‘Denizlere Hakim Olan Cihana Hakim Olur’
                                                   Barbaros Hayrettin Paşa
DoÄŸu Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasında gerilime yol açan süreç ne anlama geliyor? Önümüzdeki günlerde nasıl bir süreç yaÅŸanacak… Türkiye’nin taleplerine neden uluslararası aktörler kayıtsız kalıyor?
Kasım 2019’da Türkiye ile Libya Deniz Yetki Alanları AnlaÅŸması imzalandı. DoÄŸu Akdeniz’de Libya-Türkiye anlaÅŸmasının ardından sular yeniden ısınmaya baÅŸladı. Yapılan bu anlaÅŸmayı hazmedemeyen birçok devlet DoÄŸu Akdeniz’de yeni macera ve entrikalar peÅŸindeler. Bu entrikada kullanılmaya en müsait olan ülke Yunanistan kısa bir süre önce Mısır’la anlaÅŸma imzaladı. Yıllardır Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de karasuları, kıta sahanlığı, adaların silahsızlandırılması, hava sahası gibi konulara birde Güney Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve Libya gibi ülkelerin sorunlarına Türkiye’nin çözüm arayışının eklenmesi ile DoÄŸu Akdeniz sorunları farklı bir yola girmiÅŸ oldu. Türkiye’nin meÅŸru haklarını araması ve kullanması bütün bu sorunları yeniden dünya gündemine taşıdı. DoÄŸu Akdeniz’e en uzun kıyıya sahip olan Türkiye dışında birden fazla kıyıdaÅŸ ülke var. Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır ve Libya. DoÄŸu Akdeniz’de kıyısı olmayan ama maksimalist iddialarla Türkiye’nin kıta sahanlığının olası münhasır ekonomik bölgesine tecavüz eden Yunanistan, BM’nin yasal olarak kabul ettiÄŸi Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaÅŸma ile Yunanistan’ın tüm hain emellerinin önü kesilmiÅŸ oldu. Yunanistan’ın bu coÄŸrafyaya çok çok uzak olmasına raÄŸmen Akdeniz’de bulunan adalar üzerinden hareket ederek DoÄŸu Akdeniz’de hukuksuz ve haksız iddialarda bulunması uluslararası çevreler tarafından desteklenmesi hem düşündürücü hem de kimlerin kime çanak tuttuÄŸunun kanıtı niteliÄŸindedir. Türkiye’nin yok hükmünde ilan ettiÄŸi Yunanistan’ın Mısır ile yaptığı anlaÅŸma ise bunun en bariz örneÄŸidir. DoÄŸu Akdeniz’in kıyıdaÅŸ devleti olmayan Yunanistan, Türkiye’ye yaklaşık iki kilometre mesafede olan Meis Adası’na yaklaşık 600 kilometre mesafededir. Meis adası üzerinden Yunanistan, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge tanıyarak hak iddia ediyor. Girit ve diÄŸer adalar üzerinden de aynı ÅŸeyi yapıyor. Bu kesinlikle kabul edilemez Uluslararası Adalet Divanı ve BM Deniz Hukuku SözleÅŸmesi’ne göre dava konusu olan birçok örnek var. Türkiye gibi 1800 km kıyı ÅŸeridi olan DoÄŸu Akdeniz’e bakan bir devletin ana karasının önünde bizim deniz mili 370 km bir hakkımız var münhasır ekonomik bölge olarak. Dolayısıyla Yunanistan’ın bu konuda haklı çıkaracak hiçbir dayanak yok. Tamamen Avrupa’da birkaç ülke ile birlikte BAE ve Mısır’ı yanına alarak haklı olduÄŸunu kanıtlamaya çalışmaktır. Gerçek olan ÅŸu ki DoÄŸu Akdeniz’de uluslararası hukuka göre hak ettikleri hiçbir ÅŸey yok ama hareket tarzları tüm Akdeniz’in hakimi kendileri ÅŸeklinde. Türkiye dün olduÄŸu gibi bugünde yarında Yunanistan’ın hukuk tanımaz bu hareketlerine asla müsaade etmeyecek. DoÄŸu Akdeniz kırmızı çizgimizdir…
DOÄžU AKDENİZ BEKAMIZDIR… Â
DoÄŸu Akdeniz Bölgesi’nde 2000’lerin başında yaÅŸanmaya baÅŸlanan deniz alanlarına iliÅŸkin sorunların esasını; kıyıdaÅŸ ülkelerin doÄŸal kaynaklar üzerinde münhasır egemen yetkilere sahip oldukları kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge alanlarının kıyıdaÅŸ ülkeler arasında paylaşılması oluÅŸturmaktadır. Bölgede zengin doÄŸalgaz rezervlerinin keÅŸfedilmesiyle beraber, özellikle 2010 senesinden itibaren giderek daha da artan bir ÅŸekilde DoÄŸu Akdeniz hep gündeme geliyor. Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019 tarihinde imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası, baÅŸta Yunanistan olmak üzere bazı ülkelerin tepkisine yol açmıştır. Türkiye, Libya’yla vardığı anlaÅŸma sayesinde Yunanistan’la Kıbrıs ve Mısır arasında bir kalkan oluÅŸturarak münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırını da böylelikle oluÅŸturmuÅŸ oldu. Yunanistan ve Mısır, mutabakatın uluslararası hukuka aykırı olduÄŸunu belirtmiÅŸ ve Türkiye’ye geri adım attırmak için bir yandan da taraf ya da diÄŸer uygun tabirle yandaÅŸ toplama giriÅŸimlerine hız vermiÅŸtir.
Mısır, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs’ın bir tarafta Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın diÄŸer tarafta olduÄŸu gerilim, son dönemde AB, ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin de devreye girmesiyle uluslararası plana taşındı. Libya ile yapılan anlaÅŸmaya Yunanistan ve Güney Kıbrıs teknik ve hukuki açılardan karşı çıkarken, Mısır, İsrail, ABD ve Rusya gibi ülkeler siyasi açıdan itirazlarını dile getiriyorlar. Yunanistan, Türkiye-Libya anlaÅŸmasının 1982 tarihli Uluslararası Deniz SözleÅŸmesi’ne aykırı olduÄŸunu, bölgede yer alan Girit, Rodos, Kerpe ve Meis adalarının deniz yetki alanlarını ve dolayısıyla egemenlik haklarının göz ardı edildiÄŸini kaydediyor. Türkiye ile Yunanistan arasındaki görüş ayrılığının en önemli unsurlarından biri adaların deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusunda yaÅŸanıyor. DışiÅŸleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi ÇaÄŸatay Erciyes, anlaÅŸmanın uluslararası hukuka tam olarak uygun olduÄŸunu ve “Kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasında uluslararası hukukun koyduÄŸu kural, sınırlandırmanın hakça olması. Bu anlaÅŸma da hakkaniyet ilkesi çerçevesinde yapılan bir anlaÅŸma çünkü uluslararası hukukta, Rum ve Yunanlıların iddialarının hilafına, adaların otomatik olarak kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratma hakları yok. Sınırlandırmada adaların özel konumlarına bakılıyor, kıyı uzunluklarına bakılıyor, bulundukları coÄŸrafyaya bakılıyor ve uluslararası mahkeme kararlarında da ikili anlaÅŸmalarda da adalara hiçbir ÅŸekilde deniz yetki alanı verilmiyor. Türkiye de bu hakçalık prensibiyle hareket ederek bu anlaÅŸmayı Libya’yla yaptı.” diyerek konuyu saÄŸlam bir hukuki zemine oturtmuÅŸtur. AnlaÅŸmayla Türkiye, Mavi Vatan topraklarının yaklaşık 4’te 1’i büyüklüğünde bir alanda meÅŸrû hâkimiyetini resmen ilan etmiÅŸ oldu...
Doğu Akdeniz asırlardır birçok sorunun yaşandığı bir bölge olması sebebiyle hep dünya gündeminde yerini almıştır. Kıbrıs sorunu Türkiye açısından bu sorunların ilk sıralarında yer almaktadır. Yine Türkiye ile Yunanistan arasında ki Ege Denizi’nde bulunan karasuları, kıta sahanlığı, adaların silahsızlandırılması, hava sahası gibi konularda yaşanan anlaşmazlıklar, İsrail ile Filistin arasında yaşanan anlaşmazlıklar, Suriye İç Savaşı ile Rusya’nın bu sahada bulunması sorunu, Lübnan Sorunu ve Libya İç Savaşı da Doğu Akdeniz sorunlarının temelini oluşturmaktadır. Peki, Doğu Akdeniz’i bu kadar özel kılan ve bir o kadar da sorunlar yumağı haline getiren başlıca sebepler nelerdir sorusuna cevap aramadan önce Doğu Akdeniz’in tarihsel sürecine kısaca göz gezdirmek lazım. Doğu Akdeniz bölgesi, dünya siyasi tarihinin merkezi olarak gösterilebilecek jeopolitik ve jeostratejik açılardan önemli bir konumda yer almaktadır. Tarih boyunca belki de en çok devlet kurulan yer olarak nitelenebilir. Doğu Akdeniz’e egemen olmuş devletler arasında; Hititler, Fenikeliler, Mısır uygarlığı, İyonya medeniyeti, Miken İmparatorluğu, Anadolu medeniyetleri, İskender İmparatorluğu, Persler, Roma İmparatorluğu, Selçuklu ve Anadolu Selçuklu İmparatorlukları ve Osmanlı İmparatorluğu yer almıştır. Asırlardan beri hep ilgi odağı olan bu bölge, geçmiş yüzyıllarda Baharat ve İpek yolları bugünlerde ise enerji hammaddeleri için taşıma güzergâhı haline gelmiş, geçmişte baharat ve ipek yollarını kullanan kervanların emniyeti için yaşanan mücadeleler bugün enerji maddelerinin taşındığı güzergâhlarda yaşanmaya başlamıştır.
Doğu Akdeniz coğrafik konum açısından önemli olduğu kadar, askeri açıdan da çok önemlidir. Bu açıdan bölge, çok sayıda küresel ve bölgesel aktörlerin müdahale alanı durumundadır. Doğu Akdeniz Ortadoğu’da ortaya çıkmış kriz, gerginlik ve çatışmalarda aldığı etkin rollerle mevcut dengeleri değiştirme potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir. Örneğin; 1980’li yılların ilk yarısında yaşanan kanlı Lübnan olayları sırasında ABD, bu ülke vatandaşlarını Kıbrıs üzerinden tahliye etmiştir. Ayrıca 1. ve 2. Körfez savaşları sırasında Irak’a yönelik saldırılarda ABD, Doğu Akdeniz’e konuşlandırdığı donanma gemilerinden uzun menzilli füze hücumları gerçekleştirmiştir. Doğu Akdeniz özelinde enerji kaynaklarına bakacak olursak, Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Hazar bölgesi enerji merkezleriyle bu merkezlerden edilen hammaddeleri taşıyan boru hatlarını kontrol eden coğrafi bir konuma sahiptir. Dünya ticaretinin %30’luk ve Avrupa’nın petrol ihtiyacının %70’lik bir kısmı Doğu Akdeniz üzerinden sağlanmaktadır. Bütün bu gelişmeler ve sorunlar Doğu Akdeniz tabanında yer alan enerji kaynaklarının paylaşımıyla olduğu kadar, Kıbrıs, Suriye ve Lübnan gibi ülkeler üzerinde kimin nüfuz sahibi olacağıyla ve Libya gibi zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerde kimin söz sahibi olacağıyla yakından ilgilidir. Doğu Akdeniz rekabetinin taraflarına baktığımızda ise, doğal olarak sadece bölge ülkelerini görmüyoruz. Kıyıdaş bölge ülkelerinin yanında ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Suudi Arabistan, BAE ve İran gibi ülkelerin yoğun bir şekilde Doğu Akdeniz ile ilgilendiği görülüyor. Herkes enerji kaynaklarından pay almaya çalışıyor ve gerek sahip olduğu enerji kaynakları gerekse deniz ulaşımı açısından stratejik önemi büyük olan bu bölgede kendisine nüfuz alanları oluşturmaya çalışıyor. Bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı aktörün içinde yer aldığı Doğu Akdeniz rekabetinin nasıl yürütüldüğüne baktığımızda ise, uluslararası hukuktan ziyade güç politikasının öne çıktığı tespitini yapmamız gerekir. Uluslararası hukukun genellikle güç politikasını kamufle etmek için öne sürüldüğüne şahit oluyoruz.
Türkiye’nin, bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı ülkenin aktif bir şekilde yer aldığı Doğu Akdeniz’de kendi haklarını korumak için izlediği politika doğru ve yerinde bir politikadır. Önemli ticaret yolları ile enerji merkezlerini içinde bulunduran Doğu Akdeniz dünyanın en kritik suyolundan birini oluşturmakta; jeopolitik ve jeostratejik zeminde kendisini kontrol altında tutabilen ülkelere çok boyutlu üstünlükler sağlamaktadır. Tarihin her döneminde paydaş güçler tarafından rekabet alanı olarak bilinen ve ciddi çatışmalara sahne olan Doğu Akdeniz, bugün olduğu gibi yakın gelecekte de yine birçok açıdan dünyanın gündemine gelerek benzer sahnelerin yaşanmasına her an gebe olan bir bölge olacaktır. Bu kapsamda; bölgedeki mücadelenin bir tarafı olan Türkiye Cumhuriyeti buradaki hak ve menfaatlerini korumak için tüm olasılıkları değerlendirerek ona göre politikalar geliştirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölgenin etkili devletlerinden biri olarak güçlü askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve insan gücü varlığını artırarak sürdürmektedir ve sürdürmelidir. Bu, Türkiye için seçeneklerden biri değil bir zarurettir. Ayrıca gelecek yarınlarımız için Türk milleti olarak Doğu Akdeniz meselesini bir BEKA meselesi gibi görmek hepimizin en temel sorumluluğudur.
Dr.İmbat MUĞLU