İstanbul’dan Tel Aviv’e giden Türk Hava Yolları uçağına binerken başlıyor aslında farklı bir coğrafyaya gittiğimizi tekrar anlamamız. Doğrusu, kuşaklarından püsküller sarkan kipalı adamlar, siyah fötr ya da melon şapkalı, siyah pardösülü, saçlarının yan kısımlarını uzatmış Yahudiler’in uçaktaki çokluğu, aktarma yapanları göz önünde tutsanız bile “İstanbul’da bu kadar Yahudi var mıymış?” tarzında hafiften bir yadırgama duygusuna yol açıyor.
İki saat on beş dakikalık kısa bir yolculuktan sonra İsrail’in başkenti Tel Aviv’de yer alan Ben Gurion Havalimanına iniyoruz. Havalimanı şehre yaklaşık 10 kilometre mesafede. Ben Gurion İsrail’in ilk Başbakanı imiş. İstanbul’da Hukuk okumuş. Adı sadece havaalanına değil, yine İsrail’de olan bir üniversiteye de verilmiş. Ben Gurion, aslen bir Polonya Yahudisi ve Siyonizmin önemli savunucularından.
Bir Müslüman olarak, daha uçağı terminale bağlayan körüğün duvarlarındaki panoda karşılıyor bizi ayrımcılık hissi: “Dünya genelinde milyonlarca Yahudi ve Hristiyan, İsrail’i güçlendirmek için çalışıyor” mealindeki İngilizce yazı gözümüze ilişiyor. Oysaki semavî dinler ve ehl-i kitap yakınlaştırması yapılan bir ülkeden giden birisi olarak, İbrahimî üç büyük dinin kutsal kabul ettiği mekânlara fiilen hâkim olma iddiasındaki bir devlette daha sonra nasıl bir ortamla karşılaşacağınıza dair ipuçları buluyorsunuz.
Sıkı bir güvenlik sorgulamasından sonra pasaport kontrolünü geçerek ülkeye girebiliyoruz. Davut yıldızları ve İsrail bayrakları duvarlarda, arabalarda, panolarda… Kısacası aklınıza gelebilecek her yerde. Özel arabalarda bu kadar çok İsrail bayrağı asılı olması, Siyonist ideolojiye bağlılığın toplumdaki yansımasını gösteriyor.
Aslında bazı Yahudiler, Türklere karşı olumsuz duygular içinde değiller. Türkleri sevdiğini söyleyenler bile var. Özellikle sair Osmanlı topraklarından Filistin’e göç eden ailelerin çocukları, Türklere karşı bir sempatiyi de tevarüs etmiş. 99 Marmara depreminde yardım için en çok seferber olanlar da bunlar. Tarihin birçok döneminde soykırımlardan kaçan Yahudilere Türklerin kucak açtığını biliyorlar. 500 yıl önce İspanyol engizisyonundan kaçanlarından tutun da 75 yıl önce Alman holokostundan kaçanlara kadar birçok Yahudi, tarih içinde Türk topraklarına sığınmış. Türklerin idaresi altında özgürce inanç, ibadet ve ticaretlerinin gereklerini yerine getirebilmişler. Tabi bu gerçekleri bugün kabul ve ifade edebilecek olanları çok da fazla sayılmaz.
8,5 milyon nüfuslu ülkenin nüfusunun %75’i Yahudi. İsrail’in iki milyon kadar da Müslüman Arap vatandaşı var. İsrail, birçok insanı yerinden yurdundan etmiş ancak 1948 yılında yerlerinden süremediği bir kısım Filistinli Arap halka vatandaşlık vermiş.
İsrail’in para birimi şekel (Yeni İsrail Şekeli). Bir şekel neredeyse bir Türk Lirasına eşit. Türkiye’ye kıyasla hayat oldukça pahalı ama anlaşılan o ki alım güçleri yüksek olduğu için İsrail halkı bundan fazla etkilenmiyor. Yüksek teknolojili ürünleri, gıda, tarım, enerji, yazılım gibi alanlardaki seviyeleri, ticarete yatkınlıkları, sermaye üzerindeki kontrolleri yüksek bir refah seviyesi sağlamış. Yazılım alanındaki başarıları istihbarat ya da güvenlik gibi başka alanlarda da faydalar sağlıyor muhakkak. Örneğin akıllı telefonlarınıza indirdiğiniz oyun ve uygulamaların neredeyse %80’i İsrail menşeili. Bu uygulamaları indirirken rehberinize, fotoğraflarınıza, arama kayıtlarınıza, kameranıza ve mikrofonunuza da erişim izni veriyorsunuz.
Tel-Aviv modern bir şehir görünümünde. Şehir mimarisi, gökdelenleri, cadde ve sokakları ve görece daha seküler halkıyla doğrusu bu coğrafyadaki diğer şehirlere pek de benzemiyor. Akdeniz sahillerine uzanan kıyı şeridinde güneşlenen insanların üzerinde sürekli küçük uçakların ve helikopterlerin güvenlik amacıyla uçması ilginç bir görüntü oluşturuyor. Almanya’dan ilk gelenlerin Alman mimarisiyle yaptığı küçük bir mahalle/koloni var. Ortasındaki süs havuzu dahi aslına uygun olarak korunmuş. Çünkü Siyonist İsrail Devleti kendisine bu topraklarda bir tarih inşa etmeye çok önem veriyor.
Yafa çok ilginç bir şehir. Tel-Aviv’le bitişik vaziyette ancak Tel-Aviv’le kıyaslanmayacak kadar çok tarihi yapıyı barındırıyor. Birçok camisi, minaresi, çeşmesi, hanı, hamamı halen ayakta ve görüntüleriyle Müslüman gönülleri okşuyor. Şehir merkezindeki Osmanlı idare binası zamanında bölge için önemli bir karargâhmış. İdare binasının hemen önünde Sultan Abdülhamid’in tahta çıkışının 30. yılı anısına yaptırılan saat kulesi bölgeye vurulan bir Türk mührü adeta. Kıyıya ve limana hâkim yamaçlarda, limanı koruyan Osmanlı topları halen sembolik olarak duruyor.
Binaların dış cephesi genelde taş kaplama. Dışı boyalı bina neredeyse yok gibi. Bunun Osmanlı zamanından kalma bir kural ve gelenek olduğu söyleniyor.
Müslümanlara karşı önyargı henüz okuldayken başlıyor İsrail müfredatında. Asırlardır bilad-ı İslam olan yurtlarında özgürce yaşamak isteyen Araplar “terörist” diye öğretiliyor. Müslümanlara karşı düşmanca bir söylemin temelleri atılıyor.
Yahudiler, Tanrı’nın âlemi altı günde yarattıktan sonra yedinci gün dinlendiğine inanıyorlar. Şabat günü yani cumartesi onların kutsal günü. Koyu Ortodoks Yahudiler, cumartesi günleri mecbur kalmadıkça araba ya da elektrikli cihaz kullanmıyorlar, asansöre binmiyorlar.
Yahudi gençleri on sekiz yaşına gelince askere alınıyor. Erkekler üç yıl, kadınlar iki yıl askerlik yapmakla yükümlü. Dünyanın her yerinden (Etiyopya, Ukrayna, Rusya, Azerbaycan…) vatandaşlık ya da para karşılığı askerlik yapan Yahudi gençler de var İsrail ordusunda. İsrail askerlerinin küçük denebilecek yaşta ve halkla muhatap olmaları dikkatimizi çekiyor. Bu yaşlardaki insanlar daha fanatik olabilir, ölmek istemediği için sorgusuz sualsiz hedefine ateş edebilir diye tercih ediliyorlar muhtemelen.
İsrail, Filistin’e karşı savaşında hiçbir hukukla bağlı hareket etmiyor. Aslında savaşın dahi bir hukuku vardır. Uluslararası hukuk, temel insan hak ve hürriyetleri vs. İsrail için pek de bir anlam ifade etmiyor. Çok sıkışırsa “işgal hukuku” geçerli deyip keyfi uygulamalarına devam ediyor ve büyük güçleri dahi umursamıyor.
1948’den bu yana Müslümanlar aleyhine yayılmaya ve genişlemeye devam ediyor İsrail. Tarihe dayandırdıkları ya da kutsiyet atfettikleri iddiaları kullanarak yayılıyorlar genelde. Uluslararası camiadaki tepkiler ya da baskılar maalesef etkili sonuçlar vermiyor. Zaten 1,7 milyar Müslümanın temsilinde adil olmayan bir sistem üzerine kurgulanmış Birleşmiş Milletler düzeni, dünyanın hiçbir yerinde Müslümanların hak ve hukukunun savunulmasında sonuç vermiyor.
Ülkeden çıkarken, havalimanında çok daha katı ve sıkı güvenlik sorgularından geçiyorsunuz. “Neden geldiniz, nerelere gittiniz, ne yaptınız, kimlerle görüştünüz, kimse size bir emanet verdi mi, bagajınızı kendiniz mi hazırladınız” sorularına birkaç noktada muhatap oluyorsunuz. Havaalanına üç saat önceden gitmekte fayda var çünkü uçağa ancak yetişebilirsiniz. Tabi turist olarak gidenlere daha farklı bir prosedür uygulanıyor olabilir. Havaalanında Siyonizm temalı ve İsrail Devletinin temel politika ve aşamalarını anlatan dev panolarla uğurlanıyorsunuz. Son panoda “Siyonizm 120 yaşında ve sonsuza kadar sürecek” sloganının altında Teodor Herzl’in sözleri yer alıyor.
Her ne kadar meşakkat yaşansa da, Kudüs’ü, El-Aksa’yı, El-Halil’i ve daha birçok mübarek mekanı ziyaret etmek, Osmanlı eserlerini görmek ve tarihi yad etmek için imkanı olan herkesin gitmesi gereken topraklar Filistin toprakları ve Filistin’e gidebilmek için İsrail’den geçmek gerekiyor. (Filistin izlenimleriyle devam edeceğiz)
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız