Twitter Facebook Linkedin Youtube

TÜRKİYE’DE YAŞANANLAR, HOLLANDA’DA NASIL ALGILANIYOR?

Leyla SARIKAMIŞ

Leyla SARIKAMIŞ

Türkiye’de bir süredir, hiç beklenilmeyen ve arzu edilmeyen gelişmeler yaşanıyor maalesef. 17 Aralık sonrasında Türkiye’de yaşananların, Hollanda’da nasıl algılandığına ilişkin Hollanda basınında yer alan birkaç haber paylaşmak istiyorum sizlerle.

***

Hollanda Özgürlük Partisi (PVV) Avrupa Parlamentosu heyet başkanı Laurence STASSEN konuyla ilgili şunları söyledi:

“Bağımsız bir soruşturma, Başbakan Erdoğan’ın müdahalesi ile engellenmektedir. Türkiye’deki gelişmelere bakıldığında, bu ülkenin AB’ye aday bir ülke olduğunu söylemek gerçekten çok zor. Gerçek şu ki; Türkiye’ye aday üye statüsünün verilmesi büyük bir hata olmuştur. Onlarca AK Parti üyelerinin ve işadamlarının yolsuzluk şüphesiyle tutuklanmasından sonra Başbakan Erdoğan, kendini tehlikede hissederek yolsuzluk araştırmasıyla sorumlu olan onlarca polis memurunu görevden aldı.

Yeni polis memurları, Erdoğan’ın ekibi ve Savcıların daha fazla tutuklama talimatlarını reddediyorlar, ancak planlanan tutuklamaları Başbakan’a bildiriyorlar. Bu arada Erdoğan, yeni yolsuzluk araştırma yasası çıkarmaya çalışıyor ve bu yasayı ancak yeni yerleştirilmiş polis memurları uygulayabilecek.

Sonuç: onun rejimi altında hukukun üstünlüğü ciddi zayıflatılmakta. Erdoğan bunların bir skandal olduğuna inanmıyor ve hatta Türk devletine karşı uluslararası bir komplo olduğunu iddia ediyor.

Özgürlük Partisi (PVV) her zaman söylemiştir: Türkiye asla AB’ ye girmesin! Bu ülkedeki son gelişmeler, sanki bizim partinin bu sözünün altını çizip daha güçlendiriyor.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten (CDA), 5 yıl önceki raporunda Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele için kapsamlı bir planı olmadığını belirtmişti ve hala da yok. Eğer büyük yolsuzluk skandalı sonucu, bakanların yarısı değişiyor ise bu, o ülkede çok yanlışlar olduğunu gösteriyor.

Değişen bazı şeyler var, o da negatif yönde: AB ve Türkiye arasındaki boşluk, müzakereler sırasında daha da büyümüştür. Katılım müzakerelerinin 2005’te tekrar açılması büyük bir hata idi. Bu sefaletten kurtulmanın tek bir yolu var: katılım müzakerelerini bir daha başlatmamak üzere bitirmek!”

Kaynak: http://www.dagelijksestandaard.nl/2014/01/turkije-doet-zijn-best-om-n-et-bij-de-eu-te-horen

***

Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle: “Avrupa Birliği, Türk yetkililerin ülkedeki yolsuzluk skandalıyla yüzleşmek için şeffaf bir şekilde hareket edeceklerini umuyor. Bu konuda endişelerimi belirterek Türk hükümetinin bu konuyu şeffaf ve bağımsız bir şekilde ele alması gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

Füle’nin bu düşüncesi, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt tarafından twitter’da şu şekilde desteklendi: “Türkiye’yi, demokratik reformlar politikasına geri dönmeye çağırıyorum.”

Kaynak: http://nieuws.turkije.net/5022/eu-bezorgd-over-corruptieschandaal-turkije/

***

Türk dili ve kültürü profesörü Erik Jan Zürcher, konuyla ilgili şunları söyledi;

“Türkiye’nin ekonominin büyümesi, ağırlıklı olarak inşaat faaliyetlerine dayanmaktadır. Bunun için gerekli düzenlemeler, yolsuzluk için her türlü imkânı sunuyor. Dikkat çekici şey şudur ki; polis ve savcıların içindeki bir grup insanın bu durumu gündeme taşımaları. Bu, hükümet kampında yaygın temel gerginlikler olduğunu göstermektedir. Yargının bağımsızlığı, son yıllarda önemli ölçüde aşınmıştır. Aynı orduda olduğu gibi yargı da bir Kemalist elitin kalesidir. Mevcut rejimin karşıtları yani… Mahkeme, Erdoğan’ın çoğu planlarını engelledi, ta ki 2007 yılında başbakan kendi adamlarını yargıya ve bürokrasiye yerleştirene kadar. Buna rağmen yolsuzluk davasının gündeme çıkması, artık herkesin onun arkasında olmadığını gösteriyor.

Erdoğan, Türkiye ve Türk ekonomisine zarar getirmeyi amaçlayan uluslararası bir komplodan bahsediyor. Aslında gerçek; polis ve yargı içindeki birçok yüksek mevkilerin, şimdi artık Hizmet hareketinin destekçileri tarafından ele geçirilmesidir. Hizmet hareketinin başkanı, Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Müslüman din adamı Fethullah Gülen’dir. Gülen, Erdoğan’ın eski müttefiki. Onların ideolojileri aynı, her ikisi de İslami Türk toplumu istiyorlar. Ancak, bu toplumu oluşturma yöntemine gelince fikirleri farklılaşıyor. Erdoğan, doğrudan politik bir mücadele sürdürüyor, Gülen ise eğitim yoluyla bu hedefe ulaşmaya çalışıyor. Gülen, yeni neslin iyi eğitimli, girişimci Müslümanlar olarak yetişmesini istiyor. Kendisi, özel eğitim kurumlarının kurulması ile büyüdü. Gülen’in bu büyüyen gücü, Erdoğan’ın gözüne battı ve bu nedenle dershaneleri, devletin gözetimi altında tutmaya karar verdi.

2013 yılının, Erdoğan döneminin sonunun başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ın Türkiye’ye zararlı olduğunu düşünen yetkili insanlarının sayısı, gittikçe fazlalaşıyor. Çatışma ve saldırganlık eşliğinde en fazla bir yıl daha hükmünü sürdürebilir. Gülen’in kendi partisini kuracağını sanmıyorum ancak onun desteği çok önemlidir.”

Kaynak: http://www.nu.nl/buitenland/3663707/achtergrond-einde-tijdperk-erdogan-lijkt-aanstaande.html

***

Bu yaşananlar üzerine aklıma gelen şu kıssayı paylaşmak istiyorum sizlerle;

Zamanın birinde bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıyı ödüllendireceğini duyurdu. Çok sayıda sanatçı, günlerce çalıştılar ve birbirinden güzel resimler yaptılar. Sonunda eserlerini saraya teslim ettiler. Tablolara bakan kral, iki resmi çok beğendi ama birini seçmeliydi. Resimlerden birisinde sükûnetli bir göl vardı. Göl, bir ayna gibi etrafında yükselen dağların huzurlu görüntüsünü yansıtıyordu. Üst tarafta, pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslüyordu. Resme her bakan, onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünüyordu. Diğer resimde de dağlar vardı. Ama engebeli ve çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli gökyüzünden yağmur boşalıyor ve şimşek çakıyordu. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldıyordu. Kısacası, resim hiç de huzur dolu görünmüyordu. Fakat kral, resme bakınca, şelalenin ardında yer alan kayalıklardaki bir çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık gördü. Çalılığın üzerinde ise anne bir kuşun ördüğü bir kuş yuvası görünüyordu. Sertçe akan suyun orta yerine anne kuş, yuvasını kuruyor… Harika bir huzur ve sükûn… Peki, kral hangisini seçti? İkinci resmi seçti. Sebebini izah ederken şunları söyledi; “Huzur; hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğinizin sükûn bulabilmesidir. Huzurun gerçek anlamı budur”.

Kıssadan hisse: bu ortamda da huzuru ve sükûneti yakalamak ve bunu gerçekleştirebilmek, ancak birbirimize hoşgörü ile yaklaşmakla olur. Zaman, birlik ve beraberlik zamanıdır. Herkes bilmelidir ki; Türkiye, artık eski Türkiye değildir. Ülkemizin bekası için, hepimiz vefa örneği sergilemeliyiz.

.

Leyla SARIKAMIŞ

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: