Ekonomi ve Güvenlik Kapsamında Stratejik Değerlendirmeler
Umut Berhan ŞEN – SASAM Uzmanı
Kazakistan, bir coğrafya olarak Türkiye için bir dost ve müttefik ülkeden fazlasıdır. Zira Türk ulusunun ata yurdudur. Gönül ve tarih bağıyla kurulmuş bir köprüyle, Türkiye ve Kazakistan birbirine bağlanmış durumdadır. Bu nedenle, Kazakistan’ın derdi bizim derdimiz, sevinci bizim sevincimizdir.
Kazakistan Cumhuriyeti, jeostratejik olarak Avrasya coğrafyasının kalbinde yer alan bağımsız bir devlettir. Kazakistan, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan ile birlikte günümüzdeki yedi bağımsız Türk devletinden biri olup Türk Devletleri Teşkilatı’nın ve Türksoy’un üyesidir. 2.724.900 km² yüzölçümüyle dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesidir. Müslüman ülkelerin ve Türk devletlerinin yüzölçümü bakımından ise en büyüğü, doğal kaynaklar açısından da en zenginidir. Ayrıca, Kazakistan Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altın Ordu gibi devletlerin kurulduğu ana coğrafi bölge olmuştur.
Coğrafya, siyasetin maddi dünyasıdır. Farabi’den Hoca Ahmed Yesevi’ye, İbn-i Haldun’dan, Montesquieu’yadek süregelen pek çok yapısalcı tarihçi, pek çok siyasal düşünür, tarihçi, coğrafya ile siyaset arasındaki bağı anlamaya ya da açıklamaya çalışmıştır. Bu bağı güçlendiren olgu ise; modernizmdir. Zira modern dünyanın koşuları ve zorunlulukları, siyasete coğrafya biçme konusunda kadim zamanların dünyasına göre çok daha önemli ve süratlidir. Bu azmi ve sürati açıklamak gerekirse, modernleşme denilen olgunun elbette ki, entelektüel merakla bağlantılı; hatta bu merakı kışkırtan, yönlendiren bir tarafı da vardır. Fakat bu yönlendirmeler, coğrafya ile siyaset arasında dokunan köklü bağların yol açığı reel politika hesaplamaları sayesinde, günlük toplum yaşamında tezahür edebilmektedir. Son yıllarda, bölgemizde yaşanan gelişmeler gösteriyor ki, reel politik hesaplamalar, coğrafyayla sentezlenerek, bir takım reel politik kurgulamalara dönüşmektedir. Elbette, bu jeopolitik kurgular, savunmacı bir konseptte gelişebileceği gibi, saldırgan veya yayılmacı da olabilir.
Yakın zamanda (16 Aralık 2021 günü) bağımsızlığın 30. yılını kutlayan Kazakistan, 2,7 milyon kilometrekare yüzölçümüyle Avrasya coğrafyasının kalbinde yer alan dev bir barış ve istikrar yurdudur. Bu noktada Kazakistan’ın koruması gereken bir altın üçgen sistemi bulunmaktadır. Bu üçgenin üç önemli açısı; Ekonomi, Güvenlik ve Demokrasi’dir.
Kazakistan Ekonomisi
Kazakistan, Avrasya coğrafyasının en büyük ekonomisidir. Dev hacimli petrol rezervlerine muhtelif mineraller ve madenlere sahiptir. Ayrıca hayvancılık ve tahıl üretimi açısından sahip geniş bozkır toprakları ile ciddi bir tarımsal potansiyeli vardır. Ülkenin güneyindeki dağlar elma ve ceviz üretimi açısından oldukça zengindir.
Kazakistan’ın sanayi sektörü bu doğal kaynakların çıkarılması ve işlenmesi ve aynı zamanda inşaat malzemeleri, traktör, tarım makineleri ve bazı askeri öğeler konusunda uzmanlaşmış büyük bir makine yapı sektörüne sahiptir. SSCB’nin dağılmasından ve Kazakistan’ın geleneksel ağır sanayi ürünlerine olan talebin çöküşü ile 1994 yılında meydana gelen en dik yıllık düşüş, 1991 yılından bu yana ekonomide keskin bir daralmaya yol açmıştır. 1995-97 ekonomik reformlar ve özelleştirmelerle hükûmet programı özel sektöre varlıkların önemli olarak kaymasına neden oldu. Birkaç yıl içinde önemli ölçüde daha büyük petrol ihracatı için Karadeniz artış beklentileri ile batı Kazakistan’ın Tengiz Alanı’nda Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu anlaşmasıyla yeni bir boru hattı inşası Aralık 1996’da imzalanmasıyla sonuçlandı. Kazakistan’ın ekonomisi petrol fiyatları ve Rusya’da Ağustos finansal krizinin çökmeye uğratması nedeniyle GSYİH büyümesinde %2,5 düşüş ile 1998 yılında aşağı döndü. 1999 yılında parlak bir nokta, bir iyi zamanlanmış tenge[1] devalüasyonu ve tampon görevinde tahıl hasatı ile birlikte, durgunluk ekonomiyi dış satıma itmiş ve uluslararası petrol fiyatlarındaki artış ülke ekonomisinin bütçe açığı ve ödemeler dengesini konsolide edebilmiştir.
2000’li yıllarda, Kazakistan’ın önde gelen ihracat ürünleri petrol, metal ve tahıl dünya piyasalarında artan fiyatların da etkisiyle, Kazakistan’ın ekonomisini somut bir büyüme yaşamıştır. Örneğin; GSYİH 1999 yılında %1,7, 2000 yılında %9,6, 2006 yılında ise 10,6 oranında büyümüştür. Elbette ki, Rusya ve Çin’in ve Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi komşu ve soydaş ülkelerin bu büyümedeki rolleri büyüktür.
2015 yılında ise Dünya Ekonomik Forumu’nun 144 ülkeyi baz alarak belirlediği Küresel Rekabetçilik Sıralamasında Kazakistan’ın 50. Sırada olduğunu açıklamıştır. Sıralamada Pazar büyüklüğü, GSYİH, vergi oranları, altyapı gelişimi, gibi birden çok makroekonomik ve finansal etmenler temel alınmaktadır. Ayrıca Kazakistan, 2015 ‘Bloomberg Yenilik Endeksinde’ de en yenilikçi ekonomiler arasında ilk 50’de yer almaktadır.
Kazakistan’ın Rusya ve Çin’le Süren Jeostratejik İlişkileri
Kazakistan’la 7600 kilometrelik bir sınırı bulunan Rusya, doğal olarak Kazakistan’ın en büyük ticari, askeri, siyasi ve ekonomik ortağı konumundadır. Dolayısıyla geçmişteki iki yüz yıllık Rus Çarlığı baskı ve saadetine rağmen, Türkiye’den sonra Kazak toplumunun Rusya’ya karşı makul bir yakınlık duyması bugün için oldukça normaldir. Günümüzde Kazak nüfusun üçte birini oluşturan kentli modern Kazaklar anadili olarak Rusça konuşmaktadır. Kazak toplumu bir nebze de eski alışkanlıkların bir devamı olarak uluslararası gündeme ilişkin konulara ve krizlere kısmen de olsa, Rusya’nın perspektifinden bakmaktadır. Ayrıca Kazak kamuoyu, bağımsızlığın üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen küresel gündeme ilişkin pek çok olay ve olguyu olayı, büyük ölçüde Rus medyasından izlemektedir.
Günümüzde Kazak toplumunun büyük çoğunluğuRusya’yı Kazakistan’a yönelik her türlü iç ve dış tehditte yanında olan dost ve müttefik ülke olarak görmektedir. Kuşkusuz, Kazakistan’da Ocak ayında gerçekleşen şiddet olaylarının bastırılmasında, Rusya’nın kurucusu olduğu Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün oynadığı etkin ve caydırıcı rol, Kazak toplumunun Rusya’ya yönelik bu algısında pekiştirici olmuştur.
Kazakistan’ın Rusya’dan sonraki en önemli ekonomik partneri Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Zira Kazakistan, bağımsızlığının ilk yıllarından itibaren Kazakistan, Çin’le çok sayıda ticaret, ekonomik ve yatırım anlaşması imzalamıştır. Ayrıca Kazakistan’daki Çin yatırımları milyarlarca dolara ulaşmıştır. Kazak petrolünün % 30’unun Çin’e ulaştığını da unutmamak gerekmektedir. Bunlara ek olarak, Kazakistan’dan Çin’e giden petrol boru hatlarının yanında demiryolları ve otoyollar da bulunmaktadır.
Kazakistan’ın İktisadi İstatistikleri:
GSYİH: 420.6 milyar $
GSYİH büyüme %4,3
Kişi başı GSYİH 24,100 $
Sektörel GSYİH dağılımı:
Tarım: %5,2; endüstri: %37,9; hizmetler: %56,95
Enflasyon: %5,2
Gini katsayısı[2]: 28.8
İşgücü: 9.102 milyon
İşsizlik: %5,0
Kazakistan’ın ihraç ettiği ürünlerin dağılımı:
-Petrol ve petrol ürünleri %59,
-Demir ve metaller %19,
-Çeşitli kimyasallar %5,
-Makineler %3,
-Tahıl, yün, et, kömür %14
İhracat hacmi: 87 milyar $
Kazakistan’ın ana ihracat ortakları ve oranları:
-Çin %21,0
-Rusya %9,9
-Fransa %9,3
-Almanya %6,9
-İtalya %5,0
-Kanada %4,8
-Ukrayna %4,7
-Romanya %4,1
İthalat Malları: Makine ve ekipmanlar, metal ürünleri, gıda maddeleri.
İthalat hacmi: 43 milyar $
Ana ithalat ortakları ve oranları:
-Rusya %31,6
-Çin %26,6
-Almanya %6,0
-Ukrayna %4,4 (2012 tahm.)[9]
Gayrisafi dış borç: 105.5 milyar $
Kamu Borçları: GSYİH’nın %12’si
Gelirler: 43.08 milyar $
Giderler: 48.04 milyar $
Kazakistan’daki Ekonomi Sektörleri
Enerji: Kazakistan, küresel üretimin %35 ile, uranyum üretimi hacimlerinde dünyanın en önde gelen ülkesidir ve Avustralya’nın ardından dünyanın en büyük ikinci uranyum rezervlerine sahiptir.
Petrol ve Gaz: Petrol ve gaz ülke ekonomisine en fazla katkıda bulunan sektördür. Kazakistan orta vadede dünya çapında bir petrol ihracatçısı olma potansiyeline sahiptir. Kazakistan’da dönüm noktası olan yabancı yatırımlardan, Tengizchevroil ortak girişimi, Rusya’dan %5’le LukArco, ChevronTexaco tarafından %50, ExxonMobil tarafından %25, Kazakistan Kaz Munay Gaz ise %20 pay sahibidir. Nihayetinde Kazakistan’ın ekonomik geleceği petrol ve gaz geliştirme ile bağlantılıdır.
Madencilik: Kazakistan tuz, uranyum, ferrokrom, titanyum süngeri, kadmiyum, magnezyum, renyum, bakır, boksit, galyum ve çinko dahil olmak üzere birçok mineralin lider üreticisidir.
Bir Güvenlik Koridoru Olarak Kazakistan
Kazakistan’ın içerisinde yer aldığı Avrasya coğrafya olarak, en uzlaşmaz sandığımız grupları bir araya getirebilen, en uzlaşmacı sandığımız çevreleri de birbirine hasım edebilecek bir karaktere sahiptir. Dolayısıyla sürekli olarak bir güvenlik risk algoritmasıyla hareket eden bir güvenlik bürokrasisi geleneği, Kazak devlet anlayışının merkezine yerleşmiş durumdadır.
Kazakistan’ın doğu ile batıyı birbirine bağlayan bir enerji koridoru olarak merkezinde yer aldığı, Avrasya coğrafyasına yönelik özgün bir Türk Bakışı oluşturmaya çalışmak, herhalde önümüzdeki yakın süreçte, önemli ve verimli bir akademik çaba olacaktır. Bu konuda genç akademisyenleri ve stratejistleri yönlendirecek olan bir akademik teşvikten ziyade, yakın tarihimizden çıkarabileceğimiz bazı önemli anekdotlar olacaktır. Bu bağlamda Dick Chenney’în şu sözünü anımsamamızda yarar görüyorum:
‘Tarihin hiçbir döneminde Hazar Bölgesi kadar bir anda, böylesi bir stratejik öneme sahip olan bir toprak parçası hatırlamıyorum.’
Elbette ki, yukarıdaki anekdot, Dick Chenney’in şahsi bakış açısından da ziyade, Pentagon’un son elli yılda ilmek ilmek ördüğü ulusal güvenlik stratejisinin dışavurumudur. Peki, Hazar’ın tarihsel hakimi Kazakistan’ın kendi dengeleri nerede? Avrasya’ya ulusal bir objektivizm ile yaklaşan ‘yeni bir Post-Kazak bakışı’ mümkün müdür? Günümüzde hem Kazakistan’da, hem Türkiye’de hem de genel olarak Türk dünyasında yeni yetişen genç diplomat ve güvenlik bürokrasisi mensuplarının, genç stratejistlerin ve genç akademisyen adaylarının bu sorulara cevap bulmaları gerekmektedir. Zira, öyle bir noktaya gelinmiştir ki, şimdi asıl soruyla karşı karşıyayız: Kazakistan jeopolitiği bir paradigma olarak tamamlanmış mıdır? Yani kendi 30 yıl önce şekillenmeye başlayan Kazakistan Cumhuriyeti paradigması dinamik bir ilerlemeyle devam etmekte midir?
Paradigmayı basitçe tanımlarsak; bireyin iç ve dış dünyasını (kendisini ve etrafını) yorumlama, algılama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistem, düzenektir.[3]
Bir paradigma, pratikte, yazılı veya yazılı olmayan bir kural ve düzenlemeler bütünüdür. Paradigma kayması, yeni bir oyuna değişim, yeni bir dizi kurallara geçiştir. Kurallar değişince, bütün dünya değişebilir. Bir paradigma kayınca veya yok olunca sistem tekrar sıfıra geri döner. Bu bağlamda Kazak Devlet’inin 1991’de demokratik bir Cumhuriyet rejimine geçişi, rasyonel ve akılcı bir paradigma değişimi olmuştur.
Kazakistan ve Türk Dünyası Ortak Mücadele Gücü TAKM
Bilginin en büyük güç olduğu çağımızda yeni küresel sistem; siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik ve siber araçların aynı anda kullanılabildiği, farklı nitelik ve niceliğe sahip tehditlerin etkileşimle hareket edebildiği bir yapılanmaya dönüşmüştür. Tehditlerin sınıflandırılmasının zorlaştığı, küresel ve bölgesel dinamiklerin çok hızlı değişim gösterdiği bu dönemde ülkemiz de jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle çok boyutlu ve çeşitli tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla bu tehditleri bertaraf edebilmek için pek çok ülke, yeni stratejik argümanlara ve yeni güvenlik organizasyonlarına ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’nin kurucularından olduğu TAKM organizasyonu da bu ihtiyaçlar çerçevesinde oluşturulmuştur.
Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilâtı ya da kısaltılmış adıyla TAKM, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığının öncülüğünde Türk dünyası coğrafyasında yer alan ülkelerinin askerî statülü kolluk kuvvetleri arasında bilgi ve tecrübe değişimini sağlamak ve herhangi bir iç veya dış güvenlik tehdidi karşısında müdahale etmek amacıyla kurulan uluslararası askeri organizasyondur.[4]Merkezi Ankara Gölbaşı’nda olan TAKM, Türk coğrafyasında kurulan ilk askeri ortak yapı olarak oluşturulmuştur. TAKM’nin eğitimleri ise Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Bordo Bereliler tarafından verilmektedir. TAKM’nin genel karargahı daimi olarak Ankara’da bulunmaktadır. Ancak Bakü’de ikinci bir eğitim ve harekat dairesi de bulunmaktadır. Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilâtı’na TAKM denilmesinin nedeni, bu organizasyonu oluşturan dört Türk devletine vurgu yapmaktadır. Bu devletler; Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Moğolistan’dır.
TAKM’da daimi bir sekreterya ve başkanlık sistemi mevcut değildir. Bu görevler üye ülkeler arasında dönüşümlü olarak yürütülmektedir. Dönem başkanlığı ve sekreterya görevleri her yıl Mayıs ayında yapılan Genel Komutanların katıldığı Konsey Toplantısı ile başlamaktadır. Bu görevleri yürüten teşkilât, başkanlık ve sekreterya görevlerini ülkesinde düzenlediği Konsey Toplantısı ile kendinden sonraki teşkilâta devretmektedir. Dönem Başkanlığı, bir yıl süre ile üye ülkeler arasında sıra ile yapılmaktadır. Dönem Başkanlığı görevini yürüten ülke, her yıl Mayıs ayında düzenlenen Konsey toplantılarının yanı sıra, hazırlık faaliyetlerini düzenlemekten ve toplantılara ev sahipliği yapmaktan sorumludur.
TAKM operasyonel faaliyet alanlarında iş birliğini başlatmak, tecrübe değişimi ile ortak mirası geliştirmek, yapılacak girişimlerin planlanmasını sağlamak ve müşterek faaliyetleri geliştirmek amacıyla, dört komisyon oluşturulmuştur: Harekât ve Teşkilâtlanma, Suçla Mücadele, Personel ve Eğitim İşbirliği, Lojistik, Teknoloji ve ARGE.
Harekât ve Teşkilatlanma Komisyonu TAKM için hayati öneme sahiptir. Zira bu komisyon yeri geldiğinde, terörle mücadele harekâtı yürütme, toplumsal olaylara müdahale etme, sınır koruma görevini yürütme ve barışı destekleme ve koruma harekatlarının yürütülmesini koordine etmekle yükümlüdür.
TAKM’nin muharip unsurlarını, üye ülkelerin jandarma birlikleri ve özel kuvvetleri oluşturmaktadır. TSK özel kuvvetlerinin en seçkin subaylarının, diğer TAKM üye ülkelerine eğitim ve lojistik konusunda destek vermesi de, Türkiye’nin bu organizasyon içerisindeki lider rolünün pekişmesini sağlamıştır. TAKM’nin birliklerinin NATO’ya bağlı olmaması ve tıpkı NATO gibi uluslararası bir güvenlik organizasyonu olması oldukça önemli bir güvenlik stratejisi argümanı haline gelmiştir. Kuşkusuz, TAKM’nin uluslar arası bir güç haline gelmesinde, üye ülkelerin kararlı ve disiplinli tutumu önemli rol oynayacaktır. Ayrıca, Azerbaycan ve Kazakistan silahlı kuvvetlerinin gittikçe artan askeri hacmi ve harekat kabiliyeti, TAKM’nin geleceği açısından güven verici gelişmelerdir. Elbette ki, Türk dünyası ülkelerinin SSCB’nin çökmesiyle ve Kazakistan’ın da bu süreçteki öncü ve dinamik rolü sayesinde, bağımsızlıklarını kazanmaları neticesinde, bugün TAKM olarak adlandırılan bir potansiyel askeri organizasyondan bahsedebiliyoruz.
Kazakistan’ın ne kadar geniş bir jeopolitiğe sahip olduğunu düşünürsek ihtiyacı olduğu çok boyutlu dış politika ve yeni hibrit (karma) güvenlik anlayışı gereği, askeri alanlarda farklı işbirliği konseptlerini oluşturması son derece makul ve mantıklıdır. Ayrıca, sadece dıştan gelen konvansiyonel tehditlere yönelik değil, Avrasya bölgesinde terör, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı vb. Suçların yaygınlığı göz önünde bulundurulursa TAKM’nin isabetli bir organizasyon olduğu açıkça görülmektedir.
TAKM, askeri olarak operasyon kabiliyetlerinin yanında, ortak bir istihbarat ve enformasyon ağı oluşturmak zorundadır. 21. yüzyılın jeopolitik ve jeostratejik koşulları bunu zorunlu kılmaktadır. Başarılı bir iç ve dış güvenlik organizasyonu için, kaliteli ve güçlü bir istihbaratın gerektiği yaşadığımız çağın en büyük realitesidir. TAKM için de bu realite geçerlidir. Nihayetinde askeri alandaki işbirliğinin, istihbarat alanında da tesis edileceğini öngörüyorum. TAKM bu konuda çatı kuruluş olabilir veya TAKM benzeri bir Türk dünyası istihbarat ve enformasyon organizasyonu oluşturulabilir. Dolayısıyla, Türk Devletleri Teşkilatı üye ülkelerini kapsayan bir ortak enformasyon merkezinin Kazakistan sınırları içerisinde kurulmasının, jeostratejik açıdan somut bir adım olabileceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, gerekli bilgi ve tecrübe paylaşımının, üye ülkelerin istihbarat kurumları ve özel kuvvetleri arasında süratli şekilde gerçekleştirilmesini zorunlu görüyoruz.
Hiç kuşkusuz, bölgesel ilişkiler kendi alanlarında akıp giderler, fakat ülkelere düşen, bunları bir düzen içinde gerçekleştirmektir. Dolayısıyla bu anlamda yeni organizasyonlar için düşünülmesi ve işlevsel olarak bunların içerisinin doldurulması gerekmektedir. Çünkü Avrasya coğrafyası, Ortadoğu’dan sonra dünyanın en ciddi petrol, doğalgaz ve maden rezervlerine sahip bölgesidir. Özellikle de ABD ve önde gelen AB üyesi büyük güçler, bu bölgeyle ilgili hedeflerini belirlemiş ve stratejilerini uygulamaya başlamışlardır. Bu nedenle, Kazakistan kendi öz kardeşlerinin yaşadığı bu coğrafya ile ilgili hedef ve stratejilerini en kısa sürede yeniden kurgulamak zorundadır. Kuşkusuz bu noktada, Kazakistan’ın en önemli stratejik ortağı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Bu bağlamda, Türkiye ve Kazakistan’ın iki bağımsız Türk Devleti olarak, bu coğrafyayla ilgili iki önemli hedefi olmalıdır:
1-Kendi arasında birliğini tesis etmiş ve dünyadaki tüm devletlerle eşit ve adil ilişkiler kurabilen Orta Asya Devletler Birliğini hayata geçirmek. Zira, Kazakistan kurucu ve E. Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 18 Şubat 2005 günü yaptığı ulusa sesleniş konuşmasındaki teklifiyle gündeme gelen Orta Asya Birliği düşüncesi, o günden bu yana ciddi tartışmalara neden olmuştur. Gerek günümüzde tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme politikaları gerekse SSCB sonrası bölgede oluşan boşluğun doldurulması Orta Asya Birliğini zorunlu kılmaktadır. Tarihin en eski dönemlerinden beri bölgede bir birliktelik içinde yaşayan Orta Asya Türk halkları arasındaki dil, din ve soy birliğinin yanı sıra bu insanların yaşadıkları cumhuriyetlerin kültürel, yapısal ve kurumsal benzerlikleri paylaşmaları böyle bir birliğin oluşumunda büyük avantajlar sağlamaktadır. Ancak gerek bölgede çıkarları bulunan dış güçler gerekse bölge ülkelerinin bu konuda bazı tereddütlere sahip olmaları dolayısıyla bu birliğin yakın bir zamanda oluşumu önünde en büyük engel teşkil etmektedir.
2-Türkiye ve Kazakistan’ın ekonomik, ticari, kültürel, güvenlik ve siyasi olarak entegrasyonunun tam olarak sağlanması.
Sonuç olarak; Kazakistan, doğu ile batı, kuzey ile güney arasında bir enerji koridoru olmak zorundadır. Zira, önümüzdeki yeni dönemde bölge dışı güçlerin söz konusu sorunları manipüle etmelerinin önüne geçilmesi önemlidir. Dolayısıyla, başta Kazakistan olmak üzere bölge ülkeleri kendi öz dinamiklerini yakalayabilir ve arzu edilen istikrar sağlanırsa, bölge ülkeleri takip ettikleri dış politikalarında ABD veya AB üyesi büyük güçlere entegre olmak zorunda kalmayacaklardır. Bir diğer ifadeyle, bir dış güçten tehdit algılamayacak derecede güçlü olacaklarından, algıladıkları tehditler için bir başka büyük gücü dengeleme aracı olarak kullanmaya gerek kalmayacaktır. Kuşkusuz, büyük bozkırın parlayan kartalı Kazakistan, 21. yüzyılın ikinci çeyreğine doğru yol alırken güçlü ekonomi ve caydırıcı güvenlik politikalarını hayata geçirerek, somut bir jeostratejik denge oluşturabilirse, kuruluşunun 100. yılına doğru (2091) yeni bir yükseliş paradigmasını hayata geçirebilecektir.
[1] Kazakistan para birimi.
[2] Ekonomi’de Gini katsayısı, Gini endeksi veya Gini oranı, bir ulus ya da bir sosyal grup içindeki gelir eşitsizliği veya servet eşitsizliğini temsil etmeyi amaçlayan bir istatistiksel dağılım ölçüsüdür. Gini katsayısı istatistikçi ve sosyolog Corrado Gini tarafından geliştirilmiştir.
[3] Bu tanımlama, Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun ifadesidir.
[4] Resmi olarak 25 Ocak 2013 yılında, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de kurulan TAKM, Türk dünyasındaki ortaklık ve entegrasyon arayışlarının bir sonucudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bugüne, Türk dünyası için verdiği emek ve diplomasi mücadelesinin de bir yansımasıdır.
TAKM’nin bir diğer açılımı da; Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Moğolistan olarak ifade edilmektedir.