Twitter Facebook Linkedin Youtube

BULGAR FAŞİZMİ VE BULGAR OLMAYANLAR

Rafet ULUTÜRK

Azınlığın Çoğunluk Olduğu Günler Geldi

Bulgaristan’da 2019-2020 ders yılı başladı. Birinci sınıfa gidecek yirmi bin çocuk, birinci gün okula gelmemişti, hala gelen yok. Köy ve mahallelerde ev ev arandılar. Sanki yerin dibine batmışlar gibi bulunamadılar.

Çantalarını sırtlamış okul avlularında toplanan altmış bin afacandan yirmi sekiz bini Bulgar ailelerin evlatlarıyken, otuz iki bini Bulgaristan’ın yerlisi ve vatandaşı olan ama etnik olarak Bulgar olmayan, yetkililerin ifadesiyle “anadili Bulgarca olmayan”, dini Hristiyan olmayan (Türk, Roman, Çingene, Çerkez) ailelerin çocuklarıydı.

Öğretmen ve eğitmenlerin ulusal ortalama maaşın yüzde yüz yirmisini alabilmesi ve “anadili Bulgarca olmayan” öğrenciler için ödenen primleri ve “ağır koşullarda çalışma” ek ücretini de alabilmek için ana deftere bir sınıfta 25 öğrencinin ismini alt alta yazması ve onları ders odasına toplaması gerekiyor. Bunu yıl boyunca yapamasa bile, ilk gün (göz boyamak amacıyla) okul müdürü, belediye başkanı, muhtar veya okul müfettişlerinden birine göstermesi gerekiyor.

Yukarıdaki rakamlar Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev tarafından TV programında değerlendirildi. Bakana göre, Bulgaristan’da yeni bir demografik durum (nüfus dağılımı ortamı) oluşmuştur. Yedi yaşında okula ayak basanlar 2012-13 yıllarında doğmuştur. O yılın kayıtlarında “Bulgar olmayanlar” etnik Bulgar olan akranlarından fazlaydı. Yedi yıl önce Bulgaristan’da ilk kez doğum oranı “Bulgar olmayanlar” lehinde değişmiştir. “Bulgar olmayan” ama Roman grubundan olanlardan on iki bin çocuk kendi aralarında Türkçe konuşuyor. Türk kimlikli ailelerden gelmiştir. 2012’de “azınlıktan”  olanlar, 2019’da “çoğunluk” olmuştur. Bulgaristan okullarında Bulgarca konuşmayanlar (anadilleri Bulgar dili olmayanlar / Türkçe ve Romence konuşanlar) ezici çoğunluk (egemen durum) oluşturdu. Fakat bu egemenlik henüz okuması yazması olmayanların çoğunluğudur. Bu kitle, okuyup meslek sahibi olup uzmanlaşarak devlet kurumlarına yerleşmedikçe, fabrika kapıları önünde işsizler kuyruğunda bekledikçe, niteliksel değişiklikten söz edilemez.

Konuyu TV ekranında yorumlayan Bulgar ırkçı milliyetçiliğinin ileri gelen temsilcilerinden sözde “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) başkanı Valeri Simeonov ile VMRO Başkan Yardımcısı Angel Cambaski “çoğunluk olsalar da mecliste, hükumette, makamlarda yönetimi ele geçirmelerine imkan tanımayacağız” görüşünde birleşiyorlar. Onlar için bu, “Avrupa Birliği fonlarından azınlıklar için para çekip, paralara el atmak ve azınlıkları yoksul ve kör cahil bırakmak” uğruna hayat vermeye hazır oldukları kutsal bir plandır.

Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) Türkçe eğitim konusunda sustukça, anayasa değişikliyle başlayan bir eğitim reformunda direnmedikçe, milliyetçi-ırkçıların değirmenine su taşımaktadır. (Hatta buna yönelik gizli amaç ve çalışma olduğu öne sürülmektedir.)

Bulgar dilini ve kültürünü, ayrıca yaşam tarzını kabul etmeyen bu büyük halk topluluğuna yaklaşımının yeniden değerlendirilmesi ve sorunlara çözüm bulunması zorunlu olmuştur. Yoksulların evlerini yıkmak, yakmak ve yaşadıkları getto-mahalleleri yerle bir etmenin çözüm olmadığı neden anlaşılamıyor anlamıyorum. Neden bunu anlamak istemiyorlar!

Hedeflenen nedir? Bu yıl Bulgaristan’ın Plovdiv (Filibe) ili Maritsa (Meriç) Belediyesinin Voyvodino köyünde, Gabrovo kentinde, Varna ve Ruse (Rusçuk) mahallerinde, Sofya’da ve Gırmen’de az mı ev yıkılıp yakıldı.

1990’dan beri Türk köylerinde tek okul kurulmadı. Türkçe öğretmeni yetiştiren enstitüler kapandı.  Hiçbir Roman mahallesinde okul yok. Üstelik Roman çocukları il merkezlerindeki bakımlı modern okullara alınmıyor. Onlar ancak suyu yolu olmayan kenar mahalle okullarına kayıt yaptırabiliyorlar. Bakanın açıkladığına göre, 2019-20 ders yılında eksik öğretmen sayısı iki bin kişidir ve bunlar o kenar semt okullarındadır ve öğretmen açığı eğitimi anlamsız yapan unsurlardan biridir. Hiç okula gitmeden okul bitirenleri ise konu etmek istemiyorum.

Eğitim Reformu Neden Yapılmıyor?

Bulgaristan’da eğitim öğretim ve gelecek probleminin çözülmesi için nüfus olarak kazanılan egemenliğe giderek kesin politik anlam kazandırmak gerekecektir. 2019’da ders yılı açılırken öğrenciler, ana babalar, kamuoyu temsilcileri önünde yapılan konuşmalarda, basında ve TV tartışmalarında “Eğitim Reformundan” söz edilmedi. Hükumet asimilasyon politikası uygulayan eğitim öğretim sistemini değiştirmek istemiyor. Anadil eğitimini küçümsüyor. Din derslerine yol açılmıyor. Oysa Bulgar toplumunda dinden başka ahlak öğreten ders de yoktur.

Ancak 1944-1989 “suçlu ilan edilen dönem” totalitarizmi kapsayan tarihin “zulüm dönemi” olarak anlatılması ve isim ve kimlik değiştirme, anadil, din, yaşam tarzı, gelenekleri yasaklayan 1972-1989 “kültürel soykırım” dönemini de ders kitaplarına alma sorunları tartışıldı. Yeni olan bir başka gelişme de DPS Başkanı Mustafa Karadayı’nın “Türkçe Ders Kitapları” hazırlatıp bastırma vaadinde bulunması oldu. Fakat DPS bu defa da, okullar açılmazdan önce devlet ve belediye okullarında birinci sınıftan yedinci sınıfa kadar Türkçe okuması için ana babaların okul müdürüne sunduğu dilekçelerin yürürlüğe konmasına baskı yapmadı ve işi denetlemedi. Bulgarca tek söz bilmeyen on iki bin öğrencinin Türkçe derslere katılması için de bir şey yap(a)madı.

DPS, Bulgar okullarında reform yapılması ve Avrupa sistem ve değerlerine uygun eğitim-öğretim yapılmasına önayak olmadı. DPS, azınlıkların kör cahil kaldığını görmek istemediği gibi, şu da var: Bulgar eğitiminde çatlaklar belirdiğini, eğitimde düzenin bozulduğunu halka açmıyor. Son yıllarda Bulgar ailelerin okul çağındaki çocuklarını ya yabancı ülkelere, ya Sofya, Plovdiv, Varna gibi şehirlerdeki Fransız, İngiliz, Alman ve İtalyan dil okullarına, bir kısmı da umumiyetle okula göndermeyip nitelikli öğretmenleri kiralayıp eve çağırıp (ev okullarında) öğretim yapıldığını izliyoruz. Bazı semtlerde yeni özel okullar açıldığı da dikkati çekiyor. Sofya’daki FETO okulu da eğitim etkinliklerine devam ediyor, ancak Türklük şuuruna düşmen bir yöntem benimsedikleri bilinen bir gerçek. İmam Hatip Okulları ve Yüksek İslam Enstitüsü var, fakat bunların müfredatında ciddi Türk dili ve Türk tarihi eğitimi yok.

Ülkemizdeki yabancı (dil) okullarında öğrenciler sanki yabancı ülkelerde gurbetçi olarak çalışmaya hazırlanıyor. İstatistiklere daha dikkatli bakıldığında, 2019-20 ders yirmi bin öğrenci daha fazla gelmesi bekleniyordu. Bu çocuklar dış ülkelere çıkarılmıştır, fakat henüz gerçekler açıklanmıyor.

Genç aileleri Bulgaristan’da tutabilmek ve çocuklarını okullarda milli ruhta eğitebilmenin artık mümkün olmadığı gün gibi ortadadır. Bu problemin tek çözümü var. Azınlıkların kabul etmediği Bulgarca eğitim ve öğretimden vazgeçip, azınlık dillerinde, özellikle Türk dilinde, Avrupa sistem ve değerlerine uygun okul programlarına göre, eğitim ve meslek eğitimi başlaması zamanı geldi. Ülkemizdeki yeni dev sanayi tesisleri Türk sermayesi tarafından kurulmuştur, Türk üretim tarzına uygun çalışmaktadır ve işçilerin Türk dilini bilmesi, Türk adabına, yardımlaşma ve hoşgörü ruhuna göre eğitilerek uzmanlaşmaları zorunlu olmuştur. Bulgaristan’da eğitim modelinin değişmesi gerektiğini görmeyen kalmadı. BGSAM ve BULTÜRK bu gerçeğe defalarca işaret etti. Bir an önce gerçek Türk okulları açılması gerektiğine defalarca vurgu yaptı.

Asimilasyon Baskısı

Şu konu iyi bilinmelidir: Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların içinde büyük bir korku var. Bu korkunun özünde 20. yüzyıl dehşeti, asimilasyon vahşeti ve 21. yüzyılın ilk yirmi yılının aynı ruhtaki yaklaşımlarıdır. Hatta faşist ırkçılığın yeşermesi ve hükümet ortaklığına tırmanmasıyla durum sertleşmiştir. “Bulgar Etnik Modeli”, “Romanları Asimilasyon On Yılı” gibi saçmalık ve boş işler denendi ama netice alınamadı.  Bu durumun gerçek nedeni şöyle açıklanabilir:

İnsan toplulukları iki şekilde gelişir (büyürler). Birinci yöntem öteki toplulukları eritip yutarak (asimile ederek). Bulgar ırkı bugüne kadar bu tür bir topluluk oluştura gelmiştir. Örneğin, Bulgarlar daha Balkanlara gelmezden önce Slavlarla karşılaşmışlar. Onları yenmişler, kadınlarını kullanarak üremişler ve çoğalarak yayılmışlar. Beş oğlu olan Han Kubrat’ın eşi de bir Rus kadını olup 5 çocuk anasıdır. Onlardan biri de Bulgar ırkını Tuna nehri boylarına indiren Han Asparuh’tur. Osmanlı devrinin son döneminde asker alınmayan Bulgar gençler iş güç sahibi olmuş ve Bulgar ırkı ilk kez iki milyon olabilmiştir. 20. yüzyılda bütün savaşlarda kırılan Bulgar ırkı toprak olarak genişlese de, nüfus olarak içine büzülme devrine girmiştir. Nüfus olarak büyümek için başka etnik ve milletleri eritip içine akıtma yöntemini devlet siyaseti haline getirip uygulayan Bulgarlar 140 yıldan beri bu ilkeden asla vazgeçmediler.

Önce 1913’te ve 1934-1944 yılları arasında Müslüman Pomaklar asimile edilmek istenmiştir. Aynı dönemde Ulahlara, 1944’ten sonra, önce Makedonlara, 1962’de Romanlara, 1964’te ve 1972-73’te yine Müslüman Pomaklara, 1982’de yine Romanlara, 1984-1989 yılları arasında Türklere amansız saldırıp hepsini (istisnasız) eriterek (tarihte iz bırakmamak şartıyla) Bulgar ırkı içine akıtmak ve geçmiş ve gelecekten silmek istemiştir.

Bunu kabul etmeyenler göçe zorlanmış ve bir milyondan fazla Türk Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır. 1958’de tüm azınlık okullarının devletleştirilmesi ve Bulgar okul müfredatına geçilmesi de bu sinsi niyetin bir ürünüdür. 1989 sonunda sözde bu süreçlerden “dönüldüğü” ilan edilse de, Bulgar makamlar devletlerarası hukukun bazı ilke ve maddelerini sinsi niyetleri lehinde ustaca kullanmışlardır. Bu ilkelerin başında gelen “suçlu bir devletin, kendini cezalandırmasının mümkün olmadığı” ve ikincisi de “kolektif alınan kararlardan kişilerin suçlu tutulamayacağı” ilkesidir. Böylece “soykırım” diyebileceğimiz olaylardan tutuklanan ve ceza gören olmamıştır.

Bu siyasi çarpıklık Rusya ve Batı devleti tarafından desteklenmiştir. Azınlıklara zulümden yargılanmış Bulgar yoktur. İlk kez ev yakma, doğduğun yerde yaşama, ana dilimizi konuşma, dernekleşme gibi konularda davalarımızı Strazburg Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesine (UİHM) taşıyabildik. Devlet ve Belediye okullarında anaokulunda zorunlu eğitim ve öğretim davamızı da UİHM’ne taşıma zamanı gelmiş bulunuyor.

Bulgar Eğitim Bakanı Krasimir Vılçev yeni ders yılının açılması vesilesiyle verdiği demeçte, “öğretmen, eğitmen, okul bekçisi, polis, jandarma ve okul müdür ve müfettişlerin 2019-2020 ders yılına Bulgarca eğitmek için öğrenci toplamak amacıyla mahalle ve gettoları toplam iki yüz bin defa ziyaret ettiğini, evlere girdiğini, çocuk aradığını, ana babalara değişik önerilerde bulunduğunu” açıkladı. Bu da zorla asimilasyon siyasetinin bir devamıdır. Ailelere baskı uygulandığı ortadadır. Bu gelişmeler yeni olayların günümüz Bulgaristanında eğitim sorunun kader belirleyici duruma geldiğini kanıtlıyor. Azınlıklar 21. yüzyılda 20. yüzyıl kâbuslarını yaşamak istemiyorlar. Bulgaristan’daki etnik topluluk kimliklerini koruma direnişleri iç savaşa neden olabilir.

İnsan topluluklarının büyümesinin ikinci yöntemi ise doğal yollarla çoğalmadır. Bulgar olmayan etnik toplulukların kendilerini koruyabilme, hayatta kalma ve öz gelişme mücadelesidir. Bulgarlar kendilerinden olan ve olmayanları eritip yutarak gelişirken, Bulgarca konuşmayan Bulgaristan etnikleri – Müslümanların hepsi, Makedonlar ve Ulahlar – doğal yoldan üreyerek büyüme yolunca gelişiyorlar. Asırlar boyu bu Türklerde, Romanlarda hep böyle gelmiş ve gelişmiştir. Bu açıdan bakıldığında Bulgar okullarına gitmek istemeyen azınlık çocuklarının anaları ve babaları, topluluğun kendini koruma refleksiyle tepki veriyor, elini kolunu kaptırmayı, evlatlarının beyninin değersiz şeylerle doldurulmasını istemiyor, ayrıca doğal zekâlarını korumak istiyorlar. Bütün savaşları kaybetmiş ve devamlı çökmüş, esaret altında olmaktan sanki zevk alan Bulgar toplumuna, bu nedenle de karışmayı istemiyorlar. Üç milyon vatandaşın ülkeden kaçmasını başka türlü anlatabilmek imkânsızdır. Hiçbir ana baba çocuğunu batan bir gemiye bindirmek istemez.

(Devam edecek)

Rafet ULUTURK
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Genel Başkanı
www.bulturk.org.tr
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: