22 Mayıs 2014′ te Avrupa Birliği üyesi 28 ülkede Avrupa Parlamentosu seçimleri geçekleşti ve katılım oranı yüzde 43,1 oldu. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yaşayan soydaşlarımızın seçimlere katılım oranı, öteden beri yüksek olmamıştı; ancak Türk vatandaşlarımızın bu yıl yapılan Parlamento seçimlerine katılımında ciddi bir düşüş var. Seçimler bitti ve akabinde tartışmalar ve eleştiriler başladı.
Hollanda’dan AP seçimlerine, yedi Türk kökenli aday katıldı. Türk kökenli adayların hiç biri, doğrudan seçilecek yerde olmadıklarından seçilmeleri, tercih oylarına bağlıydı. En az 20 bin tercih oyu almaları durumunda seçilebileceklerdi; ancak hiç bir aday bu sayıya ulaşamadı. Yaklaşık 400 bin soydaşımızın yaşadığı Hollanda’da maalesef demokratik katılım bilinci tam manasıyla oturmadığından, Türk kökenli vatandaşlarımızın hakları, Avrupa Parlamentosunda temsil edilemeyecek. Oysa 400 bin Türk’ün yaşadığı ülkede 200 bin civarında Türk kökenli seçmen bulunuyor. Bu adayların bu kadar düşük oy almış olmaları, hem adayların kendisi, hem de Avrupa Türk Toplumu örgütlü demokratik bilincinin sorgulanması bakımından gözden geçirilmesi gereken önemli bir mesele olduğunu düşünüyorum.
“Türk toplumu yaşanan gelişmelere duyarsız” deniliyor; yerel ve ulusal medya, sivil toplum kuruluşlarını sorumlu tutuyor, siyasetçiler halkı eleştiriyor, yani herkes birbirini suçluyor. Adaylar, kampanyalarını sadece Türklere yönlendirdikleri sürece ve Avrupa’daki Türk seçmenler, Avrupa meselesine bu kadar ilgisiz ve duyarsız kaldıkları sürece, maalesef önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek olan gerek milletvekilliği gerekse Avrupa Parlamentosu seçimlerinde var olan siyasi tabloda pek fazla değişiklik olmayacak gibi. Türkiye’deki siyasi gelişmeler, Avrupa’daki yaşayan Türk toplumunun daha çok ilgisini çekmektedir. Televizyonlarda her bir tartışma programı kaçırılmadan izleniyor ve Hollanda’da Türk toplumuna yönelik yayın yapan yerel ve ulusal bazda gazete ve kanallarında Türkiye’deki siyasi çekişmeler tartışılıyor. Avrupa’da yaşayan ve örgütlü demokratik bilince ulaşmış bireyler olarak her bir vatandaşımıza şunu iyi öğretmemiz lazım: “oy kullanmak bir güçtür”. Oy kullanmayan topluluklar, dikkate alınmaz ve söz sahibi olamazlar. Bu gücü demokratik bir şekilde kullanmak, sadece bir hak değil, aynı zamanda bir sorumluktur. Ayrıca Avrupa Birliği içinde yaşayan soydaşlarımız, siyasi bir güç olarak yek vücut bir duruş sergilerlerse, bu vesileyle Türkiye Cumhuriyeti, stratejik olarak daha da etkin bir noktaya gelecektir.
Hollanda açısından bir diğer önemli mesele de; Hollanda’da aşırı sağ PVV partisinin (her ne kadar 19 Mart 2014 belediye seçimlerinde oy kaybına uğramış olsa da) Avrupa Parlamentosu seçimlerinde beklenenin üzerinde oy almasıdır. PVV, %13,2 oy olarak 4 vekili AP’ye gönderdi. Avrupa genelinde Fransa başta olmak üzere aşırı sağcı partiler, oy oranlarını artırdı. AB Haberin verdiği bilgilere göre; Avrupa’da aşırı sağcı partilerin aldıkları oy oranı şöyle sıralanıyor: Fransa’da Jean Marine Le Pen liderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Cephe %24,95 oranında oy alarak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde birinci parti oldu. İngiltere’de Avrupa Birliği karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) %27 oranında oy alarak seçimlerin galibi oldu. Danimarka’da da aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi (Dansk Folkeparti), %26,60’lık oy oranıyla en çok oyu alan parti oldu. Avusturya’da ise aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) %19,50 ile üçüncü sırada yer aldı. Macaristan’da aşırı sağcı Jobbik Partisi % 14,68 ile seçimlerde ikinci parti oldu. Almanya’da ise resmi olmayan sonuçlara göre, Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) %35,30 ile birinci parti oldu. Almanya’da Avrupa karşıtı görüşleriyle öne çıkan Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ise tahminlere göre %7 oranında oy almayı başardı.
Hollanda’da dikkat çeken diğer bir gelişme de şudur; Hollanda Almelo kentindeki Ermeniler tarafından Ermeni Kilisesi’nin bahçesine 25 Nisan 2014’te, 1915 olaylarına ilişkin ‘Soykırım Anıtı’ dikildi. Bu olay, Türk sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar tarafından Almelo Belediyesi önünde protesto edildi. İçinde, Hollanda Türk Federasyonu, Milli Görüş Güney Hollanda, Hollanda İslam Vakfı gibi birçok kuruluşların imzasını taşıyan bir bildiri okundu. Okunan Hollandaca bildiri, daha sonra Belediye Başkan Yardımcısı Jan van Male’ya verildi. Bildiride Türk toplumunun “soykırım” ifadesinin kullanılmasına itirazı olduğuna vurgu yapıldı. Bu ifadenin, yalnızca uluslararası mahkeme tarafından verilecek karar sonrası kullanılabileceği hatırlatıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Perinçek-İsviçre davasında 17 Aralık 2013 tarihinde verdiği karara da dikkati çeken STK’lar, mahkemenin 1915 olaylarıyla ilgili olarak “soykırım” ifadesinin kullanılamayacağını belirttiğini kaydettiler.
Yine 1 Haziran 2014’te, Hollanda Diyanet Vakfı tarafından Ermeni Kilisesi’nin bahçesine ‘Soykırım Anıtı’ dikilmek istenmesini protesto etmek için miting yapıldı. Mitinge katılanlar, gerek ellerindeki dövizlerle gerekse attıkları sloganlarla dikilmek istenen anıtı protesto etti. Tüm itirazlara, protestolara ve imza kampanyalarına rağmen sözde soykırım anıtı dikildi.
Bu tarz etkinliklerde sadece sesimizi duyurmak değil, ses getirmek önemli. Aklımızı ve bilgimizi kullanarak yaklaşım göstermemiz gerekir. Devletimiz savunmaya odaklanmak yerine, bir hedef belirlemeli. Yapılan çalışmalar, açılmış olan arşivler, sunulan dokumanlar, şeffaf bir şekilde dünyaya sunulmalıdır. Öyle bir sunulmalı ki; bu konu bir daha açılmamak üzere kapatılmalı. Verilen mesajlar bireysel, yöresel ve toplumsal olarak bütün gerçekleri göz önüne sermeli. Bu olay, bizlere burudan gösteriyor ki Ermeni diasporası boş durmuyor.
2015 yılı, sözde soykırım iddialarının 100. yılı olması hasebiyle ülkemiz için zor bir yıl olabilir. 2015 yılında devletimizden bazı alçakça tavizler için önerilerde bulunulabilirler, kendi bulundukları ülkelerinin meclislerinde karar alma cüretine girişebilirler. Devletimizin tüm birimleri ile yapacağı şey, bu yöndeki politikalarını gözden geçirip hiç bir şekilde savunmaya odaklanmadan politikalar üretmek olmalı. Bizler, gücünü şanlı tarihinden alan ve geleceğe bu tarih şuuru ile yürüyen aziz milletin evlatları olarak, her zaman ve her şartta birlik ve beraberlik içinde yaşamasını biliriz. Bunun kanıtları, hem geçmişimizde var, hem şu andaki yaşantımızda mevcuttur. Yeter ki bizler bir olalım, diri olalım hep birlikte milletimiz için çalışmaya devam edelim.
.
Leyla SARIKAMIŞ – SASAM Hollanda Temsilcisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.