Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin dört farklı denizde 8.333 km kıyı uzunluğu, 462.000 km2 denizalanı (Mavi Vatanı) ve 783.562 km2 kara yüz ölçümü bulunmaktadır. Toplam kara yüz ölçümünün yarısından daha fazla denizalanı olan Türkiye’de 28 ilin denize kıyısı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra ülkemizde 100’den fazla doğal göl bulunmaktadır. Sucul ekosistemler açısından zengin olan ülkemizde sucul ekosistem kaynaklarından (deniz turizmi, deniz ticareti, gümrük, Tersane ve kıyı yapıları, balıkçılık ve su ürünleri, enerji, ulaşım, vb.) yeterince yararlanılamamaktadır. Ayrıca özellikle Marmara denizinde 2007 yılında ilk kez başlayarak Mayıs ve Temmuz 2021 aylarında da oldukça yoğun bir şekilde görülen müsilaj sorunu gibi çevre sorunları da denizlerimize gereken önemin verilmediğini ve iyi yönetilmediğini gösterir niteliktedir.
Dünya ticaretinin %83’ü deniz yolu ile gerçekleştirilmektedir. Türk dış ticareti açısından bu rakam ise 2018 verilerine göre %89 olarak belirlenmiştir. Dış ticaretimizin yaklaşık %90’ı deniz yolu ile gerçekleşirken ülkemizde denizcilik sektörü yeterince gelişmemiştir. Coğrafi konumu itibariyle Asya ile Avrupa kıtaları arasında köprü görevi üstlenen ve bu kapsamda Çanakkale ve İstanbul boğazları iki önemli geçide ve Marmara gibi bir iç denize sahip olan ülkemizde denizcilik sektörünün yeterince gelişmemiş olması denizlerimize gereken önemin verilmediğinin bir diğer kanıtı niteliğindedir.
1947’de ABD Başkanı Truman’ın ülke topraklarının batısında yer alan petrol kaynaklarını çıkarmak için ortaya koymuş olduğu kıta sahanlığı meselesi, 1958 yılında Cenevre Deniz Hukuku Sözleşmesinde tarif edilmiştir. Sözleşmenin 1. maddesine göre; “kıta sahanlığı’ terimi,
Türkiye gibi sınırları sularla çevrili ülkeler açısından önemli bir mesele olan Kıta sahanlığı konusunda 1982 yılında ‘Münhasır Ekonomik Bölge’ kavramının ortaya atılması önemli anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle Yunanistan ile yaşamakta olduğumuz deniz sınırları sorunlarında, Doğu Akdeniz’de bulunan yeraltı kaynakları sorunlarında adalar ve adaların kıta sahanlığı meseleleri anlaşmazlığın temelini teşkil etmektedir.
1958 Cenevre Sözleşmesi’nin temellerini attığı ve Emekli Tüm Amiral Cem Gürdeniz’in literatüre kazandırmış olduğu “Mavi Vatan” doktrini özetle toprakların yanı başında yani kıta sahanlığı içerisinde bulunan deniz ve okyanus gibi sucul alanların da anavatan gibi ülke sınırları içerisinde değerlendirilmesi gereğini ifade etmektedir. Cem Gürdeniz’e göre “Değişen ve dönüşen dünya şartlarında kara parçasına yakın olan su varlığının bir ihtiyaç olarak kullanılması gerekliliğini gösterir. Nitekim toprakların yanı başında bulunan deniz de anavatan gibi Mavi Vatan’ı ifade eder.” Gürdeniz ayrıca geçmiş dönemlerde karasularımızda görülen hukuki aykırılıklar nedeniyle bu kavramın kullanılması gerekliliğini ifade etmektedir.
2007 yılında parlamenter sistemde gerçekleştirilen değişiklikle Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiş ve sistem içerisinde önemli bir konuma gelmiştir. Ardından Ocak 2017’de meclise ve Nisan 2017 referanduma sunularak yasalaşan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 24 Haziran 2018 seçimleri ile birlikte tamamıyla uygulanmaya başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi içerisinde, deniz ve denizcilikle ilgili olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde Denizcilik Genel Müdürlüğü faaliyet göstermektedir. Bunun yansıra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Orman ve Su İşler Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı olmak üzere altı farklı bakanlığın deniz ve denizcilikle ilgili görevleri bulunmaktadır. Bununla birlikte denizcilikle ilgili 40’tan fazla kanun ve 20’ye yakın tüzük ve 100’den fazla yönetmelik bulunmaktadır. Günümüzde stratejik öneme sahip olan denizlerimiz ve iç sularımızın daha iyi yönetilebilmesi amacıyla Cumhurbaşkanlığı Kabinesi içerisinde bir bakanlık teşkilatının kurulması önem arz etmektedir.