Twitter Facebook Linkedin Youtube

“SAHİPKIRAN EMİR TİMUR’UN İZİNDE TÜRK AVRASYACILIĞI” BAŞLIKLI SÖYLEŞİMİZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 116’ncısı, Analist Yazar Umut Berhan Şen’in sunumu ile “Sahipkıran Emir Timur’un İzinde Türk Avrasyacılığı” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.

Sayın ŞEN söyleşide, Sahipkıran Emir Timur’un hayatından ve stratejisinden çarpıcı örnekler vererek Türk Avrasyacılığının ilerlemesi gereken zemini ele aldı. Soru, cevap, yorum ve katkılarla devam eden program dinleyicilerin yoğun beğenisi ve istifadesi ile sona erdi.

Söyleşiden bazı notları ilgili okuyucularımız için aşağıda sunuyoruz:

– Sahipkıran Emir Timur ile ilgili bizim tarih öğretim sistemimizde olumsuz bir yaklaşım söz konusu. Hatta yakın zamana kadar Timurlenk ya da Topal Timur gibi aşağılama amaçlı sıfatlarla anılıyordu. Aslında kendisi Türklüğün büyük bir ortak değeri. Uzun ve ciddi çalışmalar sonucunda Ankara savaşında haklı olan tarafın Timur olduğunu gördüm. Bunu anlamak için Yıldırım Beyazıt ile Timur arasındaki mektuplaşmaları ve döneme ilişkin genel eserleri okumak da yeterli. İbn-i Haldun, Timur’un danışmanıydı ve Afrika’ya yönelmesine mani oldu.

-Timur 1336 yılında Türkistan’da doğdu. Orta Göktürklerin Barlas boyuna mensup Taragay beyin oğludur. Taragay bey Çağatay hanlığının komutanlarındandır. Timur’un çocukluğu Çağatay Hanlığının zayıflamaya ve küçülmeye başladığı döneme denk gelmiştir.

-25 yaşına geldiğinde Han’ın güvenini kazanmış, 300 kişilik bir birliğe hükmeden bir komutan olmuştur. Buradan Emir (Devlet Başkanı) olmaya giden yolda stratejisi çok önemlidir.

-16 büyük Türk Devleti yaklaşımı doğru değil, büyük hanedanlardan bahsedilebilir. Devlette devamlılık esastır. Doğu ve Batı Türk Devlet geleneğinden söz edilebilir. Batı Türk Devleti, Türkiye olarak anılır.

-Avrasya kavgaların yoğunlaştığı coğrafyadır. Coğrafya siyasetin maddi dünyasıdır ve milletlerin kaderine tesir eder.

-Atatürk’ün Timurla ilgili söylediği söz çok dikkat çekicidir. Atatürk Timur’a hep “Demir” derdi. O, Timur’un kurduğu devlet düzenine, dehasına ve savaşçılığına hayrandı. O’nun için Demir, dünyanın en büyük savaşçılarından ve devlet adamlarındandı. Atatürk, O’nun savaş dehasına tam anlamıyla hayrandı. O’nun, Demir’in savaşçılığına olan hayranlığını, Mahmut Esat Bozkurt bir anısında şöyle anlatıyor: “Atatürk bir gün Yıldırım ile Demir arasındaki Ankara Savaşı’nı harita üzerinde değerlendiriyordu. ”Bakınız” dedi. Yıldırım, Demir’i öyle bir kıskaç içine almıştı ki, bu kıskaçtan Demir’den başka bir kumandan kurtulamazdı. O, çıktı ve düşmanını yendi.” Atatürk, Demir’in savaşçılığından da çok önem verdiği yönü ise kurduğu devletin muhteşem sistemiydi. Atatürk; “Ben Demir zamanında gelseydim, O’nun yaptığı işleri başaramazdım. O, benim zamanımda gelseydi, yaptıklarımdan daha büyüklerini yapardı” demiştir.

-Türkiye’de kademeli havza politikasının yakın dönemdeki yanlış uygulaması olan Neo-Osmanlıcılık son sekiz-on yılda çökmüştür. Türkiye lehine yeni bir coğrafya egemenliği geliştirme politikası uygulanmalıdır.

-Balkan ve Sadabat Paktları Türkiye’nin bölgesel güç olma vizyonunun yansımasıydı. Bölgesel güç olmanın şartları var. Bu şartlar olmadan yola çıkılırsa hezimet kaçınılmaz olur. Bölgesel güç olmak için Atatürk dönemi Devlet paradigmasına dönmek gerekir.

 -Avrasyacılığın kurulu olması gereken zemin Emir Timur’un mirası ve izidir.

-Sn. Nazarbayev, Kazakistan’ın Doğu Türk Devletinin (Türk Kaganatının) mirasçısı olduğu bilinciyle hareket ediyor. Bugün Kazakistan’ın hiç düşmanı yok, herkesle dost. Oyun kuruyor, arabuluculuk yapıyor. Rasyonel politikalar izliyor.

-ABD’nin Avrasya’ya hakim olma hedefi var. Bu hakimiyet hedefi petrol ve yeraltı kaynaklarına, su kaynaklarına, ticaretin döngüsüne hakim olmak anlamında. Yoksa silahlı işgal değil.

-Bağdadi’nin öldürüldüğünün ilanı Yeşil Kuşak Projesinin bitişinin ilanıdır. NATO kendi içinde sıkıntılı bir hale gelmiştir ve açmazları vardır. Gladyo, NATO’nun paralel yapısıdır.

-Demir İpek Yolu tartışılmadan, Avrasyacılık anlaşılmaz. İngiltere’nin Moskova ve Vaşington’a karşı bir denge oluşturma yaklaşımı incelenmelidir.

-İç çekişmeleri bir kenara bırakarak, tarihimizden güç alarak geleceğe yönelmemiz lazım. Alternatiflerin farkında olmamız lazım. Savaşmamak için güçlü olmak ve yüksek askeri teknolojiye sahip olmak gerekir.

-Devlet akılla çalışır. Akılla ve vicdanla hareket eden “Devlet Adamları” Türkiye’yi geleceğe taşıyacaktır. Sahipkıran Stratejik Araştırma Merkezi bu anlamda hem çok iyi bir okul, Devlet Aklının oluşmasına katkı sağlayan bir merkez, hem de bu akıldan faydalanmak isteyen Devlet Adamları için eşsiz bir kaynaktır. Milli bir gelecek inşası için ortak akılla hareket etmek önemli ve gereklidir.

-Türk Dünyasının ortak tarihinin yazılması hibrid savaşta elimizi güçlendirecektir. Bu çalışma çok seçkin bilim adamlarının katkısıyla başlamıştır.

-Yarının Avrasya’sında ve dünyasında söz sahibi olabilmek için bugün Suriye sahasında var olmak zorundayız. Çünkü Türkiye’ye yönelik hibrid terörün kaynağı Suriye sahasıdır.

-Avrasya bizim yeni kademeli havza politikamızın odak coğrafyasıdır ve Timurlu tarihinden beslenmelidir. Türk Avrasyacılığı, Rus Avrasyacılığından farklıdır. Aleksander Dugin, potansiel güç tahminlerinde Almanya’nın Avrupa İmparatorluğundan, İran’ın Orta Asya İmparatorluğundan, Çin’in uzak doğu imparatorluğundan ve hepsinin üstünde Avrasya’nın hakimi ve Roma’nın devamcısı Rus İmparatorluğundan bahseder. Bu çizginin Türkiye’deki temsilcileri Vatan Partisi başta olmak üzere emekli asker yoğunlukludur denilebilir. Türkiye’nin Rusya başta olmak üzere BRICS ülkelerine yakın olmasının Türkiye’ye güç ve başarı getireceğini öne sürerler.

-Türk Avrasyacılığı ise Türkiye’nin Avrasya’dan aldığı güçle NATO masasında oturması gerektiğini savunur. En az önümüzdeki on yıl NATO bize gerekli. Bu konsept üzerine kurulu bir savunma sistemimiz var. Doğu Akdeniz’deki tüm simülasyon bunun üzerine kurulu, NATO’dan çıkarsak bu kurgu çöker. NATO zaten dağılacaktır. O sürece kadar düşmanlarımızın gözünün içine baka baka o masada kalmalıyız.

-Türkiye Devletinin kurulduğu 1040 yılındaki Dandanakan Savaşından sonra 1000 kişilik kurultay toplanmıştır. Yönetişim budur, katılımcı demokrasi budur. Demokrasinin beşiği sayılan Magna Carta’dan yaklaşık iki yüz sene önce böyle bir meclis toplanmıştır. Gerçek demokrasiyi dünyaya Türkler getirmiştir.

-Doğru kurulmayan sistemler çökmeye mahkumdur. Paradigmalar 100 yılda oturur, 200 yılda gelişir. 200 yılda gelişemezse çöker. (Selçuklu örneği)

Sayın Umut Berhan Şen’e bilgilendirici sunumu için teşekkür ediyoruz.

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: