Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır!
(Mithat Cemal KUNTAY)
Yaşam, vatan ve kan… Bu üç sözcük sizler için ne ifade ediyor?
Yaşamak sadece soluk almak mıdır? “Soluk alabildiğim her yer benim için vatandır” mı diyorsunuz? Yoksa siz de mi çoğu zengin gibi “paramı harcayabildiğim her yer bana vatandır!” diyenlerdensiniz?
Ya da kimi müslümanlar gibi “namaz kılabildiğim her yer, benim vatanımdır!” mı diyorsunuz?
“Kan mı? Çok korkarım… Kan görmeye dayanamam. Hemen bayılırım. Kan bağışlarken bile bayılıyorum.” diyen insanlardan mısınız?
Nerden çıktı bunlar demeyin. Gündelik yaşamda bol bol duyduğumuz sözler bunlar. “Milli değerler” dediğimizde “tek tip insan mı olmamızı istiyorsunuz?” diye hemen karşı çıkanlar var. “Millet olmak; dayanışma, işbirliği, huzur ve mutluluk anlamında çok önemlidir.” dediğimizde hemen, “siz bizi asimile etmek istiyorsunuz, siz inkârcısınız” diyen insanlar çıkıyor. “Üzerinde yaşadığımız topraklar bizim için çok önemli, bunun kıymetini bilelim, koruyup gözetelim” dediğimizde “sana ne tepe tepe kullanırız, alırız, satarız sana ne!” diyen garip insanlar ile karşılaşıyoruz.
İslam’ın en çok tekrar edilen emri olan “tefekkür ediniz” emrini hiç kâle almadan, kendisine ekranlarda gösterilenlere ve söylenenlere sorgusuz ve sorusuz inanan ve iman eden kitleler ne yazık ki düşünen ve makul insanların kaderini de olumsuz yönde etkilemekte. Tefekkür yoksunu ve yoksulu kitlelerin tercihleri, diğerleri için de bağlayıcı ve hatta ölümcül olmaktadır. Söz gelimi, kafası poşulu, eli silahlı bir grup yol kesip kimlik yoklaması yapıyor. Sanki devletin yetkili güvenlik birimleriymiş gibi insanları alıyor, götürüyor ve sorguya çekiyor. Diğer taraftan resmi görevli, üniformalı güvenlik görevlileri ise bunları seyrediyor. Geniş kitleler için bile bu vahim durum, “demokrasinin güzel bir yansıması!” olarak görülüyor.
Bu manzara, çok ciddiyetle üzeride durulması gereken bir durum. Zira bildiğimiz devlet otoritesi dışında başka bir otorite ortaya çıkmış ve kamusal işler yapmaya başlamış. Bu durumu dile getirdiğimizde “sen asker şehit olsun, analar ağlasın mı istiyorsun!” diyorlar. “Şehit gelmiyor, analar ağlamıyor, daha ne istiyorsun” diyorlar. Elbette ki asker, polis, öğretmen şehit olmasın. Analar ağlamasın. Bunları isteyen zaten insan olamaz. Ancak, bir toprak parçasını vatan yapmanın, üzerinde millet olmanın ve bir devlet kurmanın da bir bedeli var. Bu bedel ödenmeden de toprak, vatan olmaz, üzerinde millet olunmaz ve devlet kurulmaz.
Anlattıklarımızın kafalarda canlanması için Osmanlı Devletini ele alalım. Mesela Yemen, daha 100 sene önce güzide bir vatan toprağımızdı. Nice koç yiğitler, nice Mehmetler gittiler de dönmediler Yemen’den…”Alu Yemendir; gülü çemendir. Giden gelmiyor acep nedendir?” diyerek yürek dağlayan türküler yaktık. Artık Yemen için türkü yakmıyoruz. Yemen’den şehit de gelmiyor. Analar da ağlamıyor. Çünkü artık Yemen bizim değil. Yemen’i terk ettik…
Sadece Yemen değil, artık Trablusgarp’tan, Cezayir’den, Üsküp’ten, Kırcaali’den de şehit gelmiyor. Analar da ağlamıyor. Çünkü oraları bıraktık yaban ellere. Oralar için artık bedel ödemek istemedik ve çekildik. Kan dökülmesini elbette ki istemiyoruz. Bir insanın ölümünü, âlemin yıkılması olarak görüyoruz. Ancak bir yeri vatan tutmanın da bir bedeli vardır. Bu bedeli ödemek gerek.
Artık Şırnak’tan şehit gelmiyor. Analar ağlamıyor. Ama Hakkâri’ye memur gönderemiyoruz. Kendini Türk addeden birisi, Şırnak’ta bakkal dükkânı bile açmak istemiyor. Açmak istese de açtırılmıyor. Ya şiddete maruz kalıyor ya da provokasyon yapmakla suçlanıyor. Biz Şırnak’ı, Hakkari’yi vatan parçası olarak görmekten vazgeçtik de haberimiz mi yok? Millet olarak Şırnak için bedel ödemekten vazgeçtik de bunu ilan mı edemedik? Oradan çekildiğimizi ilan etmenin, acıtmayan yollarını mı bulmaya çalışıyoruz?
Sıradan Türk insanının kaç tanesi Hakkari’ye gezi yapmak ister? Kaç tanesi bir hafta sonunda Gabar dağlarında piknik yapmaya gidebilir. Ortalama bir Türk insanı, Batman dendiğinde niçin başka bir ülke gibi algılıyor? Yoksa Türk milleti, kalbinde ve kafasında bazı toprak parçalarını vatanlıktan çıkardı da ondan mı teröristler, bölücüler ay-yıldızlı al bayrağı gönderden indirirken sadece şehit gelmedi diye seviniyor. Ay-yıldızlı al bayrağı, Gabar dağlarında dalgalandırabilmek için gerekirse can vermenin, kan akıtmanın imanın bir parçası olduğuna Türk milleti artık inanmıyor mu?
Türk milletinin tercihine ve kararına saygımız sonsuzdur. Kaderini, kendi tercih ve kararıyla yine kendisi çizecektir. Millet olarak daha küçük bir vatan parçası üzerinden yaşamak istiyorsa, elbette yaşayacaktır. Zaten vatanı 2,5 milyon kilometrekareden 814.500 kilometrekareye kadar küçüldü. Anadolu bile elinden giderken son anda uyandı ve bu kadarcık bir toprağı elinde tutabildi. Diyebileceğimiz tek şey; kendisine beleşe sunulan bir kavanoz balın içinde zehir olup olmadığını araştırmadan yememesidir…
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Cesurhan bey,düşüncelerimize tercüman olmuşsunuz.Çözüm denen olayın çekilmek anlamına geldiğini öğrendim.Bir yerden çekilirsen orası için analar ağlamaz olur.Yemen örneği çok yerinde.
Yazdıklarıızı bir kısmı doğru.Osmanlının bile kürdistan dediği bölgeyi Türkiye de öyle tanımlasın. Biz güneydoğulu değiliz,biz kürdüz.Herkes kendini istediği gibi tanımlasın.Kürdistan için bedel ödeyen kürtlerdir.Türkler oraya sonrada geldiler.Bahsettiğiniz bedeli anlamadım.
Faşizan bir yazı.Kışkırtıcı.sizin için kürdistan vatan değil.Kürdistan kürtlerindir.