Twitter Facebook Linkedin Youtube

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI SONRASI DURUM TESPİTİ

Op.Dr.İsmail SERT

Op.Dr.İsmail SERT

‘Sağlık haktır, satılamaz’, ‘Herkese eşit sağlık’… Bu sloganlar, yıllardır her görüşten partinin seçim meydanlarında vazgeçemediği sloganlar olmuştur. Sağlık, aynı zamanda tüm iktidarların halkın desteğini almak ve halk nezdinde yerini sağlamlaştırmak için üzerinde çalıştığı, çalışmak istediği bir konu olarak popülerliğini sürdürmektedir.

Sağlık sistemleri incelendiğinde, ‘Serbest Piyasa’ tipi; Amerika Birleşik Devletleri, Filipinler, ‘Refah Yönetimli’ tip; Almanya, Kanada, Hindistan, ‘Kapsayıcı’ tip; İngiltere, Srilanka, Kostarika ve ‘Sosyalist’ tip; Küba olmak üzere başlıca dört tip sağlık sistemi olduğu görülmektedir. Birçok ülkede bu sistemler zamanla değişikliklere uğramış, birden çok sistem iç içe geçmiştir. Bu sistemlerden pek çoğu ise gereğinden fazla karmaşıktır. Günümüzde en iyi sistemin hangisi olduğu sorusu, henüz cevaplanmış değildir.

Ülkemizde Sağlık Bakanlığı, 2003 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) ile sağlık alanında önemli değişikliklerin temelini atmıştır. Bu tarihten itibaren sağlıkta köklü değişiklikler yapılmıştır. Peki, ülkemizde SDP ile getirilmeye çalışılan düzenlemeler hangi temellere dayanmaktadır? Bu sistemin artıları ve eksileri nelerdir? Bu sorulara verilecek cevaplar için kullanılmakta olan (daha net bir ifade ile henüz olgunlaşma aşamasında olup; gelişip, temellenmesi beklenen) sistemin dayandığı kuramlar, net olarak incelenmelidir. Bu açıdan, öncelikle düzenlemelerin sağlık sisteminin tarafları (hasta, sağlık profesyonelleri, hizmet sunan kuruluş ve finanse eden kuruluş) üzerine etkisinin incelenmesi yol gösterici olacaktır.

SDP’nin olumlu yönleri olarak şunlar söylenebilir:

SDP öncesinde, farklı sigorta sistemlerinin varlığı, her bir sigorta sisteminin anlaşmalı olduğu farklı kuruluşlar veya kendi iştirakleri üzerinden hizmet vermesi nedeniyle karışık bir durum mevcuttu. Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) mensupları, sadece SSK hastanelerini ve eczanelerini kullanabilmekteydi. Bağ-kur mensupları ise Sağlık Bakanlığı hastaneleri dahil pek çok sözleşmesi olan kamu ve özel hizmet sunucusundan hizmet alabiliyordu. Bunların içinde en kapsamlı teminat paketine sahip olan ise Emekli Sandığı mensuplarıydı. Yeşil kartlı hastalar ise sadece devlet ve üniversite hastanelerinden hizmet alabiliyordu. SDP ile birleştirilerek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında toplanan sağlık sigorta sağlayıcıları, herkesin tüm kamu hastanelerinden aynı oranda faydalanmasının önünü açmıştır.

Ayrıca eski sağlık ocağı yapılanması, aile hekimi uygulamasına dönüştürülmüş; her vatandaşın bir aile hekiminin kontrolünde olması sağlanmıştır.

Eskiden özellikle ilaca ulaşmakta zorluk çeken SSK mensupları, herkes gibi herhangi bir eczaneden ilaçlarını alabilmektedir.

Daha önce başarılı olunamayan hastane randevu sistemi tekrar uygulanmaya başlanmıştır. Doktor seçme hakkı tanınmış, tetkiklerin hızlı yapılması için hastane olanakları güçlendirilmiş, yeni hastaneler kurulmuş, yetersiz sağlık personeli sayısı tıp fakültelerinin kontenjanları arttırılarak giderilmeye çalışılmıştır.

Mecburi hizmet uygulaması sayesinde yurdun dört köşesinde daha önce boş bulunan kadrolara görevlendirme yapılmıştır.

Doktorlar için performansa dayalı ödeme sisteminin hayata geçirilmesiyle; eskiden uzun süre ameliyat süresi bekleyen hastalar, kısa sürede hatta bazen aynı gün ameliyat olabilmektedir.

Muayene ücreti kaldırılmış, özel muayenehaneler kapatılmıştır.

SABİM (alo 184) hayata geçirilmiş, vatandaşın şikâyet ve önerilerini etkili şekilde iletebilmesi sağlanmıştır.

Hayata geçirilen tüm bu düzenlemeler, halk tarafından büyük takdirle karşılanmıştır. Peki, gerçekten de yukarıda belirtildiği gibi sağlık sistemi kendi baharını mı yaşamaktadır? Getirilen tüm bu yenilikçi yaklaşımlar, uygulamada gerçek benliğini bulabilmiş midir? Yıllardır uygulanmakta olan sistemin, pembe bir rüya gibi, yeni getirilen yapılanma ile bir anda mükemmelleşmesi ne kadar olasıdır?

Dönüşümden önce kullanılmakta olan eski sağlık sisteminin değiştirilmesi, elbette ki kaçınılmazdı. Eksik yönleri, toplumun tüm kesimini etkilemekle kalmayıp; modern toplumun, güncel gereklerini ve halkın taleplerini karşılamakta yetersizdi. Bu olumsuz tecrübelerle yeni bir arayış içerisine giren Bakanlık, SDP ile sisteme hem hareketlilik hem de adalet kazandırmayı amaçladı. Bu amaç doğrultusunda yapılan yenilikler, halkın büyük desteğini alarak; neredeyse olabilecek en mükemmel sistem olarak sunuldu. Acaba gerçekten her şey görüldüğü gibi mi? Düzenlemeler gerçekten amacına ulaştı mı?

Bu bağlamda; SDP’nin olumsuz sonuçlarından bahsetmek, gelecek için öngörülebilir eksikliklerinin üzerinde durmak gerekmektedir.

SDP kamsamında aile hekimliği sistemi hayata geçirilmiştir fakat aile hekimleri, planlandığı gibi birinci basamak sağlık hizmeti sunucusu olarak görev yapamamaktadır. Bilindiği gibi, hastaların yaklaşık %80-90’ının birinci basamakta tanı ve tedavisi yapılabilirken; bu hastalar hala ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarına başvurmaktadır. Bu uygulama, ileri tanı ve tedavi amacı ile yola çıkan ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında ciddi hastalar için gerekli olan vakit, dikkat ve enerjinin, aslında birinci basamakta çözülebilecek sorunlar için harcanması ile sonuçlanmaktadır. Etkin ve kapsamlı bir aile hekimliğinin kurulması için bu kadar ödenek, zaman ve enerji harcanmışken, yapabileceklerinin çok daha altında performansla çalıştırılmaları kafa karışıklığı yaratmaktadır.

Hastaların istedikleri eczaneden ilaçlarını alabilmesi, büyük kolaylık sağlamışsa da; muadil ilaç uygulaması devam etmekte, hastalar reçete edilen ilaç için fark ödemek zorunda kalmaktadır. Hastalar, hastanelerde daha önce ödemek zorunda kaldıkları muayene ücretlerini eczanelere ödemeye devam etmektedir.

Hastane olanakları iyileştirilmiş, birçok hastaneye yeni ve gelişmiş görüntüleme sistemleri (BT, MR vb.) kurulmuştur. Bu sayede uzun randevu süreleri kısalmıştır. Gerek kötü uygulamalar, gerekse hastane yönetimlerinin doktorları görüntüleme tetkik istemine yönlendirmesi (Görüntüleme tetkikleri ayrıca fatura edilebilmekte, muayene ücretinden çok daha fazla hastaneye gelir getirmektedir), beraberinde “gereksiz tetkik isteminde artış mı oldu?” sorusunu akla getirmektedir.

Yetersiz doktor sayısı, yeni tıp fakülteleri açılarak veya kontenjanlar yükseltilerek giderilmeye çalışılmıştır. Bu ise beraberinde, standartların altında eğitim almış hekimlerin meslek hayatına atılmasına yol açmıştır.

Hekim seçme hakkı, geç kalınmış güzel bir uygulama olmakla birlikte; birçok hastanede “eskisi gibi muayene olmak için hekiminizin çalıştığı günü seçmekten” ileri gidememektedir.

Hekimler için performansa dayalı ödeme sisteminin hayata geçirilmesiyle birlikte muayene ve operasyon sayıları artmıştır. Bu artış, sağlığa ulaşımın kolaylaşması ile açıklanmaya çalışılsa da, ben tek başına bu açıklamanın yeterli olmadığı kanısındayım. Performans uygulaması, bilindiği üzere birçok sektörde uygulanmaktadır. Sonuçlar sayısal olarak daha iyi olmakla birlikte, kalite bakımından genellikle istenilen düzeye ulaşılamamaktadır.

Özel muayenehaneler ve fark ücretinin kalkması, birçok kesim tarafından memnuniyetle karşılanılmaktadır. Burada ticaretin tek taraflı olmadığı, arz talep doğrultusunda şekillendiğini unutmamak akılcı olacaktır. Muayeneye mecbur bırakılmak ya da yapılması gereken normal bir uygulama için para ödemek zorunda kalınmasını kimsenin savunabileceğini düşünmüyorum. Fakat performans sistemi ile hasta-hekim ilişkileri farklı bir boyut kazanmış ve bu ilişkiye puan belirsizliğini ve hırsını yerleştirilmiştir. Geldiğimiz noktada hasta, “önerilen ameliyat gerçekten gerekli mi?” sorusunu kendine sorar; hekim ise “daha fazla hasta muayene etmeliyim” ve “daha fazla ameliyat etmeliyim” endişesini taşıyıp, uygulamalarına yansıtır duruma gelmiştir.

SABİM hattının hayata geçirilmesi ile hastaların birçok isteği ve önerisi hayata geçirilmekle birlikte, hastaların sağlık sisteminden beklentileri gereğinden fazla arttırılmış, sistemdeki herhangi bir aksamanın sağlık çalışanından kaynaklandığı izlenimini yaratmış ve bunun sonucunda hepimizin dikkatini çeken bir oranda sağlık çalışanlarına şiddet, gündemi sürekli meşgul eder hale gelmiştir.

SDP, değiştirilmesi kaçınılmaz olan eski sağlık sistemi için getirilen en uygun sistem olarak hayata geçirilmiştir. Ancak toplumun büyük çoğunluğunca kabul gören olumlu uygulamalar yanında, halen birçok eski ve yeni gelişen sorunu da içerisinde barındırmaktadır. Sağlık konusunda yapılan köklü düzenlemeler, (ilk bakışta mükemmel görünmesine rağmen) gün geçtikçe sağlık çalışanları, hasta ve hastane yöneticileri için farklı savunma mekanizmalarını, kötüye kullanımları, ticaret mantığının hastane yönetiminde, hekim-hasta ilişkilerinde hakim kılınmasını beraberinde getirmiştir.

Bu yazıda genel hatlarıyla değinilen SDP; ileriki yazılarımda ayrıntılı incelenecek, sorunlar ve öneriler birlikte verilerek ülkemiz için en uygun olduğunu düşündüğüm sağlık politikasının hatları çizilmeye çalışılacaktır.

Op.Dr.İsmail SERT

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: