Umut Berhan ŞEN
NATO ülkelerinin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren NATO Zirve toplantılarının sonuncusu 2018’de Brüksel’de düzenlenmişti. İttifakın kuruluşundan bu yana 28 zirve yapıldı. NATO Zirve toplantıları müttefik ülkelerden birinde düzenleniyor ve NATO Genel Sekreteri zirveye başkanlık ediyor. 29. NATO Zirvesi 14 Haziran’da Brüksel’deki NATO karargâhında gerçekleşecek. Zirve’yi bizim açımızdan önemli kılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Zirvesi temasları kapsamında ABD Başkanı Joe Biden ile bir araya gelerek ikili ve bölgesel konuları ele alacak. Kuşkusuz bu konular ele alınırken, Türkiye açısından en önemli konular, iç güvenliğimiz ve hudut güvenliğimiz olacak. Zirve öncesi hazırlıklar, diplomatik temaslar ve üst düzey yetkililerin birinci ağızdan yaptığı açıklamalar, Brüksel’de gerçekleşecek kritik toplantının Türkiye için ifade ettiği anlamın adeta ön gösterimi niteliğindedir.
NATO Zirvesi’ne tam bir hafta kala (7 Haziran 2021 günü) ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, 14 Haziran’daki NATO Zirvesi öncesi Türkiye ile ilgili açıklamalarda bulundu. Sullivan, “Başkan Biden, Erdoğan’ı çok iyi tanıyor. İkisi birlikte çok zaman geçirdiler ve ikisi de gerçekten ilişkileri tüm genişliğiyle gözden geçirme fırsatını dört gözle bekliyorlar.” ifadelerini kullandı. Biden ile Erdoğan’ın iki ülke ilişkilerini ilk kez liderler düzeyinde karşılıklı ele alacağı Brüksel’deki buluşmada, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi, F-35 programından çıkarılması ve ABD’nin YPG/PKK terör örgütüne yaptığı yardımlar gündemde olacak.
Türkiye Cumhuriyeti son 30 yıldır düzenlenen tüm NATO zirvelerinde terörle mücadele konusundaki tutum ve kararlılığını vurgulamıştır. Başta ABD olmak üzere tüm NATO üyesi ülkelerin bu kararlılığımızı anlaması ve saygı duyması NATO’nun etik, felsefi ve siyasi değerler açısından bir zorunluluktur. Elbette ki, Türk devleti kuruluşu itibariyle güvenliği merkeze alan bir devlet olarak var olagelmiştir. Devletimizin resmi politikalarının temel dinamiklerinin belirlenmesi ve netleşmesinde güvenlik unsuru, devletin geleceği ve vizyonu için daima en üst sırada yer alan bir konu olmuştur. Türkiye’nin, sürekli olarak bir güvenlik sarmalında içten ve dışarıdan geldiği iddia edilen tehditlerle karşı karşıya kaldığı söylenegelmiştir. Diğer bir ifadeyle ne Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden dış düşmanları ne de bunların içerdeki uzantıları azalmıştır. Buna karşın, ülkemizin askeri gücünün temel alındığı ve teknolojik olanaklara dayalı olarak sahip olduğu dışa karşı savunma yeteneği, jeopolitik konumu, uluslararası alandaki itibarı ve güvenirliği, ekonomik alandaki gücü, dışa karşı güvenliğini artıran faktörlerdir. Ayrıca dışa yönelik olarak devletin uluslararası sistemle uyumlu olması, uluslararası egemen iradeyle, egemen iradenin belirlediği planın kuralları çerçevesinde oynama yeteneğini göstermesi, dış politikada önüne çıkan fırsatları oyun kuralları içerisinde kazanca çevirebilme yeteneğinde olması, içe yönelik olarak da devlet ile toplum arasında ortak bir çıkar birliği ve gelecek tasavvurunun olması, toplumsal ve ekonomik istikrar, güvenlik politikası ile ilgili tehdit algılamasını kolaylaştıracak unsurlardır.
29. NATO Zirvesi’nde NATO üye ülke liderlerinin gelecek tehditleri nasıl karşılayacakları ve etkili yük paylaşımı konusunda istişarelerde bulunacaklardır. ABD Başkanı Joe Biden da özellikle İngiltere, Fransa, Almanya ve Türkiye ile bu bağlamda temaslar yapacaktır. Ayrıca Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile birçok ikili ve bölgesel sorunu konuşacak olmaları, hem Türkiye-ABD ilişkilerinin tesisi açısından yeni bir fırsata, hem de bu görüşmenin olumsuz sonuçlanması halinde Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya neden olabilir. Ancak, bir süredir çeşitli nedenlerle ertelenen ikili görüşmenin kesinleşmesi, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açısından bir avantajdır. Zira Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’e karşı S-400 hava savunma sistemi, F-35 programından çıkarılması ve ABD’nin YPG/PKK terör örgütüne yaptığı yardımlar ibi pek çok kozu elinde bulundurmaktadır.
29. NATO Zirvesi’ne hazırlanırken bazı stratejik etütler ve analizler yapılması zorunludur. Zira yenidünya düzeni, yeni zihniyetleri beraberinde getirmekte ve zihniyetler değiştikçe bunlarla eşgüdümlü olarak sorunlar değişmektedir. 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde sona yaklaşılırken, NATO’nun en kilit konumdaki bir ülke ve devlet olarak yenidünya düzenindeki muhtelif savaş çeşitlerini ve bunların varsayım-risk algoritmalarını regüle etmemiz gerekmektedir. Günümüz dünyasında, konvansiyonel, nizami, gayri nizami, psikolojik, ekonomik, siber ve hibrit vb. savaşlara ara verildiği zamanlarda, devletleri yöneten karar mercilerinin temel vazifesi; gerçekleşmesi muhtemel savaşlara karşı hem psikolojik açıdan hem de fizibilite kapasitesi açısından hazır olmaktır. Dolayısıyla yakın gelecekteki savaşların nasıl gerçekleşeceğinin öngörüsü bir ‘masa başı açık istihbarat analiz’ sürecinin konusudur. Zira içinde bulunduğumuz yüzyılda, kapsama alanında hangi operasyonel güçlerin yer aldığı ve hangi teknoloji ile sürdürüldüğünün tam olarak bilinmediği çatışmalar, ‘yeni savaş ve istihbarat dallarının’ kavramlarını oluşturmaktadır. Unutmadan ekleyeyim; meşhur Prusyalı General Carl Von Clausewitz’in ‘Her çağ kendi savaşını yaratır.’ tespiti günümüz küresel jeopolitiğinde dahi güncelliğini koruyan köklü bir tespittir. Ülkemizin NATO ile olan ilişkileri de, bu bağlamda yeniden değerlendirilmeli ve güncellenmelidir. Şu hususu iyi anlamamız lazım; Türkiye olarak bundan tam NATO’ya mecbur kaldığımız güvenlik konseptinin bir gereği olarak başvurmuş ve girmiştik. O dönem şiddetli biçimde artan Sovyet tehdidi bunu zorunlu ve mantıklı kılmıştı. Bugün ise yeni jeostratejik dengeler ve yeni güvenlik paradigmaları doğrultusunda yeni bir güç konfigürasyonu oluşturmak durumundayız. Dolayısıyla, Avrasya coğrafyasına yöneldiğimiz yeni süreçte, yeni ittifaklar, uzlaşmalar ve konsorsiyumlar gündeme gelecektir. Muhtemeldir ki, Türkiye’nin Avrasya stratejisinin oluşumunda, özellikle Hazar havzasında oluşacak yeni güç konsepti açısından, Rusya ve İngiltere ile kuracağı yeni enerji koridorları ve politik mutabakatlar, ülkemizin önümüzdeki yüzyıldaki milli güvenlik siyasetinin teorik ve pratik olarak şekillenmesinde belirleyici etkenler olacaktır. Kuşkusuz, Avrasya’da kurduğu yeni dengelerden alacağı güçle, NATO masasında oturan bir Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptırım gücü her zamankinden daha fazla olacaktır. 29. NATO Zirvesi’nin toplanmasına sayılı günler kala, başta ABD olmak üzere tüm NATO ülkeleri de Türkiye’nin politik yaptırım gücünün ve konvansiyonel askeri gücünün farkındadır. NATO üyesi Polonya’ya SİHA satışı gerçekleştirmemiz bu durumu pekiştiren bir etken olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, ABD ile olan ilişkilerini toparlamaya çalışırken iki devlet arasındaki sorunların kolay bir şekilde çözülemeyeceğinin farkında olmalıdır. Kuşkusuz ABD, Türkiye’nin bölgesel gücünün farkındadır. Ancak unutmamak gerek; her fırsatta insan hakları, çoğulculuk, farklılıklara saygı gibi konularda cüretkâr konuşmalar yapan Joe Biden’ın amacı, Trump döneminde gerileyen ABD dış politika hegemonyasını yeniden eski etki alanına döndürmek ve NATO’yu ABD çıkarları doğrultusunda yeniden etkin kılmaktır. Ancak Pentagon yönetimi ve Joe Biden şu somut gerçeğin de net olarak farkındadır: Türk devleti, Libya’daki varlığıyla ABD’nin de çok kolay benimsemek istemeyeceği, kontrol edememekten korktuğu bir yerde durmaktadır. Nihayetinde, ABD’nin bizim açımızdan kilit konuda olacağı 29. NATO Zirvesi’nde, ulusal çıkarlarımızı ve milli bekamızı koruma kararlılığında olduğumuzu net şekilde vurgulamak durumundayız.
Tarih bize gösteriyor ki, bir savaşçının korunması ancak savaşla mümkündür. Türk devleti, ulusal genetiği savaşçı bir ulusun kurduğu bir tarihsel organizasyondur. Türkler, tarih boyunca barışı ve istikrarı savunmuş ama başka çare kalmadığında savaşçı bir strateji uygulamayı da bilmiştir. Köşesine çekilen bir ülkeyi koruyabilecek bir güç yoktur. Zira çağımızın yeni savaş modeli olan hibrit (karma) savaş modeline karşı kusursuz bir savunma asla mümkün değildir. En az kusurlu olan savunma modeli savaşa devam etmektir. Bu bağlamda, NATO Zirvesi, ülke olarak terörle mücadele konusunda verdiğimiz iç güvelik ve hudut güvenlik operasyonlarının haklılığı ve kararlılığını vurgulamamız açısından bir fırsattır.
umutsen91@outlook.com