Umut Berhan ŞEN – SASAM Uzmanı
Taliban’ın Kabil’i hiçbir mukavemetle karşılaşmadan kolayca işgal etmesi, Afganistan’ın gelecek tartışmalarını uluslararası kamuoyunun en önemli meselelerinden biri halinde getirmiştir. Ülkemize yönelik süren Afgan göç dalgası ise belli başına bir iç güvenlik sorunu haline gelmektedir.
11 Eylül 2001 sonrası Bush yönetimi Afganistan operasyonuna ‘’kalıcı özgürlük’’ sloganıyla başlamıştı. 20 yıllık süreçten sonra ABD ordusu çekilirken, Kabil Taliban tarafında hiçbir mukavemetle karşılaşılmadan işgal edildi ve geride sadece kalıcı bir Taliban hakimiyeti kaldı. Nihayetinde ABD’ye 2 trilyon dolara mal olan bu savaş görünürde ABD’nin çekilmesiyle sonuçlandı. 20 yıl süren Afganistan savaşının katılan tüm taraflara bedeli; 71.344 sivil, 3.586 ABD ve NATO askeri, 78.314 Afgan ordu personeli, 84.191 Taliban güçleri, 136 gazeteci, 549 insani yardım çalışanı. Tüm bu kayıplar neticesinde Taliban yok edilemedi ve daha güçlü biçimde Afganistan’a hakim oldu. Afganistan’ın geleceği ise karanlık ve belirsiz. Taliban’ın kapı kapı dolaşarak infazlara başlaması ise gelecek günlerin bugünü dahi aratacağını ortaya koyuyor.
Taliban’ın otoritesinin uluslararası kamuoyunda tanınıp tanınmayacağı ve uluslararası meşruluğa sahip olup olmayacağı belirsizliğini korurken, bu konuda tek net mesaj ise Çin’den geldi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, Kabil’in Taliban tarafından düşürüldüğü gün düzenlenen basın toplantısında, “Afganistan’da büyük değişiklikler yaşandı. Afgan halkının istek ve tercihlerine saygı gösteriyoruz. Afganistan’daki savaş 40 yıldan fazla sürdü. Savaşın sona ermesi ve barışın sağlanması, 30 milyon Afgan’ın müşterek arzusu olduğu gibi, tüm uluslararası toplumun ve bölge ülkelerinin ortak temennisi. Çin, bu sözlerin hayata geçirilmesini, Afganistan’da pürüzsüz bir geçiş sağlanmasını, her tür terör ve suç eyleminin önlenmesini ve bu suretle, Afgan halkının savaşın getirdiği kaostan uzak kalarak yurtlarını yeniden inşa etmesini umuyor.’’ ifadelerini kullandı. Hatırlayalım: Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 28 Temmuz’da Taliban heyetini misafir etmişti. Bu görüşme sonrası Çin Dışişleri Bakanlığı, ‘’Çin tarafının Taliban’a barış görüşmelerini ilerletme çağrısında bulunduğu, Taliban’ın da Çin’e yatırım için ortam oluşturma sözü verdiğini’’ açıklamıştı.Ayrıca Wang Yi, temmuz başında gerçekleşen Tacikistan ziyaretinde yaptığı açıklamada ‘’Taliban’ı terör örgütleriyle arasına net bir çizgi çekmeye ve Afgan siyasetinde ana akım çizgiye dönmeye’’ davet etmişti. Bu açıklamalar sonrası asıl merak edilen şu: Çin kendisi için de bir terör tehdidi olabilecek Taliban’a karşı niçin ılımlı ve toleranslı bir yaklaşım sergiliyor?
Çin, aslında kendi açısından da haklı bulunabilecek bir tavırla, ABD ordusunun bölgeden çekilmesini tutarsızca buluyor ve şüpheyle yaklaşıyor. Kuşkusuz Çin’in kendi geleceği ve bekası açısından en önemli konu, ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ nin sürmesi ve bu projenin güvenliğinin sağlanmasıdır. Pekin yönetiminin Taliban’a karşı takındığı bu toleranslı yaklaşımın ardında, en büyük rakibi ABD’nin, Afganistan’da Taliban’ı kullanarak ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ ni sabote etmeyi hedeflediğini düşünmesi olabilir. Zira eğer bu proje sabote edilirse, Rusya ve Pakistan’ın da üyesi olduğu ŞİÖ çökme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Ayrıca ŞİÖ’nün Afganistan’la sınırdaş olan diğer üye ülkeleri, Özbekistan ve Tacikistan, söz konusu tehlikenin farkında olduklarından, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden çok kısa bir süre önce (05.08.2021) Afgan sınırında Rusya ile ortak bir askeri tatbikat gerçekleştirdiler. Kuşkusuz bu durum, sadece Çin’in değil, diğer Çin müttefiki ülkelerin de Taliban tehdidinin farkında olduklarının göstergesidir.
Pekin yönetimi, Taliban üzerinde ciddi bir nüfuzu olan Pakistan ile her zamankinden daha yoğun biçimde temaslar kuruyor. Zaten iki ülkeye karşı ortak tehdidin Hindistan olması ve iki ülkenin de zaman zaman Hindistan ile düşük yoğunluklu askeri çatışmalar yaşaması ve Çin’in Keşmir Krizi konusunda Pakistan’a destek vermesi neticesinde oluşan sıcak ilişkiler, Taliban’ın Afganistan’ı işgali sonrası ciddi bir müttefikliğe doğru ilerliyor. Ayrıca, Pakistan’ın Hint Okyanusu’na ulaşma hedefi açısından da Çin oldukça önemli bir stratejik ortak olduğu için, Çin’in Taliban konusundaki hassasiyetlerini anlamak Pakistan için zor değil.
76 km’lik dağlık bir alandan meydana gelen Çin-Afganistan sınırı mevcut. Hatırlayalım: Covid-19 pandemisinin ilk günlerinde Pekin yönetimi, Afganistan’a ciddi oranda medikal yardım yollamıştı. Gelinen yeni süreçte ise daha önce Afganistan’a gelen insani yardımların durması söz konusu. Akla şu soru geliyor; Çin bu boşluktan yararlanıp Afganistan’a yaptığı yardımları devam ettirir mi? Kuşkusuz bunu zaman gösterecek ancak Taliban’a an itibariyle toleranslı ve ince bir diplomasi ile yaklaşan Pekin yönetiminin bu yardımı göndermesi sürpriz olmayacaktır. Zira bu tarz bir tutum da Çin’in kendi güvenliği için atacağı stratejik bir adım olacaktır.
Kabil’in Taliban tarafından en ufak bir mukavemetle karşılaşılmadan zapt edilişi sonrası açıkça görülmektedir ki; bugün değişen sadece Taliban’ın taktik ve stratejisi değildir. 11 Eylül 2001 sonrası, Taliban’ın yapısı, ideolojisi ve üyeleri de değişime uğramıştır. Zira bugünkü Taliban geçmişe göre oldukça karmaşık bir strateji izlemektedir. Artık dünyadaki pek çok gizli servisle ve hatta özel askeri şirketlerle bile ciddi ilişkiler tesis edebilen bir Taliban söz konusudur. Taliban’ın izlediği bu yeni stratejiyi post modern çağın gerçeklerine uygun yeni bir “Post-Terör” stratejisi olarak da okuyabiliriz. Bu bağlamda, açıkça anlaşılmaktadır ki, Afganistan’ın son durumu ve Taliban’ın yeni hamleleri sonrası gelişen süreçte, hem Pakistan, hem Rusya ve hem Çin Taliban’ın ne amaçla bölgede konuşlandığının farkındadır. Dolayısıyla bu ülkeler ortak bir eşgüdüm ve koordinasyonla Taliban’a karşı yeni bir yol haritası belirleyebilir. Dünya ve Türkiye kamuoyunda ve özellikle ana akım medyada ABD’nin Afganistan’ı terk etmesini bir yenilgi olarak yorumlayanlar çoğunluktadır. Ancak Çin, Avrasya bölgesinde Taliban kaynaklı muhtemel şiddet hareketlerinin oluşmasının, Bir Kuşak Bir Yol Projesinin sonu olabileceği şüphesini daima taşıyacaktır. Çin’in binlerce yılda şekillenen ve rejim değişse de sabit kalan askeri mantalitesini kuran efsanevi general ve stratejist Sun Tzu’nun şu ifadeleri aslında önümüzdeki yeni süreçte olabilecekler konusunda bize ipuçları verebilir:
”Başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan tehlikeye düşmezsin; başkasını bilmeyip kendini bilirsen bir kazanır bir kaybedersin; ne kendini ne de başkasını bilmezsen, her savaşta tehlikedesin.”
Konuyla ilgili okuma tavsiyesi:
-Barış Adıbelli, ”Çin’in Avrasya Stratejisi”, IQ Kültür Sanat Yayınları, 2007.
-Henry Kissinger, ”Dünden Bugüne Yeni Çin”, Kaknüs Yayınları, 2015.
umutsen91@outlook.com