Twitter Facebook Linkedin Youtube

BATI TRAKYA TÜRKLERİ VE MÜFTÜLÜK SORUNU

Batı Trakya Türklerinin müftülük sorunu, Yunanistan’da yaşayan Türklerin başlıca sorunları arasında gelmektedir. Konu incelemeden önce bölgenin Osmanlı’dan ayrılışı sürecinin gelişimini ele almak gerekmektedir. Balkan faciası sonucunda Osmanlı Devleti, 29 Eylül 1913’te Bulgaristan’la imzaladığı İstanbul Antlaşması ile Batı Trakya Bölgesini resmen Bulgaristan’a bırakmıştır. Birinci Dünya savaşı sonrasında ise Bulgaristan ve ittifak kurduğu devletlerin mağlup olması sonrası Batı Trakya itilaf devletleri (Fransa ve Yunanistan) tarafından işgal edilmiştir. 1

27 Kasım 1919’da imzalanan Neuilly Antlaşması, bölge yönetiminin Müttefiklere geçmesini sağlamıştır. 2 Bu süreçte bölgede bir “Müttefiklerarası Batı Trakya Türk Hükümeti” kurulmuş ve halkın iki dereceli bir referandum ile bölgenin geleceği hakkında fikir beyanı alınmıştır. Bu referandumda halkın seçtiği 8 temsilci (Türkler 5, Yunan, Bulgar ve Yahudiler 1’er) Batı Trakya’nın Fransız mandası altında bir otonomi veya Yunanistan ile birleşmesini oylamıştır. Ancak temsilcilerin çoğunluğunu elinde tutan Türklerin vereceği kararın belirleyici olmasına rağmen referandumdan dördü Türklerce verilen beş oyla Yunanistan’la birleşme kararı çıkmıştır (14 Mayıs 1920). 3 Böylece Yunan işgali, 22 Mayıs 1920’de tamamlanmıştır. Bu durum Müttefikler ile Yunanistan arasında 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr anlaşması (Yunan Sevri) ile resmileşmiştir.

Lozan Barış Konferansında yapılan devletlerarası sorunlar ile alakalı görüşmelerin ilk günlerinde Batı Trakya Meselesi de tartışılmıştır. Türkiye, Batı Trakya’da Türk nüfusunun çokluğuna ve Misak-i Milliye dayanarak halk oyu istemesine rağmen başta İngiltere olmak üzere diğer itilaf devletleri buna şiddetle karşı çıkmıştır. 4

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile her iki tarafın azınlıkları hakkında temel insan haklarının tam bir eşitlik içinde tanınmasını kararlaştırılmıştır. Batı Trakya Türk Toplumunu özellikle Lozan Antlaşmasının37.- 45. maddeleri, yakından ilgilendirmektedir. Daha önce de zikredildiği gibi Yunan Sevri olarak bilinen ve “Yunanistan’da Ekalliyetlerin Himayesine Dair” 10 Ağustos 1920 tarihli antlaşma, Lozan’da Müttefik devletlerle (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya) Yunanistan arasında imzalanan 16 numaralı protokolle teyit edilip Lozan’la birlikte yürürlüğe girmesi sağlanmıştır. Böylece Batı Trakya Türkeri’nin hak ve hukuku Lozan’da iki belge ile tespit edilmiştir. Bu belgelerden biri Müttefik devletlerle birlikte Türkiye’nin de taraf olduğu “Azınlıkların Himayesi” başlıklı 37.- 45. maddeler, diğeri de Yunan Sevrini geçerli kılan 16. Numaralı protokoldür. Batı Trakya Türkleri birincisinde Yunanistan’ın baskıları karşısında statülerini korumada, hak ve hukukunu aramada Türkiye’ye müracaatta bulunabileceklerdir. İkincisinde ise hak ve hukuk arama mücadelesini Milletler Topluluğu’nun devamı olan Birleşmiş Milletler bünyesinde sürdürebileceklerdir.5 Lozan görüşmeleri esnasında Türk delegasyonunun, Batı Trakya halkının kendi geleceğini belirleme talebi (hiç olmazsa bir otonom yönetim olarak) kabul edilmemiştir. Bölgenin Yunanistan’a bağlanması, muhalif olmasına rağmen başta İngiltere olmak üzere büyük Avrupa devletlerinin baskısıyla Türkiye’ye de kabul ettirilmiştir. 6

Lozan Anlaşması’nın ilgili hükümleri ile Batı Trakya Türk azınlığı, diğer vatandaşlara tanınan haklar yanında özel azınlık haklarına da sahip olmaktadır. Bu çerçevede masraflarını karşılamak suretiyle her türlü dini ve sosyal hayır kurumları ile eğitim ve öğretim kurumları açma, işletme, denetleme ve bu kurumlarda kendi anadillerini serbestçe kullanma hakkına sahiptirler. Yunanistan, bu anlaşma hükümlerini azınlık anayasası olarak tanımayı ve bu hükümlere aykırı hiçbir kanun, uygulama ve resmî muamele yapmayacağını kabul ve taahhüt etmiştir. 7

Ancak Yunanistan Batı Trakya’da bulunan Türk azınlığı sahip olması gereken hakların çoğundan mahrum bırakmıştır. Batı Trakya’da yaşayan Türkler elde ettiği hakları kullanamadıkları gerekçesiyle çeşitli dönemlerde Lozan Antlaşması’nın 42.maddesine dayanarak Milletler Cemiyeti’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuşlardır. Bununla beraber müracaatlar Batı Trakya Türklerinin lehine sonuçlanmış olsa da Yunan Hükümeti, bu hakların iadesi ya da kullanılması konusundaki ihlallerine devam etmiştir.

Lozan Antlaşmasından önceki dönemlerde de Yunanistan’daki azınlıklarla ilgili olarak çeşitli anlaşma ve protokoller yapılmıştı. 3 Şubat 1830 tarihli Londra protokolü,24 Mayıs 1881’de İstanbul Uluslararası Sözleşmesi ve 1-14 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşmasıdır. Bu antlaşmaların içeriğinde bulunan Müslüman azınlığın haklarını koruyan maddeleri daha sonra ayrıca Yunan iç hukukuna da yansıyarak yasallaşmıştı. 8

Diğer taraftan 1923 Lozan Barış Antlaşması’nda azınlıkların her türlü dinî özgürlükleri

güvence altına alınmış olmasına rağmen müftülük kurumundan söz edilmemişti. Söz konusu makam evvelinde ayrıntılı bir şekilde 1913 Atina Antlaşması ile düzenlenmiş ve 2345/1920 sayılı yasayla Yunanistan hukukuna geçmişti. 9

Yunanistan’daki müftülük kurumu, dini boyutu ile birlikte yargılama görev ve yetkisine sahip olan özerk bir kurumdur. Daha önce kadılarda bulunan yetkilerin bazıları ilgili hukuki düzenlemelerle müftülere verilmiştir. Müftülerin nikah akdetme ve onaylama, boşanma, nafaka tayin etme, velayet-vesayet, miras taksimi, vakıfların denetimi, din görevlilerinin göreve gelmesi ve görevden alınması, İslam hukuku ile ilgili konularda görüş bildirme yetkisi vardır. Ancak Yunan devleti Antlaşmaları ihlal ederek Baş müftülük kurumunun açılmasına baş müftünün seçilmesine izin vermeyerek, müftülerin verdiği hükümleri inceleyecek merciden, dolayısıyla müftünün kadı sıfatıyla vermiş olduğu kararların özü veya içerik bakımından denetiminden mahrum bırakmaktadır.

Yunanistan 1991 tarih ve 1920(1920/1991) sayılı yasa ile müftülerin Yunanistan uyruklu Müslümanların iradeleriyle seçilmelerini de hüküm altına alan 1920 tarih ve 2345 sayılı(2345/1920) yasayı iptal etmiş ve müftü atamalarını 1913 Atina Barış Antlaşmasına aykırı olarak uygulamaya koymuştur. Bu yasa değişikliği ile müftülere vakıf mallarıyla ilgili tanınan yetkiler kaldırılmıştır. Diğer önemli değişiklik de müftülerin verdiği kararlarla ilgili Bidayet Mahkemesinin Başkanı, müftülerin vermiş olduğu kararların sadece müftünün yetkisi dâhilinde olup olmadığını incelemeye başlamıştır. Yunanistan, 2007 tarih ve 3536 sayılı yasa(3536/2007) ile  müftülerin yetkisinde bulunan “Din Görevlilerinin Göreve gelmesi ve görevden alınması” hususunda değişiklik yapılmış, din görevlileri müftünün görüşü alındıktan sonra Milli eğitim ve Din işleri Bakanlığı’nın kararıyla atanan beş kişilik bir heyet tarafından seçilmesi kararlaştırılmıştır.

Yunanistan’da yönetimin, kiliselere herhangi bir atama yetkisinin olmamasına rağmen Müslüman din görevlilerinin bu şekilde beş kişilik bir heyet tarafından belirlenmesi daha önce yapılan tüm uluslararası anlaşmalara aykırılık teşkil etmektedir. 10

Yunanistan Lozan Barış Antlaşmasında geniş olarak belirtilen “Ekalliyetlerin Himayesi” ile ilgili olarak Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının daha önce kazanılmış hakları iç hukuk yoluyla yapılan düzenlemelerle Yunan devletinin azınlık üzerinde nüfuz geliştirme ve asimilasyon çabaları ile Uluslararası Antlaşmalara aykırı olarak tek taraflı değişikliklere gitmektedir.

Batı Trakya’daki Müftülükler

Evros İli (Dimetoka) Müftülüğü

Bugün Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Batı Trakya, Evros, Rodop ve İskeçe olmak üzere üç ilden oluşmaktadır. Anlaşmalara göre bu illerin başında birer müftü bulunması gerekmektedir. Bunlar hem dinî hem de sosyal açıdan Müslüman halka liderlik etmektedirler.

Batı Trakya müftülerine verilen haklar özerklik kapsamı içinde değerlendirildiğinden Yunan Devleti bu konuda her zaman endişe duymaktadır.

Günümüzde, İskeçe ve Gümülcine’de, ikişer müftü bulunmaktadır. Bunlardan biri, Yunan Hükümeti tarafından, tüm antlaşmalara karşın, “atanmış”, diğeri de Türk azınlık tarafından, antlaşmalara uygun olarak, “seçilmiş” müftüdür.

Nitekim 1952 yılında (Evros) Dimetoka Müftüsü Hacı Veliddin’in vefatından sonra yerine bölge halkının onayıyla Mehmet Halil atanmışsa da, cemaat kâtibi İbrahim Antikoğlu’nun muhalefetin sonunda bu zat müftü vekili makamına getirilmişti. Ancak bölge halkı, Evros Valiliği ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan şikâyetler neticesinde Antikoğlu Şubat 1974’te görevden alınmış ve Müslüman Türk halkının isteği doğrultusunda Ahmet Şerif Damatoğlu müftü vekili olmuştu. Öte yandan 1986’da Ahmet Şerif Damatoğlu vefat edince Yunan Hükümeti, keyfi bir kararla Mehmet Şerif Damatoğlu’nu müftü vekili olarak atamıştı.

Müftülük ile hiçbir ilgisi olmayan bu kişi halen görev başındadır.

Aktardıklarımızdan da anlaşılacağı üzere Yunanistan Türkleri arasındaki çekişmeler de Yunan hükümetlerinin buradaki Türklerle alakalı alacağı olumsuz kararlar için kolaylaştırıcı ve destekleyici bir etki yapmıştır. Günümüzde Evros ilinde Müslüman cemaat tarafından seçilen bir müftü bulunmamaktadır. 11

Rodop İli (Gümülcine) Müftülüğü

Batı Trakya’da Müftülük Meselesinin çift başlılık yaratması 1949 yılında heyet seçimiyle müftülük makamına geçen Gümülcine Müftüsü Hüseyin Mustafa’nın 1985’de vefatıyla başlayan bir süreçtir. Bu şehirde seçim ile göreve gelen son müftü Hüseyin Mustafa’dır. Batı Trakya Türkleri tarafından büyük saygı duyulan bu zat 1985 yılındaki vefatının ardından Yunan yetkilileri İmam Rüştü Ethem’i müftü vekili olarak atamışlardır. Fakat yapılan tayine Türk azınlığın tepkisi büyük olmuştur. Cemali Meço isimli şahsın Müslüman Türk azınlık tarafından herhangi bir seçim yapılmadan Yunan idaresi tarafından müftü olarak atanmasına azınlık tepki göstermiştir ancak Yunan hükümeti hukuksuz olarak yaptığı bu atamadan geri adım atmamıştır.

Yunan yönetimi, Cemali Meço’yu görevinden almamış ancak asaleten de atayamamıştır. Çünkü böyle bir hareket ilgili yasaya taban tabana zıt olacaktı. Bunun üzerine,

Müftülük konusunda yapılan ihlalleri yasallaştırmak üzere, “Müslümanların müftüsünü,

Hristiyan valilerle Milli Eğitim Bakanı’na seçme ve tayin etme hakkı” tanıyan müftülük yasa

taslağını hazırlayarak parlamentoya sunmuştur.

Bu hukuksuzluğu onaylamayan Batı Trakya Türk azınlığı 1990’da dokuz bin kişinin katıldığı camilerde yapılan oylama sonucunda oyların %95’ini alan İbrahim Şerif’i Gümülcine Müftüsü seçmiştir. Ancak Batı Trakya Türk azınlığının kazanılmış haklarını hiçe sayan Yunan yönetimi bu seçimi geçersiz hale getirebilmek için seçimden dört gün önce 24 Aralık 1990 tarih ve 183 sayılı kanun hükmünde bir kararname yayınladı. Bununla da yetinmeyen Yunan idarî makamları 21 Mayıs 1993’te Gümülcine seçilmiş müftüsü İbrahim Şerif’i, Selanik’te Yunan Devleti tarafından “Müftü gibi davranmak ve gerçek müftünün çalışmalarını engellemek” gerekçesiyle yargıladı. 1996 yılında İbrahim Şerif “resmî makamları taklit ettiği ve sahtekârlık” yaptığı iddiasıyla altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Ankara Hükümeti bu karara tepki göstererek müftünün içinden seçileceği 1920 yılında da Yunan iç hukukuna geçirilmiş olduğunu belirtti. İbrahim Şerif, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müftü olmasını engelleyen ve halkı kışkırttığı gerekçesiyle kendisini yargılayarak mahkûm eden Yunanistan’ı şikâyet başvurusunda bulundu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 14 Aralık 1999’da İbrahim

Şerif’in, yaptığı şikâyet başvurusunda, “Şerif’e karşı yürütülen idarî işlemler Avrupa İnsan

Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, din ve kanaat özgürlüğüne dair 9. maddesinin ihlali” olduğu gerekçesiyle Yunanistan’ı mahkûm etti. Yunan Devleti bu uygulamalardan dolayı haksız bulunarak 2 bin 700 drahmi (10.000 dolar) para cezası ödemek mecburiyetinde kaldı.

Uluslararası makamlar tarafından alınan tüm kararlara karşın Yunan Hükümeti, 1985 yılından bu yana Lozan’ın ilgili maddelerini ihlal ederek müftü atamalarını doğrudan yapmaktadır. 12

İskeçe İli (İskeçe Müftülüğü)

1990 yılında Yunanistan, Atina Antlaşması’nın hilafına, 2345 sayılı yasasının lağvedilmesini öngören bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkardı. Buna göre müftülerin illerin valilerince atanmasına karar verildi. Söz konusu kararname, hem Atina Antlaşması’na hem de Lozan Antlaşması’na aykırıydı.

Yunan hükümeti tarafından herhangi bir sorun çıkarılmadan İskeçe’de seçilen son müftü Mustafa Hilmi’dir. Mustafa Hilmi’nin oğlu Mehmet Emin

Ağa’nın ifadesine göre, Mustafa Hilmi’nin müftülüğü zamanında Yunan yönetimi bir kişiyi tayin etmiş ancak Türk azınlık buna tepki gösterip beş binin üzerinde imza toplayınca yönetim de onaylamıştı. 1990 yılında İskeçe Müftüsü Mustafa Hilmi’nin vefatından sonra Yunan Devleti tarafından oğlu Mehmet Emin Ağa İskeçe Müftüsü Vekili olarak atandı. İskeçe seçilmiş Müftüsü Mehmet Emin Ağa: Mustafa Hilmi’nin cenazesi 15 Şubat 1990 Perşembe günü İskeçe’de toprağa verildi ve cenaze töreni 15.30’da bitti. Saat 15.30’da Vaaz ve İrşat Heyeti de, İskeçe’de toplantı yaparak: “Hiçbir şekilde tayinle müftü naibi kabul edilmeyeceği” kararını oy birliği ile kabul etti. Yunan yönetimi İskeçe Valiliğince aynı saatlerde 1659 sayılı bir karar ile Mehmet Emin Ağa’yı “Geçici müftü naibi” olarak atadı. Bu atama üzerine suskunluğunu 2 Mart’a kadar sürdüren Mehmet Emin Ağa naibliği kabul ettiğini söyledi.

Ocak 1990 tarihinde fanatik Yunanlıların saldırısında yaralandıktan sonra 2345/1920 yasasının uygulanmasını isteyen Emin Ağa, Gümülcine Müftülüğüne Cemali Meço’nun atanması üzerine istifa etti. Ancak Ağustos 1990’da Türk azınlık tarafından yapılan seçimde Ağa müftü seçildi. Yunan Hükümeti, bu seçimi kabul etmeyerek Ağustos 1991’de Mehmet Emin Ağa’yı görevden alarak yerine Mehmet Emin Şinikoğlu’nu getirdi. Mehmet Emin Ağa müftülük binasından çıkartılırken Yunan polisi tarafından darp edilerek hastaneye kaldırıldı. Yunanistan Türkleri bu durumu protesto etmek amacıyla 23 Ağustos 1991’de oturma eylemine başladılar. Öte yandan yaşananlara sadece Batı Trakya’da bulunan Türk azınlık değil, aynı zamanda uluslararası insan hakları örgütleri de tepki göstermişti. Gümülcine Bağımsız Milletvekili Dr. Ahmet Sadık bu olay üzerine tepkisini dile getirdi. Bütün bunlara rağmen 1995 yılında Mehmet Emin Ağa, makam gaspı suçundan yargılanarak altı ay hapis yattı. ABD İnsan Hakları Konseyi, hapis cezası alan müftü için Washington Post Gazetesi’ne verdiği ilanda onun serbest bırakılmasını istedi. Yapılan bütün baskılara rağmen Mehmet Emin Ağa’ya 3 Nisan 1997’de Lamia’da Asliye Ceza Mahkemesi tarafından toplam 20 ay hapis cezası verildi. 1997’den 2000’li yıllara kadar geçen süreçte birçok sıkıntı ile karşı karşıya kalan Mehmet Emin Ağa’nın şikâyeti üzerine 2000 yılında Yunanistan AİHM tarafından tazminat ödemek zorunda kaldı. Yunan Devleti uluslararası platformda haksız görülmesine karşın müftülere karşı uyguladığı politikalarını değiştirmedi. Yunan Danıştay’ı 2000-2003 yılları arasında Batı Trakya hakkında önemli kararlara imza attı. Öncelikle Batı Trakya Müslüman Türklerine, 1913 Atina Barış Antlaşması’nın 11. maddesinde özerklik tanınmıştı. Yunan Danıştay’ı bu özerkliği kabul etti. Diğer taraftan Lozan Barış Antlaşması’nda Atina Barış Antlaşması’nın 11. maddesiyle ilgili yapılan “Başmüftü ve müftülerin Müslümanlar tarafından sandık başına giderek seçilmesi” şeklindeki düzenlemeyi ise Yunan Danıştay’ı feshetti. 25 Nisan 2003 tarihinde evinde bir kere daha saldırıya uğrayan Mehmet Emin Ağa, İstanbul GATA’da tedavi gördü. Akabinde 2006 yılında AİHM’de Mehmet Emin Ağa davasında Yunanistan bir kez daha haksız bulunarak mahkûm edildi. Tedavi sürecinden sonra İskeçe’ye dönen Mehmet Emin Ağa Eylül 2006’da vefat etti. Vefatının ardından yine câmilerde yapılan seçimde İskeçe Müftülüğü’ne Ahmet Mete seçildi. 13 İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete müftülük görevini halen sürdürmektedir.

 

Mehmet Emre Yiğit – SASAM Balkan Masası


Kaynakça

1 Oran, Baskın, Batı Trakya’daki Müslüman Türk Azınlığı, Türk Yunan Uyuşmazlığı, İstanbul 1990, s.153

2 Bele, Necdet, Ege Denizi ve Ege Adaları, İstanbul 1995, s. 113.

3 Batibey, Şevket Kemal, Batı Trakya Türk Devleti (1919-1929), İstanbul, 1979, s.120.

4  H. Öksüz, a.g.e., s. 1.

5 Batı Trakyalılar Derneği, Batı Trakya Azınlığı İnsan Hakları ve Belgeler, Ankara,1987, s.105.

6 Oran, Baskın, Batı Trakya’daki Müslüman Türk Azınlığı, Türk Yunan Uyuşmazlığı, İstanbul 1990, s.153.

7  Paçaman,H.(2011) Yunan idaresinde Gümülcine Müftülüğü ve Hafız Mustafa Efendi Yüksek Lisans Tezi,Ankara Üniversitesi SBE İslam Tarihi ve Sanatları ABD. s.10

8Biber, Y. E.  Lozan’dan Günümüze Batı Trakya’da Müftülük Meselesi. s.6.

9 “2345-1920 Sayılı Kanun Müftüler ve Başmüftü Seçimiyle İslam Cemaatlerine Ait Evkaf Varidatının İdare Şekline Dair

Kanun”, Batı Trakya’nın Sesi, S. 7-8, Aralık-Şubat 1988-1989, s. 46-53.

10  Balkanlı, A. S. (2018, Ocak). Lozan,Müftülük Batı Trakya. s. 25.

11 Biber, Y. E.  Lozan’dan Günümüze Batı Trakya’da Müftülük Meselesi. s.6.

12  Biber, Y. E.  Lozan’dan Günümüze Batı Trakya’da Müftülük Meselesi. s.6.

13 Biber, Y. E.  Lozan’dan Günümüze Batı Trakya’da Müftülük Meselesi. s.10-12

 

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: