan Reşad’ın Yayınladığı Cihat Çağrısının Reddi Meselesi”, Dini araştırmalar Dergisi, C. 2, S.6, Ocak- Nisan 2000, s. 25
[33] Rahman, a.g.t., s. 174
[34] Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi:1867 –1922 yıllarında yaşadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önemli üyelerindendi. Ailesi ilmiye sınıfına mensuptu. 1897 yılında Darülfünun’da Hukuk Mektebini bitirdi. Osmanlı Devleti’nin birçok yerinde adli görevlerde bulundu. 1906-1907 tarihlerinde İttihat Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Meşrutiyet‘in ilanından sonra 1908 yılında Niğde mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girdi. Adalet ve Evkaf Nazırlıklarının yanı sıra Şura-yı Devlet reisliği yaptı. 16 Mart 1914 tarihinde Şeyhülislam oldu. 16 Mart 1914– 6 Mayıs 1916 tarihleri arasında 2 yıl 1 ay 21 gün şeyhülislamlık yaptı. I. Dünya Savaşı başlayınca zamanın Şeyhülislam’ı olarak Cihad-ı Ekber Fetvası’nı verdi. Talat Paşa ile aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle Şeyhülislamlıktan ayrıldı. I. Dünya Savaşı sonrasında İstanbul’un işgali üzerine İngilizler tarafından 28 Mayıs 1919 tarihinde Malta’ya sürgüne gönderildi. 1.5 yıl Malta’da hapis hayatı yaşadı. Burada kalp rahatsızlığı şiddetlendi. Rahatsızlığından dolayı serbest kalınca önce Roma‘ya gitti. Ardından da İtalya’dan bir vapurla Antalya’ya geldi. Ankara’da Mustafa Kemal‘le görüştü. Mustafa Kemal’in yeni hükümette görev alması yönündeki teklifini rahatsızlığı nedeniyle kabul etmedi. Memleketi Ürgüp’e gitti ve 7 Ağustos 1922 tarihinde Ürgüp’te vefat etti. (Kaynak: Osmanlı Arşivinde Şeyhülislam Fetvaları, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 2015, s.21; Mehmet İpşirli, “Hayri Efendi, Mustafa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, C. 17, İstanbul, 1998, s.62-63; Ali Suat Ürgüplü, “Realpolitik Please: Ottoman Religious Policy on the Eve of World War One in a Letter from the Kadi of Bagdad to the Sheikhulislam”, Osmanlı Araştırmaları/ The Journal Of Ottoman Studıes, S. 45, 2015, s. 297-298).
[35] Metinde o dönemin konjonktürü ve söylemleri esas alındı. Savaş şartlarından olsa gerek mektupta kâfirler ifadesi bazı paragraflarda kullanılmıştır.
_________________________________
KAYNAKÇA
Arşiv Kaynakları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Osmanlı Arşivinde Şeyhülislam Fetvaları, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 2015.
İngiltere Savaş Müzesi Arşivi (Imperial War Museum), Londra, İngiltere
IWM, K.3499, The Book Of Fighting From Shaikh Of Islam To All Black People
Araştırma Eserleri
ARTUÇ, Nevzat, İttihat ve Terakki’nin İttihad-ı İslâm Siyaseti Çerçevesinde İttihatçı-Senûsî İlişkileri (1908-1918), Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2013.
AYAYDIN, Rıdvan “Cihad-ı Ekber ve Sahadaki Etkileri”, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, Kitabevi, İstanbul, 2015, s.67-79.
HÜLAGÜ, M. Metin “ Pan-İslamist Faaliyetler (1914-1918)”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. 2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 556-566.
KARAKÖSE, Nejdet, “Birinci Dünya Savaşı’nda Trablusgarp Cephesi ve Afrika Grupları Komutanı Nuri Paşa (Killigil)”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 6, 2011, s. 251-282.
KAVAS, Ahmet “Fransa’nın Kuzey ve Batı Afrika’da Uyguladığı İslam Siyaseti: Sultan Reşad’ın Yayınladığı Cihat Çağrısının Reddi Meselesi”, Dini araştırmalar Dergisi, C. 2, S. 6, Ocak- Nisan 2000, s. 23-49
KAVAS, Ahmet Osmanlı-Darfûr Münasebetleri”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.16, 2007, s. 105-120.
LÜDKE, Tilman, Jihad Made In Germany: Ottoman and German Propaganda and Intelligence Operations in the First World War, Lit-Verlag, Münster, 2005.
NOUR, Tarig Mohammed “Birinci Dünya Savaşı’nda Emperyalizme karşı Türklerin Yanında yer alan Darfur Hakimi Ali Dinar (1898-1916)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S. 61, C. XXI, Mart 2005, s. 367-383.
İPŞİRLİ, Mehmet, “Hayri Efendi, Mustafa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, C. 17, İstanbul, 1998, s. 62-64.
ÖZEL, Ahmet, “Cihad”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, C. 7, İstanbul, 1993, s. 527-531.
PESEK, Michael “Jihad Made in Germany.German Propaganda in East Afrika during to First World War, 1914-18″,
(www.academia.edu/3677712/Jihad_made_in_Germany._German_propaganda_in_East_Africa_during_the_First_World_War_1914-18; erişim tarihi: 18/04/2017).
POLAT, Ü. Gülsüm, Osmanlı Devleti ve İngiltere Ekseninde I. Dünya Savaşı Yıllarında Mısır, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2015.
RAHMAN, M.M., The İslamic Policies of Sudan Government 1899-1924, (Durham University, Modern Near and Middle Eastern History, Master Thesis), Durham, Agustos 1967.
SATAN, Ali, “Hilafet ve Cihad Çağrısı”, Derin Tarih Özel, S. 1, Kasım 2014, s. 32-37.
SLİGHT, John, “British Perceptions And Responses To Sultan Ali Dinar Of Darfur, 1915–16”, The Journal of Imperial and Commonwealth History, C. 38, S. 2, June 2010, s. 237-260.
ÜNALP, F., Rezzan, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’ya Yönelik Faaliyetleri, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 2010.
ÜRGÜPLÜ, Ali Suat, “Realpolitik Please: Ottoman Religious Policy on the Eve of World War One in a Letter from the Kadi of Bagdad to the Sheikhulislam”, Osmanlı Araştırmaları/ The Journal Of Ottoman Studıes, S. 45, 2015, s. 297-331.
ÜRGÜPLÜ, Ali Suat, Şeyhülislam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin Meşrutiyet, Büyük Harp ve Mütareke Günlükleri, , İş Bankası Kültür Yayınları,İstanbul, 2015.