Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM) olarak, 20 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde gerçekleştirilen kanlı saldırıyı lanetliyor ve milletimize başsağlığı diliyoruz. IŞİD’in Suruç saldırısıyla eş zamanlı olarak Ayn-el Arab’da yapılan saldırıyı bugün (21 Temmuz 2015) itibariyle üstlenmesiyle, saldırının IŞİD tarafından gerçekleştirilme ihtimali oldukça yükselmiş bulunmaktadır.
Charlie Hebdo saldırısı ile hemen akabinde İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki Turizm Polisi Şube Müdürlüğü’ne gerçekleştirilen ve bir polisimizin şehit olmasıyla neticelenen intihar saldırısının ardından SASAM Başkanı Süleyman ERDEM tarafından yapılan analizde, “ilerleyen dönemde ülkemizde ve global çapta hem sayı, hem de şiddet anlamında IŞİD’in gerçekleştireceği daha büyük eylemlerle karşı karşıya kalınabileceği” ihtimali dikkatlere sunulmuştu. (İlgili analiz için tıklayınız)
Bu ve benzeri İslam Dini ile kesinlikle bağdaşmayan kanlı eylemleri gerçekleştiren IŞİD zihniyetini, başta İslam âlemi ve ülkemiz olmak üzere tüm dünya için büyük bir fitne ve tehdit olarak görmekte olduğumuzu ve konuyla ilgili aşağıdaki tespit ve önerilerimizi kamuoyunun bilgisine ve dikkatine arz ediyoruz:
– IŞİD ve El Kaide, aynı tabana (farklı nedenlerle radikalleşen Müslüman nüfusa) hitap eden rakip ve düşman örgütlerdir. IŞİD, El Kaide’yi kafir olmakla itham etmekte (tekfir etmekte); El Kaide ise IŞİD anlayışını (tekfirci anlayış) kendisi ve diğer Müslümanlar için en büyük tehdit olarak görmektedir.
– El Kaide, Cihadi Selefilik olarak nitelenebilecek bir ideolojiye sahipken; IŞİD’in ideolojisi, Tekfirci Selefilik olarak nitelenen bir anlayıştır. Kısaca IŞİD’in, El Kaide’nin daha radikalleşmiş ve Müslümanlar açısından daha tehlikeli hali olduğu söylenebilir.
– El Kaide, Müslüman ülkelerde sivillere ve kamu görevlilerine karşı saldırılara sıcak bakmazken; IŞİD için Irak ve Suriye’de hâkimiyetleri altında olan bölge dışında Müslüman devlet yoktur ve dolayısıyla nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ve Müslüman ülke olarak nitelenen fakat kendilerinin kâfir olarak gördükleri devletlerde de pekala eylem yapılabilir. IŞİD mensupları için, demokrasiye inanmaları nedeniyle müşrik (Allah’a şirk koşan) olduklarını iddia ettikleri nüfusunun çoğunluğu Müslüman ülke halkları da meşru hedeftir. (Kasım 2003’te İstanbul’da gerçekleştirilen bombalama eylemlerinin, El Kaide’ye biat etmeyen ve bugünkü IŞİD zihniyetinin öncüsü bir grubun, El Kaide liderliğinin onayı olmadan yaptığı ve El Kaide’nin bu eylemleri tasvip etmediği, El Kaide’nin lider kadrosundan Lui Sakka’nın iddiasıdır)
– Türkiye’deki IŞİD (Tekfirci) zihniyetinin lideri olarak nitelenen ve daha önce birkaç kez El Kaide üyeliğinden tutuklanıp serbest bırakılan Ebu Hanzala lakaplı Halis BAYANCUK, youtube’a yüklenen bir videoda; Türkiye’nin dar-ül küfür (küfür diyarı/kafirlerin ülkesi) olduğunu iddia etmekte ve Türkiye’de yaşayan her bir bireyin aksini ispatlamadıkça müşrik/kafir hükmünde kabul edilmesi ve kendilerine müşrik/kafir muamelesi yapılması gerektiğini iddia etmektedir.
– Aynı videoda BAYANCUK; İslam’ın şartları olan şehadet getirmenin, namaz kılmanın, oruç tutmanın, namaz kılmanın ve zekat vermenin Müslümanlık alameti olamayacağını da iddialarına eklemektedir. Bir siyasi yönetim biçimi olan “demokrasi rejimini” Allah’a şirk olarak görmekte ve demokrasiye inanan, demokrasinin gereğini yerine getiren (oy veren) ve demokratik rejim için çalışanların (memurların) kâfir olduğunu iddia etmektedir. (https://www.youtube.com/watch?v=s7Sc3-_I7aw)
– Halis BAYANCUK, yine youtube’a yüklenen bir videoda; Türkiye’deki camilerin mescid-i dırar (namaz kılınamayacak ve yıkılması gereken mescit) hükmünde olduğunu iddia etmekte ve bu mescitlerde cami imamlarının arkasında namaz kılan cemaati de kafir olarak nitelemektedir (tekfir etmektedir). (https://www.youtube.com/watch?v=Gd0H-vrvZdA)
– Yukarıda izah edilen görüşleri benimseyen bir zihniyetin, Türkiye’de güvenlik güçleri ve sivil halk ayırımı yapmadan, hatta mescid-i dırar (yıkılması gereken mescidler) olarak gördükleri camilerde bile eylemler yapabileceği, göz ardı edilmemelidir. Nitekim IŞİD, son birkaç ay içerisinde farklı ülkelerde Şii camilerine yönelik intihar saldırıları gerçekleştirmiştir:
– Bu bağlamda IŞİD’in Diyarbakır HDP mitinginde ve Suruç’ta gerçekleştirdiği saldırılar, sadece Suriye’nin kuzeyinde hâkimiyet kurma rekabetinin bir yansıması olarak değil, Türkiye’nin IŞİD’e karşı söylem ve tutumunda meydana gelen sertliğe bir cevap olarak da okunmalıdır. Türkiye’nin IŞİD’e karşı oluşan koalisyon güçlerine destek vermesi, IŞİD militanlarının geçişlerini engelleyecek şekilde sınır kontrollerini artırması ve Türkiye’de tespit edilen IŞİD militanlarına karşı operasyonlar gerçekleştirmesi (son olarak 10 Temmuz’da IŞİD üyesi oldukları iddiasıyla 27 kişi gözaltına alınmıştı: ilgili haber için tıklayınız), IŞİD’in bugüne kadar Türkiye’yi karşısına alacak eylemlerden sakınma stratejisini de revize etmesini beraberinde getirmiş olabilir.
– Nitekim Times’ın Orta Doğu muhabiri Tom Coghlan, IŞİD’in medya kanadını temsil ettiğini iddia eden bir sitede Türkiye’ye; “Türkiye hükümeti şunu unutmamalıdır: Eğer Türkiye’ye asla zarar vermeyen ya da saldırmayan Müslümanların özgürlüklerini kısıtlamaya devam ederse, Müslümanlar misillemede bulunabilir.” uyarısının yapıldığını aktarmaktadır (İlgili haber için tıklayınız).
– Tüm bu tespitlerden yola çıkarak, önümüzdeki dönemde diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de IŞİD’in kanlı saldırılarının artması ihtimali yüksektir. IŞİD ile mücadele, ABD ve müttefiklerini yaptıkları gibi sadece silahla olmamalı, IŞİD ideolojisiyle de mücadele edilmelidir. Sadece silahla mücadele etmek, bataklığı kurutmadan sivrisineklerle mücadeleye benzer.
– IŞİD’in eylemleri ve düşünceleri için kaynak gösterdiği dini iddiaların başta Diyanet İşleri Başkanlığı ve üniversitelerin ilahiyat fakülteleri tarafından bir an önce çürütülerek (reddiyeler hazırlanarak), IŞİD’in ideolojisinin yanlışlığı her türlü medya aracılığıyla kamuoyuna aktarılmalı ve başka insanların bu sapkın düşüncelere kapılmalarının önüne biran önce geçilmelidir. Zira bir kere bu düşünceleri benimseyen insanların artık bu düşüncelerinden dönmedikleri, medyaya yansıyan hadiselerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle de IŞİD ile mücadelede öncelikli tedbir, bu zihniyetin propagandasının engellenmesi ve karşı propagandanın geliştirilmesi olmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi – SASAM