GİRİŞ
Türkiye bir süredir güvenlik konseptini geliştirme eğilimdeyken bu konsepte katkıda bulunmak için oluşturulmuş bu teori mevcut gelişmelere göre her daim güncellenebilir. İkinci Dünya Savaşı öncesi modern anlamda oluşturulmuş kentlerden ve güvenlik kavramının profesyonelleşmesinden bahsetmemiz olanaklı değildir. 1940’lara kadar savunma genel olarak askeri niteliklidir ve istihbarat dahil askeri bir büro olarak görev yapmaktadır. Ancak 1941’den itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nde psikolojik savaş uygulamasının kurumsal olarak icra edilmesi ve bu girişimlerin neticesinde ordudan bağımsız istihbarat teşkilatının oluşması ile Milli Güvenlik kavramı temellendirilmeye başlanmıştır. Soğuk Savaş’ın devam ettiği 1960’lı yıllardan itibaren Latin coğrafyasındaki gerilla faaliyetlerinin şehirlere taşınması yönünde oluşturulmuş teoriler ve uygulamalar kısa bir müddet sonra dünyaya yayılmıştır. Günümüzde devletler kırsal ve meskûn mahal bölgelerinin bütün olarak güvenliğini temin etmek durumundadırlar ancak devletlerin varlıklarını tehdit eden girişimlerin meskûn mahal bölgelerinde yoğunlaşması da yeni güvenlik çözümlemelerini beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada öncelikle arazi ve kırsal bölgedeki piyade stratejisi incelenecek ve akabinde meskûn mahal bölgelerinin artan önemi üzerinde durulacaktır.
Arazi – Kırsal Savunma ve Piyade Gücü
Savunma, uygun bir arazi kesiminde mevzilenerek, ateş, engel ve yakın muharebe ile düşmanın taarruz gücünü ve azmini yok etmeyi esas alan bir muharebe şeklidir. Savunma harekâtı; ateş, engel ve tahkimata dayanır. Savunma düşmanın ateş etkisini azaltmak, kendi ateş etkimizi artırmak için tahkimat yapılır. Mevzi önüne düşmanı durdurmak veya yavaşlatmak amacıyla ateşle korunan engeller inşa edilir. Düşman savunma mevzine yaklaştıkça mevcut bütün imkânlar kullanılarak ateş altına alınır. Savunma harekâtının Mevzi Savunması ve Oynak Savunma olmak üzere başlıca iki temel uygulama şekli bulunmaktadır. Aktif Savunma ise oynak savunma içerisinde takım/manganın uygulayacağı bir tekniktir. Mevzi savunmasında, düşman taarruzlarının asıl muharebe hattı önünde kırılması, oynak savunmada, düşmanın mevzi içine çekilip karşı taarruzlarla imhası, aktif savunmada düşman taarruz gücünün mevzin derinliği içinde taarruz ve savunma muharebeleri ile eritilmesi esas alınır. Klasik piyade güçleri bu üç şekil dışında, bölüğün bir parçası olarak aşağıda belirtilen savunma türlerini icra edebilir;
Bu şekiller Türk Piyade, Hava İndirme Piyade ve Komando Birlikleri Talimnamesi’nde ayrıntılı olarak ele alınır.
Savunma harekâtında ise aktif ve taaruzi bir anlayışla sevk ve idare edilir.
Arazi koşullarında talimnameler her ülkede farklılık göstermelerine rağmen genel olarak piyade güçlerinin savunma biçimleri bu eksende şekillenmektedir. Teknolojik olanakların ordulara entegresi, ordu personelinin kuvvet uygulama ve başarı parametrelerini yükseltmiştir. Ancak arazi ve kırsal koşullarda piyade güçlerinin varlığı da en az teknoloji kadar önemli durmaktadır.
Meskûn Mahal ve Yeni Savunma Biçimleri
Meskûn mahal savunma biçimleri ise klasik piyadelerin inisiyatifinden daha çeşitli kuvvetlerin ve müdafaa prensiplerinin belirlenmesini gerektirmektedir. Kentleşmenin yüksek yoğunluklu olduğu yerlerin güvenliği her zaman ülke güvenliğini daha büyük oranda etkiler. Sosyal ve iktisadi hayatın genişliği, psikolojik kırılganlık, büyük kamu kurumları, şirketler, üniversiteler ve dijital alt yapı olanaklarının inşaları metropolleri ve meskûn mahalleri asayiş profesyonelliği bakımından öne çıkartmaktadır. Çağdaş toplumlarda asıl önemli yerlerin büyük yerleşim merkezleri olduğu, endüstri, zenginlik ve gücün birkaç büyük şehirde toplandığı ülkelerde, diğer yerlerde ortaya çıkan ayaklanma ve terörist hareketlerin merkezi yönetim için çoğu zaman önemli bir tehlike teşkil etmediği görülmüştür. Böyle bir durumla karşılaşan ülkelerde yöneticilerin endüstri merkezlerinde hakimiyeti ellerinde tuttuktan sonra diğer yerlerdeki olayları bastırmak üzere büyük miktarlarda kuvvet göndererek rahatlıkla teröristlerin üstesinden gelebileceği anlaşılmıştır.[2] Bu yeni savunma/güvenlik biçimi değişik ülkelerde farklı tatbikatları, güvenlik birimlerini ve müdafaa hususlarını beraberinde getirmiştir.
Olağanüstü olaylarda meskûn mahal bölgelerinde, huzur, asayiş, genel güvenlik ve kamusal hizmetin devam etmesini sağlamak için ek tedbirler alınmaktadır ve bu tedbirler içerisinde askeri kuvvetlerden faydalanma seçeneği de yer almaktadır. ABD’nin ve Avrupa Birliğinden bazı ülkeler yakın zaman öncesinde meskûn mahallerde askeri kuvvetleri görevlendirmişlerdir. ABD’de, George Floyd’un öldürülmesi üzerine başlayan olaylarda toplumsal kargaşayı önlemek için 62000 Ulusal Muhafız görevlendirilmişti.[4] 6 Ocak 2020 tarihinde dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın gerçekleştirdiği mitin sonrasında ise kendisine gönül veren kitleyi savaşmaya davet etmesi üzerine taraftarları Washington DC’de bulunan Kongre binasını kuşatma ve yağmalama girişimini başlatmışlardı. Kongre Polisinin yetersiz kalması üzerine DC’ye 6200 Ulusal Muhafız sevk edilmiştir.[5] Ancak toplumsal olayları bastırabilmek için görevlendirilen Ulusal Muhafızlar, eyalet valilerinin çağırısıyla görev üstlenmektedirler. Fakat burada önemli bir ayrıntı iç güvenliğe katkıda bulunmak için görevlendirilen muhafızların valilere bağlı olması ve Amerikan Savunma Bakanlığı/Pentagon ile ilişkisinin bulunmamasıdır. Bu durum Amerikan Anayasasında belirtilmiştir ve askerin iç güvenlik temininde değerlendirilmesi yasaklanmıştır.
Dünya’nın 2020 yılının başından itibaren karşılaştığı Covid 19 (Koronavirüs) pandemisinde hükümetlerin çeşitli yasaklar uygulamak istemesi üzerine yasakların denetlenmesi ve kargaşanın önlenebilmesi için çeşitli Avrupa ülkelerinde meskûn mahallerde ordu birlikleri göreve davet edilmiştir. Bu durum virüsün ikinci dalgası olarak adlandırılan süreçte de devam etmiştir.[6] Ancak ABD ve AB ülkeleri küçük veya orta çaplı da olsa sokak eylemleri ve düşük yoğunluklu çatışmalara alışkın değildir ve askerlere başvurulması bu durumun temel açıklamasıdır.
Türkiye 1984 yılından beri terör örgütü PKK ile mücadele etmektedir ve öncelikle kırsalda gayrı nizami harp yeteneğini özellikle Jandarma ve Polis Özel Harekât birliklerince kazanmıştır. Anarşi, ayaklanma, terör eylemlerinin ise meskûn mahal bölgelerine yayılmasında güvenlik güçleri müdahale durumunda kendilerini güncelleyebilmişler ve toplumsal soğukkanlılık zamanında temin edilebilmiştir. Türkiye’de yakın tarihte toplumsal olaylara müdahale edebilmek ve meskûn mahal güvenliğini sağlayabilmek için Emniyet ve Asayiş Yardımlaşma Protokolü imzalanmıştı ancak protokol güvenlikten ziyade siyasi tartışmaların gündeminde bulunmuştur.
Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma/ EMASYA, Erbakan hükümetinin Haziran 1997’de askerlerce istifaya zorlanmasının ardından 28 Şubat sürecinde kurulan hükümet döneminde İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay arasında 7 Temmuz 1997’de imzalanmış, 27 Mayıs darbesinden itibaren yetkileri dışında fiilen faaliyette bulunan askeri birlikler böylece yasallaşmıştı. Bu protokolün önemli hükmü 9. Madde idi:
EMASYA komutanlıkları, aynen bir sıkıyönetimde olduğu gibi, mülki amirin daveti olmaksızın toplumsal olaylara doğrudan müdahale hakkına sahip kılınmıştı. Protokol’ün kanuna ve hukuka aykırı olduğu ilk defa, Bülent Ecevit’in başkanlığı döneminde 25 Nisan 2002’de toplanan Mülki İdare Şûrasında saptandı: 5442 sayılı İller İdaresi Kanunu Madde 11/D[7] ile çatışıyordu. Getirdiği hükümlerle, mülki idare amirinin takdir yetkisini ve hareket serbestisini kısıtlıyor, onu askere bilgi vermekle yükümlü kılıyordu. Asayiş Harekât Merkezi ve Müşterek İstihbarat Merkezleri şeklinde sürekli örgütlenmelere gidilmesi, başta 5442 sayılı yasa olmaz üzere, iç güvenliği düzenleyen tüm yasalara aykırıydı. Fakat, o tarihte sivil iktidar askeri vesayet karşısında çok zayıf olduğu için, bu saptamanın ötesine geçilemedi. EMASYA, Mart 2006’da hazırlanan TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonu raporunda ağır biçimde tenkit edildi ve AB İlerleme Raporlarında da her yıl yer aldı. Protokol kâğıt üzerinde de kalmamıştı. 19 Aralık 2000’de, 30 tutuklu ve mahkûmun hayatını kaybettiği Hayata Dönüş operasyonunda kullanıldı. 2011’de ulaşılan Jandarma belgelerinde bu operasyonun adı Tufan olarak geçmekteydi ve hazırlıkların yapılması için emri Jandarma Genel Komutanlığı 1 Ekim 2000’de vermişti. Operasyonda görevli subaylardan E. Binbaşı Zeki Bingöl Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği adlı kitabında atılan yuvarlık lastik topa benzeyen gaz bombalarının EMASYA 66.Tugay Komutanı tarafından getirildiğini yazdı.[8] Neticede tartışmaların odağındaki EMASYA yürürlükten kaldırılmıştır.[9]
Protokol’ün kaldırılmasından sonra basında, sivil bürokrasinin nasıl bir zihniyet içinde olmaya devam ettiğini göstermesi açısından ilginç bir haber görüldü: Erzurum Valisi, jandarmaya gönderdiği 15 Mart 2011 tarihli cevabi yazıyla, kaldırılmış bulunan EMASYA protokolünü ”İlgi” diye göstererek, jandarmanın polis bölgesinde istihbarat faaliyeti yapmasına izin vermişti. Bu türden bir duruma, Nisan 2012’de Trabzon’da da rastlanacaktır.[10]
Türkiye’de 2013-2016 sürecinde terör eylemleri, şehir savaşları adıyla meskûn mahale taşınmıştır ve geniş çaplı protestolar/gösteriler de yaşanmıştır.
Görüldüğü üzere meskûn mahal bölgelerini hedef alan terör saldırılarında güvenlik güçleri ve siviller zarar görmüşlerdir ve bu saldırı eşiklerinin yükseldiği dönemde konvansiyonel bir silahlı girişim olan 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi yaşanmıştır. Meskûn Mahal saldırıları bu bakımdan darbe girişimine de zemin hazırlamıştır. Ancak bu saldırılar genel olarak bombalı terör faaliyetlerini içermektedir. Meskûn mahal güvenliği ilerleyen dönemde daha çeşitlenecektir.
Güvenlik Teorisi: Meskûn Mahal Eğitim ve Koordinasyon Merkezleri ve Meskûn Mahal Birlikleri
Meskûn Mahal ve silahlı kuvvetler arasındaki ilişki ise Türkiye’nin yapısına göre düzenlenmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe girişimlerine meşruiyet kazandırdığı gerekçesiyle vatanı içten ve dıştan korumakla ilgili olan 35. Madde değiştirilmiştir dış güvenlik endeksli bir zihniyetin oluşması istenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, iç güvenlik ile ilgili olacak bazı görevleri ise şu biçimde sıralanabilir:
Türkiye özelinde tasarlanan Meskûn Mahal Birlikleri teorisi, TSK’nin toplumsal şiddeti en yüksek olaylarda bile kullanılmadan kolluğun yetersiz kalması durumunda devreye girecek mekanizmayı tarif etmektedir. Ayrıca tehlike artık yalnızca terör ve ayaklanmalar ile sınırlı değildir.
Artık terör eylemi, düşük yoğunluklu çatışma, yeni nesil hibrit savaşlar, olağanüstü afetlerin meskûn mahal bölgelerine yayılmaları ülkelerin güvenlik bütünlüklerini büyük oranlarda tehdit etmektedir. İktisadi ve kültürel hareketliliğin ağırlıklı olarak büyük şehirlerde bulunmaları, bu şehirlerin zarar görmeleri ya da komşu illerle bağlantılarının kesilmeleri durumunda en ücra kırsal bölgelere kadar merkezden çevreye doğru akışı gerçekleşen etki oranına sahiptir. Bu nedenle Meskûn Mahal Eğitim ve Koordinasyon Merkezlerinin kurulmaları suretiyle, Meskûn Mahal Birliklerinin oluşturulması yöntemi belirlenmelidir.
Meskûn Mahal Birlikleri Eğitim, Konuş ve Yargılanma Durumları
Meskûn Mahal Akademisi, Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak oluşturulmalıdır. Güvenlik güçlerinden ve çeşitli sahalardan seçilen personelin oryantasyon ve eşgüdümleri üzerinde ağırlıklı durulmalıdır.
Meskûn Mahal Birlik Merkezleri belirlenen illerde bulunacaktır. Birlik, güvenlik ve işleyiş için geçici personelin bir kısmı olağanüstü durumların olmadığı her anda birliklerinde muvazzaf görevli durumunda bulunacaklardır. Meskûn Mahal Birlikleri, ağır silah ithal etme ve kullanma yetkisine sahip olmakla birlikte gerekli dijital, biyolojik, kimyasal vs çalışmaları yapabilmek için resmi olarak kurumlardan talepte bulunabilir ve bu talepler mutlaka yerine getirilmelidir.
Meskûn Mahal Birliklerine mensup olan kişiler resmi görev çağrıları bulunmadığı müddetçe bağlı oldukları kurumlarında resmi görevlerini ifa edeceklerdir ve hiçbir ayrıcalıkları bulunmayacaktır.- Meskûn Mahal Birliklerindeki daimi personel hariç- Meskûn Mahal Birlikleri’ne mensup kişilerin görevleri ile ilgili suç isnatları iç denetim bakımından müfettişler ya da adli olarak valilik onayıyla mahkemeler tarafından yürütlmelidir. Gizlilik derecesi olan olaylarla ilgili gerçekleştirdikleri görevlere yönelik sunulabilecek suç isnatları ise ‘Devlet Güvenliği’ gerekçesiyle ancak Cumhurbaşkanı onayınca, Ankara Ağır Ceza Mahkemesince ve kamuoyuna gizli olarak icra edilmelidir.
Meskûn Mahal Birlikleri/MMB dokunulmazlık ya da devlet içerisinde bir güç odağı olarak değil millete ve devlete hizmet maksadıyla oluşturulmalıdır.
Şehir-Metropol-Meskûn Mahal bölgelerinde gerekli görülmesi halinde bu birlikler Valilik görüşü, İçişleri Bakanlığı talebiyle, Cumhurbaşkanlığı onayıyla ya da direkt olarak Cumhurbaşkanı kararınca görev üstlenebileceklerdir.
Meskûn Mahal ve İstihbarat
Meskûn Mahal Birlikleri, gerektiği durumunda kolluk kuvvetleriyle istihbarat paylaşımında bulunacaktır. Meskûn Mahal Birlikleri her ne kadar valilik-içişleri-cumhurbaşkanı[12] onayıyla görev alacak olsalar bile resmi güvenlik güçlerinin üzerinde bir konuma sahip olmamalıdırlar. İl ve ilçelerin jandarma komutanları ve emniyet amirleri o il de ve ilçeler de görev yapan Meskûn Mahal Birliklerinin amiri konumunda bulunmalıdır. Bu sebeple birlikler temin ettikleri istihbaratı kollukla paylaşmak mecburiyetinde olmalıdır. Kollukta istihbaratı bu birliklere aktarmalıdır. Ancak Meskûn Mahal Birlik amirlerinin görev yerlerinin değiştirilmeleri, görevden el çektirilmeleri ya da cezai işlem uygulanması, il ve ilçe kolluk amirinin yetkisi dahilinde bulunmamalıdır. Meskûn mahal Birlik amir ve yardımcıları vilayet valilerine bağlı olarak görev alacaklardır. Bölgelerde görev yapan Meskûn Mahal Birlik Amiri’nin talepleri teamül olarak il ve ilçe asayiş amiri tarafından dikkate alınmalı ve amirin emrindeki kolluk gücü bu yönde sevk edilmelidir. Meskûn Mahal Birlik amirlerinin talimatıyla, birliğin görev yaptığı mevkideki kolluk amirinin talimatının çelişmesi durumunda birlikler, birlik amirinin direktifini yerine getirirler. Bu durumda karşılaşılabilecek suiistimallerden birlik amirinin yanı sıra emri uygulayan birlik personeli de sorumlu olacaktır.
SONUÇ
Meskûn Mahal savunma stratejileri yeni dünya düzeninde hükümetlerin üzerinde en çok emek harcadıkları konular aralarında yer almaktadır. Avrupa kıtasında genel olarak olağanüstü durumlarda askeri unsurların görevlendirilmesi kendi kültür ve coğrafi yapılarına uygun bir seçenektir. Türkiye’ye özgü oluşturduğumuz Meskûn Mahal Birlikleri teorisi öncelikle askeri unsurların hiçbir koşulda-savaş hali hariç- iç güvenlikte yer almaması ve kolluk kuvvetlerinin yetersiz kalmaları durumunda başvurulacak en son mercii olarak bu birliklerin görev üstlenmelerini kapsamaktadır. İkinci husus bu yeni yapının alternatif bir ordulaşma teşebbüsü durumunda bulunmadığı ve postmodern güvenlik biçimine göre şekillenen modern dünyanın gerekliliklerine, Türkiye’ye özgü birikimlerle adapte olunması gerektiğini içermektedir. Son olarak ise meskûn mahal bölgelerinin yakın gelecekte değişecek çehreleri klasik ayaklanma ve terör yöntemleriyle tehdit edilmelerinin ötesinde yeni tehdit ve tehlikeleri beraberinde getirecektir ve bu yeni tehditlere karşı toplumsal güvenliğin sağlanmasında kolluk kuruluşlarının yetersiz kalması durumunda daha özel olarak teşkilatlanmış Meskûn Mahal Birliklerinin görev üstlenmeleri, siyasal, sosyal, ekonomik istikrara olumlu derecede katkıda bulunacaktır.
[1] Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Piyade Manga ve Takımı Talimnamelerine bağlı kalarak oluşturulmuştur, Kara Kuvvetleri Basımevi Müdürlüğü, 2018
[2] Haluk Karadağ ve Kadir Tamer Türkeş, DDSA’lar ve Devletin Koruma Sorumluluğu, Mehmet Akif Memmi (Ed.), Ortadoğu’da Devlet Dışı Silahlı Aktörler Terör Örgütleri Milisler Vekil Güçler, 1. Baskı, İstanbul, SETA Kitapları, Aralık 2018, s.153
[3] Suat Begeç, Meskûn Mahallerde Savaş Stratejisi, 1.Baskı, Ankara, Nobel, Kasım 2020, s.196
[4] https://www.forbes.com/sites/alexandrasternlicht/2020/06/02/over-4400-arrests-62000-national-guard-troops-deployed-george-floyd-protests-by-the-numbers/?sh=6fba10f7d4fe
[5] https://edition.cnn.com/2021/01/07/politics/national-guard-troops-deployed-dc-capitol/index.html
[6] https://www.sabah.com.tr/dunya/2020/10/24/son-dakika-avrupada-ordu-yeniden-goreve-cagrildi-corona-virus-vaka-sayisi-hizla-artiyor
[7] Valiler, il de çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk kuvvetleriyle bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla, İçişleri Bakanlığından ve gerekirse Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dahil olmak üzere en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalar ile müracaat ederek yardım isterler. Bu durumlarda ihtiyaç duyulan kuvvetlerin İçişleri Bakanlığından veya askeri birliklerden veya her iki makamdan talep edilmesi hususu, yardım talebinde bulunan vali tarafından takdir edilir. Valinin yaptığı yardım istemi geciktirilmeksizin yerine getirilir. Acil durumlarda bu istek sonradan yazılı şekle dönüştürülmek kaydıyla sözlü olarak yapılabilir.
[8] Baskın Oran, ”Emasya Protokolü”, Baskın Oran (ed.) Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt III (2001-2012), 3. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2017, s. 97-98
[9] EMASYA Yürürlükten Kaldırıldı, 4 Şubat 2010
[10] Oran, A.g.e, s.98
[11] https://www.tsk.tr/Sayfalar?viewName=Gorevi
[12] Bu haliyle Meskûn Mahal Birlikleri teorisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine uygun olarak hazırlanmıştır. Sistem revizesi ya da parlamenter sistemin yeniden uygulanması gibi olasılıklarda Meskûn Mahal Birlikleri’nin bu biçimde yetkilendirme esasında gecikme yaşanabilir. Bu durumda birliklerin askeri nitelikleri bulunmadığı için direkt valiler ya da Cumhurbaşkanı tarafından göreve davet edilmeleri durumunda sahada görev alabileceklerdir.
Onur DİKMECİ – SASAM İstanbul İl Başkanı