13 Eylül 2020 Pazar günü belgeselci-gazeteci, duayen üstadım İsmail Kahraman beyin çağrısı üzerine araştırmacı-gazeteci Şakir Gürel dostum ile birlikte Sakarya savaşının odak noktası konumundaki Polatlı’ya intikal ettik. Türk tarihinin dönüm noktalarından birisi olan Sakarya Savaşının 99.yıldönümünde savaşın eylemli olarak gerçekleştiği alanlarda bulunmak, coğrafi mekanları görmek, göğüs göğüse yapılan çatışmaların yerlerine giderek şehitlerimizin ve gazilerimizin yaşadıklarını duyumsamak ve ruhumuzda hissetmek, gerçekten heyecan verici ve çok önemliydi. Sakarya Zaferinin 100.yıldönümü olacak 2021 yılında da ne tür etkinlikler yapılabileceğini de saptamak açısından da bu çalışma gezisi çok anlamlıydı.
TÜRKLÜĞÜN ÖLÜM-KALIM SAVAŞI
Sakarya savaşı, Türklük için bir ölüm-kalım savaşı olarak nitelendirilebilir. Çünkü, bu savaş kaybedilirse, ulusal direnişin merkezi Ankara işgal edilecek ve meclis çok zor bir duruma düşecekti. Yunan işgal güçlerine karşı savaşan ordu, savaş meşruiyetini Türk milletinin temsilcilerinin oluşturduğu Büyük Millet Meclisinden almaktaydı. Savaş sırasında Türk ordusu ile Yunan ordusu arasındaki silahlı güç ve donanım dengesi Yunan ordusu lehineydi. Bu fark, ancak Türk ordusunun manevi gücü, yiğitliği ve kahramanlığı ile kapatılabilirdi. Varlık-yokluk savaşı niteliğinde olan bu savaşta Mustafa Kemal Paşanın uyguladığı savaş taktiği, olayın vahametine orantılı olacak şekilde derin ve büyüktür. Bu taktik, Yunan kurmay kademesi tarafından çözülememiştir. Mustafa Kemal Paşanın komutanlara çektiği telgraftaki: “hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır” şeklindeki emri bu taktiğin özeti niteliğindedir. Bu dahiyane taktik sayesinde tam donanımlı Yunan ordusu yenilmiş, Türklüğün 250 yıllık makus talihi de olumluya dönmüştür.
22 gün 22 gece süren savaşlarda Yunan saldırısını durdurmayı başaran Türk ordusu 11 Eylül’de büyük bir karşı saldırı başlatarak 13 Eylül’de Yunan cephesini dağıtmıştır. Böylece Türk ordusu tam bir zafer kazanmıştır. Bu zafer TBMM’nin hem iç politikada hem de dış politikada otoritesini sağlamlaştırmıştır. Sakarya Zaferi ile;
-Avrupalı devletler karşısında 1683’teki II. Viyana kuşatmasından beri süregelen geri çekilme süreci son bulmuştur.
-Sakarya savaşı Türk ordusu adına Kurtuluş savaşındaki son savunma savaşı olmuştur. Türk ordusu bu savaştan sonra saldırıya geçmiştir.
-Sakarya savaşının sonucu olarak Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile 13 Ekim 1921’de Kars antlaşması imzalanmış böylece Kafkas sınırımız kesinlik kazanmıştır.
-İtilaf devletleri arasındaki görüş ayrılıkları artmıştır. Bunun sonucu olarak Fransa ile 20 Ekim 1921’de Ankara antlaşması imzalanmıştır.
-22 Ekim 1921’de İngiltere ile “esir değişimi antlaşması” imzalanmıştır. “Uluslararası eşitliği” ilkesine uygun bir şekilde imzalanan bu antlaşmayla daha önce Malta’ya sürgün edilmiş olan Türk esirlerin evlerine dönmeleri sağlanmıştır.
-II. İnönü savaşı sonrasında başlayan İtalyan ordusunun Anadolu’dan çekilmesi süreci, Sakarya Savaşından sonra tamamlanmıştır.
-Sakarya Savaşı sonrasında, uyguladığı savaş taktiği ile savaşın kazanılmasında aslan payı sahibi olan Mustafa Kemal Paşaya TBMM tarafından Gazilik unvanı ile “mareşallik” rütbesi verilmiştir.
-Sakarya savaşından sonra yaklaşık bir yıl boyunca Yunan ordusuyla büyük bir savaş yapılmamıştır. Türk ordusu bu zaman dilimini çok iyi değerlendirerek Tekalif-i Milliye emirlerini bütün yurt çapında uygulayarak saldırı gücüne kavuşmuştur.
SAKARYA ZAFERİ, MİLLETİN OLUP SİVİL HALK, DAHA ETKİN VE COŞKUN BU KUTLAMALARA KATILMALIDIR.
Sakarya Zaferinin 99.yıldönümü resmi kutlamaları, Polatlı ilçe merkezinde bulunan Sakarya Şehitliğindeki anıta ilçe kaymakamı, belediye başkanı ve garnizon komutanının çelenk bırakması ile başladı. Aynı etkinlik, Polatlı ilçe kent meydanında bulunan Atatürk Heykeline çelenk bırakılması ve birkaç konuşma ile bitirildi. Türklüğün kader zaferi, bir ilçenin yönetici zümresi uhdesinde kısacık birkaç çelenk bırakma etkinliği ile anılabildi. Duatepe, Kartaltepe ve diğer savaş alanlarındaki etkinlikler ise Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü personeli tarafından yürütüldü. Halide Edip Adıvar Kadın Kahramanlar Müzesinde ise kimseler yoktu. Halide Edip gibi İstanbul’da yetişmiş bir kent hanımefendisi bile toz toprak ve tezek kokuları içinde bulunan bu yerlerde günlerce kalıp savaş alanında çalışmalar yapabilmiş iken zaferin 99.yıldönümünde kimselerin oraya gelmemesi olumsuz ve yadırganacak bir durumdur.
Tarihi ve ulusal değeri yüksek Sakarya savaş alanlarının, Tarım ve Orman Bakanlığından daha öncelikli olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı, TBMM, Türk Tarih Kurumu gibi konuya daha yakından ilgili kurumlar uhdesinde yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çorak ve kurak arazinin ağaçlandırılması elbetteki Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılabilir. Ancak buraların sevk ve idaresi Sakarya Savaşının değerine, anlamına ve ruhuna mütenasip olarak daha uygun kurumlar eliyle yürütülmelidir. Polatlı, Haymana, Akşehir ve Afyon hattında savaşların yapıldığı tepe ve bölgelerde anıt ve ziyaret yerleri düzenlenip halkın kullanımına sunulmalıdır.
Bu zaferin halka yansıtılması ve sahiplenilmesinde basın ve yayın kuruluşlarına büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.99.yıldönümünde ulusal ve yerel medya organlarında Sakarya Zaferi, gerektiği ölçüde yer almadı. Sahadan canlı yayın yapan hiçbir yayın organı göremedik. Yunanistan ve Fransa ile Akdeniz’de mavi vatanımız üzerinde ciddi sorunların yaşandığı bir dönemde, Polatlı Duatepe’den canlı yayınlar ile bütün dünyaya güçlü bir mesaj verilebilirdi. 99.yıl önce burada yaşananlar, hasımlarımıza bir kez daha buradan hatırlatılabilirdi. Türk ulusunun tarihinde ve bugününde böylesine önemli bir zaferin, yad edilmesi sadece devletin organı olan birtakım kurumların görevi değildir. Elbetteki onların da son derece ilgili ve etkin olarak kutlamalar yapmasını beklerdik. Ancak, burada esas sorumluluk halkındır. Esas görev Türk ulusunundur. Türk halkının bu zaferi içselleştirerek sürekli buraları ziyaret etmesi gerekir. “Kamu kurumları yoksa da biz varız” diyebilmelidir. Bu zafer Türk milletinindir. Hatta bütün Türklüğündür. Türkiye dışındaki Türklüğün de Sakarya zaferinin paydaşı ve sahibi yapılması gerekir. Yapılacak etkinliklere mutlaka Türkiye dışındaki Türk soylu halkların da davet edilmesi ve onların da bu zaferi sahiplenmesi gerekir. Türk ulusunun mensupları, “Türklük ilelebet yaşasın” diye Sakarya’da 99 yıl önce kan döken, canının veren atalarını unutmamak zorundadır. Onları her daim yad ederek ruhlarını şad etmek Türk ulusu üyelerinin Tanrısal bir görevidir.
Cesurhan TAŞ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız