Twitter Facebook Linkedin Youtube

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNE DAİR TAHMİNLER VE OLASI SENARYOLAR

Muhammed IŞIK – SASAM Genel Sekreteri

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor ve mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Altınlı Masa adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Memleket Partisi başkanı Muharrem İnce ve Ata İttifakı adayı Sinan Oğan cumhurbaşkanı adayı olarak yarışıyor. Erdoğan, yirmi yılı aşkın bir süredir başbakan ve cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetiyor ve bu seçimler, onun siyasi kariyerindeki en zorlu meydan okumalardan biri olarak görülüyor.

Erdoğan, Cumhur İttifakı adayı olarak seçimlere katılıyor ve hala popüler bir lider olarak görünüyor. Ancak son yıllarda ülkedeki ekonomik sorunlar, COVID-19 pandemisi ve hükümetin aldığı bazı tartışmalı kararlar nedeniyle desteği azalmış durumda gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu ise Erdoğan’ın bu yıpranmışlığını ve yorgunluğunu fırsata çevirmeye çalışıyor ve sol ve sağ görüşten seçmenlerin ilgisini çekebilecek söylemler kullanıyor. Özellikle ekonomik krizle mücadele konusunda çözüm önerileri sunuyor ve Erdoğan’ın politikalarını eleştiriyor.

Muharrem İnce, Memleket Partisi başkanı olarak seçimlere katılıyor. İnce, 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a karşı yarışmış ve %30’a yakın oy almıştı. Bu seçimlerde de popülist söylemler kullanarak seçmenlerin desteğini kazanmaya çalışıyor. Diğer bir aday, Sinan Oğan ise Ata İttifakı adayı olarak yarışıyor. Oğan, milliyetçi bir profil çizerek seçmenlerin dikkatini çekmeye çalışıyor.

Seçimlerin sonucu belirsiz görünüyor, ancak Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle seçmenlerin tercihleri değişebilir. Bu seçimler, Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olarak dikkat çekiyor.

14 Mayıs 2023’teki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye için büyük önem taşıyor. Mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin dış politikası birçok değişime uğradı. Erdoğan yönetiminde, Türkiye askeri gücünü arttırarak Suriye, Irak, Azerbaycan ve Libya gibi ülkelerde etkin bir rol oynadı. Ayrıca, daha önce ilişkilerin kopma noktasına geldiği Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve İsrail ile ilişkileri düzeltme yoluna girdi. Ancak, Türkiye’nin dış politikası Yunanistan, GKRY, ABD ve NATO ile zaman zaman gerilimler yaşadı. ABD’nin Ankara’ya yönelik yaptırım uygulamasına sebep olan Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerinin satın alınması, Türkiye’nin NATO bağlılığını sorgulanır hale getirdi. Ankara’nın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurularına itiraz etmesi de Türkiye’nin NATO ve ABD ile yaşadığı gerilimi artırdı.

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçmenlere alışılmışın dışındaki ekonomi politikalarını tersine çevirme, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını geri kazandırma, Cumhurbaşkanlığı sistemini kaldırarak yerine güçlendirilmiş parlamenter sistemi getirme ve Suriyeli mültecileri geri gönderme konusunda vaatlerde bulunuyor.

Bu seçimler, Türkiye’nin politik atmosferini etkilemenin yanı sıra, küresel anlamda popülizmi de etkileyebilir. Seçim sonucunun Türkiye’nin yakın geleceğini şekillendireceği açıktır.

Ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu, popülist politikalara karşı çoğulculuk yoluyla mücadele etmeyi hedefleyen yeni bir strateji sunuyor. Kılıçdaroğlu’nun bu stratejisi, laik, liberal, milliyetçi ve dini muhafazakâr perspektifler dâhil olmak üzere farklı ideolojilere sahip altı siyasi partinin bir koalisyonu olan “Altılı Masa” ittifakıyla birleştirilmiştir. Bu koalisyon, Türkiye’de benzersiz bir siyasi gelişmeyi temsil ediyor ve Kılıçdaroğlu’nun siyasi liderliği sayesinde dayanıklılığını koruyor gibi görünüyor. 2019 yerel seçimlerinde başarılı olan bu koalisyon, çeşitli ideolojik gruplardan destek alarak popülist ikilemlere karşı bir alternatif sunuyor. Kılıçdaroğlu’nun liderliği, hizipleri birleştirme ve koalisyonun bütünlüğünü koruma konusundaki yeteneği, başarıda önemli bir rol oynayabilir. Seçimlerde CHP adayının olası başarısı, Türkiye’nin politik atmosferini ve hatta küresel anlamda popülizmi etkileyebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yakınlığı, Türkiye’nin NATO ve Batı savunma ittifakına bağlılığının sorgulanmasına neden oluyor. Erdoğan’ın Rus hava savunma sistemi olan S-400’leri satın alması, ABD’nin Ankara’ya yönelik yaptırım uygulamasına sebep oldu. Cumhuriyetin kuruluşunun 100 yıl sonrasına denk gelen seçimler önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanması halinde, partisinin ve bürokrasisinin metal yorgunluğu belirtilerine rağmen güçlenmesi için bir fırsat yaratabilir. Aynı zamanda, hem siyasette hem de devlet yönetiminde oldukça deneyimli olması, zor zamanlarda sağduyulu bir liderlik sergilemesine olanak tanıyabilir.

Son dönemde, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından Türkiye, iki ülke arasında önemli bir diplomatik rol oynadı. Türkiye, Rusya’ya yaptırım uygulamayı reddederken, Ukrayna’ya silah (Bayraktar İHA’ları) tedarik etmeye devam etti. Ayrıca, Ukrayna’nın tahıl ihracatının abluka altındaki Karadeniz’den geçmesine izin veren bir Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmasına aracılık etti. Bu başarılı dış politika, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik becerilerinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Türkiye’nin ekonomi modelinde radikal kararlar alan isim yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan değil. AK Parti hükümeti, 2000’lerin başından beri uyguladığı neoliberal ekonomi politikaları ile Türkiye’nin ekonomik büyümesini ve uluslararası alanda tanınırlığını arttırdı. Ancak son yıllarda yaşanan ekonomik krizler ve pandeminin etkisiyle Türkiye’nin ekonomisi ciddi bir sınavdan geçiyor. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da ekonomik krizle mücadele etmek ve daha adil bir ekonomi modeli sunmak için vaatlerde bulunuyor. Ancak halkın güvensizliği ve muhalefetin güçsüzlüğü, bu vaatlerin seçmenlerin zihninde yeterince etkili olmamasına neden oluyor.

Enflasyon ve ekonomik kriz gibi sorunlar elbette ki uluslararası etkenlerin ve yoğun mülteci akınının da etkisiyle ortaya çıkıyor. Ancak sadece bu faktörlere bağlamak, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunların tam resmini vermeye yetmiyor. Örneğin, son yıllarda Türkiye’nin dış borç yükü arttı ve bu borçların ödenmesi konusunda zorluklar yaşanıyor. Ayrıca, Türkiye’nin ekonomik büyümesi, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri de arttırdı ve yoksul kesimlerin hayat standartları düştü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık müjdeler vermesine rağmen toplumun tepkisinin düşük olması, sadece normalleştirme süreciyle açıklanamaz. Halkın, özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle, siyasi liderlerden gerçekçi ve çözüm odaklı yaklaşımlar beklediği bir gerçek. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaatleri, halkın güvensizliğini gidermek için yeterli olmayabilir. Ancak, siyasi liderlerin Türkiye’nin ekonomik sorunlarına ilişkin gerçekçi çözümler sunmaları ve uygulamaları gerekiyor.

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük avantajı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun yıllardır iktidarda olmasından kaynaklanan yorgunluk belirtilerine karşı bir değişim özlemi olabilir. Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü liderliği, siyasi deneyimi ve halk desteği halen seçimlerde belirleyici bir faktör olabilir.

Siyasette uzun yıllar göz önünde olmak gerçekten bir handikap olabilir, ancak bu durum her zaman böyle olmayabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, liderliği boyunca ülkeye birçok başarı kazandırdı ve bu başarılar seçmenler tarafından takdir edildi. Ayrıca, politikalarının tartışılması ve eleştirilmesi siyasi bir lider için doğal bir durumdur.

Türkiye’de siyasi kutuplaşmanın giderilmesi ve normalleşmenin sağlanması için elbette ki değişim gereklidir. Ancak, bu değişim sadece bir kişinin seçilmesiyle gerçekleşmez. Tüm siyasi aktörlerin, toplumun ve kurumların ortak çabası gereklidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun yıllar boyunca liderliği ve politikaları tartışılsa da, onun siyasi başarısı da göz ardı edilemez.

Seçmenlerin veya bağımsız analistlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en ufak başarısızlıklarını bile eleştirmeleri sadece o liderin yorgunluğu veya uzun yıllar boyunca iktidarda olmasıyla açıklanamaz. Siyasi liderler, yönetimleri boyunca çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalabilirler ve bu zorluklarla mücadele etmek de liderliğin bir parçasıdır.

Bunun yanı sıra, siyasi partilerin seçim kampanyaları sırasında halkı kışkırtıcı söylemlerden kaçınmaları, toplumsal barışı korumak için önemlidir. Seçim kampanyaları sırasında kullanılan dil ve propaganda araçları, toplumda kutuplaşmaya neden olabilir. Bu nedenle, siyasi partilerin seçim kampanyalarında yapıcı ve uzlaştırıcı bir dil kullanmaları, toplumda barış ve uyumun sağlanmasına yardımcı olacaktır.

Sivil toplum örgütleri ve diğer toplumsal aktörlerin de kutuplaşmanın azaltılması için çalışması gerekmektedir. Sivil toplum örgütleri, toplumun farklı kesimlerini bir araya getirerek diyalog ve uzlaşma ortamları oluşturabilirler. Ayrıca, toplumsal farkındalık çalışmaları ve eğitim faaliyetleri ile kutuplaşmanın nedenleri ve sonuçları hakkında halkı bilgilendirebilirler.

Son olarak, demokratik değerlerin güçlendirilmesi ve siyasi süreçlere katılımın artırılması da kutuplaşmanın azaltılmasına yardımcı olacaktır. Bu kapsamda, seçimlerin adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi, yargı sisteminin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, basın özgürlüğü gibi demokratik değerlerin korunması ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, halkın siyasi süreçlere daha fazla katılımı sağlanarak, siyasal katılımın artması ve demokratik süreçlerin işlemesi, toplumun kutuplaşmasını azaltacaktır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: