Dünya üzerinde var olan ve devlet olma vasfını taşıyan tüm organizasyonlar, dışarıdan herhangi bir tehlikeye maruz kaldıklarında ve bundan zarar görme riski oluştuğunda, karşılaşılan tehlikenin bertaraf edilmesi için karşı faaliyete geçmek zorundadır. Bu nedenle askeri ve idari gelenekleri köklü olan her devlet bir ulusal güvenlik stratejisi belirlemek ve tehdidin kaynağındaki gerçek nedenlere inerek tehlikeyi tümden ortadan kaldırmaya çalışmak durumundadır.
Covid-19 salgını göstermiştir ki, bugün su yüzüne çıkmaya başlayan yeni jeopolitik dengelerde, şoklar, sürprizler ve ezber bozan gelişmeler her zamankinden daha fazla olacaktır. Bu yeni süreç, tüm dünyada post-yönetimsel, post-güvenlik ve post-istihbarat stratejilerine ihtiyaç duyulacak bir dönemin de işaretidir.
İngiltere’de hükümet “Rekabetçi Bir Çağda Küresel Britanya” başlığı altında yeni güvenlik, savunma, kalkınma ve dış politika stratejisini yayımladı. 114 sayfalık bu strateji belgesi, İngiliz Hükümeti tarafından son yıllarda yayımlanan en kapsamlı dış politika ve ulusal güvenlik revizyonunu içermektedir. Bu belge doğrultusunda İngiltere’nin artık her zamankinden fazla risk ve tehdit içeren küresel güvenlik ortamına karşı yeni bir güç konfigürasyonunu yürürlüğe sokacağı ve dolayısıyla hem İngiliz istihbarat topluluğunun hem İngiliz ordusunun önümüzdeki 30 yıl içinde çok boyutlu ve multidisipliner bir reorganizasyondan geçirileceği görülmektedir. Örneğin, 180 olan nükleer savaş başlığı sayısının 260’a çıkarılması bu belge doğrultusunda gerçekleştirilecektir. İngiltere’nin yeni teknolojilerin geliştirilmesine öncelik vereceğine, geleneksel ve pahalı askeri donanımdan uzaklaşacağına işaret edilen belgede, “Yüksek teknoloji imkanlarının sunduğu avantajlar, drone’lar (SİHA) ve el yapımı patlayıcılar gibi ucuz ve kolayca elde edilebilen düşük teknolojili tehditler tarafından aşılabilir.” ifadesi kullanılmaktadır. Ayrıca Birleşik Krallık silahlı kuvvetlerinin kara, deniz, hava, uzay ve siber alanlarda sürekli bir düşünce değişikliğiyle “tehdit odaklı entegre bir güç” haline gelmesinin sağlanacağı, dolayısıyla savunma ekipmanına 4 yıl içinde 85 milyar sterlin harcanacağı, bu bütçeyle silahlı kuvvetlerin rekabetçi yapıya kavuşması ve kararlı bir şekilde savaşma kabiliyetlerine sahip olmasının amaçlandığı ifade edilmektedir.
Uzayın askeri operasyonlar için hayati öneme sahip olduğuna işaret edilen belgede, çok yakında silahlı kuvvetlere bağlı “uzay komutanlığının” göreve başlayacağı, Ulusal Uzay Operasyonları Merkezi ve Uzay Akademisinin 1,4 milyar sterlinlik yatırımla tamamlanacağı, gelecek 10 yıl içinde “Skynet 6” iletişim uydusu programına 5 milyar sterlin yatırım yapılacağı belirtilmektedir. Bu yeni gelişme, 2019’da Uzay Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluşunu dünyaya deklare eden ABD’ye karşı açıktan bir meydan okuma ve rekabete girme olarak da değerlendirilebilir.
Ayrıca İngiliz ordusunun güvenlik politikasının pik noktasında Rusya’nın “potansiyel tehdit” olduğu vurgulanmakta ve İngiltere’nin gelecek 30 yıl içinde Rusya’nın geniş Avrupa bölgesinde “daha aktif olmasını” beklemesi gerektiği ve hükümetin ilişkiler iyileşene kadar Rusya kaynaklı tüm tehditler karşısında kararlı ve sert şekilde reaksiyon göstereceği ve savunma yapacağı belirtilmektedir. Ancak İngiltere açısından “sistemik zorluk” olarak tanımlanan Çin nedeniyle Hint-Pasifik bölgesine yönelik yeni bir organizasyon ve yeni bir politika ifade edilen belgede, bu kapsamda Queen Elizabeth uçak gemisinin yıl sonunda bölgede konuşlandırılacağı ifade edilmektedir. Söz konusu bu konuşlanma, Çin’in yeni askeri doktrini ve güç konfigürasyonu neticesinde oluşan, Hint-Pasifik bölgesinde yükselen hegemonyasını engelleme amaçlı bir güvenlik tedbiridir.
Belgede İran ve Kuzey Kore’nin de İngiltere için ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturduğuna dikkat çekilmektedir. Kuzey Kore ve İran kaynaklı espiyonaj, siyasi müdahale, sabotaj, suikast, zehirleme, seçimlere sabotaj, dezenformasyon, siber operasyon faaliyetleri bu tehditlerin başlıcalarıdır.
Türkiye açısından bu yeni strateji belgesinin vurguladığı en önemli açık askeri istihbarat iletisi; İngiltere’nin Libya ve Dağlık Karabağ’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) yüksek yetenekli hava savunma sistemlerine ve ağır zırhlı kuvvetlere meydan okuduğunu ve büyük zayiat verdiğini kabul etmesidir. Bu bağlamda İngiliz ordusunda asker sayısının azaltılmasıyla beraber, yeni askeri doktrinin konfigürasyonunda SİHA ve yeni savaş teknolojilerine ağırlık verileceğini tahmin ediyorum. Belgede ülkemiz açısından önem taşıyan bir başka ileti İspanya ve Türkiye’nin NATO’nun “kanatlarının” savunmasında önemli rollere sahip olduğunun ve bu ülkelerin Birleşik Krallık’ın savunma sanayisi ortakları arasında yer aldığının ifade edilmesidir. Türkiye’nin “terörizmle mücadele ve bölgesel konularda önemli rol oynayacak bir NATO müttefiki” olarak tanımlanması ise küresel dengeleri kökten değiştirebilecek yeni bir sürece girileceğinin belirtisi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca Birleşik Krallık’ın Türkiye ile müşterek istihbarat operasyonları, karşılıklı askeri ve istihbari kabiliyetlerin paylaşılması ve endüstriyel iş birliği konularında uzun dönemli ilişkiler tesis edileceğinin belirtilmesi Türkiye’nin küresel arenada yeni bir grand stratejiye dahil olduğunun göstergesidir.
Ayrıca Covid-19 gibi gelecekteki muhtemel salgınları veya biyolojik terör saldırılarını öngörmek ve engellemek için bir ”underground acil durum merkezi” ve kontrterör faaliyetlerinin kapsama alanını artıracak ve rakip gizli servislerin karşı espiyonaj hareketleriyle de ilgilenecek bir ”Terörle Mücadele Operasyon Merkezi” kurulacağı ve bu merkezde ordu, polis ve istihbarat kurumlarının müşterek çalışacağı ifade edilmektedir.
İngiltere’nin son kırk yıldaki güvenlik organizasyonu ve bunun konfigürasyonunda fazla bir değişiklik olmamıştır. Zira, geleneksel ve tutucu İngiliz güvenlik mimarisi yenilik ve reformlara izin vermemiştir. İngiliz güvenlik mimarisinin unsurlarını; İçişleri Bakanlığı (Home Office), Dış ve İngiliz Ulusları Topluluğu Bölümü (FCO), Savunma Bakanlığı, Uluslararası Kalkınma Dairesi (DFID) ve Bakanlar Kurulu oluşturmaktadır. İngiliz devlet yapısı bünyesinde kökleri 20. yüzyıl başlarına dek giden çok sayıda komite olmasına rağmen bunlar arasında en önemlisi ve en yetkilisi İstihbarat ve Güvenlik Komitesi (ISC)’dir. İngiliz istihbarat hiyerarşisinde MI5 ve MI6’dan daha önemli olan Hükümet Haberleşme Karargahı (GCHQ) ise Birleşik Krallık’taki çatı istihbarat kuruluşudur.
Söz konusu yeni güvenlik strateji belgesi neticesinde Birleşik Krallık, yeni küresel dengelere uyum sağlamak amacıyla hibrit nitelikli bir post güvenlik stratejisini hayata geçirmeye hazırlanmaktadır.
Dünya tarihi boyunca pek çok imparatorluk, pek çok ulus devlet farklı dönemler için farklı stratejiler geliştirmişlerdir. Örneğin; Amerikalı Amiral Alfred Thayer Mahan Deniz Hâkimiyet Teorisi’ni oluşturarak denizle egemenlik kurma yolunun sistemleştirmiştir. Zira Amiral Mahan’ın aktif görev yaptığı 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde insanlık karnını doyurmak için deniz kenarlarını seçmişti ve ulaşım kolaylığı vardı. Bu nedenle denizlere ilişkin bir strateji zenginlik ve hakimiyet anlamına geliyordu. İngiliz Halford John Mackinder ise İngiliz devlet aklının önemli bir ismidir ve 20. yüzyılın güvenlik mimarları arasında yer alır. Kuramlaştırdığı ”mihver ve kalpgâh” kavramları ile özellikle günümüz İngiliz jeopolitiğinin kurucusu, diğer taraftan da güçler mücadelesinin saflarının belirleyicisi olmuştur.
Günümüzde İngiliz devlet aklının kurguladığı ve konfigüre ettiği “Rekabetçi Bir Çağda Küresel Britanya” başlıklı yeni güvenlik stratejisi, Mackinder’in jeopolitik stratejisinin bir anlamda güncellenmiş ve postmodern versiyonu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hükümet Haberleşme Karargahı (GCHQ) ise Birleşik Krallık’taki çatı istihbarat kuruluşu olarak, MI5, polis, MI6, ordu ve uluslararası ortaklarıyla yakın işbirliği içinde çalışarak İngiltere’yi her türlü terörizmden korumak için dünya standartlarında operasyonel ve espiyonaj kabiliyetleri kullanma konusunda ciddi bir tecrübeye ve uzun bir geçmişe sahiptir. Kuşkusuz, İngiltere güvenlik bürokrasisinin tüm kurumları, Birleşik Krallık ve onun müttefiklerine yönelik terör komplolarını tespit etmek ve bozmak için yeni teknikler geliştirmek zorundadır. GCHQ’nun İngiliz ordusuyla olan ortaklığı 100 yılı aşkın bir süredir devam etmektedir ve günümüzde İngiliz ordusunun dünya üzerinde bulunduğu tüm çatışma bölgelerinde GCHQ, İngiliz ordusu ile müşterek çalışmaktadır. Sonuç olarak; artık her zamankinden fazla risk ve tehdit içeren küresel güvenlik ortamına karşı, İngiliz devlet aklının, yeni bir güç konfigürasyonunu yürürlüğe sokacağı ve dolayısıyla hem İngiliz istihbarat topluluğunun hem İngiliz ordusunun önümüzdeki 30 yıl içinde çok boyutlu ve multidisipliner bir reorganizasyonla faaliyetlerini yürüteceği değerlendirilmektedir.
Umut Berhan ŞEN – SASAM Uzmanı, umutsen91@outlook.com