Mısır son yıllarda, geleceğinde çok kritik sonuçlar doğuracak önemli ve acı tecrübeler yaşıyor. Önce Hüsnü Mübarek’in devrilmesi, ardından Müslüman Kardeşler’in seçimle iktidara gelmesi ve son olarak askeri darbe… General Sisi, Mursi’yi devirmeye karar verdiğinde dünyanın pek çok yerinde, özellikle de Türkiye’de adeta kıyamet kopmuş, ama kısa süre sonra Mısır, dünya gündeminden silinip gitmişti. Şimdiyse gazetelerde ve haber sitelerinde bırakın günde, haftada bir bile Mısır hakkında haber görmek mümkün olmamaya başladı.
Oysa Mısır, Türkiye ve İran’la birlikte Ortadoğu’nun, İslam dünyasının ve Arap dünyasının hem siyasal açıdan, hem de kültürel açıdan en önemli devletlerinden biridir. Bu yazıda size, Mısır’ın siyasal karmaşasından bir adım geriye çekilip onun dünya kültürüne hediye ettiği en büyük isimlerden biri olan Ümmü Gülsüm’den bahsedeceğim. Ümmü Gülsüm, yeni nesil tarafından neredeyse hiç bilinmese de gerek Arap ve Türk müziğine, gerekse dünya müziğine yaptığı katkıyla, aynı zamanda İslam dünyası tarafından en çok sevilen ve söylenen ilahiyi ilk icra eden kişi olarak günümüze damgasını vurmuş müzisyenlerin başında gelmektedir.
Mısır’ın küçük bir köyünde 1900’lü yılların başında dünyaya gelen Ümmü Gülsüm, 1936 yılında oynadığı filmlerle adını duyurmaya başladı. Onun filmleri, en can alıcı etkisini o yılların Türkiye’sinde gösterdi. Doğu müziğinin yasaklı olduğu yıllarda gösterime giren filmlerde Ümmü Gülsüm şarkıları, Türkçe şarkılarla montaj yapılır ve ortaya komik bir görüntü çıkardı. Buna rağmen bu filmler, Türk sinemasında acıklı film furyasının başlamasındaki öncülerden biri oldu.
Türk tarzıyla şarkı söyleyen Ümmü Gülsüm’ü asıl meşhur eden şeyse, 1937 yılından itibaren her perşembe gecesi (İslam takvimine göre Cuma) yaptığı radyo programları oldu. Bu programlar öyle seviliyordu ki; Mısır’da 1952 yılında darbe oldu, kral tahttan uzaklaştırıldı, Cemal Abdunnasır iktidara geldi ve eski düzene dair her şey yok edildi, ama bu radyo programına kimse dokunamadı. Ümmü Gülsüm’ün programı, o ölene dek, neredeyse 40 yıl her perşembe akşamı, saray odalarından çöldeki çadırlara kadar her seviyeden insanı bir araya getirmeyi başardı.
O sahneye çıktığında hayat adeta durur, Arap ülkelerinin devlet başkanları konuşma yapmaz, saatlerce süren konserlerinde, milyonlarca insan radyoları başında onun sesiyle teselli bulurdu. Mısırlılara göre o, bütün zamanların en güzel sesi, “kevkeb-üş şark” yani doğunun yıldızı, Mısır’ın dördüncü piramidiydi.
Zor günlerdi… 1956 yılında Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır, Süveyş Kanalı’nı kamulaştırmak istemiş, bunun üzerine Avrupa destekli İsrail orduları Mısır’a saldırmıştı. Mısır orduları, ardı ardına utanç verici yenilgiler alıyor, Kahire gün be gün bombalanıyordu. Daha 8 yıl önce, Arap-İsrail savaşındaki büyük askeri felaketlerin sonucunda Filistin’in orta yerinde kurulan İsrail Devleti’nin travmasını atlatamamış olan Arap ve İslam dünyası, şimdi de Mısır’ı izliyordu, çaresizce… Böylesine karanlık bir dönemde Ümmü Gülsüm, hem Mısır halkına hem de tüm Arap dünyasına moral verebilmek için Lübnan, Kuveyt, Tunus, Fas, Sudan ve Libya gibi Arap ülkelerine giderek konserler veriyor, kazandığı yaklaşık 2.5 milyon sterlini mücevherleriyle birlikte Mısır hükümetine bağışlıyordu.
Ümmü Gülsüm, Arap dünyasında o kadar çok sevilir ki, adı pek çok söylentiye konu olmuştu. Bunlardan birisi şöyledir: Yıl 1969. Yer Libya. Daha yeni yüzbaşı rütbesini kazanan 27 yaşındaki Muammer, on yıl önce kurulan Özgür Subaylar Hareketi’yle birlikte dönemin Libya Kralı I. İdris’i devirmek için harekete geçer. 12 Mart günü darbenin yapılacağı gün olarak belirlenir. Darbeciler, her ayrıntıyı düşünmüşlerdir ama çok önemli bir şeyi atladıklarını son anda fark ederler. O gün Libya’da Ümmü Gülsüm’ün konseri vardır. Ve tarihte eşine az rastlanır bir şey olur; Libya’da darbe, konser yüzünden ertelenir. Darbecilerle devirmek istedikleri Kral, yan yana aileleriyle birlikte konsere katılırlar.(1) Birkaç ay sonra Muammer Kaddafi, başarılı bir darbe yapar ve iktidara gelir.
Ümmü Gülsüm, yalnızca Arap dünyasında değil, Filipinler’den Türkiye’ye kadar bütün dünyada iz bırakmayı başarmıştı.(2) Amerikan müziğinin kült isimlerinden Bob Dylan, bir dergiye verdiği röportajda; onun yalnızca Mısır’ın değil, tüm Ortadoğu’nun en büyük seslerinden biri olduğunu vurgulamıştı.(3) Ümmü Gülsüm’ün; Pink Floyd, The Beatles gibi efsanevi grupları da etkilediği söylenir. Türk müziğinin en önemli isimlerinden biri olan Zeki Müren’in en çok dinlediği Arap sanatçıların başında Ümmü Gülsüm geliyordu. Hatta onun için Ümmü Gülsüm’ün yalnızca şarkılarından değil, stilinden de çok fazla etkilendiğini söylemek, sanıyorum ki yanlış olmaz. Yine Türk müziğinin önde gelen isimlerinden Sezen Aksu, onun için dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü kadın sesi olduğunu söylüyor, Mustafa Sayan’ın bestelediği ve Müslüm Gürses ile Sezen Aksu tarafından yorumlanan “Tanrı İstemezse” isimli parçada doğrudan Ümmü Gülsüm’den alıntı yapılıyordu.
Ümmü Gülsüm’ün Türk müziğine etkisi, bununla sınırlı değildi. Tek Partinin Türk Müziği’ni yasakladığı dönemde, insanlar radyolarından Ümmü Gülsüm müziklerini dinleyerek yasaklara başkaldırıyordu. Böylece Ümmü Gülsüm, 20 sene sonra bütün ülkeyi etkisi altına alacak olan arabesk müziğin de kültür temelini oluşturdu. Başta Orhan Gencebay, Mustafa Keser, Yıldırım Gürses, Zeki Müren ve Neşe Karaböcek olmak üzere, onlarca Türk sanatçının etkilendiği Ümmü Gülsüm’den bugün birçok şarkıda esintiler görmek mümkündür.(4)
Ümmü Gülsüm’ün İslam dünyasındaki yeriyle ilgili de ilginç bir iddia vardır. 1972 yılında Riyad El Sunbati isimli meşhur bestekâr, eski bir Arap kasidesini/naatını bestelemiştir. Aynı yıl, bu besteyi ilk kez Ümmü Gülsüm seslendirir. 1976 yılında gösterime giren, 2005 yılında El Kaide tarafından yanlışlıkla öldürülen Mustafa Akkad’ın yönettiği Çağrı filminde bu naat kullanılır ve böylece bütün dünyaya ulaşır. Bu naat, bugün İslam dünyasında efsane haline gelen “Taleal Bedru Aleyna”dır.
Ümmü Gülsüm, 1975 yılında hayata gözlerini yumdu. Bütün yaşamı gibi, ölümü de tarihe iz bırakmıştı. Cenazesine yaklaşık 4.5 milyon insanın katıldığı söylenir. Eğer doğruysa bu, tarihin en büyük cenaze törenlerinden biridir.
.
Hilmi GÜL
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
.
DİPNOTLAR
(1)- http://www.allgov.com/news/us-and-the-world/who-is-muammar-al-gaddafi?news=842258
(2)- http://bianet.org/bianet/kultur/59365-gulsum-piaf-rodriguez-aksu-ve-alexiou
(3)- http://www.interferenza.com/bcs/interw/play78.htm