Kaç gecedir sabahı zor ediyoruz. Öfkeliyiz, kederliyiz, yastayız kısacası sözün bittiği yerdeyiz. Lakin bu defa söz, sözün bittiği yerden başlayacak, iç savasın ve Esed’in sonunun başlangıcı olan ‘İDLİB’den 36 Mehmedimizin şehadet şerbetini içtiği yerden başlayacak.
Yıllardır süren savaşta korkulan oldu ve artık sadece Suriye’de değil tüm Ortadoğu’da birçok şeyin değişeceği aşikârdır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) iki gündür kara harekâtında yaptığı top atışlarıyla, havadan ise SİHA’larla yüzlerce rejim hedefini yoğun bir şekilde bombardıman altına almıştır. Rejime tanınan sürenin bitmesi ile, 1 Mart 2020’nin ilk dakikalarından itibaren TSK, F-16’ların da dahil olduğu son derece etkili bombardıman ile rejim, YPG/PKK hedeflerini karadan ve havadan vurmaya başlamıştır. Bundan sonrasında neler olacağını, kozun kimlerin eline geçtiğini hep beraber izleyip göreceğiz.
Yukarıda belirttiğimiz gibi sonun başlangıcındayız, burada İdlib’in neden önemli olduğu sorusu önem kazanmaktadır. İdlib neden önemli; son yıllarda Türkiye, Rusya ve İran arasında diplomatik görüşmelerin en önemli başlığı durumunda. İdlib 9 yıldır devam eden Suriye iç savaşı ve bölgedeki güç mücadelesinin sonucunu belirleyebilecek kritik bir şehir. Astana mutabakatı ile çatışmasız alan haline getirilmişti ancak gelinen noktada mutabakatın, Türkiye dışında kimsenin umurunda olmadığı aşikârdır. İdlib’in; kendi halkına yıllardır acımadan zulmeden Esad tarafından alınması durumunda, Suriye iç savaşında büyük bir adım atmak suretiyle dünya kamuoyunda gövde gösterisi olarak addedilecektir.
İdlib’teki gelişmelere bağlı olarak şu anda bölgede yeni bir göçmen hareketliliği olduğu bilinmektedir. Bu durum ilk olarak Türkiye’yi etkileyecektir. Bu öngörüden dolayı da 28.02.2020 tarihinde karadan ve denizden Avrupa’ya gitme hayalinde olan mültecilere artık kapıların açıldığı hükümet tarafından duyurulmuştur.
Türk Askeri şefkatlidir, merhametlidir. Bu nedenle TSK bu zamana kadar yaptığı her harekâtta sivilleri gözetmiştir. Sivillere zarar gelmesin diye kendi canını feda etmektedir. Ancak ‘Türkün Türk’ten başka dostu yoktur’ şiarı asla akıldan çıkarılmamalıdır. İdlib’deki gözlem noktalarına sevkiyat yapan Mehmetçiğimiz de Rusya ve Suriye’nin insafına bırakılmamalıydı. Her ne kadar misliyle karşılık verildiği görülse de, SİHA’larla verdiğimiz cevaplar yerini bulsa da yüreğimizi soğutmaya yetmemiştir. Bir taraftan gurur duyuyoruz ama diğer taraftan ciğerimiz yanmaya devam etmektedir.
İdlib’de yaşananlar ne ‘Fırat Kalkanı’ ne Zeytin Dalı’ ne de ‘Barış Pınarı harekâtlarına benzemektedir. TSK’nın yapmış olduğu diğer harekâtlardan birçok yönden farklılık göstermektedir. Şimdiye kadar yapılan harekâtlar YPG/PKK veyahut benzer şekilde desteklenen terör örgütlerine karşı yapılmıştır. Aynı zamanda bu harekâtlarda hava desteği de sağlanıyordu. Ancak İdlib öyle değil. TSK rejimle yani başında komutanları olan düzenli birliklerle savaşmaktadır. Bununla birlikte TSK hava sahasını da kullanamamaktadır. Ne yazık ki Mehmedimizi şehit eden saldırılar da rejim tarafından kullanılan uçaklardan Rusya’nın nezaretinde yapılmıştır.
Rusya Savunma Bakanlığı “Türk askerlerinin o bölgede olmaması gerektiğini, Türkiye’nin bilgilendirme yapmadığını” belirterek; “Türkiye, Türk askerlerin İdlib’deki varlığıyla ilgili Moskova’yı bilgilendirmedi. Türkiye’den verilen bilgilere göre Türk askerleri o bölgede olmamalıydı. Rus savaş uçakları Türk birliklerin bulunduğu yere hava saldırısı düzenlemedi. İdlib’e düzenlenen hava saldırısında Suriyeli militanların arasındaki Türk askerleri vuruldu. Rusya, Türk kayıpları öğrendikten sonra Suriye hükümetinin ateşkes uygulaması için her şeyi yaptı.” açıklamalarını yapsalar da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar “Önceden Rusya Federasyonu’nun sahadaki yetkilileriyle koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiş; ilk atışa müteakip bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen bir saldırı daha gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda ambulanslar dahi vurulmuştur” dedi.
Suriye’deki gözlem noktalarımıza havadan ve karadan ağır tazyik ve saldırı olmaktadır. Bu nedenle konvansiyonel alan harekâtında kesin başarıya ulaşabilmek için gözlem noktalarındaki askeri gücümüzü artırmamız gerekmektedir. İHA, SİHA ve F-16’larla harekât desteklenmeli ve taciz olduğu anda karşı hamlelerle püskürtme yapılmalıdır.
Harekâtlarımızda kesintisiz hava desteği şarttır. Hava desteği olmadan açık hedef olma riski çok yüksek olan askeri gözlem noktalarını koruyamayız. Bu şekilde taarruza kalkışmak askeri kayıpların artmasına neden olmaktadır.
Savaşa hayır çığırtkanlığı yapanlar bilsin ki Türk Ordusu da savaşa karşıdır. Lakin Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını meşru müdafaa kapsamında yapmıştır. Ülke sınırlarını ne zaman nereden geleceği belli olmayan hain terör saldırılarından korumak için yapmıştır. Aksi takdirde Ülkemiz Suriye’de yerleşik olan birçok terör örgütünün saldırısına maruz kalmaya devam edecektir. Nitekim geçmişte gerek canlı bomba olarak gerekse de sınıra komşu olan Gaziantep, Hatay, Kilis ve Şanlıurfa’da il ve ilçe merkezlerine atılan bombalarla defalarca sivil/asker şehitler vermiştir.
Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarının tamamında 130 Mehmetçiğini şehit vermiştir. O toplarlar şehit kanıyla sulanmıştır. Bugün, ‘İdlib’de ne işimiz var! Çıkalım’ demek aziz şehitlerimizin ruhuna da saygısızlık olur. Meseleyi sadece İdlib olarak görmek doğru değildir. Burada asıl bakılması gereken oluşturulacak olan yeni bir Suriye politikasıdır. Şayet bugün Suriye sınırlarımızı terör örgütlerinden arındırmaz isek, yarın İdlib’de vermediğimiz savaşı, kendi sınırlarımızda vermek zorunda kalırız. Çünkü karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir.
36 Mehmedimizin Şehadet şerbetini içmesinin ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi AKAR ‘Bahar Kalkanı’ harekâtının başladığını duyurmuştur. Buradan anlaşılması gereken şudur. Türkiye ve Türk düşmanı olan herkes bilsin ki son terörist etkisiz hale getirilene kadar harekâtlarımız devam edecektir.
Gün ağarıp şafak söktüğünde artık masada kartların yeniden dağıtılacağı aşikârdır. Bundan sonra bize düşen daha sağlam adımlar atıp daha itidalli davranmaktır. Hadis-i Şerifte buyrulduğu gibi ‘Dostunu ölçülü sev, günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da buğzunu ölçülü yap, günün birinde dostun olabilir.’
Neden mi İdlib’teyiz VATAN savunması için!
Neden mi İdlib’teyiz KIBRIS bizim için ne ifade ediyorsa onun için!
Neden mi İdlib’teyiz KUDÜS bizim için ne ifade ediyorsa onun için!
Neden mi İdlib’teyiz ÇANAKKALE şehitlerinin aziz hatırası için!
Ramazan GÜLER
Milli Savunma Uzmanı