Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 125’incisi, Araştırmacı Yazar Feyzullah Budak’ın sunumu ile “Altay’daki Yüreğim: Mağcan Cumabay” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Sayın BUDAK söyleşide; Mağcan Cumabay’ın hayatından kesitler sundu. Mağcan’ın yaşamı ve mücadelesinin yanı sıra şiirlerinin özelliklerini de ele aldı. Alaş aydınları ve Alaş Orda Hareketi içindeki rolüne işaret etti. Türk Kurtuluş Savaşı başlamadan önce kaleme aldığı “Alıstaki Bavrıma” (Uzaktaki Kardeşime) şiirinin zirveyi oluşturduğunu belirtti. Bu şiirin Türkiye’de ders kitaplarına girmesi gerektiğini belirtti. Mağcan’ın eserlerinin Kazak Türkçesindeki asıllarından ve Türkiye Türkçesine çevirilerinden örnekler verdi. “Mağcan’a Cevap” adıyla kaleme aldığı şiirin hikâyesini anlatarak şiiri seslendirdi. Seçkin bir katılımcı kitlesinin iki saati aşkın pür dikkat dinlediği ve yoğun etki altında kaldığı söyleşi soru-cevap kısmıyla sona erdi.
Söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz:
-Büyük milletler bünyesinden sıklıkla büyük evlatlar çıkarır ve o büyük evlatlar mensubu olduğu milletin büyüklüğüne büyüklük katar. Mağcan Cumabay bu büyük evlatlardan biridir. (Konuşmacının Mağcanla ilgili üç kitap yazması, şiirlerini çevirmesi, araştırmalar yapması, yazılar yazması, konferanslar vermesi Mağcan’ın bu büyüklüğünü anlatabilmek için.)
-Mağcan insanlık tarihinin gördüğü en keskin ve ifade gücü en yüksek şairlerinden birisidir. Maalesef ülkemizde yeterince tanınmamaktadır. Mağcan şiirleri Türkiye’de ders kitaplarına girmelidir.
-Mağcan 1893’te doğduğunda Kazakistan diye bir ülke yoktu, Uluğ Türkistan vardı. Uluğ Türkistan’ın Kuzey kısımlarında Kazak Hanlığı coğrafyasında dünyaya gelmiştir. Aydın bir ailede, kütüphanesi olan bir evde doğmuştur. Evde annesinden ve özel hocalardan, alimlerden dersler almıştır. Babası yerel bir yönetici ve bir beydi. 4 yaşında okuma yazma öğrendi. Yedi yaşında Kısas-ül Enbiya’yı bitirdi. 10 Yaşında ilk tesirli şiirini yazdıve Abay Kunanbay’a ithaf etti.
-Ruslar bölgeye 1720’lerden itibaren girmeye başladılar, boylar (küçük boy, orta boy, büyük boy) ve beyler arasındaki çatışmalardan istifade ettiler. Doğu Türkistan’da Uygurlar kadar Batı Türkistan’daki Rus zulmünden kaçarak oraya yerleşen insanlar da var. (Kazak, Kırgız, Özbek…)
-Mağcan’ın 20 yaşından sonraki hayatının yarısı sürgünlerde ve zindanlarda geçmiştir. Sovyet rejiminden yana olması için pes ettirilmek istenmiş, yıldırma politikaları uygulanmıştır. Alaş Orda’nın asli unsurudur ve içerisindedir. Talep Derneğini kurmuş, Balaban Gazetesini çıkarmıştır. Alaş aydınlarının birçoğuyla sıkı dostluğu vardır. Alaş hükümetinde (1918) görev almış ve eğitim komisyonu başkanlığı yapmıştır.
-1917’de ilk evliliğini yapmış, 1918’de eşi doğum sırasında vefat etmiştir. Doğan çocuğu ise 10 ay sonra hayatını kaybetmiştir.
-“Alıstaki Bavrıma” şiiri Türk Kurtuluş Savaşının hemen öncesinde zindanda yazdığı bir hazinedir. Kaynaklarda şiirin 1921-22’de yazıldığı öne sürülüyordu. Daha sonra şiiri yazdığı hücredeki arkadaşının canlı şahitliği ile teyit edildiği üzere 1918’i 19’a bağlayan kışın yazıldığı görüşü öne çıkmıştır. Şiir Mağcan şiirlerinin birçoğunun aksine meyus, boyun eğen, yüksünen, bir tarzda kaleme alınmıştır. Bu durum 1921-22’de yazılmış olamayacağının bir kanıtıdır. Bu konuda literatür düzeltilmektedir. Bu şiir 1988’e kadar yasaktı. 88’de mahkeme kararıyla beraat edince şiir günyüzüne çıktı. Tarihle ilgili ihtilaf buradan doğmaktadır.
-1937’nin sonlarında son tutuklanışında “Muhtar Avezov’un tutuklanmasını sağlayacak bir beyan” vermesi talep edildi. Bunu kesinlikle reddetti. Mağcan nazımda zirve ise Muhtar Avezov da nesirde zirvedir. Semboller üzerinden hürriyet ateşini canlı tutmuştur. Mağcan’ın Muhtar Avezov’u koruması, O’nun “Abay Yolu” romanını yazmaya başladığını bilmesindendir. Bu romanın yazımı 23-24 yıl sürmüştür. Kazaklar ve bütün Türkler için eşsiz bir kültür hazinesidir.
-Mağcan 1938’de kurşuna dizilerek idam edilmiştir. İdam kararı ve infazı dünya adalet tarihinin yüz karasıdır. Şiirlerini reddetmesi istenmiş, bunun karşılığında affedileceği söylenmiştir. Bu teklifi kabul etmemiş ve kurşuna dizilmiştir. Naaşı ailesine verilmemiş ve kaybedilmiştir. Mezar yeri bilinmemektedir.
-Gençlerimiz Che Guevara gibi sahte kahramanlar yerine Mağcan gibi gerçek kahramanları tanımalı, sevmeli, benimsemelidir. Che, Bolivya ormanlarında sıkıştırıldığında atletini beyaz bayrak yaparak “Beni öldürmeyin, kullanın. Canlı olarak daha çok işinize yararım” diyerek teslim olmuştur. Orada öldürülmemiş, sabaha kadar konuşturulup, sonrasında bir köşede infaz edilmiştir. Mağcan ise “Ben ölsem de Türklük yaşar, ırkım için ölmek şereftir” diyerek ölüme giden gerçek bir kahramandır.
-Türkistan şiirinin her mısraında ya Türk kelimesi geçer, ya da Turan. Şiirlerinde kuvvetli bir lirizm vardır ama boş bir duygu değil, bilgi ve hikmet yüklüdür. Semboller kullanılmıştır. Her zaman dik ve hakim bir dil ve üslup benimsemiştir.
-Kazakistanlı olmayan ve Kazakistan’la hiçbir ilgisi olmayan bir Rus’un 1986’da Moskova tarafından Kazakistan Sovyeti Birinci Katipliğine (devlet başkanlığına) atanması üzerine sokaklara dökülen gençler, Mağcan şiirleri okuyorlardı ve Rus zulmüne isyan ettiler. O gençler meydanlarda tarandılar ve özgürlüğün bedelini ödediler.
Konuşmacının 2001 yılında Ankara Yüksel Caddesinde bulunan Türk Dünyası Kültür Merkezindeki bir konferansı sonrasında bir Kazak kızının “Türkiyeli şairlerden Mağcan’ın şiirine bir cevap var mı?” sorusu üzerine “Mağcan’a Cevap” şiiri kafasında dönmeye başlar. Bir gece saat 12’den sonra ev halkı uykudayken kalkar ve salonun bütün ışıklarını yakar. “Alıstaki Bavrıma” şiirini masa üstündeki bir vazoya dayayarak karşısına koyar. Tek seferde ara vermeden, silmeden, düzeltmeden 15 dakika içinde 12 kıta şiiri kaleme alır. Sanki şiiri Mağcan’ın ruhu yazdırmış gibi bir gerilim içindedir. Daha sonra şiiri okuduğunda hayran olur, gün doğuncaya kadar uyuyamaz ve sabaha kadar şiiri okur.
Uzaktaki Kardeşime ve Mağcan’a Cevap şiirleri Kazakistan’da ders kitaplarında yer almaktadır. Bu şiirlerin Türkiye’de de ders kitaplarına eklenmesi gerektiği düşüncesiyle Sayın Feyzullah Budak’a bilgi ve duygu yüklü sunumu için teşekkür ediyoruz.