Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 112’ncisi, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Uzmanı Halil ŞENER’in sunumu ile “2020’lere Doğru Türkiye İçin Çıkışyolu Üzerine Düşünceler” başlıklı bir söyleşi şeklinde gerçekleşti.
Sayın ŞENER’e bilgilendirici sunumu için teşekkür ediyor, söyleşiden bazı notları okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunuyoruz.
SÖYLEŞİDEN NOTLAR:
Atatürk döneminde Türkiye’nin büyüme oranı yüksektir. İsmet İnönü döneminde durgunluk başlamış, Demokrat ve Adalet Partileri dönemlerinde bir atılım yaşanmış, 80’lere doğru ise hem siyasi türbülans, hem de yapısal ekonomik sorunlar nedeniyle büyüme tıkanmaya başlamıştır. Ortalamaya bakıldığında Özal döneminden sonra büyümenin sürekli düştüğü görülmektedir. Son dönemde görülen yüksek büyüme oranları, istatistik hesaplaması için getirilen yeni modelden kaynaklanmıştır.
Türkiye’nin dünya gelişmişlik endeksindeki yeri 17. sıradan öteye geçememiştir. Oysa dünyada Japonya, Çin ve Kore gibi büyük atılımlar yapan ülkeler olmuştur.
Bilimsel araştırmalara göre her 100 kişiden 5’i sorun çözücü niteliklere sahip olurmuş. İyi bir eğitim ile bu sayı 7’ye kadar çıkarılabilirken, ülkemizde bu sayı eğitim sistemimizdeki sorunlar nedeniyle 2-3’e düşmekteymiş. PİSA skorlarının da gösterdiği üzere, eğitim sistemimiz oldukça sorunludur.
Ülkemiz maalesef sanayileşme açısından yeterli ilerleme sağlayamamış, Çin ve Kore örneklerinde görülen başarıyı yakalayamamıştır. Ülkemizde hala 19. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’yi bir sanayi ve ticari imparatorluğu haline getiren Başbakanı Palmerston’un gerisinde devlet adamları bulunmaktadır.
Dünyada güç kaymaları yaşanırken maalesef biz yeterli hızda ilerleyemiyor ve güç kaymasını fırsata dönüştüremiyoruz.
Çin süper güç olduğunda bugün Doğu Türkistan’da uyguladığı yöntemleri diğer Orta Asya Türk devletleri için de uygulayacaktır. Orta Asya, namı diğer Türkistan, ülkemiz için hayati önemi haizdir. Çünkü ülkemizin ölçeği başta nüfusu olmak üzere, büyük bir sıçrama yaparak dünyanın başat güçlerinden biri olmak için yetersizdir. Bu nedenle de kendilerini bizimle aynı kökten gören ülkelerle işbirliği yapmamız gerekmektedir. Enver Paşa da, bu nedenle Türkistan’a gidip savaşmıştır.
Gerek Batı ülkeleri, gerekse de Rusya, geçmişimiz nedeniyle bize karşı çok tedbirli davranmaktadırlar. Bunun için Azerbaycan anakarası ile aramıza bir koridor (Zengezur Koridoru) oluşturulmuştur.
İyi Türkiye; önemli projelerini tamamlamış, kurumları etkili, menfaatleri çiğnenmeyen, etkili ve Batı ülkeleri gibi bir statüye ulaşmış bir ülkedir.
İyi yönetilen Türkiye ise; kurumlarına iyi yöneticiler atanan, organizasyon kabiliyeti yüksek, kaynakları ve fırsatları doğru değerlendiren, milli çıkarları istikametinde stratejik merkezi bir akılla yönetilen bir ülkedir.
Tüm bunları başarmak için; milli zihniyetli iktidar, iyi yönetim kapasitesi, doğru strateji ve uluslararası konjonktürün uygun olması gerekir. Sultan Abdülhamit döneminde bu unsurların çoğu mevcutken, uluslararası konjonktür uygun olmadığı için başarılı olunamadı. Eğer Sultan Abdülhamit Kerkük Babagurgur’daki petrol kuyularını açıp işletmeyi başarabilseydi, Osmanlı Devleti’nin ekonomisi çok rahatlayacaktı. Ancak bu kuyuların açılmasından bir ay önce savaş çıktı.
Batılılar hamaset yapmadan milli politikalar izleyebiliyorlar. Biz ise hamaset yapıp milli politikalar izleyemiyoruz.
Din, 16. yüzyıla kadar bizim için çok olumlu etkilere sahipti. Ancak Anadolu’yu besleyen Türkistan coğrafyasındaki aydınlama çağının sona ermesi ve Mısır’ın fethinden sonra Eşari anlayışın Türkiye’de de hakim olmaya başlamasıyla dinin toplum üzerindeki etkisi olumsuz olmaya başladı.
Bu olumsuz etkilerin giderilmesi için Türkiye’de maksadını aşan bir laiklik reformu gerçekleştirildi. Bu defa da halkın inanç ve değerleri ile ters düşüldüğü için sorunlar yaşanmaya başlandı. Oysa “Aslan, kuyruğu ile kavga etmez.” Hindistan’da ineğe tapma, Japonya’da imparatorun güneşin oğlu olduğuna inanma gibi akıl dışı inançlar olmasına rağmen, bu ülke yöneticileri halkın inançları ile ters düşecek eylemlerde bulunmuyor.
Zamanında, “Kalkınmanın Gizli Tarihi”ne göre Almanlardan adam olmaz denirken, Bismark’ın kurduğu sistemle bugünkü profesyonellikte zirve olan Alman milleti ortaya çıkmıştır. ABD’de etnik unsurların oluşturdukları mafya güçleri, holdingleşip evrimleşerek bugünkü ABD ekonomisini ortaya çıkarmışlardır.
Türkler, Avrupa’da daha iyi sporcu haline gelmektedirler. Bunun nedenleri üzerinde düşünmek gerekir!
Milletleşme açısından ABD ve AB mesafe katederken, bizde tersi bir süreç işlemektedir. Diyarbakır Kültür Evi projesini gördüğünüzde, Türkiye’de alternatif ulus yaratmaya yönelik Batı knowhow’ının devrede olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz.
Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı STK (NGO)’lar aslında Batılı ülkelerin hükümetleri tarafından desteklenen organizasyonlardır. Yani bir anlamda GONGO (Government-Organized Non-Governmental Organization)’durlar.
Türkiye’de milli hedeflere ulaşma açısından siyasetin finansmanı önemli bir sorun teşkil etmektedir. Diğer başat sorun ise bir partinin Türkiye’yi yönetmeye aday olarak çıkaracağı insanlar ile parti yönetimlerinin birbirinden ayrılamaması ve partilerin halka malolmuş kurumlar haline gelememesidir.
SÖYLEŞİDEN KARELER: