Twitter Facebook Linkedin Youtube

BÜYÜK ve GÜÇLÜ TÜRKİYE İDEALİ

Süleyman ERDEM

Süleyman ERDEM

Türkiye’nin uluslararası arenada büyük/güçlü bir devlet olması, hem bizler, hem de az gelişmiş ülkeler ve zulme uğrayan/sömürülen tüm insanlar için en büyük umuttur (“Büyük devlet” derken, toprak anlamında büyüklük kastedilmemektedir. Bugünkü topraklarımız da, dünya siyasetinde önemli bir konuma erişebilmemiz için yeterlidir). Türk milleti, karşılık beklemeksizin yardım eden, sıkıntıya düşenlerin elinden tutan nadir milletlerdendir. Türk milletinin tarihinde, hâkimiyeti altında olan bölgeleri sömürdüğü, bu bölgelerin insanlarını köleleştirdiği, onlara dilini ve dinini empoze ettiği görülmemiştir. Bilakis gittiği yerleri imar etmiş, oralara adalet, düzen ve hizmet götürmüştür.

Günümüzde dünyanın ihtiyaç duyduğu bu hasletler, olacaksa yine Türk milleti tarafından dünyaya yayılacaktır. Hâlihazırda kökleri Türkiye’de olan İslami cemaat/sivil toplum kuruluşları için çalışan bir çok gönül eri (tıpkı Anadolu’nun İslamlaştırılmasında büyük katkıları olan alperenler ve gönül erleri gibi), hiçbir menfaat beklemeksizin bulundukları ülke halklarına hizmet götürmek ve bu vesileyle dinimizi ve kültürümüzü o ülke insanlarına tanıtmak gayesiyle dünyanın hemen hemen her ülkesinde faaliyet göstermektedirler.

Avrupa devletleri, az gelişmiş ülkelerden kendi ülkelerine gelen göçmenleri engellemek için bin bir önlem alırken; Türkiye sadece Suriye’den gelen 300.000’den fazla mülteciye kucak açmıştır. Daha önce de bu milletin karşılıksız yardımlarına dair örnekler, tarihte defalarca yaşanmıştır. Endülüs’ün İspanyollar tarafından işgalinden sonra, zulme uğrayan Yahudilere kucak açılmasından tutun da, İrlanda’da yaşanan büyük kıtlık döneminde İngiliz hükümetine rağmen İrlanda halkına yapılan yardıma, 1. Körfez Savaşı sırasında Saddam’ın hışmından kaçan 500.000 Kürt’e kucak açmaya kadar Türk milletinin karşılıksız yardımlarına dair birçok örnek verilebilir.

Son dönemde yaşanan gelişmeler göstermektedir ki; biz istemesek de tarih ve talih, dünya siyasetinde tekrar etkili bir aktör olmamız için kolumuzdan tutmuş bizi çekelemektedir. Biz (biz derken bu milletin her bir ferdinden bahsediyorum), biraz kendimize çeki düzen verir, ihtilaflarımızdan ziyade müştereklerimizi esas alarak birlik ve beraberlik içinde gayret edersek, özlenen noktaya (Türkiye’nin dünya siyasetinde hak ettiği ağırlığa kavuşması) çok daha çabuk ulaşabiliriz.

Bu noktada görev, sadece siyasilere ve bürokratlara (tabiri caizse devlet baba’ya) değil; çobanından profesörüne kadar toplumun her bir ferdine düşmektedir. Toplum kendisini düzeltmeden ve hazır olmadan, devletlerin büyük atılımlar yapabilmesi mümkün değildir. Allah-ü Teâla Kuran’ı Kerim’de; “Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez (Rad Suresi 11.Ayet)” buyurmaktadır. Bu duruma, tarihimizden birçok örnekler verilebilir. Aşağıda alıntılanan iki kıssa, bu durumu izah etmek için yeterli olacaktır;

Fatih Sultan Mehmet, fetihten önce tebdili kıyafet yapıp bir sabah çarşıya çıkar. Birkaç şey almak için bir dükkâna girdiğinde, dükkân sahibi kendisine istediği şeylerden birisini verip diğerlerini vermez. Sebebini sorduğunda, aldığı cevap gayet manidardır:

– “Efendim, ben siftah yaptım. Komşum daha yapmadı. Diğer alacaklarınızı da ondan alın, o da siftah yapsın!

Bir yandan şaşkınlık, diğer yandan memnuniyet kaplamıştır Sultan’ı. Diğer esnafta da aynı durumla karşılaşan Fatih, böyle birbirine karşı emniyet ve hakperestlik içerisinde bulunan halka sahip olduktan sonra, İstanbul’un kendisine nasip olacağına kanaat getirir.

İkinci örnek; Yavuz Sultan Selim dönemine aittir. Ordu, Mısır seferine giderken Gebze yakınlarında bağlık-bahçelik yerlerden geçer. Sultan Selim Han: “Acaba askerlerim sahibinden izinsiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?” diye endişeye kapılır ve yeniçeri ağasına;

– Ağa, fermanımdır; bütün yeniçeri, sipahi ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın. Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, derhal huzuruma getirilsin!” diye emreder.

Yeniçeri ağası, derhal harekete geçerek heybeleri araştırır. Daha sonra Sultan’ın huzuruna gelerek, koparılmış hiçbir elma ve meyve izine rastlayamadıklarını söyler. Sultan Selim, bu habere çok sevinir ve ellerini açarak: “Allah’ım! Sana sonsuz hamd-ü senalar olsun! Bana haram yemeyen bir ordu ihsan eyledin!” diyerek dua eder. Sonra Yeniçeri ağasına dönerek:

“–Şayet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz!” der.

Büyük/güçlü bir Türkiye için, yurtdışında yaşayan gurbetçilerimize de çok önemli görevler düşmektedir. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız, asgari müştereklerde (ki millî meseleler, en önemli asgari müştereğimizdir) bir araya gelebilmeli, yaşadıkları ülkelerde güçlü bir lobi faaliyeti yürütecek şekilde örgütlenebilmelidirler. Maalesef soydaşlarımız, bir zamanlar birbirlerinin camilerine gitmeyecek derecede bölünmüş vaziyette idiler. Türkiye’nin son yıllarda uluslararası arenada ön plana çıkması, onlarda da bir silkinmeyi beraberinde getirdiği gözlemlenmekle birlikte, henüz arzu edilen noktada olmadığımız görülmektedir.

Bu noktada, devlete de önemli görevler düşmektedir. Yurtdışında yaşayan soydaşlarımızın/vatandaşlarımızın yaşadıkları sıkıntılar bilinmeli, bu sıkıntıların çözümüne yönelik politikalar geliştirilmelidir. Vatandaşına sahip çıkamayan bir ülkenin güçlü/büyük bir ülke olması söz konusu olamaz.

Sonuç olarak, hem daha müreffeh hayat şartlarına sahip olmak, hem de ihtiyacı olanların elinden tutabilmek için büyük/güçlü Türkiye’ye ihtiyacımız vardır. Büyük/güçlü Türkiye için ise; (dünyanın neresinde olursa olsun) milletimizin her ferdine ve devlet görevlilerimize önemli görevler düşmektedir. Öncelikle kendimizden başlayarak, çevremize bu sorumluluğu aşılamamız ve küçük veya önemsiz gibi de gözükse (başta ailemiz olmak üzere, topluma karşı) tüm sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekmektedir.

Özellikle de hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemeye gayret göstermelidir. Unutulmamalıdır ki; herkesin bir planı olduğu gibi, Yüce Allah’ın da bir planı vardır ve ümit edilir ki Allah (C.C.) bu millete, geçmişte İslam’ın bayraktarlığını yapmasının hürmetine tekrar yardım edecektir.

Süleyman ERDEMsuleyman@sahipkiran.org

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

 

Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorumlar (1)

  1. hüseyin savran dedi ki:

    Öncelikle, güçlü olmak için aile yapımızın güçlü olmalı ki sağlam karakterli nesiller yetiştirelim. bu nesiller bölgemizde ve dünyada istediğimiz hedeflere ulaştırır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: