Horasan Hazefenler Aydınlanma Çağı, 780 yılında Hazerfen El-Harezmi’nin doğumu ile başlayıp, Hazerfen Ali Şir’in ölümüne kadar farklı yoğunlukta devam eder.
Karahanlılar Hükümdarı Tamgaç Buğra Han’ın desteklediği Hazerfen Kaşgarlı Mahmut ve Yusuf Has Hacip, Türk Düşünce Dünyasının dorukları olan eserleri “yenileşim iklimi” sayesinde verirler.
Gazneliler Devleti hükümdarı Mahmut ve sonra oğlu Mesud’un desteklediği Hazerfen Buruni, 30 bilimsel araştırma yapıp kitapları ile ölümsüzleşir.
Uluğ Bey, kurduğu medreselerde on bin öğrenciye burs verirken, bunları beş yüzü matematikçidir. Uluğ Bey’in kurduğu rasathane, bugünün NASA’sı ile kıyaslanabilir. Şerefli oğlu, öğrencisi hazerfen Ali Kuşçu ile yazdığı astronomi kitaplarındaki hesaplamalar, bugün bile geçerlidir. Hazerfen Ali Kuşçu, yüzlerce deve yükü ile Horasan hazerfenler aydınlanma birikimini Fatih Sultan Mehmet’in daveti ile İstanbul’a taşır.
Hazerfen Ali Şir’in kendi eserleri yanında, bilim ve sanata verdiği destek ile bugün dolar milyarderi iş adamlarımız yarışamaz bile. Bu dönemle ilgili kaleme aldığım yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
Hazerfen Ömer Hayyam’ın yaşadığı dönem, kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü HAZERFENLERİ yaratacak sosyo–kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan felsefenin hak ettiği ilgiyi gördüğü, Selçuklu saraylarında ise sentez (Türk – Hint – Arap – Çin – Bizans) bir HORASAN aydınlanma çağı oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan hazerfenler, böylece nispeten yansız ve bilimsel bir öğrenim görmüş, felsefeyi günah saymayan bir toplum içinde özgürce felsefe ile ilgilenebilmişti.
Bu yazının amacı, Hazefenlerin ruhunu çok iyi rubailerine yansıtan Hazerfen Ömer Hayyam’ların ölümsüz ruhlarıdır. Tıpkı, Biruni, İbn-Sina, Farabi, El-Harezmi, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Ali Şir, Uluğ bey, Ali Kuşçu vb. gibi…
http://www.tarihistan.org/ali-sir-nevaide-sosyal-sorumluluk-projeleri/15022/
Yukarıdaki linkte Hazerfen Mir Ali Şir’in bilim ve sanata nasıl destek verdiğinin detaylarını okuyabilirsiniz. Türk beyleri, Medici etkisinden çok önce Hazerfen Mir Ali Şir etkisini yarattı. Kılıçla ülke fethedebilirsiniz ama sadece bilim ve sanat ile insanlarını gönlüne girebilirsiniz. Türkçenin sahipkıranı Mir Ali Şir’in son eseri, gönüllerin sevgilisinde Horasan Hazerfenler aydınlanma çağının neden ve nasıl erdiğini yazıyor asırlar önce. Biz Melikşah’ın takvimine bakalım .
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah; tedbirli, ileri görüşlü ve istişareye önem veren bir hükümdardı. Selçuklu devlet teşkilâtı, onun zamanında mükemmel bir şekil aldı. Bilimsel ve kültürel faaliyetler, onun döneminde zirveye ulaştı. Bağdat’ta Câmiu’s-Sultan adıyla bilinen bir cami, İsfahan’da bir rasathâne, çeşitli yerlerde köprü, ribât, imaret, bîmâristan, hisar ve kaleler; İsfahan, Basra, Nîşâbur, Herat, Merv, Belh, Musul ve Taberistan’da zengin kütüphanelere sahip Nizâmiye medreselerini yaptırdı. Merv’in etrafını surlarla çevirtti.
Melikşah, kendi adı ile anılan “Celâlî takvimi” adı verilen güneş takvimini, Ömer Hayyam’ın ekibine hazırlattı. Ömer Hayyâm ile diğer bilim adamları, yaptıkları çalışmalar sonucunda Yezdicerd takvimini düzeltmektense, yerine mevsimlere tam uyum gösterecek yeni bir takvim düzenlemenin daha doğru olacağına karar vermiş, böylece güneş yılı uzunluğu 365,2424 (modern ölçümlere göre gerçek uzunluk 365,2422) gün ve dolayısıyla hata payı 5000 yılda 1 gün olan Celâlî takvimi ortaya çıkmıştır. Heyet, ayrıca Zîc-i Melikşâhî adlı bir zîc hazırlamış, kurulan rasathâne ise Melikşah’ın ölümüne kadar faaliyetini sürdürmüştür.
Ömer Hayyâm, daha önce Gazneliler devrinde Birûnî tarafından bulunup kullanılan Su Terazisini de yapmış ve kullanmıştır. Matematik, Fizik, Astronomi, Metafizik ve Felsefe konularında 10’a yakın eseri ve risalesi (bilimsel makale) bulunan Hayyâm, gerçek bir Matematik bilginiydi. Cebir (Aritmetik) konularını içeren “El-Cebr” adlı kitabı, pek çok Batı diline çevrilerek basılmış ve onun zamanımızdan dokuz asır önce bulduğu denklem çözümleri, yüksek matematik okutulan Batı üniversitelerinde ders konusu olmuştur.
Ömer Hayyâm, yaşadığı dönemde “Hoccetü’l Hak” (Gerçek Belge, tam gerçeğe ulaşmak için başvurulacak birinci belge) diye anılıyor ve zamanın aydınları kendisine büyük saygı gösteriyorlardı.
Hayyâm’ın genelde matematiğin ve özelde analitik geometrinin gelişimi üzerindeki etkisi çok büyüktür. Üçüncü dereceden denklemlerin çözümünde geometrik yaklaşımı benimseyen Descartes’a kadar Batı matematiğinde aşılamamıştır.
Onun matematiğe ilişkin araştırmaları ve bilhassa sayılar kuramı, Öklid’in beşinci postülatı ve cebir alanında yoğunlaşmıştır. Elementlere dair yaptığı bir yorum olan “Risâle fî şerḥi mâ eşkele min muṣâderâti Kitâbi Öḳlîdis”te işlemler sırasında irrasyonel sayıların da rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini ilk defa o kanıtlamıştır. Bu eser, ayrıca Öklid dışı geometrilerin kurulmasına öncülük etmiştir. Bu geometriler, Öklid’in paraleller postülatı adıyla da tanınan beşinci postülatının uzun süre iyi anlaşılamaması sebebiyle teorem sanılarak kanıtlanmaya çalışılması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar içinde Doğu’da en esaslı olanlarından biri, Ömer Hayyâm tarafından gerçekleştirilmiştir ve Batı’da ondan altı asır sonra konuyla ilk defa ilgilenen ve bundan dolayı Öklid dışı geometri araştırmalarının öncüsü sayılan İtalyan matematikçisi Giovanni Girolamo Saccheri’nin beşinci postülat üzerindeki incelemeleriyle Ömer Hayyam’ın çalışmaları arasında dikkate değer bir benzerlik vardır.
Hayyâm’ın katkıda bulunduğu alanların en önemlisi, cebirdir. Bu alanda üçüncü dereceden (kübik) denklemleri de kapsayan birçok cebirsel denklemi sınıflandırmış ve bunların çoğuna çözüm teklif etmiştir. Bu çözümlerin üçüncü dereceden denklemlere ilişkin olanları tam geometrik, diğerlerine ilişkin olanların çoğu kısmî geometriktir. En değerli cebir eserlerinden biri olan Risâle fi’l-berâhîn ʿalâ mesâʾili’l-cebr ve’l-muḳābele’de denklemlerin birden fazla köklerinin bulunabileceğini göstermiş ve bunları kök sayılarına göre sınıflandırmıştır. Bu arada üçüncü dereceden denklemleri terim sayılarına göre tasnif ettiği ve her grubun çözüm yöntemlerini belirlediği görülmektedir.
Hayyâm, bu denklemlerin aritmetik metotlarıyla çözülemeyeceğine inandığı için onları koni kesitleri (çember, parabol, hiperbol) yardımıyla geometrik biçimde çözmüş ve negatif kökleri daha önceki cebirciler gibi çözüm olarak kabul etmemiştir.
Üçüncü dereceden denklemleri sistemli bir şekilde çözdüğü için Hayyâm, cebirde Hârizmî’nin gerçekleştirdiği gelişmenin ötesine geçmiştir. Üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı bir eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapçada “şey” anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken, “şey” kelimesi, İspanyolcaya “Xay” olarak geçmiş ve sonrasında bu kelime, ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi “x” olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Hayyâm, aynı zamanda cebirsel olguların geometrik olgular halinde ortaya çıktığını savunmuş, böylece Descartes’tan çok önce, nümerik ve geometrik cebir arasındaki boşluğu kapatma yönünde önemli bir adım atmıştır.
Onun bundan başka cebirde, “n” tam pozitif iken (a+b)n ifadesinin açınım formülünü Newton’dan önce kanunlaştırdığı söylenmekte, ayrıca aritmetik üçgen (Pascal veya Tartaglia üçgeni) adı verilen ve (a+b)n açınımındaki katsayılarla teşkil edilen şemanın da Hayyâm’a ait olduğu ileri sürülmektedir.
Hayyâm’ı bir şair olarak Batı’ya asıl tanıtan ve sevdiren ise Edward Fitzgerald’ın yaptığı İngilizce tercümelerdir. Bu çeviriler, aslına çok sadık olmasa da Rubailerdeki ruhu yakalamıştı ve bundan sonra FitzGerald, ‘FitzÖmer’ adıyla anılacaktı.
Ömer Hayyam Kulübü, 19. yüzyılda seçkinlerin toplandığı bir edebiyat kulübüydü. Rubailer, William Morris gibi ressamlara da ilham kaynağı olmuştu. Başka birçok ressam da Rubailerden esinlenen illüstrasyonlar yaptı.
Agatha Christie’nin 1942’de yazdığı Cinayet Reçetesi (The Moving Finger) adlı romanında Hayyam’a gönderme yapıldığı gibi, 1957 yapımı Hollywood filminde Hayyam’ın hayatı konu edilmiş, 1960’ta Amerikalı aktör Alfred Drake, Rubaileri okumuş, 1967’de Martin Luther King ,savaş karşıtı bir konuşmasında Hayyam’dan alıntı yapmıştı.
1950’lerde Rubailer öyle ün kazanmıştı ki, en çok alıntı yapılan eserler kitabına girmişti. Hayyam’ın rubaileri, bir matematik düşüncenin algoritması olduğundan ölümsüzdür. FitzGerald’ın Hayyam çevirisi bir İngiliz klasiği haline geldi. Bugün dünyanın bütün dillerinde Hayyam’ın Rubailerini bulabilirsiniz.
Bu, Rubailerin zaman üstü özelliğinden, kültür, din ve mezhep sınırlarını aşan evrensel gerçekleri kodlayan bir algoritma olmasıdır. Aslında belirsizliklerle dolu günümüz dünyasında Rubailer, belki de yazıldıkları çalkantılı dönemdekinden daha büyük anlam taşıyor. Rübailerini okumak istiyorsanız tek önereceğim kitap var; Ötüken Yayınları, Ahmet KIRCA, ÖMER HAYYAM RÜBAİLERİ adlı kitaptan alıntı yaptığımız bir rubai ile yazımıza son verelim, isterseniz Fazıl SAY’dan bestesini de dinleyebilirsiniz.
Horasan Hazerfenlerinin aydınlanma çağı ruhu yaşıyor. Bin yıl önce ne diyorsa hazerfenler, bin yıl sonrada duyacak onları yeni hazerfenler…
Akılla bir söyleşim oldu dün gece:
Dedim: Ey akıl, ey her bilginin anası!
Soracaklarım var cevap verir misin?
Zordayım, bir yol gösterir misin?
Dedim: Şu yaşamdan bıktım, ne yapsam?
Dedi: Biraz daha yan ve dayan!
Dedim: Anlat bana, nedir şu yaşamak?
Dedi: Bir düş, bir görüntü ve kaybolmak
Dedim: Ağaya, beye hizmet etmek nedir?
Dedi: Az zevke karşılık çok dert çekmektir.
Dedim: Şu zalimler yok mu, kim bunlar?
Dedi: Kurt, köpek, çakal makal da var.
Dedim: Biraz daha anlat, bunlar neyin nesi?
Dedi: Üç beş sevgisiz, üç beş kötü niyetli.
Dedim: Bu deli gönül ne zaman akıllanacak?
Dedi: Daha var, biraz kulağı burkulacak.
Dedim: Beğendin mi Hayyâm’ın sözlerini?
Dedi: Güzel lâf etmiş, sayıp dökmüş derdini
Cahit GÜNAYDIN
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız