Twitter Facebook Linkedin Youtube

“BIOTERRORIZM” BİYOLOJİK SAVAŞ ENTEGRASYONU VE MELEZ SAVAŞLAR

Hakan HANÇER

   Yıllar boyu dünyada yaşanan savaşlar, emperyalist ülkelerin binlerce çeşit biyolojik, kimyasal ve elektronik silah üretmesine yol açmış ve çağımızı yeni savaş bir alanına sokmuştur. Yeni dönemde “Hibrit Savaş” (Hybrid War) adını verdiğimiz, yani doğru kelime anlamıyla “melez” olarak bilinen, yeni bir nesil muharebe alanıyla karşı karşıyayız. Bu alan başta; Electronic Warfare (Elektronik Savaş), Signal Intelligance (Sinyal İstihbaratı), Information warfare (Bilgi Savaşı) Chemical Warfare (Kimyasal Savaş) ve Biological Warfare (Biyolojik Savaş) bölümlerini içermektedir. Günümüzde sıklıkla kullanılan Bilgi Savaşları, elektronik sistemler ve dijital platformlarla birlikte hedef bir kitleyi dezenformasyon kampanyaları ile etkileyebilmektedir. Diğer bir deyişle, toplumlar üzerinde bilgi kirliliği kampanyası yürütülüyor. 2019 yılında başlayan, SARS-2 (Coronavirus-COVID-19) küresel salgını da bu anlamda hem bilgi, hem de biyolojik bir terör olarak melez bir savaşın deneyi olarak gerçekleştirilmiştir. Böylece dünya üzerinde, insanlık tarihinde görülmemiş küresel bir salgın operasyonu başarıyla sonuçlanmış ve insanlar tek bir merkezin yaptırımları altında sosyalleşmiştir. Belirli bir kitle hedef alınarak, genetik bir silahın ortalama bir yılda insanları enfekte edebileceği ve bilgi kirliliği ile toplumsal sosyal statütün tamamen manipüle edilebileceği açıkça anlaşılmıştır. Viral enfeksiyonla başlayan süreç, başarılı bir kitlesel kontrol programına dönüşmüştür.

Biyolojik Savaş Entegrasyonu ve Üniter Devletler

   Biyolojik Savaş, “Bioterrorism” (Biyoterörizm), “Biological Agents” (Biyolojik Ajanlar) gibi benzeri isimlerle anılan ve günümüzde şimdiye kadar çok konuşulmayan, ulus devletlerinin bir başka sorunudur. Biyolojik Savaşın unsurları genellikle askeri hedeflere ulaşmak için genetik mühendislik alanında geliştirilen silahlardır. Bu tip mühendislik ürünlerine kelime anlamı İngilizce’den gelen “Recombinant” (Rekombinant-Rekombinasyon) denmektedir. Titiz çalışmalarla birlikte yürütülen bu programlar, ülkelerin kitleleri politik açıdan kontrol etme, fethetme veya korkuyla üretilen manipülasyon programları için kullanılmaktadır. Protozoan (tek hücreliler), parazit, mantar, mikroorganizma türleri, bakteriler, kimyasal belirleyiciler, toksinler ve COVID-19 gibi çeşitli virüs türleri bu programlar dâhilinde “Biyolojik Ajanlar” olarak geliştirme sürecindedir. Bu alanda iki saatlik bir çalışma, iki milyon dolarlık zarar verebilmektedir. “Weapon of Mass Destruction” (Kitle İmha Silahları) grubunda kitlesel entegre saldırı silahlarıdır.

   Yeni dünyada bilgi kirliliği kontrol edilebiliriz ama bulaşıcı bir hastalığı kontrol etmek, tamamen devletlerin tekelinde olduğu için dünya toplumu olarak sadece kurallara uyabiliriz. Buradaki problem, devletlere müdahale eden küresel ilaç çeteleridir. İlk pandemiden örnek vermek gerekirse, demokrasi söylemleri ile ünlü olan birçok ülkede zorunlu yasama organlarının hayata geçirildiğini ve insan sağlığının ve haklarının nasıl tehdit edildiğini hatırlamak gerekir. Bu durum aslında biyolojik silahların ve pharmacy (ilaç) şirketlerinin tehlikesini daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Şirketlerin savaşına sahne olan dünyamız, emperyalist devletlerin ekonomik gücü düşük ülkelerin politik duruşlarına müdahale etmesiyle birlikte bugünkü halini almıştır. Bu yöntemle “borç batağı” stratejisi uygulanırken, ülkeler dev şirketlerin baskısıyla bir kaos ortamına sürüklenmiştir. Özellikle COVID-19 pandemisi gibi kasıtlı yaratılan kaoslar içinde, bütün devletler bugüne kadar büyük zayiatlar vermiştir. COVID-19 gibi yaratılan salgın türleri, aynı zamanda uluslararası teröristlerin dikkatlerini onları geliştirmeye de  odaklıyor. Bu da ilgili kurumlar ve kuruluşların, birbirine düşman devletlere karşı biyolojik ve kimyasal silah ticaretini oluşturuyor. Her ne kadar jeopolitikanın sonuna gelmiş olsak da, yeni dünyanın politikaları hala yine yer yüzünden çıkıyor.

Ek not: 25 Kasım 1969 tarihinde “Statement on Chemical and Biological Defense Policies and Programs” (Kimyasal ve Biyolojik Silah Savunma Politikaları ve Programları) kapsamında, 37. ABD       Başkanı Richard Nixon tarafından ilgili bir memorandum açıklanmıştır. İfadelerinde, ABD’nin hâlihazırda biyolojik ve kimyasal silah programının sona erdirildiğini ve ilgili silahların kullanımı için yasak uygulanacağını deklare etmiştir. Ancak, bu karar Nixon yönetiminin bir dış politika yalanı olarak kalmış ve ilgili programlar devam etmiştir.

“ABD Ordusu Biyolojik Savaş Laboratuvarlarından, One-Million-Liter Test Sphere (Bir Milyon Litrelik Test Küresi) üzerinde bir biyolojik ajanın statik aerosolleri test edilirken Maryland, Fort Detrick üssü ABD, 1968.”    

“Entegre Savunma’da ABD’nin en önemli üslerinden Pine Bluff Arsenal askeri üssü Jefferson County, Arkansas, ABD. Pine Bluff Arsenal’de son derece tehlikeli ileri düzey kimyasal ve biyolojik silahlar depolanmaktadır.”

Biyolojik Ajanların Türleri ve Yayılım Süreci

   Havadan yayılan aerosol tabanlı virüsler, yüzeyden bulaşan virüslere göre çok daha hızlı bir kontaminasyon ve yayılma gücüne sahip olabilmektedir. Bazıları havayla temasta toksitlenir, bazıları da akciğerlere nüfuz edince karbondioksit ile reaksiyona geçer (üst solunum yollarını etkileyebilen, konakçıyı açık havada boğabilen ölümcül reaksiyonlar).  Bu sebeple her alanda biyolojik-kimyasal bir saldırıyı göz önünde bulundurmalıyız. Toplumdan uzak bölgelerde anti-ajanlar ve karşı saldırı-savunma entegrasyonu üzerine bioterörizm tesislerinin kurulması gerekmektedir. Bu tesislerde havadan gerçekleşecek stratejik saldırılara karşı, yine havadan aerosol ajanlar üretmemiz gerekmektedir. Biyolojik savaş alanı etik bir alan olmadığı için devletlerarası istihbaratta paylaşılmaz. Bu nedenle ulusal ve uluslararası biyoterör istihbaratı, ajanslar arasında bile gizlilik seviyeleriyle yer alır. Yani bunun anlamı, ülkelerin envanterlerinde bulunan çeşitli biyolojik silahlar, nükleer silahlardan bile daha yüksek gizlilik derecesine sahiptir.

   Örneğin 2019 yılında dünyaya salınan, COVID-19 olarak bilinen zarflı virüs yapısı da oldukça akıllı ve tehlikeli bir enfeksiyon kitle hedefine sahipti. Konakçı hücrenin protein yapılarına, reseptörleri olan “Glycoprotein” (Glikoprotein) yapıları ile membran füzyonu sağlayarak, viral bir enfeksiyon süreci başlatıyordu. Yani, COVID-19 dünya envanterlerinde bulunan binlerce çeşit biyolojik ajandan biri olarak, viral zarflı bir virüstü. Peki, COVID-19 enfeksiyon süreci hedef kitleyi nasıl seçiyordu? İnsanların hücre yapılarında bulunan protein yapıları, kişinin genetik mirası ve kalıcı hastalıklarına kadar izlenebilen biyolojik bir gen hafızasına sahiptir. Rekombinant olarak geliştirilmiş biyolojik silahlar da, hedeflenmiş protein yapıları ile hedef kitleyi kolaylıkla enfekte edebilmektedir. Dünyanın ilk pandemisinde gördüğümüz operasyonda, protein yapılarını hedef almak kolay bir yol değildi ama tam bir genetik mühendislik harikasıydı. COVID-19’da bu yöntemle bulaşıcılığını küresel sınırlara taşıdı. Bazı insanlar üzerinde akut enfeksiyon gibi semptomlar gösterirken, bazı insanlar üzerinde de ölümcül etkilere sahip oldu.

Bu yöntemlerin saldırı amaçlı değil de, savunma amaçlı dünyada hastalıkları engellemek için kullanıldığını düşünün…

   Entegre terör saldırılarına bir başka örnek daha vermek gerekirse, kimyasal silahlar kategorisinde yer alan herbisitler ve toksinler de vardır. Silah haline getirilmiş toksinler, havada virüslerden çok daha hızlı yayılabilmektedir. Kimyasal silahlar doğrudan insan genetiğini hedef almadan, çevresel faktörler üzerinden de insan hayatını hedef alabilmektedir. Buna en iyi örnek olarak Vietnam Savaşı (1955 -1975) sırasında kullanılmış “Agent Orange” (Kızıl Ajan) yer almaktadır. Kızıl Ajan’nın bileşenleri, II. Dünya Savaşı sırasında, ABD ordusunun ‘2,4-D’ (2,4-diklorofenoksiasetik asit) keşfetmesinin ardından tasarlanmıştır. Deneylerde, 2,4-D’nin ‘2,4,5-T’ (2,4,5-triklorofenoksiasetik asit) ile kombine olarak bir araya gelmesinin daha etkili bir zehirli herbisit oluşturduğu keşfedilmiştir. Kızıl Ajan, bileşenleri sayısız deneyler düzenledikten sonra Vietnam Savaşı sırasında çevreye kalıcı hasarlar vermek amacıyla yerden ve havadan salgılanmıştır. The Red Cross of Vietnam’ın (Vietnam’ın Kızılhaçı) yaptığı açıklamaya göre, Agent Orange’dan dolayı Vietnam’da yaklaşık bir milyon insanın kalıcı genetik hastalıklara sahip olduğu açıklanmıştır. Aşağıda Vietnam Savaşı’nda kullanılan mahsul önleyicilere bir örnek fotoğrafta gözlemlenmektedir.

Ek not: Aynı zamanda toksinler hayvanlar aracılığı ile de yayılabilmektedir. Örneğin, bu nedenle İncirlik Üssü’nde Amerikan askerlerinin herhangi bir duruma karşı Türkiye’de hayvanlarla kesinlikle temas etmemesi önerilir.

“Buğday üzerinde tahıl pası gözlemleniyor. Kara pas, kırmızı pas veya kırmızı toz olarak da bilinen kök pası, tahıl ürünlerinde önemli hastalıklara neden olabilen ‘Puccinia Graminis’ mantarından kaynaklanmaktadır.”

   Bunlar bilinen örneklerdi. Daha ölümcül silahlar kullanılmak üzere devletlerin envanterlerinde savaş günlerini beklemektedir. “Neurotic Agent” (Nevrotik Ajanlar) gibi insan beyninin loblarını (karar verme motorlarını), bilincini ve koruma mekanizmasını etkileyebilen yeni nesil biyolojik-kimyasal silahlar hâlihazırda bulunmaktadır. Nevrotik Ajanlar, genellikle beyindeki temel elektrokimyasal süreçleri etkileyebilecek türden kimyasal silahlardır. Bu yeni nesil ajanlar oldukça tehlikeli etkileşim süreçlerine sahip olup, beyindeki nörotransmitter’leri (nöronlar ve hücre arasındaki iletişimi) etkileyebilmektedir. Bunu da nöronlar ve hücre arasındaki iletişimi sağlayan kimyasal bileşenleri, toksinler ile bozarak gerçekleştirmektedir. Böyle bir sürecin yan etkileri ise henüz bilinmemektedir. Ancak, tıp biliminden ele alacak olursak, beyindeki sinirsel bir problem (sinir hücreleri) fiziksel etkilerde insanı hareketsiz bırakabilir, nefes darlığı ve felce neden olabilmektedir. Mental problemlerde ise şiddetli halüsinasyonlar, bilinç kaybı, bilişsel hafızada zorlanma, ileri düzey kaygı bozukluğu durumları gözlemlenebilir. 

Ek not: “Cardiac Arrest” (kalp durması) durumunda da, beyine yeterli kan pompalanmadığı için beyin oksijensiz kalır. Ardından kalıcı veya geçici tehlikeli felç durumları ortaya çıkabilir.

   Aşağıda “Gerçek Burada” kitabından alıntılanan, ABD’nin Philadelphia şehrinde, Holmesburg Hapisanesi’nde deneylerde uygulanmış bazı önemli kimyasalların isimleri ve semptomları yer almakatdır;


Agent-282 Yorgunluk ve baş dönmesi
Agent-834 Zihinsel bozukluk ve halüsinasyonlar
Agent-668 Hafif duygu durum bozukluğu, bilişsel bozukluk ve zehirlenme
CAR 302, 212 Baş dönmesi
CAR 302, 368 Baş dönmesi, konuşma bozukluğu, biyolojik irade kaybı
Agent-1-1 (Atropin Sülfat) Bilinç donukluğu, gerçeği fantezinden ayırmada zorluk

   Dünya nere gidiyor? Aslında dünya uzun zamandır bu halde. Artık maalesef konvansiyonel savaşın yan etkileri, dünyayı başka bir savaş alanına taşıyor. “Geleceğin savaşları” adını verdiğim bu alanda, ileri düzey askeri istihbarat oldukça önem arz etmektedir. Çünkü yeni dönem muhabere sahasını anlayamazsak savaşı kaybederiz. Her biyolojik silahın, hastalığın aynı zamanda antiviral bir Off Label (etiket dışı) ilacı olduğu gibi, her yeni alanın da bir karşı savunma alanı vardır. Dünyada az bir kitlenin bildiği gümüş gibi kalıcı, önleyici bilinmeyen tedavi yöntemleri vardır. Nano teknoloji ile hücre yapılarında yenilenme, gen tedavisi veya yenilenmeye teşvik edici tıp terapileri bulunmaktadır. Bildiğimizin dünyanın kalbi, bilmediğimiz dünyanın sancılarıyla duruyor…


   Aşağıda bulunan 1969 tarihli ABD’nin Savunma Bakanlığı memorandum raporunda da, biyolojik ve kimyasal silahların faaliyetleri hakkında duyulan kamusal endişenin ifadeleri açıkça belirtiliyor. Memorandum, dönemin ABD Savunma Bakanı Melvin Laird’den, dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’e gönderilmiş. Ancak, bu endişeler ilgili programların devam etmesini engelleyememiş ve Vietnam Savaşı’nda düzinelerce kimyasal ajanlar test edilmiştir.

                                                 “ABD Ulusal Güvenlik Arşivi’nden alınmıştır.”




                                                                        GİZLİ (SINIFDIŞI)
                                                                   SAVUNMA BAKANLIĞI                                                30 NİSAN 1969
                                                                 WASHINGTON D.C. 20301
                                       Ulusal Güvenlik işlerinden sorumlu Başkan Yardımcılığına

Kimyasal ve biyolojik savaş programlarımızın yapısı, bu tür programlara ilişkin ulusal politikamız ve ilgili savaş faaliyetleri karşısındaki kamusal duruşumuz hakkında giderek daha fazla endişe duyuyorum. Bunun sonucunda yönetimin giderek açıkça artan bir ateş altında kalacağı ortadadır. Başta Kongre üyesi McCarthy ve Senatör Fulbright tarafından olmak üzere çok sayıda soruşturma açılacak gibi görünüyor.

Konunun mümkün bir tarihte Millî Güvenlik Kurulu’nun önüne getirilmesi makul görünmektedir. Tavsiyem, MGK tarafından erken değerlendirmeyi kolaylaştırmak için gerekli çalışmaların ve incelemelerin bir an önce başlatılması yönündedir.

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: