Twitter Facebook Linkedin Youtube

TARIM SİSTEMİ VE BİLİM

Bizden önce yaşayan insanların edindiği tecrübeleri bir an dikkate almadan kendi hayatımızın başından bugüne kadar meydana gelen olumlu ve günlük yaşantımıza anlam katan yenilikleri düşünelim. Otuz sene önce, bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan cep telefonlarını düşünmek ve dile getirmek hayal bile edilemiyordu. Allah, insanları anne ve babalarının üstün yanlarından yaratmıştır ki; bizler bugün yontma taş devrinin değil, bilişim çağının nimetlerinden istifade ediyoruz. Sahip olduğumuz güzellikleri ve nimetleri kimlere borçluyuz? Sahip olduklarımızın tamamını bilim adamlarına borçluyuz.

İçinden geçtiğimiz Koronalı günlerden almamız gereken derslerin en başında bilimin başarısını konuşmak ve bu alanları genişletmek olmalıdır. Bilim adamlarımız, ilgili bakanın önderliğinde bir araya gelerek; mevcut düşman ile nasıl mücadele etmeleri konusunda ellerindeki silahları bir araya getirdiler ve yetersiz olduklarını gördüler.  Bunun üzerine bu illet ile daha önce karşılaşan ülkelerin almış oldukları tedbirleri de masaya yatırdılar ve bir ülke politikası oluşturdular.  Oluşturulan bu politikayı ise bütün bakanlıklar eş güdüm içerisinde uyguladılar ve netice olarak bu savaştan en az kayıpla çıkmanın yollarını buldular. Sağlık Bilim Kurulumuzun hikâyesini, dünyanın ünlü TV kanalları da haber yapmak için kilometrelerce uzaktan gelip, kendi ülkeleri için buradaki durumu haber yaptılar. Öncelikle yetkin kişiler bir araya getirildi, mevcut durum ortaya konuldu, eldeki imkânlar göz önüne alındı ve öncelikler belirlendi ve sonuç, başarılı ve örnek seviyede. Buradaki başarı, sağlık konusundaki bilimin sisteme ithal edilmesiyle gerçekleşti. “Hasta olmamak” sağlıklı olmak anlamına gelmez.  Tam teşekküllü bir hastaneye gider ve kontrolden geçtikten sonra sıkıntılarımızı öğreniriz. Amaç önceden tedbir almaktır.

Alacağımız kıyafetten tasarruf edebiliriz. Alacağımız araçtan ve onun tamirinden tasarruf edebiliriz. Alacağımız yazlığımızdan ve yapacağımız maddi yatırımdan tasarruf edebiliriz. Başka bir deyişle sağlığımız hariç her şeyden tasarruf edebiliriz.  Bu kriz döneminde, ülkede hemen hemen bütün sektörler kepenk kapattı.  Sadece gıda sektörü tam kapasite ile çalıştı.  Sağlıklı olmak için gıdaya ihtiyaç var. Araca binmeyebiliriz. Tatile gitmeyebiliriz ancak yemeden-içmeden duramayız, az ya da çok.

Kriz döneminde sağlık konusunda oluşturulan Bilim Kurulundan alınacak ders; bir adım önümüzün hesabını yapmaktır. Birkaç yıl sonra bütün dünyada bir kıtlık ile karşı karşıya gelmeyeceğimizin garantisi yoktur. Şu anda gıda ihtiyacımız için Moldova’dan Arjantin’e, Meksika’dan Kanada’ya dünya kadar ülkenin kapısını çalıyoruz, karnımızı doyurmak için. Onlar bu ürünleri planlayarak yapıyorlar, devlet tarafından destekleniyorlar, denetleniyorlar, hasadını yapıyorlar, gemilere yüklüyorlar, on binlerce kilometre denizde taşıyorlar, limanlarımıza demir atıp düşük ya da sıfır gümrükle benim köyümdeki bakkala kadar uzanıyorlar.  Hem de benim ürettiğimden daha ucuza halka arz ediyorlar. Birçok yerde, yanlış yaptığımızı düşünüyorum. Bizim neyimiz eksik? Toprak sıkıntımız mı var? Teçhizat sıkıntımız mı var? İş gücü sıkıntımız mı var? Su sorunumuz mu var? Tarımı sanayi tesislerine kurban mı verdik? Ziraat mühendisi sıkıntımız mı var? Bilim adamı sıkıntımız mı var? Sorular çoğaltılabilir. Yukarıda bahsettim. Dünyada kıtlık meydana geldiği zaman, bize kim ne verebilir?  Salgın döneminde ülkelerin birbirlerinin yüz maskelerine sahip olabilmek için yamyamlık yaptığı bir örnek yaşanmışken.  Konu ile ilgili bir akademisyen değilim; ancak önümüzde güzel bir örnek var. İlgili ve bilgili kişilerden oluşan bir kurulun dünyaya gösterdiği başarı.

Bir Karadeniz çocuğu olarak bölgemde yetişen ve üretilen tarım ürünlerinin çeşidi azalmıştır yıllar içinde.  Herkes hazır para kazanma yollarına düşmüş. Köyden büyük şehirlere göç sonucu, köyler boşalmış. Mevcut haliyle devam ettirilmeye çalışılan tarım ürünleri ise dedelerimizin uyguladığı sistem ile işletilmektedir. Her şehrimizde en az bir üniversitenin olduğu ve çoğunda da bir Ziraat Fakültesinin olduğunu düşünerek, “bu sonucu nasıl başarabiliyoruz” diyorum. Demir sıcağı sıcağına dövülür.  Toprağımız yaz-kış uyumasın!..  Sularımız boşu boşuna akmasın!..  Genç neslimiz büyük şehirlerin kokuşmuş sokaklarında çürümesin!.. Gücümüzün farkında olmalıyız!.. Gıda konusunda dünyanın bütün ülkelerine birinci kalite tarım ürünü satma imkânımız var iken başkalarına döviz göndermeyelim.

Zamanıdır tıpkı Sağlık Bakanının yaptığı gibi, Tarım ve Orman Bakanımızın da bir Bilim Kurulu oluşturması ve bu kurulun aldığı kararların diğer bakanlıklarla eş zamanlı uygulanmasının. Bu kurul üyeleri tıpkı mevcut örneğinde olduğu gibi tarımda başarılı ülkelerin yaptıklarını almalı ve güncelleyerek milli bir politika haline getirmelidirler. Vatanı sevmek, birinci öncelikle insanlarını sevmek ve daha sonra da toprağına sahip çıkmaktan geçer.

Yönetimin görevi doğru hareketi doğru kişilerle doğru zamanda yapmak olmalıdır. Özellikle hayati konularda prensip sahibi olmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Prensiplerini hayat standardına dönüştürenler hedefleri istikametinde giden tek yönlü yoldadırlar. Kıştan önce yazın çalışmak, yağmurdan önce şemsiye hazırlamak. Başka bir söylemle, her zaman ve her halükarda devlet olarak bir adım önümüzün hesabını yapmak esastır. Necip Fazıl Kısakürek ne güzel söylemiş: Tohum saç, bitmezse toprak utansın.

Düşünebilmek güzeldir…

Seyfi TURAN

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: