Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay, Türkiye’deki yargı sisteminin temel taşlarıdır ancak aralarındaki bir anlaşmazlık, temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda önemli bir tartışma yaratmıştır. AYM, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruları karara bağlamakla görevlidir. Diğer yandan, Yargıtay, ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararları temyiz yoluyla inceleyen ve bozma kararı verebilen yüksek mahkemedir.
25 Ekim 2023 tarihinde, AYM, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bireysel başvurusunda, “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Atalay, 2023 Türkiye genel seçimlerinde TİP’ten Hatay milletvekili seçilmiş, ancak yargılaması devam ettiği için tutuklu bulunuyordu. AYM, Atalay’ın milletvekili seçilmesinden sonra tahliye edilmesi gerektiğine hükmetti ancak Yargıtay, AYM’nin bu kararını uygulamadı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Atalay’ın tahliyesini reddederek, AYM’nin kararını “çelişkili ve hukuka aykırı” olarak değerlendirdi ve AYM’nin kararını uygulamak için “yasal bir boşluk” olduğunu savundu.
AYM ve Yargıtay arasındaki bu anlaşmazlık, Türkiye yargı sisteminde önemli bir tartışma konusu haline geldi. Bazı hukukçular, AYM’nin kararını desteklerken, bazıları ise Yargıtay’ın kararını haklı buldu.
Atalay’ın milletvekili adayı olduğu zaman sorunlar başlıyor. YSK, hukuken Atalay’ın milletvekili seçilmesini engelleyecek bir karar alamıyor. Masumiyet karinesi gereği YSK’nın böyle bir karar alması doğru olmaz ancak bu durumda, sorunun Meclis tarafından çözülmesi gerekiyor. Hakkında dava açılan bir kişinin milletvekili adayı olmaması gerektiği düşünülüyorsa, Meclis bu konuda bir düzenleme yapmalıdır. Lakin bu da yeni sorunlara yol açabilir. Meclis tarafından çıkartılan bir kanun, milletvekili olmak isteyenlere karşı keyfi davranışlara ve haksız suçlamalara neden olabilir.
Davanın devam ettiği durumda, kişinin milletvekili seçilmesi halinde mahkeme süreci nasıl işleyecektir? İlk derece mahkemesi karar vermişse, sorun daha karmaşık hale gelir. İstinaf aşamasındaysa, mahkeme davayı Yargıtay’a taşıyabilir veya süreci durdurabilir. Bu durumda, hukuki yorumlar ve değerlendirmeler çok daha karmaşık bir hâl alır. Dava Yargıtay aşamasındaysa, mahkemenin bir an önce karar vermesi gerekir ancak dosya sırasına göre değil, adaletin sağlanması açısından öncelik tanınmalıdır. Bu noktada adaletin sağlanması ve hukuka uygunluk, etik kurallara da uygun olmalıdır.
Her ne olursa olsun, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın dava dosyasına karar verme yetkisi Yargıtay’a aittir. AYM’nin bireysel başvuru çerçevesinde Yargıtay’ın görev alanına girmesi, yargı sistemindeki temel bir sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durum, mevcut sorunların çözümüne yönelik daha dikkatli bir süreci gerektirir.
AYM’nin Kararı
AYM’nin kararı, Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. AYM, tutuklu yargılanan milletvekillerinin seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma haklarını vurgulayarak, yargının bağımsızlığına da dikkat çekmiştir.
AYM’nin kararı aynı zamanda, temel hak ve özgürlüklerin korunması konusundaki kararlarının bağlayıcı olduğunu vurgulayarak, yargının diğer organlarına karşı üstünlüğünü ortaya koymuştur.
Yargıtay’ın Kararı
Yargıtay’ın kararı ise, Türkiye’deki yargı bağımsızlığına dair endişelere neden olmuştur. Yargıtay’ın, AYM’nin kararını uygulamamakta direnmesi, yargının diğer organları karşısında üstünlüğünü göstermiş gibi görünmektedir. Bu durum, yargının siyasi müdahalelere karşı daha savunmasız hale gelmesine yol açabilir.
Yargıtay’ın kararı aynı zamanda, AYM’nin kararını “çelişkili ve hukuka aykırı” olarak değerlendirmesine rağmen, bu değerlendirmenin gerekçelerini açıklamamış olması, yargının temel hak ve özgürlükleri koruma konusundaki kararlılığını sorgulamalara neden olmuştur.
AYM ve Yargıtay arasındaki anlaşmazlık, Türkiye’deki yargı sisteminde önemli bir krize yol açmıştır. Bu krizin çözümü için, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki güvenin yeniden tesis edilmesi gerekmektedir.
Gelinen noktada, üst mahkemelerin birbirine karşıymış gibi görünmesi veya temel hak ve özgürlüklerin korunmasına farklı bakış açıları olması, iki temel nedenle açıklanabilir:
AYM’nin, bireysel başvuruyu reddederek Yargıtay’ın karar vermesini beklemesi, bu sorunun ortaya çıkmasını engelleyebilirdi. Ancak bu süreç işletilmediği için yeni bir durum ortaya çıktı. Sorunun çözümü için şu adımlar atılabilir:
Bu adımların atılması, Türkiye yargı sisteminin güçlenmesine ve temel hak ve özgürlüklerin daha etkin bir şekilde korunmasına katkı sağlayabilir. Yeni fiili durumun tartışılması ve üst mahkemeler arasındaki anlaşmazlıklar bazı kronik hale gelen sorunların çözümü için fırsata dönüşebilir. Bu süreçte sağduyulu olunması ve Yargının görev alanına saygı duyulması gerekiyor.
Muhammed IŞIK – SASAM Genel Sekreteri