Twitter Facebook Linkedin Youtube

“İSRAİL-FİLİSTİN MESELESİ EKSENİNDE ORTADOĞU’DA SAVAŞ SENARYOLARI VE TÜRKİYE’NİN SEÇENEKLERİ” BAŞLIKLI TOPLANTIMIZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen seri etkinliklerin 129’uncusu, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve SASAM Jeopolitika Direktörü Fatih Kocaoğlu’nun sunumu ile “İsrail-Filistin Meselesi Ekseninde Ortadoğu’da Savaş Senaryoları ve Türkiye’nin Seçenekleri” başlıklı kapalı toplantı şeklinde gerçekleşti.

Sayın KOCAOĞLU söyleşi formatındaki toplantıda, disiplinler arası bir yöntem kullandı ve düşünce okullarının metodolojilerinden yararlanarak spekülatif yaklaşımı esas aldı. İsrail-Filistin Meselesini felsefe, ilahiyat, sosyoloji, tarih, coğrafya boyutlarıyla değerlendirdi. Katılımcıların soru, cevap ve katkı ve yorumlarıyla program tamamlandı.

Söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz:

-Dünya tarihi boyunca yerleşik düzenler çökerken, yeni sistemler şekillenmeye başlar. Bu gelişim lineer değildir. Son çeyrek asırda savaşların ve çatışmaların temposu ve şiddeti artmaktadır (Bosna, Afganistan, Çeçenistan, Irak, Suriye, Yemen, Karabağ…)

-Eski dünya yıkılmadan, yeni dünya kurulmaz. Yeni düzenler savaşla ve silahla kurulur. Barış, silahın gölgesinde yaşanır. İkinci Dünya Savaşıyla İngiliz ve Avrupa hakimiyeti yerini ABD Hegemonyasına bırakmıştı. Şimdi bu dünya düzeni çözülme evresinde. Savaşlar, insani dramlar, salgın hastalıklar, iç karışıklıklar, kıtlıklar, göçler…

-Yeni Dünyanın kurulmasında belirleyici olanlar, yeni düzenin de hakimi olur. Osmanlı’nın zayıflaması da Dünyanın jeopolitik yoğunluğunun Akdeniz’den Atlas Okyanusuna kayması sonucunda gerçekleşmişti. Anadolu jeopolitiği barışçıl bir güce uzun süre ev sahipliği yapmaz. Bu coğrafyada varlığın devamı savaşmakla ve imparatorluk inşasıyla mümkün olabilir.

-Yeni Dünya jeopolitiği (Büyük Okyanus ve Hint Okyanusunun birleşiminden oluşan) Dünya Okyanusu kıyısında şekilleniyor. Atlas Okyanusu merkez olma özelliğini kaybediyor. Avrasya coğrafyasının büyük bölümü Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz (Yemen, Somali, Etyopya, Mısır, İsrail, Filistin) üzerinden Dünya Okyanusuna ulaşma ve eklemlenme çabasında. Okyanusa erişim askeri ve stratejik güvence altına alınmalı (Süveyş-Cebelitarık)

-İsral’in başını çektiği, BAE ve bazı Körfez Ülkelerinin desteklediği “Alternatif Süveyş Kanalı” projesi Akdeniz’i Kızıldeniz’e, Aden Körfezine, Umman Denizine ve Basra Körfezine bağlayıp tarihi “Baharat Yolunu” canlandırmayı hedefleyen bir girişimdi. (İpek Yoluna karşı Baharat Yolu) Bölgedeki birçok gelişme bu yaklaşımla ilişkilidir. (Sudan krizi ve darbe. Türkiye’ye verilecek askeri üssün yeni yönetim tarafından iptal edilmesi…)

-Afrika’da Rusya çok güçlü. Sadece Libya’daki Wagner değil, yaklaşık 10 ülkede bu oranda gücü var)

-Filistin’de İsrail tarafından tırmandırılan bir şiddet ve gerilim var. İran da bu şiddetin tırmanmasını istiyor. (Hamas ve Lübnan Hizbullah’ı gibi İran destekli güçler) Barış sürecinde taraflar toparlanıp güçlenmişti. Şimdi İsrail, diğer unsurları zayıflatıp yıpratıyor. İsrail bariz üstünlüğe sahip olduğu için İran’ın aparatlarını eziyor. Bu sırada Filistin halkı ağır bedeller ödüyor. İran’ın bu gerginlikten muradı ABD ile anlaşma masasına oturmak ve pazarlık unsurları ile elini güçlendirmek. HAMAS gibi aparatlar ile Filistin halkı kurban ediliyor. Filistin halkı ve Kudüs İran ve İsrail’in kurbanı. Güçler dengesi olmayan bir savaş. Halkı bombaların önüne kurbanlık gibi sunmak kabul edilemez bir yanlış. Haklı savaş, doğru stratejiyle kazanılır. (Bu noktada ifade edilen görüş: Türkiye’nin ordu göndermesi, Mehmetçiği savaşa sürmesi hata olur. İsteyen gönüllülerin gitmesinin önü açılabilir ancak krize sessiz kalan Arapların savaşması daha isabetli olur.)

Filistin temsilcileri Türkiye karşıtı tezleri destekliyor. (Ermeni tezlerini, PKK tezlerini, Yunan tezlerini) Filistin bizim için tarihi ve coğrafi olarak kıymetli. Üzerinde yaşayan halktan ya da kukla yönetimlerden kaynaklanmayan bir önemi var. (Azerbaycan’ın pozisyonu, bu pozisyondaki İran etkisi, Hazar kökleri değerlendirildi.)

-Mısır’ı bekleyen büyük krizler var. (10-15 yıl vadeli planlar) Mısır bölünebilir. İsrail yanı başında böyle büyük bir gücün varlığına tahammül edemez. İsrail’in öncelikli hedefi İran, sonra Mısır. (İran’ın Kudüs Tugayları ilginç bir şekilde hiç Kudüs için savaşmıyor ama Halep’te Musul’da katliamlar yapıyor.)

-Selçuklu-Osmanlı geleneği ve Orta Doğu’da hakimiyet iddiası olan diğer Türk İmparatorlukları için Kudüs anayasal önemde bir kırmızı çizgidir. Ana strateji Kudüs’ün ve Haremeyn’in (Mekke ve Medine) muhafazası üzerine kurgulanmıştır.

-Bugün için Türkiye’nin askeri müdahale seçeneği pek mümkün değil. (Kara-Deniz ve Hava boyutlarıyla ele alındı) İran ise Suriye ve Lübnan üzerinden müdahale edebilir. İran fiili olarak devreye girerse savaş yayılır ve İsrail’in kaybetme imkanı bile doğar. Türkiye’nin bu aşamada retoriğin ötesinde fazla bir seçeneği yok. Askeri müdahalenin ötesi retoriktir. (Bu retorik de çok önemli ve değerli, milli bir görev)

– MOSSAD Başkanı Biden yönetimiyle görüşmesinde “Siz İran’la anlaşırsanız, biz İran’ı vururuz!” dedi. İsrail yaklaşan süreçte ya Suriye sahasında İran yanlısı unsurları vuracaktır ya da doğrudan hava gücüyle İran’ı vuracaktır. (Birinci seçenek daha muhtemel) Suriye krizinin başından bu yana strateji ve kurgular geliştirdiler. PKK’nın Akdeniz’e çıkması projesi Türkiye’nin operasyonlarıyla sekteye uğrasa da güneyden bu çıkışın sağlanması amaçlanabilir. Böylelikle İsrail Fırat Nehrine dayanmak isteyebilir. İran’ı yanı başındaki Suriye’den atmış olur. (Kuzey doğu – güney batı hattında nüfussuzlaştırılmış bir kuşak oluşturuldu. Bu hattın İsrail üzerinden denize açılması söz konusu olabilir. Bu ihtimal PKK varlığına bir hatta iki sıfır ekleyecek bir çarpan etkisi doğurur. Türkiye’ye çok büyük maliyetleri olacaktır. Bu planı bozacak müdahalenin maliyeti, gecikmeden kaynaklanacak iç savaş maliyetinin yüzde biri mesabesinde kalır. (Türkiye, Suriye sahasında yarım bıraktığımız işi bitirmelidir.) Bugün belki Kudüs’ü kurtaramayabiliriz ama Suriye’de yarım bıraktığımız işi tamamlayarak muhtemel tehdidi tehdit olmaktan çıkarabiliriz.

1. Senaryo: Biden-İran anlaşması İsrail’in Suriye sahasında Fırat nehrine doğru derinlikli bir askeri operasyonuna zemin hazırlar. İsrail sahaya inmiştir, artık sahnededir. PKK İsrail’in dolaylı etkisinden, doğrudan denetimine girer (vassal). PKK üzerindeki tam İsrail kontrolü, örgütün yapısını güçlendirir. Kudüs mevcut süreçte Türkiye için milli bir meseledir ama milli güvenlik meselesi değildir. Yaklaşan süreçte ise ciddi bir milli güvenlik meselesi haline gelebilir. (Birinci senaryonun doğuracağı tehditler ele alındı ve atılabilecek karşı adımlar değerlendirildi)

2. Senaryo: İsrail’in İran’ı doğrudan hava saldırısıyla vurması. Türkiye ve Türk Dünyası için olumlu sonuçlar doğurabilir. Bu stratejik fırsatlar, tarihi önemde olacaktır. Türk Dünyasının toprak bütünlüğü (teritoryal bütünlüğü) yok. Bu birliğin önündeki en büyük engel İran’dır. İkinci senaryonun gerçekleşmesi halinde üçüncü binyılda Türk Dünyası için tarihi önemde sonuçları olabilir. İran’ın stratejik tesisleri vurulursa ve askeri anlamda beli kırılırsa Hazar’ın güneyinde Türkiye-Türkmenistan arasında bir bölge oluşacaktır. Van-Hakkari hattından başlayarak oluşacak hattın derinliği gelişmelere göre şekillenecektir. Başkalarının kayığına binerek İran’a girmek İran Türklüğünün imhası kadar büyük bir tehlikeyi doğurabilir.

Sonuç raporunun taşıdığı hassasiyet nedeniyle açık kaynaklarda yayınlanmamasına, sadece ilgili kurumlarla paylaşılmasına karar verildi. Sayın Fatih Kocaoğlu’na ve katılımcılara sunum ve katkıları için teşekkür ederiz.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: