Twitter Facebook Linkedin Youtube

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE ADALET OLMAYAN ÜLKE: BULGARİSTAN

Rafet ULUTÜRK

Bulgaristan Cumhuriyetinin yeni Başsavcı olarak İvan GEŞEV seçildi. Bu seçim olağanüstü ağır ve gergin bir ortamda geçti. Başsavcılıkta tartışmalı seçim toplantıları sürerken, yağmur kar demeyen göstericiler kesin kararlılıkla sert protesto gösterilerinde nöbet tuttu. Cumhurbaşkanı Rumen Radev veto hakkını kullandı. Demokratik kamuoyu kısacası halk gece gündüz direndi.

Bulgar Başsavcısı yedi yıl için seçiliyor ve Başsavcı hiçbir makama hesap vermeden uygun bulduğu şekilde, uygun gördüğü gibi hareket edebiliyor. Protestoya çıkan halk Başsavcının Meclise 3 ayda bir hesap vermesini istedi. Avukatlar barosu ve uzman hukukçular Başsavcının meclise hesap vermesinin ve bazı haklarının sınırlanmasının Anayasa Mahkemesince çözülebilir bir sorun olduğuna işaretle, Cumhurbaşkanından sorunu Anayasa Mahkemesine göndermesini önerdiler, fakat hiç biri olmadı.

Basında çıkan yazılarda Anayasa değişikliği için parlamento seçimi yapılması istendi. Bu öneri Cumhurbaşkanı Radev tarafından da desteklendi, fakat kendisi meclise böyle bir öneride bulunmadı.  Bulunursa dahi Anayasaya göre, üçte iki çoğunluğun onayını alması gerekir ki, bu da şimdiki parlamento bileşimde zor görünüyor.

Anayasa hukuku uzmanlarından Av. Mihail Ekimciev,  kördüğümün meclis seçimi yapılmadan ve Anayasa değişikliğine gidilmeden, Bulgar ceza kanununda bazı maddelerin değiştirilmesiyle de çözülebileceğine işaret etti. Kamuoyunda konu tartışıladursun Avrupa Birliği Hukukçular Konseyi de konuya müdahil oldu.

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde hukukun üstünlüğünü gözetleyen Venedik Hukukçular Komisyonu Sofya’ya görüş ve öneri gönderdi. 7 Aralık 2019 sabahı Başbakan Boyko Borisov yönetiminde acil toplanan Bakanlar Kurulu öneriyi görüştü ve şu kararı aldı: Başsavcı soruşturulabilecek ve onun ve Başsavcılığın bütün işlerini denetleyecek, Bulgar Yüksek Yargı Konseyine bağlı, yeni bir bağımsız Yüksek Savcılık Kurumu oluşturulacak. Demek oluyor ki, yeni Başsavcı İvan Geşev’e Venedik Komisyonu yüksek hukuk uzmanları da güvenmediğinden, Başsavcıyı kontrol edecek yeni bir hukuk organı kurulacak ve bu makam Bulgaristan’da adaletin gözü olacak. Başsavcı üç ayda bir Halk Meclisine rapor verecek. Böylece göstericilerin istekleri kabul edilmiş olacaktır.

Doğrusu bu gelişme beklenmiyordu, sürpriz oldu. Çünkü Bulgaristan’da 30 yıldan beri adalet reformu, demokratik insan hakları, yasaların üstünlüğü gibi konularda mücadele veriliyor, fakat şimdiye kadar ileri adım atılamamıştı. Borisov hükumeti Adalet Bakanı İvanov reform paketi hazırlamıştı, fakat meclisten geçiremedi. Demokrasiye kapı açacak bu reform o dönem HÖH Genel Başkanı olan Lütfi Mestan’ın ısrarıyla suya düşürülmüştü. Bilindiği üzere HÜH’ün bazı unsurları son 30 yılda milli istihbarat “DS” kadrolarıyla ve Başsavcılıkla çok yakın çalışmaktadır. HÖH milletvekili Delyan Peevski’nin Başsavcılık uzantılı biri olduğu iyi bilinir. Yine II. Borisov hükumetinde Reformcu Blok kadrolarının hukuk reformu çabaları da suya düşürülmüştü.

Venedik Komisyonu Avrupa ve Amerika Üniversitelerinden önemli ve deneyimli hukuk hocalarından ve ünlü anayasa hukuku ve ceza hukuku uzmanlarından oluşuyor. Avrupa Konseyine bağlı çalışıyor. Bu komisyonun üyesi ve Hollanda Hükumeti hukuk danışmanı Yüksek Yargıç Gaer, Bulgar basınına Komisyon adına yaptığı açıklamada, Bulgaristan Başsavcısını denetleme göreviyle bağımsız bir savcının atanması gereğine işaret etti.  Bulgaristan’da bağımsız savcı var mı ve eğer varsa bu kişi kimdir? Yoksa nereden bulunup atanacak? Şimdilik belli olmadı. Böylelikle Avrupa Konseyinde Bulgaristan’daki adaletsizliğin yakından izlendiği ortaya çıktı. Tabii bir kişi ne yapabilir? Başsavcıyı denetleyecek tek kişinin yetkilerini kim denetleyecek. Bağımsız olan bu kişiyi hangi kurum denetleyecek gibi sorular yağmurdan sonra mantar gibi belirdi. Dikkate alınmayan bir hukuk reformunun yıllar aldığı ve tek kişi tarafından yapılabilecek bir uygulama olamayacağı gündem oldu ve adalet reformu isteyenler kavgaya devam dediler.

Bu gelişmelerin temelinde yer alan husus, 2007’de Bulgaristan AB üyesi olduğundan beri ülkede yönetimin yüksek katlarında adı rüşvete karışan hiçbir kişinin tutuklanıp sorgulanmamasıdır. Cinayet işleyenlerin bile adalet makamı önüne çıkarılmamasıdır,  Avrupa fonlarını ve bankaları hortumlamak gibi suçlardan içeride olması gereken kişilerin serbest dolaşmaya devam etmesidir, Brüksel’den halka gönderilen yardımların adreslerine ulaşmadığı gerçeği de bunda etkilidir.

Bulgaristan’da komünist dönem suçlularından hesap sorulmamıştır. Maske değiştirenler politik ve sosyal yaşamı yönetmeye devam ediyor. Komünist totaliter yönetimdekilerin oğulları, kızları ve torunları bugün iktidardadır ve demokrasi ilkelerine dayanan bir hukuk üstünlüğünün uygulanmasını asla kabul etmek istemiyorlar. “Tek dilli, tek milletli Bulgar devleti” politikası uygulanmaya ve azınlıklar yok sayılmaya devam ediyor.

Konuya ilişkin Bulgar medyasına demeç veren Sofya Kliment Ohridski Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Daniel Vılçev, Bulgaristan’da Başsavcıyı soruşturma mekanizması olmadığına işaret ederken, aynı zamanda şimdi seçilen Başsavcı İvan Geşev’in “toplumda ve yargı sisteminde mesleksel ağırlığı olmayan biri olduğuna” vurgu yaptı. Prof Dr. Vılçev’in görüşüne göre, Başsavcı görev süresi bittikten ve dokunulmazlığı kalktıktan sonra sorgulanıp, suçu varsa yargı kapısının açık olduğunu dile getirse de, Bulgaristan’da buna inanacak kimse kalmadı. Adil düzen kurulabileceğine inanmayan gençler üniversitelere kaydını yaptırmıyor,  56 üniversitede 40 bin boş kontenjan var. Gençler, bu sözde “bilim” kaynağından akan suyun acı olduğuna daha lisede inandıklarından, yabancı ülkelere kaçıyorlar.

Bulgaristan’da 1944-46 yılları arasında 25 bin kişi sorgusuz sualsiz, mahkemeye çıkarılmadan idam edildi. Çar II. Simeyon 50 yıl sonra Madrid’den döndü, başbakan oldu ve “benim yerime ve adıma atılan imzalarla 25 bin kişi idam edilmiş nasıl olur, bu işin sorumluları tutuklansın, tedbirler alalım” demedi. Başsavcılık hiçbir suçlunun adalet divanında yargılanmasına yol vermedi. Memleketimiz ipleri perde ardından çekilenlerin iradesine uygun kukla kişiler tarafından yönetilmeye devam ediyor. Venedik Komisyonu isteğine hemen uyuldu ve hükumet, Başsavcı Geşev’in tepesine başka bağımsız bir Başsavcı dikeriz, deyiverdi. Başka bir şey önerilseydi o da kabul edilecekti kuşkusuz. Önemli olan adalet reformu yapmak değil, dışarıdan, telefonlardan, büyükelçiliklerden istenenlere tamı tamına uymak. O zaman suç sanki bizden gidiyor.

Yargı önüne çıkarılmadan “Belene” ölüm kampına doldurulan binlerce kişinin işkence görmesi,  yıllarca ezilmesi de soruşturulmadı ve suçlulardan hiç birinden hesap sorulmadı. Bu gün bile Belene’de yatanların listelerinde hala Bulgar adları var fakat bunu gören yok. Kamp yöneticilerinin, eski başsavcıların yakınları bugün mecliste ya da en büyük katillerin oğulları Belediye Başkanı koltuğundadır. Yeni seçilen Rusçuk belediye başkanının babasının, aynı şehrin polis şefi olarak bin üç yüz kişiyi katlettiğini basın açıkladı. Fakat ufak tefek isteklerin yerine getirilmesiyle avutulan seçmen “olan olmuş ne yapalım” deyip kendini avutmaya devam ediyor. Kısaca Bulgar, Türk, Pomak fark etmeden milletle dalga geçiyorlar.

1964 yılında Pomaklara saldırıdan tutuklanan suçlu yok. 1972-73 Pomak katliamından sorguya çekilen, tutuklanan, yargılanan ve içeri atılan suçlu yok. Köylerin hepsinde şehit anıtları, toplu mezarlar var. Bu suçların hepsi Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Anayasası ayaklar altına alınarak işlenmiş suçlardır. Başsavcı ve savcı ordusu bilgisinde işlenmiş devlet terörü suçları devamlı ört bas edilmiş, kanlı olaylar kamuoyundan gizlenmiş ve Prof. Dr. Daniel Velçev’in ifadesiyle isim değiştirme sürecinde devlet terörü uygulanarak, “soykırım denemesinde” bulunulmuştur. Fakat Başsavcılık işlenen gaddarlıklara yıllarca seyirci kalmış, anayasayı, insan hakları ilkelerini işletmemiş, adalet aramak amacıyla davalar açmamıştır. Azınlıklar köle muamelesi görürken sağır ve kör kalmıştır.

Aynı devlet terörü ve amansız zulüm 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türklerine de uygulanırken 517 aydın Türk “Belene” adasına kapanmış, bedava çalıştırılmış ve kendilerine işkence ve zulüm edilmiştir. Bulgaristan Türk iradesi bu adada kırılamasa da aydınlarımızın isimleri, baba adları ve soyadları bu adada zorla, işkencelerle değiştirilmiştir. Oysa bir insanın adından daha değerli ne olabilir ki.

15 bin Türk kahraman hapse girip çıkmış, birçokları aileleriyle birlikte uzak ve ısız köylere, kimsenin yaşamadığı yerlere sürgün edilmiştir. Bulgaristan Türklerini parçalayıp dağıtmak amacıyla 1950’de, 1968-70-78 arasında ve 1989’da kitle göçleri olmuş ve Türkler dış ülkelere kovulmuştur. Bu planlı ve sinsi bir terör operasyonudur. Osmanlı’nın dağılmasından beri devam eden bir süreçtir.

Bu suçlar her defasında susmayı ve görmemeyi-işitmemeyi seçen komünist Başsavcıların bilinçli vurdumduymazlığı şartlarında işlenmiştir. 1944-1989 yılları arasında ne sosyalizm (1946-1970) ne de totalitarizm (1970-1989) sırasında kendisinden hesap sorulan, sorgulanan, görevden alınan ve yargılanıp içeri atılan hiçbir Başsavcı ve savcı yoktur. Bulgar totalitarizmi Başsavcılıkla – Komünist Parti yönetiminin birleşip kaynaşmasıdır ve Bulgar zulüm erkinde güç böyle oluşmuştur.

Bu güne kadar sorgulanıp yargılanan hiçbir BKP il ve ilçe örgütü sekreteri de yoktur. Yalnız 1984-85 döneminde isim değişikliğine, anadilimizin ve dinimizin yasaklanmasına tepki gösteren 37 kahramanımız kurşunlanarak öldürülmüş ve bunların hiç biri hakkında dava açılmasına izin vermeyen yine bu Başsavcılıktır. O kadar sıkıştırılmıştık ki, tek sığınağımız mezarlıklarımız kalmıştı. Davamızı, kimliğimizi yaşatmak için dipdiri gömülmeye razı kahramanlar vardı.

1990 Anayasası, Hak ve Özgürlük (DPS) Milletvekilleri ve Demokratik Güçler Birliği (CDC) milletvekillerinden bir kısmı tarafından imzalanmadı. Kararlı tepkinin nedenlerinden biri, kolektif bilinçli yaklaşımla anayasa tuzağının çözülmesi oldu. Uğradığımız haksızlıklar cilalanmış bir paket içinde yaşatılmak isteniyordu. Yeni tuzağı kuran da Moskova’ydı. Ahmet Doğan sosyalistlere destek olmayı kabul etmişti. Türk azınlığa kolektif haklarını tanımadılar. Müslümanlık ve Türklük üzerinde baskılar devam etti. Halkımızın her şey canına tak demişti, düşmanın zulmü umurunda değildi, kulaklar tıkanmıştı.  Anadil yasağı en acı zehirdi.

Sözde ilk demokratik anayasa, Başsavcıya sınırsız ve denetimsiz haklar ve özgürlükler tanımıştı. O zaman Venedik komisyonu yoktu ve “Ne yapıyorsunuz?” diyen olmadı. Özellikle azınlıkların hak ve özgürlükleri rafa kaldırılmıştı, ona da “çıt” diyen olmadı. Memleketimizde sivil toplum kurulması yolları kesilmiş, adalet yolu tamamen kapanmıştı. Ona da “Bakarız!”  diyen olmadı.

1991’den beri değişen Başsavcılardan hiçbiri azınlık insan hakları konusunda tek söz söylememiştir. Totalitarizm suçlularına karşı bir tek dava açmamışlardır. Azınlık çocuklarının kör cahil, okul dışı kalmasına karşı önleyici tedbirler alınmamıştır. Türk seçmenler seçim günü tartaklandılar, bu konuda dahi “dava” açmadı. Bu işlerde her sakızı çiğneyip balon yapma meraklısı bazı siyasetçilerin suçu affedilir gibi değildi. Bulgaristan’da ilk kez Türkler, Bulgar faşist ve komünistlerini Başsavcılık yardımıyla yargılayıp, kendilerinden hesap sorma fırsatı ele geçmişti, ama ne yazık ki Türk toplumuna önderlik noktasındaki politikacılar bu fırsatı teptiler. Sonra yine kahramanlık taslamaları tuhaf oldu ve halkın tokadını yediler.

Bulgaristan’da Müslüman gayrı menkullerinin iadesi konusunda kazanılan davaların yerel makamlarca, belediyelerde uygulanmadığı ve Başsavcılığın trajikomik duruma seyirci kaldığı bir toplumda yaşıyoruz. Memleketimizde artık mahkeme kararlarının hükmü yok. Başsavcı susuyor. Mahkeme kararlarını uygulamayan Belediye Başkanları görevden alınmıyor.

Bu yıl Filibe ilindeki Voyvodino köyünde evleri yakılan Romanların dava kazanıp gettolarına geri döndüklerinde Belediye başkanının mahkeme kararını tanımaması herkesi ürpertti. Doğduğu yerde yaşamak isteyenler davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı. 2018’de on iki meskûn mahalde evleri yıkılanlar sokakta kaldı. Başsavcılık her defasında sustu. Her defasında azınlıklara baskıdan yana çıktı. Katilleri durdurmadı. Hatta faşistlerin topuz dikeni Avrupa Parlamentosunda İnsan Hakları Komisyonuna alındı. Güler misin, ağlar mısın? Feci bir durum! Evet, bunların hepsi yaşandı.

En son yasa dışı gelişmelerin başında ise, sosyal durumları zayıf olan ve geçimsizlikten kavga eden ailelerin çocuklarını alıp Norveç’e gönderme olayı var. 2018’de ailelerden alınan 4 bin çocuk ortalıkta yok. Norveç çocuk istiyor, para göndermiş ve Bulgar hükumeti ve Başsavcılık tuzak kuruyor. Dolapların dönmesi için Başsavcılığın kör ve sağır kalması yeterlidir. Dış ülkelere çocuk satan mafyaların kılına dokunulmamasının ardında da yine namusluluk taslayan Başsavcılık olduğu iyi biliniyor.

Bu sıralamaya yolsuzluklar, rüşvet ve dalavere olayları da eklendiğinde bazı parti yöneticilerinin de mafya kökenli olduğu hemen ortaya çıkıyor ve Başsavcılık himayesinde dolaplar çevrildiği dikkati çekiyor.

Bulgaristan’da 30 yıldan beri Adalet reformu yapılamamaktadır. Yargıçların hemen hemen hepsi polis akademisinde öğrenim görmüştür. Bu kişiler adaletin adının cop olduğuna inanmış kişilerdir. Onlardan biri de yeni Başsavcı Geşev’dir. Yargı kösteklenmiştir. Komünist anlayış devam etmektedir ve hiç bir ilerleme yoktur.

Seçim kanunu rafa kaldırılmıştır. Dış ülkelerdeki seçmenlerin oy kullanmasına, seçilip seçebilmesine altı yıldan beri engel olunmaktadır. 2017’de önerildiği gibi posta ile oy kullanılmasına izin verilmiyor. Sandık sayısı kısıtlı tutuluyor.

Seçim sisteminin ve ardından politik sistemin değiştirilmesini isteyen yeni siyasetçi Shoumen Slavı Trifonov’un “Böyle Devlet Olamaz”  politik partisi tescil edilmemiştir.  Gerginlik yeniden sokaklara taşmaya başlamıştır. Halk, demokratik kamuoyu, azınlık temsilcileri  Cumhurbaşkanı Rumen Radev’ten hukukun üstünlüğünün sağlanmasını istiyor. Bulgaristan’ın bir “bataklık” olduğunu saptamak, kendiliğinden hiçbir sorunu çözmüyor.

Eski Başsavcı Tzatsarov döneminde işlenen yukarıda sıralanan suçlardan tutuklanıp yargılanan olmamıştır.  Tzatsarov’un yedi yıl için Devlet Dolandırıcılıkla Mücadele Komisyonu Başkanı görevine atanmasıyla hakkında dava açma yolu yine kapalı kalmıştır.

Bulgaristan ebedi dokunulmazlığı olan mafya oligarşi kuklaları tarafından yönetilmeye devam ettikçe hiçbir konuda adalet sağlanamaz. Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Daniel Vılçev, Bulgaristan’da Başsavcılığın eskiden olduğu gibi şimdi de olağanüstü büyük hakları olduğundan toplumun korktuğunu söyledi. Demokratik Bulgaristan Hareketi Başkanı hukukçu İvanov, İvan Geşev’in Başsavcı seçilmesiyle Bulgaristan’da Başsavcılık Cumhuriyeti tehlikesi belirdiğini belirtti. Venedik Komisyonu önerilerinden sonra, iktidar partisi GERB milletvekili ve eski Anayasa Mahkemesi yargıcı  Georgi Markov  basına açıklama yaparak şöyle dedi: “Bulgaristan yargı sistemi pes etmiş durumdadır. 30 yıldan beri en ağır bunalım yaşanmaktadır. Komünizm yıllarında da bu kadar derin bir hukuksal bunalım yaşanmamıştı. Yüksek Mahkeme Başkanı kendini politik lider sanıyor. ‘Dur! Ne yapıyorsun?’ diyecek kimse yok. Biz parlamenter bir cumhuriyetiz. Yargı Cumhuriyeti değiliz.”

Yeni olayların halk meclisinde görüşülmesi beklenmektedir. Bulgaristan’da diktatörlük yolu mutlaka kesilmelidir. Başsavcı Tzatsarov faşistlerin, aşırı milliyetçilerin ve ırkçıların iktidar ortaklığına tırmanmalarına ve oraya yerleşmelerine, bakanlar istifaya zorlanarak siyasi tablonun rötuş edilmesine göz yummuştur.

 

Rafet ULUTURK
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Genel Başkanı
www.bulturk.org.tr
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: