Prof. Dr. Turan AKKOYUN
Medya ürünleri, anlık tüketime sebebiyet verseler dahi beynin ve şuurun derinliklerine yerleştirdiği tohumlar misali geleceğe gönderilmiş zarflar vazifesi üstlenmektedir. 2014-2019 yılları arasında yurt içinde ve dışında reytingleri altüst eden Diriliş Ertuğrul (Yönetmen: Metin Günay) dizisinin başlarında ana karakterlerden birisi Süleyman Şah ölüm sahnesi sonrasında sık sık dillendirilen bir isimden çok daha fazlasını ifade etmektedir. Kaldı ki dizi kapsamında; Türklüğe ikinci anavatanını kazandırarak yeni bir Türk idari organizasyonu kimliğini de temsil etmemektedir.
O Süleyman Şah ki; Malazgirt Savaşı sonrası Sultan Muhammet Alparslan’ın “gidin alın sizin olsun” şeklinde özetlenebilecek buyruğu sonrasında hem Selçuklu ailesi, hem diğer Oğuz beyleri akın etmeye başladığında bir adım öne çıkarak Türkiye Selçuklu Sultanlığını tesis etmiş, birkaç yıl içerisinde İznik şehrini başkent yapmıştır. Bu hususlara dair bir çok araştırma ve etkinliğin gerçekleştirildiği bundan böyle de icra edilmesi gerekliliği aşikar bir konu olarak çalışma masalarında yer almaktadır.
Kutalmış oğlu Süleyman Şah’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ni tesisi, vefatı, devletin mevcudiyetini kabul ve muhafaza etmesi türlü badireler atlatması herkesin gözü önünde cereyan etmiştir. Ancak kabri ile Misak-ı Milliye, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve III. Bin yıla kadar Anadolu Türklüğünün toplumsal hafızası yanı sıra diplomatik ve psikolojik hayatında sürekli yer alan reel bir şahsiyet olarak memleketin farklı noktalarında farklı dönemlerde fakat aynı isimle dokunuşlar gerçekleştirmesini bilmiştir.
Görev yaptığımız vilayetlerin kültürel değerlerini araştırırken hemen karşımıza çıkıveren belirgin isimle Aydın ilinde karşılaşmak hiç de şaşırtıcı olmamıştır. Yeniden altını çizmek gerekirse bu şahsiyetler aynı kişiler değildir ancak aynı ismi alarak Türklüğün ikinci anavatanı Türkiye’nin varlığına omuz vermişlerdir.
Konya Merkezli Türkiye Selçukluları otoriteyi yitirince devlet bürokratları, kumandanları, boy beyleri Türklüğün mayasında bulunan çıkışa yönelmiş, öncülüğü üstlenme çabasına girişmişlerdir. Adalar Denizi’ne doğru olan havalide de pek çok yiğit kendini meydana salmış, candan iman ettikleri kadere teslim olmuşlardır. Aslında bu teslimiyet tek taraflı olmayıp yörenin istikbali ve kaderi açısından da önem arz etmiştir.
İleriye atılım esnasında hemen bütün beyler ile boylar her aşamada Konya’ya kulak vermeye, onu dinlemeye, onu ayakta tutmaya, birlik beraberlik içerisinde hareket etmeye, bozguncu duruma düşmemeye itina göstermişler ancak işleyen takvim bunları silme istikametinde olunca şahsiyetler coğrafyayla bütünleşerek yepyeni haller alıp pekişmişlerdir. Bunlardan Aydın ve Söke, çağların birikimini sırtlayarak bugüne erişen değerler olmuşlardır.
Kabri Karacasu’da bulunan Aydın Bey’in kader yürüyüşünü oğlu Mehmet Bey siyasi bir organizasyona dönüştürmüş, hem kara hem deniz gücüne haiz kuvveti Konstantaniyye’de dahi dikkate alınan hareketlere girişmiş, kahramanların yalnızlığına altın harflerle notlar düşerek Adalar Denizi’ndeki yükseliş coşkusuna ortak kılmıştır. Müşterek hareket birçok unsuru, kahramanı, konuyu aynı noktada toplamıştır. İyi bilindiği gibi Türklüğün fütuhatı hiçbir vakit “kuru saltanat kavgası” olmamıştır. Yerleri geldiğinde bunlara da işaret edilmekte, notlar düşülmektedir.
Aydın oğlu Mehmet Bey’in kumandanları arasında yer alan Süleyman Şah da kendine verilen vazife gereği havalide fetihler gerçekleştirip Söke’yi kurarak kutlu yürüyüşünde kahramanların yalnızlığında “gözünü kırpmadan ilerlemiş ve bir daha dönmemiştir.”