Avrupa’nın güvenlik durumu, 1960’lardan günümüze her geçen gün daha riskli hale gelmiştir. ABD’nin seçilmiş başkanı Trump’ın NATO’nun kontrol dışında olduğunu düşünüyor olması, bir anlamda Avrupalıların başlarının çaresine bakması gerektiği anlamına geliyor.
Birleşik Krallık’ın olası ayrılığı ile NATO üyesi 21 AB ülkesinin, NATO savunma harcamalarının %23’ünden daha azını karşılayacağı düşünülüyor. Tahminler, Avrupalıların NATO’nun savunma kapasitesinin üçte birinden fazlasını 2030’lar ve sonrasında ABD’ye teslim edeceği ve bu anlamda ABD’ye daha fazla bağımlı olacağı yönünde.
Avrupalılar, bu tehditlerden ziyade Ortadoğu’dan gelen tehditlerin Avrupa kıtasındaki güvenlik riskini artırdığını düşünüyor. DEAŞ’ın önlenemez yükselişi ve yönetilemeyen mülteci problemi/krizi, Suriye’deki felaketler/insan hakları krizleri ve Irak ve Suriye’den gelen teröristler ya da savaşçılar…
Doğu Avrupalılar, Rusya’dan gelebilecek tehditlere tıpkı Rusya’nın NATO’dan aldığı tehditler karşısında verdiği tepkiye benzer bir tepki vermeye hazırlanıyorlar. Nitekim nükleer güce sahip Rusya ile nükleer güce sahip NATO arasında yaşanabilecek bir yanlış hesaplama ya da kaza, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu en büyük risklerden biri…
Tüm olumsuzlara rağmen, Avrupa’da iyi işaretler de var: terörle mücadele işbirliği artıyor ve siber savunma için alınan tedbirler yavaş yavaş ilerliyor. Göçle ilgili ortak dayanışmanın eksikliğine rağmen, AB giderek göçün kök nedenlerine daha iyi hitap eden ortak çözümler bulmaya çalışıyor.
Ancak, NATO ve Rusya arasında güven bunalımı hızla artmaya devam ediyor. Rusya, NATO’nun genişlemesine ve balistik füze savunma planlarına temkinli yaklaşıyor. Başkan Putin, Batı’nın Ukrayna ile dayanışmasını, kendi rejimine yönelik bir tehdit olarak görüyor.
Ayrıca Soğuk Savaş sonrasında kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, neredeyse felce uğramış durumda. Oysa son 25 yılda güvenlik şeffaflığı, öngörülebilirlik ve risk azaltma konularında önemli bir koruyucu misyonu vardı.
Tüm bu verilerden yola çıkarak Avrupa’da yaşanan istikrarsızlığa yönelik iki temel ihtiyaçtan söz edebiliriz:
– Avrupa’nın liderleri, güvenlik sorunlarını görmezden gelmemeli ve kabul etmelidirler. AB ve NATO, Batı Balkanlar’da daha aktif bir güvenlik misyonu izlemelidir.
– Avrupa, Kuzey Amerika ve Rusya, oyunun kurallarını yerine getirmeye devam etmek veya yenilerini kabul etmek için işbirliği içinde çalışmalıdır. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Trump’a ne Amerika’nın ne de Avrupa’nın tek başına hareket edebileceğini dile getirmesi, bu anlamda önemli ve değerlidir. Çünkü NATO-AB işbirliğinde ve Rusya ile diyalog halinde, Avrupa’nın güneyindeki istikrarın korunması ve muhtemel tehditlerin giderilmesi için ilerleme kaydedilmesine ihtiyaç duyuluyor.
.
Yazarın diğer haber ve yazıları için tıklayınız.