Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 33.sü, Milli Gazete Ankara Temsilcisi Sayın Mustafa YILMAZ’ın katılımıyla “Milli Görüş ve Erbakan” konulu bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Mustafa YILMAZ; 1969 Balıkesir Kepsut doğumludur. 25 yıldır gazetecilik yapmaktadır. Necmettin Erbakan, Recai Kutan ve Numan Kurtulmuş’un danışmanlığını yapmış ve halen Mustafa Kamalak’ın danışmanlığını yapmaktadır.
“DAVAM” ve “DUL KADININ OĞULLARI” kitaplarını da imzalayarak SASAM’a hediye eden Sayın YILMAZ’a samimi ve bilgilendirici sunumu için çok teşekkür ediyor, söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz.
SÖYLEŞİDEN NOTLAR
Bütün hayatımız, şerefli bir ölüm içindir.
Bir işi başarmak için önce o işin delisi olmak lazımdır.
En zor devrim, zihinlerdeki devrimdir.
En tehlikeli yanlış, doğruya en yakın (en çok benzeyen) yanlıştır.
Önemli olan ne hissettiğin değil, ne yaptığındır.
Balzac: “Evet, Britanya İmparatorluğu’nun üzerinde güneş batmaz. Çünkü Tanrı bile, İngilizlere karanlıkta güvenmez!”
Cemil Meriç; “Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, bu memlekette namuslu ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun. Görecekseniz çok kalabalık olacaksınız.”
Merhum Necmettin Erbakan’ın olaylar karşısındaki tavrı şöyleydi;
1- Gayret; Hiç ümitsizliğe düşmeden elinden gelen her şeyi yapmak,
2- Tevekkül ve teslimiyet
3- Sonuca rıza göstermek ve hasıl olan sonucu, en hayırlı netice olarak görmek
Örneğin Refah Partisi Davasında, davanın siyasi olduğunu ve Partinin kapatılacağını bildiği halde çok titiz bir şekilde hazırlık yaptı. Bir Ramazan gününe denk gelen savunma sırasında, oruçlu ağzıyla saatlerce savunma yaptı. Ve beklenen siyasi sonuç geldiğinde, gayet olgun bir şekilde sonuca rıza gösterdi. O sonuçtan sonra eğer isteseydi, Türkiye’nin en kanlı iç savaşını başlatabilirdi.
Necmettin Erbakan’ın aktif siyaset yaptığı süre, yasaklı olduğu süreden daha azdır. Kurduğu 5 partiden 4’ü kapanmıştır. 40 yıllık siyasi hayatında sadece 6 ay Başbakanlık yapabilmiştir. Bu 6 ayda da çok önemli icraatlar gerçekleştirmesine rağmen, vaktinin çoğunu şeytan taşlamakla geçirmiştir. Bu açıdan bakıldığında Erbakan’ın başarısız bir siyasi hayatı olduğu söylenebilir. Süleyman Demirel’in ise siyasi hayatı başarılarla doludur. 6 kez gidip 7 kez gelmeyi başarmıştır. Ama her ikisinin cenazesini göz önüne getirdiğinizde ve bütün hayatımızın şerefli bir ölüm için olduğunu dikkate aldığınızda, kimin daha iyi ve başarılı bir hayat geçirdiğini anlayabilirsiniz.
Mısır, İran ve Türkiye, tarih boyunca hiç beraber bir masaya oturmamıştır. D-8, bu üç ülkeyi diğer beş ülke ile bir çatı altında bir araya getirebilmiştir. Hoca, başka meselelerden dolayı değil; İslam Dinarı, İslam Birliği, D-8 ve faiz konularındaki çıkışları yüzünden devrilmiştir.
Feraseti çok güçlü idi. Suriye’de bugün yaşananları, yıllar öncesinden görebilmişti.
Asla vaz geçmedi ve pes etmedi.
Erbakan’ın farkı, kültür emperyalizmini değiştirmeye çalışması; Aristo’nun yerine Gazali’yi, Galilo’nun yerine Biruni’yi koymasıdır.
Maalesef bugün üniversite mezunu binlerce gencimiz, hala Cemil Meriç’i bilmiyor. Çocuklara büyüyünce ne olacağı sorulduğunda; “Acun Ilıcalı” cevabının verildiği bir dönemden geçiyoruz.
Bizim insanımızın başarma arzusu var. İmkan verildiğinde ve uygun ortam oluşturulduğunda çok harika işler yapabilir. Tarihteki ilk insansız hava aracını, 1948 yılında Türk Hava Kurumu yapmış ve uçurmuştur. Ancak aynen Erbakan’ın ta 1960’ta yaptığı ilk yerli otomobil Devrim örneğinde karşılaşılan alaycı ve küçümseyici tutum, bu girişimi yarıda bıraktırmıştır. Bu alaycı tavır, son olarak yine yerli otomobil tartışmalarında görülmüştür (yerli Cadillac).
Küresel bir yalan dünyasının içindeyiz. Medyanın bizi yönlendirdiği şekilde savruluyoruz. Kaddafi’niz nasıl zalim olduğuna ilişkin haberlerin tüm medyada yer aldığı dönemde ve Kaddafi devrilmeden kısa süre önce, Güney Sudan’ın Kuzey Sudan’a saldırmasıyla bir haftada 2.000 Sudanlı öldürülmüştü. Ama haber bile olmadı. Güney Sudan Cumhurbaşkanının danışmanının İngiltere eski Başbakanı Tony Blair olduğunu bilirseniz, bu durumu anlayabilirsiniz.
Dişlerimizi koruduğu söylenen diş macunu bile bu küresel yalanın bir parçasıdır. Somali’de hiç diş macunu kullanmamış insanların dişleri, inci gibidir. Çünkü onlar misvak kullanıyorlar. Siyonizm diş macunu ise, Milli Görüş misvaktır.
Küresel emperyalizm, İslam’ı son direniş hattı olarak görmektedir.
Bugün Suriye’ye demokrasi götürme iddiasıyla bu ülkeyi perişan eden ülkeler; Katar Emirliği, Ürdün ve Suudi Arabistan Krallığı gibi demokrasiyle yakından uzaktan alakası olmayan ülkelerdir!
Küresel oligarklar, tezgahlarını kurmuşlar ve başında kimin olduğunu önemsemiyorlar. İster apoletli bir komutan, ister sivil bir İslamcı olmuş, fark etmiyor. Örneğin Suudi Arabistan’da Şeriatı destekliyorlar.
İlk çağlarda kaba kuvvete sahip olanlar, Endüstri Devriminden sonra sermayeye sahip olanlar, günümüzde ise bilgiye sahip olanlar, diğerlerini yönetiyor. Küresel emperyalizm, bilgiye sahip olmak için güzel bir düzen tesis etmiş. Tüm dünyadaki akademisyenler, çoğu İngiltere ve ABD merkezli hakemli dergilerde makalelerini yayınlatmak için can atıyorlar. Çünkü bu dergilerde makaleleri yayınlanırsa, artı puan alıyorlar. Sistemi kuranlar, oturdukları yerden dünyanın her yerinden gelen bilgilere ulaşabiliyor ve değerlendirebiliyorlar. Aynı şekilde NATO’da görev yapan subaylarımız, +40 puan alıyorlar. Küresel tezgahtan geçmek, hep avantajlı hale getiriliyor.
Kısa vadede bizi daha kötü günlerin beklediğini düşünüyorum. Ortadoğu’daki sorunlar, eninde sonunda bize de bulaşacak. En zor, en sona saklanıyor. Ama dibe vurmadan yükselinmez.
Cemil Meriç külliyatını lütfen okuyun.
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları kitabını okumanızı tavsiye ederim.
SÖYLEŞİDEN KARELER