Twitter Facebook Linkedin Youtube

Şuşa Beyannamesi’ne Diğer Devletler Katılabilir Mi?

15 Haziran 2021 tarihinde imzalanan ve 13 Şubat 2022’de yürürlüğe giren “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi” farklı hükümler içeren kendine mahsus özellikler taşıyan uluslararası bir antlaşmadır. Şuşa Beyannamesi’nin birçok hükmünde Türk dünyasına yönelik farklı içeriklerde atıflar yapılmıştır. Bu da Beyanname’nin tarafları olan Azerbaycan ve Türkiye’nin Türk dünyasına yönelik gelecek vizyonlarını gösterir nitelikte ipucu vermektedir. Bu nokta da Şuşa Beyannamesi’nde geçen “… Taraflar, Türk dayanışmasının daha da pekiştirilmesi amacıyla…”, “…faaliyetlere ivme kazandıracaklardır…” ifadeleri diğer Türk devletlerinin bu Beyanname’nin tarafı olabilir mi sorusunu akla getirmektedir.
Uygulanan günümüz uluslararası hukukuna ve 1961 tarihli Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 15.maddesine göre koşulların sağlanması halinde yürürlüğe girmiş bir antlaşmaya daha sonra başka devletler de dâhil olabilmektedir. Bu, uluslararası hukukta “katılma” işlemi ile gerçekleşmektedir. Buradan hareketle Şuşa Beyannamesi’ne diğer devletlerin katılabilme durumunu irdelemek açısından uluslararası hukukun “katılma”ya ilişkin koşullarını göz önünde bulundurmak gerekecektir.

Uygulanan uluslararası hukuka göre uluslararası bir antlaşmaya katılma, yapılışı sırasında bir antlaşmaya taraf olmayan bir uluslararası hukuk kişisinin bu antlaşmaya taraf olmasını ifade etmektedir. Katılmada durumunda katılan devlet diğer taraf devletlerle aynı hak ve yükümlülüklere sahip olacaktır.
Uluslararası hukukta katılma iki durumda gerçekleşebilmektedir: 1) eğer antlaşma hükümlerinden ya da başka yollardan, görüşmelere katılan uluslararası hukuk kişilerinin böyle bir olanağı tanıdığı anlaşılırsa; ii) eğer bir antlaşmanın tarafları sonradan alacakları bir kararla bu hakkı bir uluslararası hukuk kişisine tanırlarsa. Birinci durumda öteki uluslararası hukuk kişilerine açık bir antlaşma söz konusu iken, ikinci durumdaki antlaşma ilke olarak katılmaya kapalı bir antlaşma niteliği göstermektedir. Nitekim, ikinci durumda, antlaşmada aksi öngörülmemişse, bütün tarafların birlikte vereceği yeni bir karar ile katılma konusunda antlaşma metnine değişiklik getirilmekte ve katılma ancak bundan sonra olanaklı olmaktadır. Birinci durumda belirttiğimiz katılmaya açık antlaşmalar arasında da bir ayrıma gidildiği görülmektedir. Nitekim bu tür antlaşmaların kimileri katılma hakkını bütün devletlere tanırken, kimileri katılma hakkını önceden belirlenmiş birtakım devletlere ya da devlet kategorilerine ayırmaktadır.
Şuşa Beyannamesi bakımından yukarıda sayılan iki durumdan her ikisi de olanaklıdır. İlk durum bağlamında Şuşa Beyannamesi’nin hükümlerine baktığımızda her ne kadar Beynaname’ ye başka devletlerin katılma imkânı açık bir şekilde düzenlenmese de Beyanname’nin bir çok hükmünde farklı içeriklerde Türk dünyasına vurgu yapılmıştır. Bu da tarafların Beyanname’ye başka devletlerin sonradan katılma olanağını zımni olarak tanıdığını göstermektedir. Bununla birlikte ilk durum bakımından zımni olarak bile bu olanağın tanınamadığını ya da göz ardı edildiğini varsayarsak ikinci durum olan “eğer bir antlaşmanın tarafları sonradan alacakları bir kararla bu hakkı bir uluslararası hukuk kişisine tanırlarsa” unsuru Beyanname’ ye diğer devletlerin katılması bakımından olanaklı olacaktır. Diğer bir ifadeyle Şuşa Beyannamesi’ne diğer devletlerin katılmasına ilişkin açık ya da zımni olarak bir olanak tanınmamışsa antlaşmanın tarafları sonradan alacakları bir kararla bu hakkı diğer devlet ya da devletlere tanıyabilirler. Daha açık bir ifadeyle Şuşa Beyannamesi’nde diğer devletlerin katılmasına ilişkin açık ya da zımni bir düzenleme olmasa bile Beyanname’nin tarafları olan Türkiye ve Azerbaycan’ın sonradan alacakları bir kararla diğer devletlerde bu Beyanname ‘ye katılma usulü taraf olabileceklerdir. Bununla birlikte yukarı da ifade ettiğimiz gibi Beyanname ’de diğer Türk devletlerine farklı biçimlerde atıflar yapılmıştır. Bu bağlamda kanaatimizce Beyanname ‘de geçen en önemli ifadeler aşağıdakilerdir: “… Taraflar, Türk dayanışmasının daha da pekiştirilmesi amacıyla…” “…faaliyetlere ivme kazandıracaklardır…”. Kanaatimizce bu ifadeler antlaşmalara katılma bakımından birinci durumda aranan “başka yollardan, görüşmelere katılan uluslararası hukuk kişilerinin böyle bir olanağı tanıdığı anlaşılırsa” koşulunu karşılamaktadır. Bununla birlikte Beyanname’ndeki bu ifadelerin diğer devletlere katılma olanağı sağlamak amacıyla kullanılmadığını varsayarsak bile, ikinci durum daha olanaklı olacaktır. Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi katılma bakımından her iki durumu karşılamaya elverişlidir.
Peki, Türk Cumhuriyetleri’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar Şuşa Beyannamesi’ne taraf olmaya engel teşkil eder mi? Bu soruyu cevaplamak adına ilk önce Şuşa Beyannamesi’nin niteliğine dikkate almak yerinde olacaktır. Çünkü bir askeri ittifaka ya da Azerbaycan gibi “Bağlantısızlar Harekatı” biçimde örgütlere üye olan devletler başka bir askeri ittifakı ya da bloğu düzenleyen antlaşmalara taraf olamamaktadırlar. Bu bağlamda yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Şuşa Beyannamesi farklı konuları ele alan bir uluslararası antlaşmadır. Beyanname’nin yürürlüğe girmesiyle aldığı ad ise “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi”dir. Dolayısıyla Şuşa Beyannamesi askeri nitelikli bir antlaşma değildir. Bu bağlamda örneğin 15 Mayıs 1992 tarihli “Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü” (KGAÖ) Antlaşması’nın 1.maddesinin 2.parafına göre “Üye Devletler, diğer Üye Devletlere karşı eylemlerde olduğu gibi, askeri ittifaklara girmeyecek veya devletlerin herhangi bir grubunda yer almayacaklardır.” Bu paragraftan da anlaşıldığı üzere bu Örgüt’e üye olan devletler herhangi bir askeri ittifak içerikli antlaşmaya taraf olamayacaklardır. Bu bağlamda Şuşa Beyannamesi’de askeri ittifak nitelikli bir antlaşma olmadığı için KGAÖ üyesi olan Kazakistan ve Kırgızistan’ın Şuşa Beyannamesi’ne katılabilmesi açısından bir engel bulunmamaktadır. Bunlara ek olarak herhangi bir askeri ittifaka dâhil olmayan Özbekistan ve Türkmenistan da Şuşa Beyannamesi’ne taraf olabileceklerdir.

Memmed İSMAYILOV Kafkassam Uluslararası Hukuk Uzmanı

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: