Geçen hafta İstanbul’da Onursal Başkanı olduğum ve kısa adı DÜNBALDEF olan Dünya Balkan Dernekleri Federasyonu’nun davetlisi olarak bir toplantıya katıldım. Toplantının konusu son günlerin en çok konuşulan meselesi olan Türkiye’deki Suriyeli Göçmenlerdi.
Toplantıya konuşmacı olarak Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Sayın Müfit Yüksel de davet edilmiş. Ben Sayın Yüksel’i yazılarından tanıyor olsam da kendisiyle ilk kez karşılaşıp tanışma imkânı buldum. Mütevazı kişiliği ve konular hakkındaki bilgi rezervinden dolayı kendisini tebrik ediyorum. Açıkçası konuşmasından yararlandım. Kendisi Kürt kökenli bir araştırmacı yazar. Bu bakımdan da özellikle Balkanlara olan merakı ve bilgisi beni oldukça etkiledi. Balkanlarda Arnavutların stratejik öneminden bahsetti ki bunu Arnavut kökenli biri anlatsa “Milliyetçi Arnavut” damgasını yer.
Müfit Yüksel, Türk dış politikasında Balkanlarda Arnavutlar üzerine özel bir politika izlenmesi gerektiğini ısrarla söylüyor. Osmanlı’da rahmetli Sultan Abdülhamid döneminde Arnavutların usta oldukları tüfek imalatı ile tüfekçi birlikleri oluşturdukları, ünlü Arnavut askeri İsa Bolidin komutasında güvenilirlikleri ve cesurluklarıyla Osmanlı sarayının savunmasını yaptıklarını anlattı. Yine Müfit Yüksel’in anlattıklarından bugün Suriye’de en az 20 bin Arnavut kökenli insanın yaşadığını ve bunların Osmanlı döneminde buralara yerleştirildiklerini öğrendik. Sayın Yüksel’in toplantıdaki konuşmasında ilginç bir ifade vardı. Aynen şöyle: “Allah korusun 24 saat içinde sinirli bir kararla yapacağınız bir hatayı, 24 yıl düzeltemezsiniz”
Geçenlerde ünlü bir gazeteci-yazar, attığı bir twitinde Suriyeli mültecilerin Türkiye’yi terk etmesini isteyen bazı aşırı uç çevrelerin çıkışlarına tepki olarak “#SuriyelilerEvineDönsün öyle mi? İyi oldu, Gürcüler, Boşnaklar, Arnavutlar, Makedonlar da sürülsün öyleyse! Bu nasıl faşist 1 kafadır böyle!” şeklinde, bana göre son derece talihsiz bir cümle kullandı. “Suriyeliler evine dönsün” demek ne kadar yanlışsa, “Gürcüler, Boşnaklar, Arnavutlar, Makedonlar da sürülsün” demek o kadar yanlış. Her şeyden önce “sürülmek” tabiri hiç yakışık almamış. Tamam, belki başka bir şey demek istiyor olabilir ama tekrar ediyorum, kullanılan cümleler yanlış. Ben kendisinin yanlışından dönüp bu twitini düzelteceğini umuyorum. Zira aynı yazar, kısa bir süre önce kaleme aldığı yazısında “Balkanlar’ı kendi hâline terk edemeyiz!” şeklinde bir başlık atarak yazdığı yazıda Balkanların öneminden bahsetmişti. Yazar, bu köşe yazısında kullandığı ara başlıkta “BALKANLAR, PATLAMAYA HAZIR BOMBA GİBİ…” tabirini kullanmıştı. Şimdi, “bu hazır bombaya ateş atmak uygun olur mu hocam?” diye sormak lazım kendisine. Türkiye, zaten son derece hassas stratejik bir zaman diliminden geçiyor. Sükûnet ve aklıselim, bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyler.
Ayrıca, Balkan insanları gerçekten çok duygusal, hareketli ve eğer kendisine en ufak bir tepki gelirse anında gerekli karşı tepkiyi verebilen insanlardır. Ama daha da önemlisi, Suriyeli mültecilerden çok önemli bir farka sahiptirler. Balkan muhacirleri (Evladı Fatihan), bu ülkenin kurucu unsurları ve adeta çimentosu gibidirler. Bu nedenle bahsettiğim twit, son derece yanlış ve bir o kadar da provoke edici.
Bu konularda çok dikkatli olmak gerekiyor. Zira Ekim 2008’de Balıkesir’de Boşnak ve Kürt kardeşlerimiz arasında çıkan olaylarda hiç istenmeyen olaylar yaşanmış ve güvenlik güçleri tarafları zor ayırabilmişti. Bildiğiniz gibi Balkan muhacirlerinin ağırlıklı yaşadığı İstanbul’un Eyüp-Bayrampaşa taraflarında bir kaç kendini bilmez Suriyelinin işlediği cinayet üzerine gerginlikler çıkmıştı. Ardından sosyal medyada Suriyeliler evine dönsün şeklinde provoke edici bir etiket (tag) kullanıldı. Bunun üzerine bahsettiğimiz yazar, yukardaki twiti yazdı.
İki gün önce de Sakarya’da alçak iki sapık maalesef üstelik hamile bir masum Suriyeli kadını ve 10 aylık bebeğini katlettiler. Ne bu alçak katiller tüm Türk insanın,ı ne de İstanbul’da cinayet işleyen Suriyeli katiller tüm Suriyelileri temsil edemez. Münferit yaşanan olaylarda bu adi suçlara karışanlar, Türk yargısından gereken cezayı elbette alacaklar. Hatta bu adi olayları yapanlar, sınır dışı edileceklerdir. Ancak diğer masum insanlara saldırmak niye?
Suriyeli kardeşlerimiz ailelerinin namuslarını ve canlarını koruyabilmek için Müslüman ve kardeş ülke Türkiye’ye sığındılar. Onlar bize emanetler. Tıpkı Mekke-i Mükerreme’den o dönem müşriklerin azabından kaçıp kardeş şehir Medine-i Münevvere’ye sığınan Ensar gibi. Bugün Türkiye’de 4 milyona yaklaşan Suriyeli mülteci yaşıyor. Bu, adeta bir rekor. Hiçbir Avrupa devleti, maalesef Türkiye’ye yardım elini uzatmıyor. Türkiye, bu konuda yapayalnız. Ancak yine de elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyoruz.
İnşallah Suriye’deki bu gereksiz savaş bir an önce bitecek. Bitsin inşallah. Nitekim Almanya’nın Hamburg şehrinde yapılan G-20 zirvesinde ABD ve Rusya Başkanları oturup anlaştılar, dün itibariyle Suriye’de geniş bir ateşkes başladı.
Bu arada bazı kişiler; “Suriyeliler ülkelerine dönüp savaşsın” diyorlar. Suriye’de şu anda onlarca grup birbiriyle savaşıyor. Kim, kiminle savaştığını bile bilmiyor. Batının emperyalist aç gözlülüğü sonucu ektiği fitnesi ve bölgedeki petrolü paylaşma isteği, çoğu Müslüman Suriyelileri birbirine kırdırıyor. Neredeyse 400 bin Suriyeli, bu savaşta canını kaybetti. Belki de Suriyelilerin yarısı ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Tıpkı 1912 Balkan savaşında, 1924 Lozan Mübadelesinde, 1956 Yugoslavya ile yapılan göç anlaşmasında ve 1989’da Bulgaristan’dan gelen soydaşlarımızda olduğu gibi. Bu zorunlu göçlerde “Evladı Fatihan” dediğimiz Balkan göçmenleri vatanlarını terk ettiler, hayatlarını kaybettiler, çok çileler çektiler. Bu yüzden diyoruz ya; “Suriyeli mültecileri en iyi Balkan göçmenleri anlar.”
Rıfat SAİT
24.Dönem İzmir milletvekili
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız