Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıkladığı Yeniden Asya (Asia Anew) açılımı, dünyadaki değişim sancılarının artık Türkiye’de resmiyet kazandığının en büyük kanıtıdır. Unutulmuş Eski Dünyanın başını çeken Asya kıtasını yeniden keşfe hazırlanıyoruz.
Geç kalınmış bir karar olsa da konjonktür olarak en uygun zaman olarak görebiliriz. Çünkü Türkiye güvenlik ve ekonomik ihtiyaçlarının arttığı bir zamanda Amerika ve Avrupa tarafından yarı yolda bırakılmıştır. Ne gerekli alt yapı projeleri, ne teknolojik işbirliği, ne silah sistemleri, ne nükleer teknoloji, ne de terör ile savaşımızda gerekli desteği hiçbir zaman vermemişlerdir.
Yaşanan son olaylar da bize şunu göstermiştir ki; ABD ve Avrupa, bize destekten çok önümüzü her alanda kesme gayretinde olmuştur. S-400 silah sistemlerinde, nükleer tesislerin kurulmasında, FETÖ hain darbe girişiminde, terör operasyonlarımızda, Suriye meselesinde ve Suriyeli göçmenler konusunda yapıcı değil, yıkıcı şekilde ABD, AB ve NATO bize karşı ortak hareket etmiştir.
Tüm bu saydıklarımıza rağmen Batı ile ilişkileri kesmek gibi sığ politikalardan kaçınmak gerekiyor. Türkiye, çok taraflı bir politika izlemelidir. Zaten zamanla Batı azalırken, Asya ve diğerleri artacaktır. Onların yükselişleri dünya için bir umuttur.
Gerçekçi olmak gerekirse; Türk devleti ve Türk milleti, Asya’yı yeni tanıyacaktır. Uzun yıllar ekonomide, siyasette, teknolojide, güvenlik anlayışında Batı kodlarının zihinlere işlenmesi Asya açılımı sürecinde bizi oldukça zorlayacaktır. Tabi ki Asya demek sadece Çin ve Japonya demek değildir. Özellikle günümüzün birbirine daha bağımlı ve güçlü Asya’sını artık bir iki devletten fazlası temsil etmektedir. Hindistan, Endonezya, Rusya, Güney Kore, Malezya, Pakistan, Tayland, Singapur gibi devletler yanında Türk cumhuriyetleri, Asya’nın kalbini oluşturmaktadır.
Asya, birçok kadim medeniyete ev sahipliği yapmıştır. 5000 yıllık geçmişleri ile Çin ve Hindistan, hem ekonomik potansiyelleri, hem de askeri güçleri ile dünyada etki alanlarını genişletmektedir. Enerjinin anavatanı Rus dünyası, Putin sonrası yükselişi ile dünyanın en başarılı sert güç uygulayıcısı devletidir.
Türk tarihi açısından bu medeniyetlere baktığımızda Çin, Hint ve Rus kaynakları Türk tarihi açısından vazgeçilmezdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduktan hemen sonra üniversite de açtığı ilk bölümler arasında Sinoloji (Çin), Hindoloji (Hint) ve Slav dilleri (Rus) vardı.
Çin ile ortak bir gelecek kurma şansına sahip tarihsel referanslara sahibiz. Hint medeniyetine baktığımızda ise 500 yıllık Türk-İslam yönetimi altında geçen önemli bir geçmiş bizi beklemektedir. Pakistan ile kurulduğundan beri derin bağlara sahibiz. Japonya ile karşılıklı güven çerçevesinde çok eski zamanlardan beri ilişki içerisindeyiz. Kore halkı ile oluşan bağlar ilişkilerde ön açıcıdır. Endonezya dünyadaki en büyük Müslüman nüfusa sahip ülke olarak gelişim gösteren bir Müslüman ülkedir. Ayrıca Dünyadaki Müslüman nüfusun %62’lik kısmı Asya’da yaşamaktadır.
Açıkçası Asya’nın saymak ile bitmeyecek bağlarını inşa etmemiz için hiçbir sebep yoktur. Diller ve Dinler diyarı Asya birçok tarihte birçok icadın da çıktığı topraklardır. Dünyanın en büyük kıtası olan Asya, 48 egemen devlet, 6 BM dışı devlet ve 6 bağımlı bölgeden oluşur. Dünyanın nüfus bakımından en kalabalık kıtasıdır. Asya nüfus olarak 4,5 milyarın üstündedir. Dünya nüfusunun beşte üçünü barındırmaktadır. Bugün dünyanın en büyük 30 şehrinin 21’i Asya’dadır. Dünya ekonomisinin ilk beşinde Çin-Japonya-Hindistan vardır. Dünyanın en büyük şirketleri Fortune Global 500’de Çinli şirketlerin sayısı 129’a yükselirken Amerikan şirketleri 121’e düşmüştür. Çerçeveyi büyüttüğümüzde Fortune Global 500’de 2005 yılında 118 Asyalı şirket yer alırken 2019’da 210 şirkete yükselmiştir. Dünyanın sayılı büyük ordularının birçoğu Asya’dadır. Yeni teknoloji merkezleri Asya topraklarında gelişip büyümektedir. Ekonomik ve siyasi merkezlerin gücü hızlı bir şekilde Asya’ya kaymaktadır.
Bunların yanında Asya’nın kadim medeniyetleri dünyaya bir vizyon sunmuştur. İpek ve Baharat yolunun yeniden hayat bulmasından tutunda milyonlarca kişinin fakirlikten kurtarılmasına, Batı’dan çok daha iyi altyapı sistemlerinin kurulmasına, Akıllı şehirlere hepsi Asya’nın uçsuz bucaksız topraklarında hayat buluyor.
Dünyadaki kitap ve makale yayınlarında Asya çalışmaları en başta yer almaktadır. Geçmişte ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere tarafından sömürülen, soykırımlara uğrayan Asya bugünde hala batının böl-parçala-yönet stratejisinin devamı ile uğraşmaktadır. Rusya’daki büyüyen protestolardan, Hindistan-Pakistan arasındaki Keşmir sorununa ve Çin’in Hong Kong olaylarına kadar hepsi Batı’dan bilinçli şekilde miras olarak bırakılmış sorunlardır.
Asya’nın yükselişi, Batı’da derin bir kaygı uyandırmıştır. Avrupa Birliği için ekonomik dev askeri cüce bakış açısı Asya’nın uyanışı ile daha da kötü bir duruma evrilerek sermayesi azalan, üretkenliğini kaybeden yaşlı bir dünyaya dönüşmüştür. Amerika ise şuan yaptırım ve ambargolarla uğraştığı ülkelerin çoğu Asya’dadır. Hukuk tanımaz ve tek taraflı politikaları artıran uluslararası sistemin altını oyan bir ABD ortaya çıkmıştır. Asya’nın ekonomik, teknolojik, askeri, siyasi olarak yaşadığı değişim ve gelişim Batı tarafından baltalanmak istenmektedir. İlan edilmemiş bir şekilde Batı medeniyeti için Asya en büyük düşman mottosudur.
Gelelim Türkiye için yeniden Yeniden Asya stratejisinin içeriğinin nasıl olması gerektiğine… Bu açılımdan memnun olmayanlar olduğu gibi, olanlar da vardı.
Çin’in Ankara Büyükelçisi Deng Li: “Çin, hem Asya hem Avrupa ülkesi olan Türkiye ile işbirliğini güçlendirmek istiyor.”
Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı Başkanı Takehiro Yasui: “Yeniden Asya işbirliğimizi çeşitlendirecektir.”
Öncelikle şunu tespit etmek gerekiyor: Türk devlet karar alıcılarının ve Türk milletinin büyük çoğunluğu, Asya’yı tanımıyor. Ayrıca Asya’ya bakış açımız bütün duygusallığından arındırılmalıdır. Gayet gerçekçi ve akılcı bir şekilde “kazan-kazan” ilkesinden hareket ederek geniş bir ilişki ağı içermelidir.
Kamu kurumları, özel sektör, Akademi ve sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek Asya Koordinasyon kurulu oluşturulmalıdır. Genel bir çerçeveye sahip olmak ile birlikte ülke ülke SWOT analizi yapılmalıdır. Yani ülke ülke zayıf ve güçlü yönlerimiz ortaya çıkartılarak eksiklerimizin tamamlanması, güçlü yönlerimizin artırılması sağlanmalıdır.
Türkiye’nin Asya açılımı, siyasi, ekonomik, kültürel ve teknolojik konularda olduğu gibi askeri varlığını bölgeye entegre etmek ile askeri ittifaklar üzerine de ayrı başlık açılmalıdır. Şunu açıkça ifade etmek isterim ki; Batı’nın birçok alanda ve cephede vermediği desteği Asya’da bulma şansımız vardır. Çünkü artık Batı medeniyetinin hem ekonomik, hem askeri, hem de teknolojik rakipleri ortaya çıkmıştır.
Rusya ile nükleer santral ve silah sistemlerinde yapılan anlaşmalar, Çin ile dev altyapı projeleri ile limanlar, demir yolları ve köprüler yanında yine silah sistemlerinde ortak çalışma, Hintliler ile ortak birçok yazılım geliştirme, teknolojik altyapı çalışmaları gündeme gelebilir, Kore ve Japonya ile var olan ilişkileri daha verimli hala dönüştürmeliyiz. Özellikle raylı sistem ve haberleşme alanında büyük ilerleme sağlanabilir.
Asya’da bölge ve ülke çoktur. Yani ortaklık girişimleri için dev pazarlar dev ortaklar vardır. Eylül ayından itibaren Asya İşbirliği Diyaloğunun 2019-2020 Dönem Başkanlığını üstlenecek Türkiye’nin bu fırsatı çok iyi kullanabilmesi gerekmektedir.
Tabi ki Asya’nın kendi içinde daha çok entegre olması gerekiyor. Birbirine olan bağımlılıkları arttıkça, aralarındaki sorunların büyümesini önleme ve çözümünü kolaylaştırma etkisi vardır. Ki Türkiye’nin Suriye’de Rusya ve Çin’e ihtiyacı var.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çevresinde dev doğal gaz ve petrol yataklarının dünya piyasalarına aktarılmasında Asya ile işbirliği yapılarak Çin-Rus-Hint-Kore-Japon firmaları bölgeye çağrılmalıdır.
Çağlar boyu değişmeyen kural olan “hiç bir şey vermeden bir şeyler alınmayacağını” unutmamak gerekiyor. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de elimizi güçlendirmek için ortak liman ve askeri üslerin fizibilite çalışması başlanmalıdır.
Asya’nın dev nüfuslu kadim medeniyetleri, Kıbrıs ve Türkiye turizmi için büyük bir fırsattır. Tüm bunların yanında Asya’nın kalbindeki Türk Cumhuriyetlerini stratejimizin baş hedefi olarak belirlemeliyiz. Artık sloganlardan kurtulup bir araya gelerek hızlı bir şekilde ekonomik ve askeri işbirliğini sağlamalıyız.
Asya’da seçenek çoktur. Önemli olan planlı ve programlı olup uzun vadeli bir şekilde hayata geçirilmesidir. Türkiye, kritik bir virajda ilerliyor. Batı’nın zihinsel kodları, Türkiye’de çürümeye başladı. Artık insanlık için Batı medeniyetinin söyleyeceği söz, gerçekleştireceği vizyon kalmamıştır. Irkçılık, İslam düşmanlığı ve yeni yeni ortaya çıkan Asyalı fobisi yanında lidersizlik, yozlaşma, siyasi kutuplaşmalar ve altyapı yetersizliği gibi durumlar, Batının iç sorunları olarak gittikçe büyümektedir.
Asya ise Batı’nın yıllardır taktığı prangalardan kurtuldu. Artık aşağılanan, sömürülen, ezilen topraklar ve uluslar olmayacaklarını kanıtlamaya geliyorlar. Kadim Medeniyetlerin merkezi yeniden yükseliyor. Asya’nın öncülüğünde Afrika ve Güney Amerika’nın yükselişine tanıklık eden bir çağdayız. Çünkü onların yükselişleri, dünya için bir umuttur. Eski Dünya Kuşağı geri dönüyor.
Umur Tugay YÜCEL – Siyaset Bilimci
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız