Twitter Facebook Linkedin Youtube

“POZİTİF GENÇ GELİŞİMİ” BAŞLIKLI SÖYLEŞİMİZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 117’ncisi, Dr. Öğr. Üyesi Hasan Eşici’nin sunumu ile “Pozitif Genç Gelişimi” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.

Sayın EŞİCİ söyleşide, pozitif psikoloji akımının bir parçası olan genç gelişimini çarpıcı örnekler vererek ele aldı. Patoloji olmayan insanlarda değerler ve erdemlerin gelişimiyle ilgili çalışmalar yapan bu yaklaşım çerçevesinde konuyu değerlendirdi. Bilimsel bir yaklaşımla incelenen konunun kapsamlı politika ve stratejiler hazırlanarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Dinleyicilerin soru, cevap ve katkılarıyla devam eden program verimli bir şekilde tamamlanarak sona erdi.

Söyleşiden bazı notları ilgili okuyucularımız için aşağıda sunuyoruz:

-Çocuklarımıza sadece pozitif bilimler öğretmeye çalışmamalı, onların akıl ve ruh sağlığını da korumaya çalışmalıyız.

-Küçük nüfuslu kimi toplumlardan, Çin ve Hindistan gibi milyarlık devlere kafa tutabilecek fikirler üreten insanlar çıkabiliyor.

-Dezavantajlı çocukların “incinebilirlik” düzeyi çok yüksek moral bozukluğu ve motivasyon düşüklüğü ileri düzeyde. Bu çocuk yarışı kolayca bırakabiliyor hatta yarışa hiç başlamıyorlar. Hayata normal bireyler gibi tutunabilecek dalları görseler bile tutunamayabiliyorlar. (suça sürüklenen, ceza evlerinde kalan, koruma-bakım altında olan, engelli, madde bağımlısı, göçmen çocuklar gibi) Bütün dezavantajların yaygın olduğu ortamlardan çıkıp toparlanabilen, iyi noktalara gelen gençler de var. Bu oran yüzde 13 civarında.

-“Okulda başarılı olan çocuk hayatta başarısız olabilir, okulda başarılı olamayanlar ise hayatta başarılı olabilir. Çünkü okul, bütün imkan ve olanaklarıyla suni bir yerdir. Hayata ne kadar benzese de, hayatın kendisi değildir. Hayat bütün risk ve fırsatlara açık bir alandır.” (Hilmi Ziya ÜLKEN, Eğitim Felsefesi)

-Okul bütün yeteneklerin gelişmesi için en uygun yer değil, hatta uygun bir ortam değildir. 18 yaşına kadar çocukları sürece dahil ettiğimiz bir alan yok ya da çok az.

-YILMAZLIK çok önemli bir özellik. Mutlu, başarılı, toplumla barışık bir gençlik istiyoruz ancak bunu nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Yeteneklerin gelişimi, sosyal ihtiyaçların karşılanmasına da olumlu katkı sağlar. Çocuk ve gençlerin gelişiminde pozitif destekleyici ilişkiler kurulmalı.

-ABD, bizim 80 ve 90’larda yitirdiğimiz mahalle kültürünü arıyor, bu konuda çalışmalar yapıyor.

-Gençlerin potansiyelini keşfedecek bir yaklaşıma ihtiyaç var. Spor ekipmanları ve tuval, müzik aleti gibi sanat malzemeleri bulunan bir eğitim ortamı bile bu potansiyelin keşfine yardımcı olabilir.

-Gençlerin, evlilik risklerini alma isteği azalıyor. Evlilik oranları düşüyor, boşanma oranları artıyor. Gençlerimiz bir yuva kurmaya cesaret edemiyor.

-Sağlıklı ilişki ve iletişim kurma becerileri edinmeliyiz. Pozitif genç gelişimini aile tek başına sağlayamaz. Okul, toplum yerel yönetimler gibi bütün paydaşlar sürece katkı sağlamalı. Sosyalleşme sadece akran grubuyla olmaz, bu durum yüksek risk içerir. Aile, akrabalar, çevre, okul ve işyeri de sosyalleşmenin olduğu ortamlardır.

-Çocuklarımıza “HAYIR” diyebilmeyi öğretmeliyiz. Uyuşturucu kullanan çocukların en geniş ortak özelliği hayır diyememeleri. Aile iletişimi bu noktada çok önemli.

-Komşuluk ilişkileri çocuk karakterinin gelişimini yakından ilgilendirir. Türkiye’nin ifade edilmeyen en önemli sorunlarından birisi, komşuluğun bitme noktasına gelmesidir.

-Veliyi eğitim sürecine dahil etmek, sadece ödevleri denetleyen bir jandarma konumuna sokmak değildir. Çocukla birlikte velinin de gelişeceği bir süreç kurgulanmalıdır.

-Çocuğu cesaretlendirmek çok önemlidir. Manevi çöküntüye yol açacak, cesaret kırıcı yaklaşımlar yanlıştır. Destek mekanizmaları işletilmelidir.

-20 milyon okul çağı çocuğunun neredeyse 17, belki 18 milyonu teknoloji bağımlısı olmuş durumda. Altı aylık bebeğin eline, sussun diye telefon verilen bir dönem yaşıyoruz. Bu konuda alarm zilleri çalıyor ve büyük bir tehlike yaklaşıyor. Teknoloji bağımlılığıyla mücadele bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı.

-Genç birey haftada en az üç saatini müzik, tiyatro gibi sanatsal faaliyetlerde geçirmelidir. Haftada en az üç saat spor faaliyetine katılmalı ve yine haftada en az üç saat kitap okumalıdır. Haftada en az bir saat dini bir kurumda etkinlik yaparak geçirilmelidir, manevi gelişim ihmal edilmemelidir.

-Evde zaman geçirme önemlidir. Genç birey haftada en fazla iki akşamını dışarıda arkadaşlarıyla geçirebilmeli, bunun da saati ve sınırları belli olmalıdır.

-Şiddet problem çözme aracı değildir. Barışçıl çatışma çözme yöntemleri öğrenilmeli ve öğretilmelidir. Genç birey şiddet kullanmadan çatışma çözme yolunu bilmelidir.

-Öz saygı, amaç sahibi olma, kişisel geleceği için pozitif bakış özellikleri kazandırılmalıdır. Bu özelliklerin kazandırılmasında STK’lar ve yerel yönetimlerin de önemli rolleri olabilir.

-Bu çalışmaların sonucunda; yeterli, öz güvenli, karakterli, sosyal ilgisi yüksek, bağ kurabilen ve katkı sağlayabilen gençler yetişecektir.

Sayın Hasan Eşici’ye bilgilendirici sunumu için teşekkür ediyoruz.

 

SÖYLEŞİDEN KARELER:

 

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: